NEREDEN NEREYE
Çok yaşamış sayılmam aslında.Çok zaman geçmiş sayılmaz dünyayı ilk gördüğüm günün üzerinde.Hala hissedebiliyorum soğuk hastahane odasının sıkıcılığına inat,rengarenk bakan gözlerin sıcaklığını...Sözün özü hayattan dersler çıkarıp dünyanın gizini çözebilecek kadar yol almadım zamanda.Yine de,herşeye rağmen bir şeylerlerin ders olmasına engel olamadım.
Kim bilir belki de büyüyorumdur.Belki de tam da o çizgideyimdir de ileri gidebilmem için daha farkında olmam bekleniyordur.Belki de çoktan ilerlemeye başlamışımdır.Her neyse o işte durumum.Ama sonuçta bin musibet bir nasihat şeklinde de olsa, dersler alıyorum ve küçük notlar biriktiriyorum hafızamda.Gerçi bunları hiç yarralı hale getiremedim henüz.Hep işin işten geçtiği noktada aklımı farkettim ya sağlık olsun.Ayrıca da aksini yaşayan çok az insan olduğunu düşünüyorum.Tabi bu beni temize çeker mi ? Hayır,ama olsun yalnız olmadığımı biliyorum.En azından numunelik değilim demek bir açıdan iyi gelebiliyor.
Zamanın önünde sürüklenirken sağa sola çarpmamak,yara almamak mümkün mü?Ne sanıyordum ki değil mi?Herkes ilk gördüğüm şekilde mi olacaktı hep...
Aslında fena da olmazdı.Düşünsenize dünya nasıl da sevimli karşılamıştı bizi.Herkes herşey üstümüze titremişti,incinmeyelim diye.Bakışlar bile yumuşacıktı,öpmek için tereddüt edilirdi.Sular yakmazdı,sesler bile belli bir tonun üzerine çıkmazdı.Bütün uykular bizimdi,biz uyurduk onların yerine,onlar seyrederdi.Büyüdükçe fazlasıyla geri alacaklarını bilsek belki de daha dikkatli davranırdık.
Nolurdu sanki hep öle kalsaydı.Ya da hiç olmazsa biraz benzeşseydi dünya o haliyle.Ne komik değil mi,aslındadaha ilk günümüzde kandırmış bizi hayat.Daha ilk yalan ilk anımızda çıkmış karşımıza.Güler misin, ağlar mısın?
Sonra ne değişiyor da böyle oluyor dersiniz.Büyüdükçe daha mı az layık oluyoruz şefkate, ya da ihtiyaç duymadığımız mı düşünülüyor.Daha mı az hassasolduğumuz sanılıyor.Değerimizden mi kaybediyoruz zaman içerisinden geçerken.Küçükken sevdiğimiz o şey bedenen değişince eskimiş de mi oluyor aynı zamanda.Ya da beraber geçen zaman uzadıkça bağlar gerginleşiyor sonra kopmuyor elbette ama eski halini de alamıyor...Kim bilebilir ki...
Zaman akıp giderken eksilmeyen tek şey var.Bu bir sır değil üstelik,hep bilinen alışılmış ama aynı zamanda da alışılmamsı gereken,hep ibretle seyredilmesi gereken birşey.Anne sevgisi....
Tabi o da eskisi gibi ulu orta durmuyor ama yine de mucizevi şekilde orda işte.Bazen daha yüzeyde ,kolayda...Bazen derinlerde,diplerde saklanmış ama hep ilk günkü kadar,ilk anki kadar taze.Ne müthiş ve nasıl anlaşılmaz birşey.
Anlaşılmaz olan sevginin değişmemesi değil elbette.Neden herşeyin bukadar değiştiğini sorgularken, şimdi bunu yadırgarsam "sopalık" derler,e yeri de olur yani.Anlaşılmaz olan,bunu neden herkesin beceremediği.Demek istenince oluyor.e öyleyse neden istenilmiyor.Bu durumun kaçınılan yanı ne?Yeri geldiğinde bir baba bile tüketebiliyor içindekileri.Peki anneliğin sırrı ne?
