- 798 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
UÇAK SEYAHATİ
YAZAN: NAZIM UZUN
Hayatta hiç uçağa binmeyen Bekir Bey acele bir iş için uçak ile Rize’den İstanbul’a gitmek zorunda kalır. Dayısının oğlu Hüseyin ile yola koyulurlar. Oysa Bekir uçakla hiç yolculuk yapmadığından dayısının oğlu Hüseyin ile hava alanına gidene kadar hiç konuşmaz.
Trabzon Havalimanına geldiklerinde, Hüseyin’in sen burada bekle, ben biletleri alıp geleyim dediğini duymamışçasına, Kara denize doğru dönüp ellerini kaldırarak alabildiğince gerinir. Heyecandan bir sigara yakar ve sağına soluna manasız manasız bakışlar atar. Gelmekte olan dayısının oğlu Hüseyin’i görünce gülümseyerek söylenir. Ve dönerek dayıoğlu Hüseyin’e der ki;
BEKİR BEY : Suratumdan da anlayisun değimli Hüseyin, zoraki bineyirum habu kaybanaya.
İçini bir buhran kaplar acıklı bir şekilde dayıoğlu Hüseyin’e söylenir.
BEKİR BEY: İllaki uçakla gitmemuz şartmidur.
HÜSEYİN : Ula Bekir, ne beyinsuzsun işun acele o gözini sevduğum İstanbula bugün ulaşman lazimdur da anlamayimisun.
Bekir Bey hep tereddütte olduğu için, ve korkusunu bir türlü yenemediği için habire lafı başka yerlere dolandırmaya ve dayıoğlu Hüseyin’i vazgeçirmeye çalışmaktadır.
BEKİR BEY: Hüseyin, Rize Birluklan gitsak daha iyi olmayimi sanki, ha bugün gitmişuk ha yarun da, ne fark eder ki.
HÜSEYİN : Ula sen manyakmisun, hani o askerun paşaya deduği gibi “Malkara Keşan hoppala Paşam” . Ahan da bineceğuk ikide, ineceğuk dörtte.
BEKİR BEY: Atma dayioğli İstanbuli o kadar yakina geturdun ki dersun ki Rize Trabzon arasi.
HÜSEYİN: Ahan sağa manyak inanmazki.
BEKİR BEY: Madem öyledur, niçun bağa o kadar parayi verdutturiyisun, o zaman yayan cidelum da.
HÜSEYİN: Ula kesturmeden gideceğuk da.
BEKİR BEY: Nasil kesturme.
HÜSEYİN: “Hüseyin, pisti ve gökyüzünü göstererek elleriyle anlatmaya başlar”. Haburadan kalkacağuk öyle bi tikileceğuk ki hauralara gittuğumuz zaman da, ha böle düzeleceğuk denizun üstinden karaya, karadan sonra tekrar denize ve celduk İstanbula.
BEKİR BEY: Hadi canum senda beni korkutmak içun dema bunlari, ha böyle tikileceğuk, yok ha böyle düzleneceğuk, daha neler neler. Sanki kendu elunlan yapayisun.
HÜSEYİN: “Eliyle işaret edip Bekir Beye gösterir uçağı”. Oy gözini sevduğum bak nasilda kıvrim kıvrim yanaşiyi.
BEKİR BEY: “Bekir Bey vakit yaklaştıkça korkusu ve heyecanı gittikçe daha da artmaktadır”.
Ben gelmesam olmazmi, ha o bizum Rize Birluk varya ha böyle teyyarelere değer he Hüseyin sen gitta o işi hallet da.
HÜSEYİN: Hüseyin, Bekir Beye aldırış etmez ve yavaş yavaş uçağa doğru yürümeye başlar. Bekir Bey bakar ki olacak gibi değil dayıoğlu Hüseyini takip ederek uçağa binerler.
