- 599 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
KÖR ODA...
KÖR ODA....
.....
Nefesim yettiğince, dizlerimin bacaklarımdan aldığı güç nisbetinde koşmalıyıdm.Koştuğum sırada adımlarımın nereye düştüğüne dikkat etmesem de sırdımdan vuran ayın ışığı gölgemi de benimle birlikte koşturuyordu.
Ben hızlandıkca gölgemde hızlanıyordu düşereken yerdeki sararmış yaprakların üzerine.Tökezlediğim an gölgemin üzerine yığılacağımı ve bir daha asla kalkamayacağımı fazlasıyla biliyordum.
Arkamdan gelen duyduğum sesler kulaklarımda yankılanırken nefesimin hırıltılarını duymasamda sol tarafımdaki yüreğim adımlarımın teleşına ve duyduğum sesin korkusu kadar panik içindeydi.
Bu kaçışın süresi uzadıkça çıldırır gibi oluyordu zihnim.Her tarafım su içinde kalmıştı.Yağmur sonrası yada ağustos ortası bir gün geçirmesem de bu serin vadinin arasında her yanım ecel teriyle ıslanmıştı.
Arkamdaki seslerin sesi kısıldıkça nefeslerim ve atan yüreğim eski düzene girdiğini hissetmeye başlamıştım.Ama yinede koşmaya devam ettim taki arkamdaki sesler tamamen dinene kadar.
İşte o an biraz daha koştuktan sonra kollarımı dirseğimle düzleştirip ellerimi dizlerime dayayıp gövedemi yere paralel bir halde getirip eğildim. Kısa bir soluklanma sırasında yere dikilmiş gözlerim soluk yaprakları görmemle birlikte sırtımı doğrultarak çiğerlerimi genişletip bir nefes almıştım.
İşte o an sol kürek kemiğimin çiziklerinden talaş döküğü kemik kırıntılarının dökülüşü bana acı vermesiyle sol elimi göğsümün önünden geçirip sağ omuzuma uzatmaya çalıştım.Sırtımın sıcak ıslaklığı ellerime bulaşmıştı.
Bu kadar ıslanmış olmama şaşırmamıştım.benim kadar korkan herkes benim kadar hızlı koşarken terleyeceğini çok iyi biliyordum. yarı dinlenmiş nefeimle az önce koştuğum yöne doğru ağır adımlarla yürümeye başlamıştım ki sağ yanımdaki sızı biraz daha belirgin hale gelmişti.
Bu sefer sol elimi belimden doğru uzattığım anda ıslaklığın ve sızının nedenini çözmüştüm.Ama birşey yapmadım.Yürümeye devam ettim taki gözlerim puslanmaya başlayana kadar.
Gözümdeki pus bir anda parlayıp söndüğü anda enseme ser bir şeyelerin çarptığını hatırlaya biliyorudum.
Bu şekile olacağımı bilseydim bu kadar koşup yorulmazdım. Daha bir kaç saat öncesi arabamda benimle sohbet eden iki arkadaşım vardı.
Hoş sohbete ve direksiyonumla yolu kontrol etmeye çalıştığım anda önce koltuğun arkasından, sonra başaramayınca gövdem sırtını koltuktan ayırınca sol yanıma bırakılan bıçak olmasaydı bu kadar koşmayacaktım....Sırtımdaki bıçak belki hatıra olarak bırakılmamıştı ama bedenime hatıra bir iz bırakmıştı....
*******
Kendime gelmeye başladığımda gözlerim ilk bayıldığım andaki pusundaydı.Görebildiğim pus netleşmesi uzun sürsede ilk bakındığım tarafta hafif hareket li duran bir insan silüetine benziyordu.
Parmaklarımı hareket ettirmekte fazlasıyla zorlandığımı hissettiğimde kollarımda başka bir sızı duydum.Yatan gövdemden eğilen tek şey göz bebeklerimdi.İğneleri gördüğüm an onlara bağlı ince boruları izledi gözlerim taki asılı duran şişeye geldiğimde gözlerimde ki pus silinmişti.