Belki de bu çözülebilse bilim kırk yılda bir tekrar bir işe yaramış olur.En azından son zamanlarda aldığımız en iyi haber olur.Dünya bu sayede sevebilme yetisini harcamamayı, tüketmemeyi öğrenmiş olur.
Hem ozaman belki de vazgeçerler insanı müthiş acılarla öldürebilen kitle imha canavarları üretmekte yarışmaktan.Belki tamda binlerce masumun müthiş,her zerrisinde hissedebilceği kadar müthiş acılara ölümüne sebep olacakken...Felaketler üzerinden,artan hayat standartları düşlerken tam da, çocuklukları gelecek akıllarına ya da çocukları.Sevebilmeyi unutmamayı öğrenebilsek belki de kim olduğunu bile bilmediğimiz insanların yok oluşunu ve buna sebep oluşumuzu soğukkanlılıkla izleyemeyeceğiz.
Ozaman bombalar koyamayacaklar akıllarının estiği yerlere.Belki birden bir düşünce vazgeçirecek.Diyecek ki "sen bile doyamamışken yaşamaya, onların vazgeçmelerini nasıl beklersin.Nasıl ellerindn alırsın bu haklarını.Hangi haklı(!) gerekçeyle.Nasıl bir şikayetle"
Öyle bir hale getirdik ki herşeyi,öyle mahvettik ki...Şimdi oturmuş bir insan nasıl hayvanlaşır, nasıl vahşileşir onu izliyoruz...
Öyle bir hale geldik ki, ölmek için bir sokaktan geçiyor olmak kafi.Şansın varsa akşam yemeğine yetişirsin.Tabi eğer gözü dönmüş bir yaratık ya da yaratıklar kümesi yolunun üzerine pusu kurmamışsa.Ecel,ömürün tükenmesi hepsi geçek tabi ama kabul edilemez olan artık katil olmak için ne bir sebep ne de bir haklılık(!) gözetilmez olunması,artık gözleri iyice kan bürümüş olması.Öyle ki ne yaşa bakıyor artık ne herhangi bir kriteri var.Olabilirmi tabi ki hayır.Ama bu durumumuzun vahşiliğe kaydığını gösteriyor.Ne feci....Tehlikeyi bilemiyorsun.Öyle ya tek suçın belki son denemenin düşük olmasıdır.Ya da yatırmayı unuttuğun faturalar...Bunlar da en fazla kafa ağrıtır.Kimin aklına gelir evinden çıkarken böyle bir son .Masum olan hangi insan tuzağa düşmek korkusu yaşar.Hangimiz 17 yaşında bombalı bir ölüm tahmin edebilirdik.Kimin aklından geçer.Ama artık durum bu işte
İşte şimdi bir kısmımız nutuk atıyor.Bir kısmımız kurban oluyor.Her gün kanımız yerden kaldırılıyor(ne demekse).Her gün yerlere seriliyor.Peki ya gidenler ve gelmeyecek olanlar.Peki ya geride kalıp hep özleyecek olanlar...
Birilerinin acilen sevebilmeyi ,paylaşabilmeyi,düşünebilmeyi...insanlığımızı hatırlayabilecek kadar olsun hafızamızı uyanık tutabilmeyi hatırlatması lazım.Acı olan etrafıma baktım da , bizden başka "birileri" olabilecek kise kalmamış...
İnsanlık yoğun bakımda......
NEREDEN NEREYE Yazısına Yorum Yap
"NEREDEN NEREYE" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
5 Şubat 2008 Salı 17:11:23
Zaman akıp giderken eksilmeyen tek şey var.Bu bir sır değil üstelik,hep bilinen alışılmış ama aynı zamanda da alışılmamsı gereken,hep ibretle seyredilmesi gereken birşey.Anne sevgisi....
Son nefesimize kadar hissedebileceğimiz ve bizden asla gitmeyecek olandır ANNE SEVGİSİ...
İnsanlık yoğun bakımda......
KATILIYORUM..
KEYİF VERDİ YAZI VE YAZARI KUTLADIM
SEVGİYLE..