BEKİR BEY: “Bekir Bey uçağa binerken dayıoğlu Hüseyin’e söylenmeye devam eder”. Habuni bakda, ne güzel dersun bişe dersun lailahe illalah.
HÜSEYİN: Ula Bekir gevelema, gel bir yere oturalum senda ha böyle kanatlara yakın pencere kenarina geç.
“Hüseyin, Bekir Bey’i pencere kenarına oturtur oturtmasına da, başına gelecekleri bilse ne uçağa biner ne de Bekir Bey’i kanatlara yakın pencere kenarına oturturdu”.
Bak habular varya, bunlar hostestur.
BEKİR BEY: “Bekir Bey emniyet kemerlerini tutarak Hüseyin’e gösterir”.
Bular deduğun nedur, habularmidur o hostes deduğun.
HÜSEYİN: Yok ula olar kemerdur kemer, hani emniyet kemeri deyiler ya işte bular odur. Hostesta ahan habu başina şapka takan mavi elbiseli paçilar varya, olara hostes deyiler tamammi.
BEKİR BEY: Bekir Bey pencerede dışarı bakar ve hiçbir şey göremez.
HÜSEYİN: La havle kuvete, neriye bakayisun, ben sağa oralarimi gösterdum, habu içeri olanlar.
BEKİR BEY: “Bekir Bey kafasını çevirince birbirinden güzel hostes kızları görünce ağzı kulaklarına varır”.
Heee ula ha bunlar nereden geldi, hostes deduğun bunlardur heee…
HÜSEYİN: Oha Bekir Oha, hostes deduk ya sağa kaç kere.
BEKİR BEY: “Bekir Bey’e çok ilginç gelir ve kendi kendine kahkaha atar”.
Hahhahha ya bak nedur hostes.
BEKİR BEY: “Bekir bunu söylerken uçak kalkışa hazırlanmak için motoru çalıştırır ve o anda büyük bir sarsıntı olur.
Neydi ne oldi he Hüseyin, he dayioğli bişemi oldi, habu sallantida nedur yuvarlandukmi he, deni bağada he dayioğli bi deni bağada ula.
“Bekir Bey koltuktan kalkarak bağıra bağıra aynı şeyleri tekrar eder ve o sırada, Hüseyin döner ona seslenir.
HÜSEYİN: “Hüseyin dişlerini sıkarak Bekir Bey’e döner”.
Ula noliyi sağa, otur yerune, uçağun motorini çalişturdiler onun içun sallandi da anlamayimisun, sorsan bida lazsun, götünden korkayisun.
BEKİR BEY: Ula Hüseyin sen anlamayisun, habu işe bir iş vardur, sen bağa yalan diyisun bu sallanmak başka sallanmaktur yikildimi ne oldi bokiyene anlamadum ki.
“Uçakta 20 – 25 kadar yolcu vardı. Bekir Beyin o hareketleri ve şivesi, dayıoğlu Hüseyin ile didişip çekişmesi tüm yolcuları gülmekten kırıp geçirmişti. Bekir Bey ise ayağa kalkmış korkulu gözlerle yolculara bakıyor ve onların gülmelerine anlam veremiyordu.
HÜSEYİN: Yok diyirum sağa ariza mariza yoktur. Niye ayağa duriyisun otursana bak millet bize bakupta güleyi niye anlamayisun.
BEKİR BEY: Bağa bak dayioğli o çok köti sallandi.
“Bekir Bey tekrar ayağa kalkarak sağ elinin işaret parmağını Hüseyin’in yüzüne dayayarak.
Anladum motori ariza yapti, anladum Hüseyin sen şoforsun gitda bak hau motorun arizasi nedur he.
HÜSEYİN: Yahu sen ne kaz kafalisun, ula benim taksi şofori ne anlarum uçak motorindan, ariza bir şey yok, sen otur yerune.
“Hüseyin zor bela Bekir Bey’i oturtur ve o sırada güzel bir bayan sesi hoparlörden uçağın içine yayılır.
