- 2078 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
VEFA
VEFA
Vefa; İnsanın en güzel fıtratı özelliklerinden biridir, fedakârlık, karşılıksız değer verme, güzelliklerin yere düşmesini engelleme ve menfaati yerle bir etmektir, iyiden yana güzellikleri unutmamaktır, en zor anlarda, her türlü bedel ödemeye karşılık Hak’kın ve haklının yanında durarak yiğitçe tavırlar sergilemektir, güçlünün yanında zayıftan yana saf tutmaktır ve zayıfı güçlüye ezdirmemektir, vefa unutmamaktır, unutulmamaktır, zamanın esaret perdesini yırtarak, zaman üstü ve zaman ötesini görerek, insana yakışan tavır sergilemektir, geçici menfaatler karşısında öz nefsini bitpazarlarında beş paralık etmemenin adıdır vefa.
Vefa rahatlık zamanında değil, zor zamanda sergilenen bir güzelliktir, en zor zamanda adaletle davranmaktır, adaletin terazisini sabit tutmaktır. Düşenin tekme vurucusu değil, elinden tutanı olmaktır, fedakârlığın doruk noktasıdır. Vefa insanın huzur kapılarından biridir ve insanı insana sevdiren Meleklerin Fıtrati özelliğidir, ruhun bedene tam hakim olması ve şeytanı devre dışı bırakarak fitnenin önüne geçmenin diğer adıdır. Zor zamanımızda elimizden tutanın, elini kırmamaktır, elinden tutmaktır ve o ele ihanete yürekte yer vermemektir. Menfaatlerin, çekici maskelerine bürünen çirkef yüzlere tükürmektir, horlanmaktan, dışlanmaktan, ötekileştirilmekten, damgalanmaktan korkmamanın adıdır ve Eşrefi Mahlûkat olma özgürlüğü ile ayağa kalkarak iyiden yana ne varsa Hakkı haykırmasıdır, doğrunun diğer adıdır vefa. Kıyıdan karşıya geçenler için bir sal olmaktır; Selam verene Ve Aleyküm Selam, günaydın diyene günaydın, merhaba diyene merhaba demektir, güzel temenniler de bulunana, misli ile mukabele etmektir, ihanetin önünü kesmek ve ihaneti yüzü koyun yerlerde sürüklemektir; İşte Vefaya namzet bir örnek Mekke’den Medineye hicret eder iken Mekkeli müşriklere yakalanan bir Müslüman la Mekkeli müşrikler arasında bir anlaşma yapılır, hicret etmesine izin verilecektir lâkin ilerde Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında bir savaş olması durumunda hicret etmesine izin verilen Müslüman bu savaşa katılmayacaktır, anlaşma yapılır ve Medine’ye hicret etmesine izin verilir, aradan vakit geçer Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında savaş başlar, müşriklerle anılan Müslüman’da savaşa katılmak ister fakat Efendiler Efendisi sorar sen hicret ederken, hicret etmene izin vermelerine karşılık onlara karşı savaşmayacağına dair müşriklerle anlaşma yaptınmı diye sorar, Sahabe evet Ya Resulallah (S.A.V.) der. ozaman ahdine vefa göstermelisin diyerek savaşa katılmasına izin vermez. işte bu düşmana dahi vefasızlık edilemeyeceğinin bir örneğidir.
Vefa ruhsal direnci kuvvetlendirir, insanların birbirlerine olan merhametini, şefkatini, kardeşliğini artırır, toplumda çürümüşlüğü, kalleşliği, ihaneti, önyargıyı önler, taşlaşmış yüreklerin önünde iyi bir model olur, vefasızlığı ürpertip sindirir, içten pazarlık kapılarını kapatır, menfaate gem vurur, toplumun içinde güven duygusunu geliştirir, yüreklere ferahlık verir, intikam duygularının doğmasını önleyici bir haslettir ve asla terk edilmemesi gereken bir davranış şeklidir.
Vefanın olmadığı yerlerde, ihanet, kalleşlik, yüreksizlik, kötülük, sevgisizlik, merhametsizlik, kibir ve intikam duyguları cirit atar ve böyle bir toplumda yaşamak insan için bir zulümdür, böyle bir toplum her tarafından çorap söküğü gibi çözülür, dağılır ve görünürde ki bütünlük içinde, fertlerin yalnızlığı ve mutsuzluğu gün yüzüne çıkar, yürekler yara alır, kibrin kapısı açılır, bencilik, alaycılık, birbirini küçük görme her tarafı kaplar, insanın Meleki özelliklerinin yerini, iblisin insan fıtratına aykırı telkinleri alır, her yeri vesvese kaplar, kararlar doğru alınıp doğru uygulanamaz, insanın insana zulmü başlar ve insanın her anı depresif nöbetlerle geçer.