Hareket edemiyordum konuşamıyordum.Sadece gözlerim oynuyordu. Az önceki silüetin sahibine gözüm iliştiğinde beynen sevinmiştim. Hayatta olduğum için ve de az önce arabamdaki kişilerden bir olmadığı için mutluydum.
Daha doğrusunu söylemek gerekirse kollarım parmaklarım kadar hissiz bir duygunun eşiğindeydim tarifsiz.
Burnum ağır kokuları algılamaya başladığında göz bebeklerim o yöne kayarken boynumun tüm ağırlığını vermye çalışarak çevirmeyi başrmıştım. Boynumun o an döndüğüne ve hareket halindeki gövdeme ait tek yer olduğuna çok sevindim.
Gördüklerim sevincimi elimden çoktan almıştı.Koku beni az önce kovalayan o iki insandan geliyordu. Leş gibi kokuyorlardı.Gözüm onların vücutlarında gezinirken birden bir şeye gözüm ilişmişti.Giysilerinden dışarı ağır ağır hareket halindeki şeylere.Biraz zamanımı aldı beyaz kurtçukların onların giysinden dökülüşünü anlamam.
Ensemi ikince kez döndürdüğümde az önce silüetini gördüğüm adam yanımda bitmişti elindeki yiyecek dolu tabakla.
Boştaki elini başımın üstündeki saçlarımdan bir ot gibi sıkıca tutup kavrayıp kaldırdı.On an başım kafatasımla birlikte kalkerken saçlarım onun avcunda kalacağını sanmıştım.
Karşımdaki kirli traşlı geniş omuzlu adam hala lokmasını ağzında öğütürken ağzındakileri daha yutmadan , çiğnenmiş lokmalarla yüzüme tükürdü...Suratım bulamaç içindeydi.
Elindeki tabağı yatağımın üzerine koyarken.Az önceki tabak tutan eliyle yüzümü sildi.Yüzümü sildiği elini ağzına götürüp yaladığında gözlerim yuvasından çıkacaktı.Onun kusmuğunu yalamasından çok tabağında gördüğüm yüzüklü bir insan parmağı olmuştu...İlk sesi,
"kalk artık..yapmamız gerekenler var." demişti. O an tekrar herşeyin nerede başladığını merak etmeye başladım korkumdan sıyrılmaya çalışarak. Bu pislik yüz bana yabancı gelmiyordu.......
klavye yordu ama bugün beni daha çok dün geceden beri yordu...Abdurrahim KARAKOÇ Mihribanları ve diğerlerini bize bırakarak giderken daha çok yoruldum...Seni unutmayacağım hiç...ilk şiir kitabını bana maraşlı sınıf arkadaşım getirdi yanımda okudu...
Sen Allah’ın sevgili kulusun bilirim..Nur içinde uyu....
YORUMLAR
Koşuyoruz öyküleri yazarken. Ama biri kovaladığı için değil, ileriye baktığımız için. İleriye bakıp bir an önce orada olmak için. Kimi zaman karanlık koridorlarda, kimi zaman ay ışığı altında. Tüm çabamız bizim gibi aynı yolu nefes nefese koşmuşlara ulaşmak için. Benzer temayı işleyen bir ustanın izniyle:
Hem ormandan kaçarcasına, aksi yöne yürüyor, hem olanca gücüyle:
"Giderim derim ki onlara... Giderim derim ki... Size derim... Size çoban olmaya geldim. Çift de sürerim... Ekin de biçerim. Derim ki benim adım Mistik derim, Kara Mistik... Anam yok, babam yok... Abdi Ağam da yok derim. Sizin davarınızı güderim... Sizin çiftinizi sürerim. Sizin çocuğunuz da olurum. Olurum işte. Benim adım İnce Memed değil. Kara Mistik derler bana.
Güzel bir okumaydı. Saygılarımla.