HOSTES: Lütfen dikkat, Trabzon İstanbul arası seyir edecek olan 481 sefer no.lu uçağımız harekete hazır bulunmaktadır. Tüm yolcularımızın emniyet kemerlerini bağlaması rica olunur. Kaptan Pilotumuz Nazım UZUN, Kaptan pilot yardımcımız Ali KÜÇÜKAL ve hostes olarak sizlerin emrine amade olan Şule DEMİR, Neslihan BAYRAK, Zeynep KESKİN hepinize hayırlı yolculuklar diler bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz.
BEKİR BEY: “Hostesin bu konuşması Bekir Bey’i neşelendirmiş sanki o az önce ki Bekir Bey gitmiş yerine başka birisi gelmişti.
Neşeli neşeli Hüseyin’e seslendi”.
BEKİR BEY: Hüseyin duydun dimi ne balli konişti, gözini sevduğumun turkçesi, bağada uğrasan biraz ne olurdi.
HÜSEYİN: Sen hepten uşuttun kafayi.
BEKİR BEY: “Bekir Bey nazlı nazlı içten içe gülerek söyler bunu”.
Benum yerumde sen olsaydun.
HÜSEYİN: “Bekir beye sert sert bakarak”.
Gevezeluk etma da kemeruni bağla kalkayiruk.
BEKİR BEY: Çozuk değildur. “bunu söylerken de kemerini gösterir”.
HÜSEYİN: Ula ne aptalsun kalduk senlan belaya, ben sağa bel kemeruni mi deyirum, ha buni emniyet kemeruni bağla.
BEKİR BEY: Hee habuni, ama bağa bak, neyse bi takayim onida beki beğenurum, beğenmesam da takmam oni diyrum oni sağa bilmiş ol.
HÜSEYİN: Ula Bekir sen bu kafalan nasil yaşayisun he.
BEKİR BEY: “Bekir Bey alaylı bir şekilde Hüseyin’e bakar ve konuşur”
Ne dersun sen kendi kafana bak kepta yok başuna çak çak çakayisun.
HÜSEYİN: Bırak şimdi alayı, demin kivraniyidun şimdi sardi sağa diğilmi.
BEKİR BEY: Tamam biraktum. Ne kadar oldi uçağa bineli.
HÜSEYİN: Ne bileyim saatum yoktur.
BEKİR BEY: Bi saat alda o kadar parasuzmisun.
HÜSEYİN: Kendun niye almayisunda bağa laf atayisun.
BEKİR BEY: “Bekir Bey bu sual karşısında şaşırır ne diyeceğini”.
Saatmi alayim, almam, saat benum hasmumdur.
HÜSEYİN: Saçmalama, saat vakit bildurur, hiç adamun hamsi olurmi.
BEKİR BEY: “Bekir bey üzülerek söyler bunu ve dediğinde de utanır fakat; ipin ucunu kaçırmıştır ve kaçırmışken de Hüseyin’in sorusuna karşılık verir”. “ Ev sahibi dediği de hanımıdır”.
Olur, bal gibide olur, hani benum ev sahibi varya, o beni her zaman inek otlatmaya gönderur.
HÜSEYİN: Yav Bekir Alahuni seversan nasil adamsun anlamayirum, inek otlatmaklan saatun ne alakasi var.
BEKİR BEY: Bak anlatacağun sağa bunlari ama kimseye demeyeceksun bunlari, yoksa gülerler beni.
Sabah kahvalti ettukten sonra saat:09.00 civarlari benum ev sahibi, senlan beni gibi iki ineği, habu hostesler gibi iki buzağı, habu uçağun motori gibi bir öküzi katar onume, sabah giderum, bir da ikindiye gelurum.
HÜSEYİN: Delisun sen etma deduğuni.
BEKİR BEY: “Bekir Bey hem konuşur hem de karısından yemiş olduğu sopaların tadı aklına gelince bellerini ovalamaya başlar asık bir suratla.