Vefayı küçümsememek gerek ki, varlığı imparatorluklar kurulmasına vesile olurken, yokluğu imparatorluklar yıkmıştır, bu tarihte apaçık sabit bir gerçektir, vefanın olmadığı yerde; Aklı Selim yerini akılsız dehşete bırakır, putlaştırılan diktatörlerin aptallıkları saatlerce alkışlanırken, korku imparatorluğunun fısfısları içten içe, ağaç kurdunun koca bir çınarı kemirerek bitirmesi gibi, dışarıdan güçlü ve muhkem görünen, o koca devi yerle bir eder, kendilerini güvende zanneden kralın ahmak soytarıları ise, soytarılık payelerinin sona erdiği zayıf zamanlarında, ihanet beni neremden ve ne zaman vuracak cinnetini yaşar, tıpkı idamlık mahkûmun infazını beklemesi gibi. Vefanın terk ettiği yerleri maskeli beşler, maskeli altılar, maskeli yediler ve diğerleri alır, insanlar değil iki yüzlü olmak, her şahısa ayrı bir yüz ve kişiye özel maske kullanır, çıplak kralların karşısında, kralım ne güzel elbiselerin var yalanlarına kendileri bile inanırlar, halbuki kral çıplaktır ve geri zekâlı bir mahlûka dönüşmüştür ve ötede masumiyetinin doruğunda bir çocuk, kralı soytarı sanıp üstüne gülmektedir.
Vefanın olduğu yerde ise, sadece kendi coğrafyası adına değil bütün insanlık adına, azlıktan çokluğa koskoca bir Cihan Devleti inşa edilir, o vefa timsalidir ki, savaş meydanın da son nefesini vermekte olan serdengeçti civanmert bir yiğit, kendine getirilen suyu içmez, yanında duran yaralı silah arkadaşını göstererek, ona verilmesi ister, yanında ki yiğit de diğer arkadaşını işaret eder, oda diğerini ve nihayetinde benlikten birlik Burağına binerek bütün hepsi son nefeslerinde bir yudum su içmeden ölümsüzlük kapısından ötelere kanatlanırlar, lâkin vefakârlığın, fedakârlığın namzetliğini gösterirler ve hepsi sırayla Şahadet Şerbetini içerler, işte bu vefalı, fedakâr karakter sergileyenlerin omuzlarında, asırlarca hüküm süren, insanoğlunun en vefalı, mazlumun hamisi, egemenliğinde ki; Din, ırk, dil ne olursa olsun bütün insanlara merhametli, şefkatli davranan, bir Cihan Devleti yeryüzüne mührünü vurdu. insanlar birbirlerine güvenmese idi, birbirlerinden omuz omuza güç almasa idi, saflarını sağlam tutmasalar idi, tarih de hiç Osmanlı olurmuydu? Vefasızlığın yüzündendir ki o koca Cihan Devleti içerdeki ve dışarıdaki vefasızların işbirliği neticesinde yıkılmıştır, Osmanlının çekildiği toprakların büyük bir kısmında, adaletsizlik, kaos, katliam, şiddet, işgal ve kardeşin kardeşi boğazlaması vefasızlığın bir sonucudur.
O vefa ortamıdır ki, oluşturduğu, güven sayesinde ; Tarık Bin Ziyad komutasında bir avuç yiğit gemilerle, ispanya kıyılarına geçtikten sonra gemilerini yakmışlardır ve o güven, o vefa ve o omuz omuza vermedir ki, asırlar süren bir Endülüs Medeniyetini inşa etmiştir ve Endülüs’ten aldıkları ilim sayesinde avrupa bilimde ilerlemiştir, ne zaman ki, vefanın yerini vefasızlık, saltanat kavgaları ve ihanet almış ise; “O Cennet İncisi Paha Biçilmez Endülüs”, ellerden düşerek enginlerde kaybolmuştur ve o vefasızlığın yüzündendir ki, asırlar var ki; Endülüsdeki Mücevherden değerli Mabetler, Cennet İnsisi Saraylar, hatıralar ve göklerde yankılanan Ezanlar, esaret zincirlerine mahkûm olmuş, asırlardır Müslümanların yüreğinde kanı durmayan bir yaraya dönüşmüştür; Endülüs düştükten sonra, binlerce Müslüman ve yahudi ahali vahşi engizisyon mahkemelerinde, din değiştirmeye zorlanmış, hırıstiyanlığa geçmeyenler ateşlerde yakılmış, kendini kurtaranlar ise vatanlarını terk etmişlerdir ve Devleti Ali Osman, insani bir vefa örneği sergileyerek, ispanya kıyılarına gemiler gönderip; Müslüman, yahudi ayırt etmeden o mazlum insanları kendi topraklarına kabul ederek insanlığa unutulmayan bir ders vermiştir. Yaradandan dolayı yaradılana vefakâr davranarak, mazlum insanları zalimlerin eline ve insafsızlığına terk etmemiştir.
