bir 'aşk' hikayesi
♥bundan çok ama çok uzun yıllar önce tarihçilerin bilmediği,efsanelerin erişemediği,maddenin oluşundan önce,varlık olarak sadece Tanrının ve ’hiç’ in olduğu,henüz zamanın bile yaratılmadığı o zamanda yaratıldı ’aşk’.
♥sanılanın aksine rengi kırmızı değildi veya sıcakta değildi en saf haliyle en tanımsız haliyle vardı ’aşk’ zaten tanımlaması mümkün olsaydı böyle sonsuz bir güç olamazdı.
♥Yüce Yaradan yaratma eylemine ’aşk’ ile başlamıştı,tüm canlı cansız varolacakların öncesinde idi ’aşk’.
♥bu bir nevi evrenin insan doğasına hazırlanışı idi.düşünün bir kere aşık olmayan bir ağaç neden meyve versindi? aşkı tanımayan su akabilir miydi? ya gece ile gündüz aşk olmasa birbirini takip edebilir miydi?
♥saf aşk yaratılışın temelini öylesine kapsıyordu ki dağlar o aşkın sayesinde yerinde daim kalıyor yıldızlar ona güzel görünebilmek için parıldıyor gökyüzü aşkından havada asılı duruyor yeryüzü ise aşkını görmek pahasına ayaklar altına seriliyordu...
♥her atomda her hücrede vardı aşk maddeyi bir arada tutan hücreleri birleştiren zaman mekan farketmeden tüm boşlukları dolduran aşktı hava,su,toprak,ateş bilindiği üzere element değil aşktı.
♥tüm bu görevlerinden sonra bir gün Tanrı ’aşk’ a dedi ki : Ben seni ve varolan herşeyi Yaradan Yüce Tanrı olarak içine senide katacağım bir varlık yaratacağım dedi.
♥’aşk’ buna öyle sevinmiştiki içerisinde onu barındıran kainat her zaman olduğundan daha güzel göründü kusursuz bir mükemmelliğe büründü.
♥ve Tanrı içerisinde ’aşk’tan en fazla katılanı içinde aşkı tümüyle barındıranı yedi kat yer ve yedi kat göğün ve bunların dışındakilerin üzerine ’rahmet’ olarak gönderileni ’O’ nu yarattı...
♥artık ’aşk’ Tanrının ve yaratılmışların gözünde daha bir kıymetli olmuştu çünkü Tanrı içine aşk kattığı ’O’ na tabiri caizse aşık olmuştu.
♥sonra ne mi oldu?içerisinde olduğu duruma çok sevinen ’aşk’ başı dönmüş gözü kararmış bir şekilde etrafta dolanıyor,kendince şarkılar söyleyip bir o tarafa bir bu tarafa geziniyordu çok zaman geçmemişti ki Yaradan ve yaradılmışların arasındaki o sınırda gezinirken ayağı kayıverdi ve aşağı düştü.
♥burası alışık olduğunun dışında bir yerdi herkesi tanıyordu çünkü hepsinin içerisinde bir parçası barınıyordu ama oradakiler bundan bi haber geziniyorlardı.
♥gel zaman git zaman başıboş dolanan ’aşk’ yorgunluğun ve şaşırmışlığın verdiği bir anlık gafletle kendine ait bir bedeni olsun istedi ve yeryüzünde gözüne en hoş gelen bir bedene atladı.evet bu bir insan bedeni idi.o anda yeryüzünde ve gökyüzünde ne varsa sanki bi anlığına durdu dağlar titredi sular köpürdü ağaçlar salanmaya hayvanlar inlemeye başladı ’aşk’ insan bedenine girdiği an içinde barındığı tüm o varlıklar sanki buna üzülmüş ve insanı kıskanmıştı.
♥işte o gün bugündür insan ve ’aşk’ ın başı hiç dertten kurtulmadı Ademin cennetten gönderilmesi ile başlayan bu belalı serüvende ayrım yapmaksızın soylu,köle,kral,çiftçi tüm insanlık nasibini almıştı.
♥sözün özü ’aşk’ bir zamanlar en saf hali ile vardı ne zamanki kendine bir beden buldu saflığı bozuldu.
♥bizler saflığını yitirmiş bu aşkın peşinde koşuyor ve kendimizi mutlu zannediyoruz aslında ’aşk’ bedensizdir bir yerlerde hala o saf hali ile beklemektedir.bedenlerinizi çıkartın ve ruhunuzla ’aşk’ı arayın...
saf ’aşk’ı bulmanız ümidiyle telaffuzda teşbihte kusur ettik ise affola...