Akillisun sen, biliymisun karayemiş sopasinun tadini. Aman birak anmiyayim oni bellerum ağırmaya başladi.
HÜSEYİN: Bağa bak Bekir karnun aciktimi.
BEKİR BEY: Yaşa sen dayioğli nasilda anladun. Ya sen gitta biraz peynir, zeytin, ekmek al gelda yiyelum he.
“Elini cebine atar bir 10 lira uzatır Hüseyin’e”.
HÜSEYİN: Bağa bak geveze buriya ne Karaderenun pazari, ne da kirik İsmail’un tukani vardur, görmeyimisun hostes dağıtiyi da.
BEKİR BEY: Haaaa… öylemidur. Ben ne bilurum buriya lokonta vardur. Valla dayioğli bi haşlama yesam he ha boyle kotili kotili.
HÜSEYİN: Oy osurayim o buruna. Allahum habuni yaratacağuna sofranun lezzetini geturen salatanın içine konan bir hıyar yaratsa idun daha eyi olmazmiydi.
“Hüseyin ellerini kaldırarak dua eder gibi başlar söylenmeye”.
Ula bet muncurli, ula ökuzun gözi, ula hamsi kuyruğu, ula Boyanun kılıbığı, ula namazgah tahtasi, ula habu cemaata beni rezil etun bilama Türkçe konuşta millet doğri anlasun da.
BEKİR BEY: Birakmam, nasil birakayım,alişmişik bi kere.
HÜSEYİN BEY: Hepten bırak demeyirrum sağa İstanbula gidene kadar birak ne olur.
B“O sırada hostes gelir ve kek ve kola dağıtımını yaptıktan sonra Bekir dayanamaz, yine başlar söylenmeye,
BEKİR BEY: Ula Hüseyin habunla kim doyacak yalandan o kadar para verduk, verdukleri şeye bak”.
HÜSEYİN: Ye da çorlan kıtlıktanmi çiktun az kaldi zaten İstanula indukmi iyi bir yemek yeruk.
BEKİR BEY: “Bunca korku heyecan ve telaşadan sonra Bekir Bey sıkışmıştır, acil bir şekilde tuvalet ihtiyacını görmek zorundadır. Dayıoğlu Hüseyin’e sorar;
Dayıoğlu habu kaybanaya kenef yokmidur, hepten altuma edeceğum.
HÜSEYİN: Olmaz olurmi, habu koridordan git sağda bir tane, solda bir tane vardur, üstinde erkek resmi olana gir.
BEKİR BEY: Kari olana girsak ne olur.
HÜSEYİN: Ula sen karimisun, niye gireyisun gözün görmeyimi.
BEKİR BEY: “Bekir Bey iki büklüm bir vaziyette koridoru geçer ve kapısında erkek resmi olan kapıyı açar zorlukla ve mırıldanmaya başlar”.
Rahatluk, rahatluk varmidur senun gibisi, bazilari senun için şarkimidur türkimidur bi şeyler demişler, “seni içinden atmak öyle çok zorki” zor olmasina zordur ama sen çıkınca demeyiler “sağolasun çiktun içimden, azat ettum seni diye”. Bu insanlar çok tuhaf anlamayirum onlari.
“İşini bitiren Bekir Bey dışarıya çıkmak için hazırlanır, kapıyı açmaya kalkar, ne görsün kapının kolu yok, iter açılmaz, çekse kolu yok çekilmez, sağa döner olmaz, sola döner olmaz başlar söylenmeye dayıoğlu Hüseyin’e”.
BEKİR BEY: Ula Hüseyin bunu bağa yapmiyacağidun, ben şimdi ne edeyim nasıl çikayim buradan, uy senun gibi dayioğlinun, uy senun gibi hemşerinun, uy senun gibi Huseyin oğli Huseyinun ağzina ne diyeyim.