İşte size başka bir vefa örneği, moğol orduları Mardin’i işgal eder ve ahalinin büyük bir kısmını Suriye de ki karargâhlarına esir olarak götürürler, Mardin’in Müslüman idarecileri, esirleri kurtarmak için hülâgu’nun karşısına çıkarlar, bütün Müslüman esirlerin fidyesi ödenir önce, ardından, esaretten kurtarmak için Mardinli hıristiyan ahalinin fidyesi ödenmek istenir, , hülâgu sizler Müslümansınız, hıristiyanların fidyesini neden ödüyorsunuz diye sorunca, Mardin’in Müslüman idarecileri, onların can, namus, din ve yaşam hakları bizim emanetimizdedir, bizde emanete ihanet olmaz der ve onlarında fidyelerini ödeyerek, esaretten kurtarıp hepsini Mardin’e getirirler. Bu olay tarih de yaşanmış namzet bir vak’a dır.
Bir vefa olayı da Macaristan Cumhurbaşkanının günümüzde ki açıklamasıdır; Eğer Osmanlı Devleti yerine, başka bir devletin hakimiyetinde yaşasaydık, bugün Macaristan diye bir devlet olmazdı, neslimizi kuruturlardı. Ne Hak’dan bir açıklamadır bu, tebrik etmek gerekir ki, aksini kimse ispat edemez, işte bu açıklamanın ne kadar haklı olduğunun canlı bir örneği, orta çağda, ingiliz ve fransızların vatanlarını işgal ettikleri ve nesillerini kuruttukları, mazlum Kızılderililer ve Aborjinler ve köle olarak gemi hangarlarında, vahşi bir şekil de, hayvanlardan da daha fazla aşağılanarak, Afrika’dan yeni kıtaya götürülen siyah derili mazlum insanlar, işte bizim insanlık tarihine bıraktığımız güzellikler, işte avrupalı emperyalistlerin insanlık tarihine bıraktıkları kara lekeler; Macaristan Devlet Başkanın açıkladığı bu olay da; Osmanlıya savaş meydanlarında yenilen, lâkin yüreklerinde halen Osmanlı Sevdası tüten bir Cumhurbaşkanının Macar halkı adına söyledikleri bir gerçektir.
Ki vefasızlık; Her zaman cürmünü işleyene bedelini ödetir, sağlığına vefa etmeyen hastalanır, çocuklarına ve eşine vefalı ve fedakâr davranmamanın sonucu kişiyi yuvasız ve ailesiz bırakarak, ihtiyarladığında elinden bir tutanın olmamasını doğurur, anne babaya ve hısım akrabaya ve komşusuna vefasızlık ömrü kısaltır, bir insanı dünya toplansa rezil edemez de kişi diline vefasız olduğunda kendi kendini rezil eder, emanete vefasızlık eden hain damgasıyla yaftalanır, vatanına vefasız olan vatansız kalır, esir olmaya mahkûm olur ve zalim işgalcilerin aşağılamalarına ve katliamlarına maruz kalır, yoluna vefasızlık insanı çukurlara iter, ihanetin şer tasmasını, boynunda şerefmiş gibi taşıyan bedenin üstündeki baş, taş olur, başı taş, ruhu taş, kalbi taş olan ise iflah olmaz; Aşk’a ihanet eden şehvetin esaretinden kurtulamaz, tohuma ihanet eden genetiği değiştirilmiş ürünlerin esiri olur ve nesli bozulur ve evlat anne babaya asi olur ve çiftçi tohumsuz kalır, ekmeğe ihanet edip çöpe atan kıtlıkla yüz yüze gelir, suya ihanet eden bir damla suya hasret kalır ve susuzluktan kırılır, hayvanlara ihanet eden hayvanlardan daha aşağılara en aşağılara gayya kuyularına mahkûm olur, velhasılı kelâm vefasızlık ağına düşen her zaman kötülüklerin ve şerlerin hedefi olur, gerek dünya ve gerekse ahirette sonu hüsran olur ve keşke bende hayvan olsa idim de toprak olsaydım, yok olsaydım diye son menzilde kendi kendine hayıflanır.