“Haklıydı Bekir Bey, nerden bilecekti uçaklardaki tuvaletlerin kapı kolları olmadığını, her şeyin otomatik bir düğmeden ibaret olduğunu nerden bilecekti. Allahtan Hüseyin durumu fark etmiş yetişmişti Bekir Beyin imdadına, yoksa beş on dakika olmasına rağmen çıkacağı yoktu Bekir Bey’in”.
BEKİR BEY: Neresun ula, neresun Hüseyin.
HÜSEYİN: Ula Bekir oriyamisun, duyaymisun beni, bitmedimi o gürültili işler.
BEKİR BEY: Uy senun gibi dayioğlinun, uy senun gibi dayioğlinun, uy senun gibi
HÜSEYİN: Yeter Bekir yeter, anladuk, anama karima bişe demada, gerisine ne dersan de.
BEKİR BEY: Ula sepet baş, ula kepçe kulak, ula kutuni kafa, habu kapinun kolini kirmişler açilmayi da.
HÜSEYİN: Bağa bak Bekir, ayağamisun.
BEKİR BEY: Heee ne oldi, yoksa oturayimmi.
HÜSEYİN: Yok yok, sağuna bak, senun öküzün gözi gibi bi düğme olacak oriya, göriymisun oni, oğa bas, oğa bas.
BEKİR: O nedur, ooo gördüm oni hesetten benum oküzun gözi gibi.
“Bekir Bey kurtulacağının sevincinden Hüseyin’le dalga geçmeye başlar”.
Ula Hüseyin ayağum ilemi basayim yoksa ayağumi çikarayim mi der ve kıs kıs güler.
HÜSEYİN: Ula sen ne keferesun biliymisun, baş parmağunla bas daha rahat olur.
BEKİR BEY: Hehehe bastum oğa diye bağırır. “Kapı yavaş yavaş açılır kurtulmanın sevinciyle dayıoğlu Hüseyin’e sarılır ve onu yanaklarından öpmeye başlar.
HÜSEYİN: Çabuk gidelum yerumuze İstanbula gelduk.
BEKİR BEY: Dalga geçersun değilmi.
“Hüseyin ile Bekir yerlerine oturur oturmaz Bekir Bey’in o hoşuna giden düzgün Türkçe konuşan kız yine hoparlörden sesleniyordu, uçağa ilk bindikleri gibi”.
HOSTES: Lütfen dikkat, Trabzon İstanbul arası seyir eden 481 sefer no.lu uçağımız az sonra Bakırköy Atatürk Havalimanına inişe hazır bulunmaktadır. Tüm yolcularımızın iniş için emniyet kemerlerini bağlaması rica olunur. Kaptan Pilotumuz Nazım UZUN, Kaptan pilot yardımcımız Ali KÜÇÜKAL ve hostes olarak sizlere hizmette bulunan Şule DEMİR, Neslihan BAYRAK, Zeynep KESKİN hepinize mutluluklar diler bizi tercih ettiğiniz için tekrar teşekkür ederiz.
BEKİR BEY: Hüseyin dalmiş bayisun aşağilara, dinlemedun değimli, oysa ne balli konişti. Bekir Bey hostesin taklidini yaparak “Az sonra uçağumuz vidi vidi vidi diye sayıklarken.
HÜSEYİN: Hüseyin dışarıyı seyrederken Bekir Bey’e söylenir.
Ne oldi sağa gene çenenun baği çozildi, tavuk götida yemedun, daha kendu kendune bi şeyler sayiklarsun ne dersun.
BEKİR BEY: Sen aşağa bak, bakta ne var ne yok kafana not et, sağa sorduğum zaman bağa talimat verursun.
Bekir Bey hala söylenmektedir, uy gözünün sürmesini yeduğum ne balli da deyi herkes iniş için lütfen emniyet kemerlerini bağlasun, benumki bağlidur çözuk değil.
HÜSEYİN: Hey Bekir ahanda hava alani görindi, gözini sevduğumun İstanbuli ne da güzel göriniyi.
Bekir Bey kendinden geçmişti İstanbulun adını ve Hüseyin’in konuşmasını duyunca İstanbulu ikiside seyre koyulur.
BEKİR BEY: Hevanun alanimi dedun, hanedur.
HÜSEYİN: Ahanda hau karşisi varya, işte orasi Bakirçoydur.
Bekir Bey dayıoğlu Hüseyin’i kızdırmak için dalga geçmeye başlar.
BEKİR BEY: Heeee… Bakirçoy sen orayi iyi biliyisun, orasi senun ikinci evundur da.
Tam lafını bitirmişti ki Bekir Bey, uçak iniş için kanat kırar ve bunu gören Bekir Bey birden başlar ahlanarak vahlanarak bağırmaya.
BEKİR BEY: Eyvah yanduk, piştuk, kapanduk, soyunduk, yikildi ocağumuz, ahan da ula duştuk düşeyiruk ,Oy Rize, oy oçuzum, siğirum, karim sebisibiyan gittuk da gittuk.
Bekir Bey’in bu hareketleri esnasında tüm yolcular şaşkınlıklarını gizleyemezler, bazıları ise ayağa kalkıp korkudan Bekir Bey’e baka kalırlar. Dayıoğlu Hüseyin de ne olduğunu şaşırmış fakat; kendini tez toparlayarak.
HÜSEYİN: Ne oldi Bekir bi şeymi oldi niye bağiriyisun.
BEKİR BEY: Görmeyimisun ula kirildi da, benda seni açik göz bişe zannederdum, kirildi Huseyin uçağun kanadi kirildi, Oy ben ne edeceğum Tarlam, çayluğum, misirlerum, lahanalarum elduk biz elduk.
HÜSEYİN: Ula Bekir otur yerune ne oliyi sağa marazmi vurdi seni.
BEKİR BEY: Bekir Bey eliyle uçağın kanadını gösterir.
Ula kanadi kirildi kanadi.
HÜSEYİN: Hüseyin sinirlenerek
Oni pilot mahsustan yapti, heseten kirilmadi hoş, uçak inecek onun için yaptini da.
BEKİR BEY: O ki oyledur niçun inmeduk. Hava alani demin coriniyidi, şimdi neredur, bak denizun üstineyik, demin yukseğeyduk, şimdi alçağa induk, yok yok duşeyiruk duşeyiruk.
Bu gürültü üzerine gelen hostes
HOSTES: Bir ses işittik bir şey mi oldu.
YOLCU: Hostes hanım, az önce ineceğimizi söylemiştiniz, ama inmedik arıza fan mı var.
BEKİR BEY: Elleriyle türlü türlü hareketler yaparak dayıoğlu Hüseyin’e serzenişte bulunmaya başlar.
Duydunmi öçüz, be sağa demedum mi uçak kiriliyi, kanat yariliyi duşeyiruk.
HOSTES: Lütfen, hanımlar beyler, beni dinleyin, arıza falan yok, az önce iniş yapacaktık biliyorsunuz, ancak hava limanından rötarlı uçak kalkışı olduğu için iniş yapamadık. İstanbul’u bir tur atıp ondan sonra iniş yapacağız. Sayın yolcularımız sizler lütfen İstanbul’umuzu tatlı tatlı seyredin bu manzaralar bir daha nasip olmaz size, hatta bizlere bile.
BEKİR BEY: Hostes hanum bağa bak bi Dakka. Haburasi neresidur.
HOSTES: İstanbul
BEKİR BEY: Oni biliyiruk da, neresineyik oni sorayirum.