Vefa ise insanı, zamanın esaretinden kurtarılmasına vesile olup, zaman ötesinde, şereflilerin arasında asil yerini almasına sebep olur, geçici dünya hayatının geçici nimetlerini, zenginliklerini, mevki ve makamlarını bir sınavın tecellisi olarak bilenler ise kendilerini küçük krallar olarak görmeyip, mevki makam ve zenginliklerini insana hizmet için kullandıklarından, gece olup başlarını yastığa koydukların da, uykularına huzurlu dalarlar, dünya hayatlarında ve dünya hayatlarının sonrasında Melekler, İnsanlar ve diğer canlılar tarafından kendi dillerince hayırla anılırlar; Yaradılan’ı Yaradan’dan ötürü sevdiklerinden dolayı, alınlarında Eşrefi Mahlukât Nurunu taşırlar ve insan olarak geldikleri dünyadan insan olarak mahsun ve masum olmadan, yüzlerinde tebessüm, gönüllerinde huzurla ayrılırlar.
İyiliğe karşılık iyilik her kişinin, kötülüğe karşılık iyilik er kişinin, iyiliğe karşılık kötülük ise şer kişinin işidir demiş büyüklerimiz, ne de güzel demişler, demek ki vefa, her kişinin taşıması gereken bir özelliktir, halbuki onun da ötesi vardır ki, “Kötülüğe karşı iyilik Er kişinin” özelliğidir, er kişi olmak her insanın kârı olamayabilir, lâkin her kişi olmak her insanın haddidir, haddini aşmak ise şer kişi olmaktır “İyiliğe karşı kötülük” işte bu şer kişilerin karakteridir. Şerri hayra tercih etmek ne büyük bir gaflet ve iflastır.
İnsan en büyük vefasını Yaradan’ına göstermelidir, çünkü Yaradan bizlere Lutfetti değer verdi, bizleri yaratmaya lâyık gördü, yarattığı güzellikleri görmemiz için göz, güzel şeyleri duymamız için kulak, yürümemiz için, el ayak ve daha nice güzel nimetler verdi, imtihan için vermediklerine ise Cenneti Alâda daha güzellerini vaat etti, bizleri Eşrefi Mahluk olarak, insan olarak yarattı, bizlere elçiler gönderek bizlerle muhatap oldu ve o elçileriyle Kitaplar gönderdi, geçici dünya hayatından sonra Cennetini Vaat etti ve Hz. Allah (C.C.) vaadinden asla dönmez. Yaradanına vefalı olan elbette ki O’nun kullarına ve tüm yarattıklarına vefasız olamaz. Yaradana vefasız olan, şeytana ve onun insanoğluna dayattığı telkinlerinden dolayı, ruhsal ve fiziksel hastalıklara karşı savunmasız kalır dünyada ve ahrette hüsrana uğrayanlardan olur.
Vefayı ve fedakârlığı yaygınlaştırma babında, iyiyi kötüden ayırma anlamında, şeytanın aramıza soktuğu çürümüş nifak tohumlarını yerle bir etme amacıyla, yeryüzünü daha yaşanabilir bir yer haline getirme doğrultusunda, riyasız ve yalansız, sadece O’nun rızasına nail olma Aşkına, bizi aramayanı arayalım, epeydir hal ve hatırlarını sormayı ihmal ettiğimiz anne baba ve akrabalarımıza kayıtsız kalmayalım, geçmişin kötü hatıralarını silip yepyeni Nur’dan sayfalar açalım, selam vermeyene selam verelim, komşumuzun halından haberdar olalım, çocuklarımıza, eşlerimize göstermediğimiz şefkati ve merhameti onlara sunup, yangın yeri yüreklere bir damla su olalım, düşenin elinden tutalım, zalimlerin zulmüne karşılık el ele yıkılmaz setler inşa edelim, şeytanın bize önerdiği, yüzlerimizdeki kişiye özel maskeleri yırtıp atalım, tek bir yüzümüz olsun, oda insan yüzüdür ki, en şerefli ve en güzel yaratılmış yüz insan yüzüdür. İhmal ettiklerimize elimizi uzatalım, sağlığımıza sıhhatimize, Vatanımıza, toprağımıza, tohumumuza, öz kardeşlerimize kalbimizi açalım, bizler bir gülün gamzeleriyiz, birbirimizi ötekileştirmeyelim, nefislerimize, heva ve heveslerimize tapmayalım ve bilelim ki O’ndan geldik dönüşümüz yine O’nadır.
İnsanların vefayı omuzlarında değerine paha biçilemeyen şerefli bir yük gibi taşıyıp, ayaklar altına düşürmemeleri temennisi ile.
Erzurumlu H.K.