HOSTES: Şuanda boğazı geçiyoruz. Bakın bakın beyefendi boğazın ne güzel görünümü var. Boğazı geçtik, Mecidiyeköy, sağ tarafımızda Çağlayan sol tarafımızda Şişli…….demeye kalmadan,
Çağlayan kelimesini duyan Bekir Bey, koltuktan kalkarak koridora doğru fırlar ve Hostes’e sarılarak başlar ağlamaya, ne olduğunu anlamayan Hostes Bekir Bey’i teselli ederek tamam beyefendi geçti artık korkulacak bir şey yok der ve Bekir Bey’i yerine oturtur.
HÜSEYİN: Bu olanlar karşısında aptallaşmış bir şekilde Bekir Bey’i seyreden Hüseyin kızgın bir şekilde dişlerini sıkarak.
Ula sen manyakmisun, saputtun mi, elalemun kizina ne sarilursun, burayi belediye otobusimi zannetun, kaktun kodun yola sağda inecek var der gibi, millete rezil olduk olacağumuz kadar, otur yerune inene kadar sesun çikmasun.
BEKİR BEY: Bekir Bey mahçup bi şekilde,
Eyi ha… darlanma, daha bişe demiyeceğum
Uçak iniş için hazırdır ve hostes anonsunu tekrar geçer.
HOSTES: Dikkat dikkat, Trabzon İstanbul arası seyir eden 481 sefer no.lu uçağımız az sonra Bakırköy Atatürk Havalimanına inişe hazır bulunmaktadır. Tüm yolcularımızın iniş için emniyet kemerlerini bağlaması rica olunur. Kaptan Pilotumuz Nazım UZUN, Kaptan pilot yardımcımız Ali KÜÇÜKAL ve hostes olarak sizlere hizmette bulunan Şule DEMİR, Neslihan BAYRAK, Zeynep KESKİN hepinize mutluluklar diler bizi tercih ettiğiniz için tekrar teşekkür ederiz.
BEKİR BEY: Bekir bey bu anonsu duyunca yine iç geçirir ve bir hoş olur.
Ula Hüseyin haketten ineyiruk he.
HÜSEYİN: He ula he, nenemun sığiri.
Hüseyin ve Bekir Bey sonunda hava alanına inmişlerdir. İstanbul da işlerini hallettikten sonra tekrar memlekete dönmek için uçağa binmek isteyen Bekir Bey dayıoğlu Hüseyin’e yalvarmaktadır fakat; bunca rezilliği çeken Hüseyin bir daha aynı tongaya düşmemek için Rize birlikten otobüs biletlerini almıştır bile.
BEKİR BEY: Bekir Bey bu sefer korkudan değil sevincinden ve sabırsızlığından dayı oğlu Hüseyin’e sorar.
Ula Hüseyin gene uçaklan mi gideceğuk he.
HÜSEYİN: Yok. Bi daha tovbe, senlan siçmağa gitmem.
BEKİR BEY: Yahu niye ole diyisun.
HÜSEYİN: Olesi molesi yok. Rize Birlukten aldum biletleri, akşam yedide bineceğuk oğa göre.
BEKİR BEY: Valla dayioğlu uçaklan gitsa iduk iyi olacağidi.
HÜSEYİN: Bak Bekir iki gündür kafami pestil ettun daha fazla konuşursan yemin olsun yayan gidersun Rizeye.
BEKİR BEY: Eyi ha eyi senimi kiracağum, seni kiracağuma kafami kirarum da dayioğli.
HÜSEYİN: Gülerek. Olsa kirarmiydun öni, yokçi kirayisun oni da.
Zaman gelip çatmıştır. Saat akşam yediyi gösterirken otobüse binmek için hazırlanan yolcular sıraya girmiştir fakat Bekir Bey’in aklı uçakta ve İstanbulda kalmıştır, Otobüse binmeden önce son bir kez etrafına bakınarak iç geçirir.
BEKİR BEY: Vay be gözini sevduğum İstanbul, seni dünya göziyle bir kere daha gördüm ya, gözüm açik gitmem herhalde, der ve otobüse binerek İstanbul’la vedalaşır.
Nazım UZUN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.