- 588 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
CAMİLER VE ÇOCUKLAR
Sayın Başbakan Erdoğan’ın camilere ve çocuklara olan düşkünlüğü artarak sürüyor. İstanbul’un her tarafından görülebilecek muhteşem bir caminin yapımına Çamlıca semtinde başlanacağı müjdesini verirken, yıllar önce okuduğu: Minareler süngü/Kubbeler miğfer/Müminler asker. Şiirinin içeriği nedeniyle dört ay cezaevinde yatmış olduğu aklıma gelirken, kendisinin o günleri unutması mümkün olabilir mi?
Bir arkadaşım farklı ve çok güzel yaptığı enginar yemeğine davet etmişti beni. Evine ilk gidişim değildi. Ama söylediklerini ilk kez duyuyordum. “Bak şu karşımızdaki alanı görüyor musun?” dedi balkonda menekşe ve sardunyaların arasında çaylarımızı yudumlarken. “Başbakan oraya İstanbul’un en büyük cami’siyle üniversite’sini yapacakmış. Buradaki eften püften binalar büsbütün kıymete bindi. Sol tarafta görünen sarı binada benim küçük oğlanın bir dairesi var. Müteahhit girdi. Yakında yıkım başlayacak. Her daire sahibine iki daire bir miktar da para verecek. Ama biz o kadarına razı gelmez.” dedi ardından. Sanki yıllarca alın teri dökmüş gibi karşılığını bekliyordu heyecanla.
“Ee, oğlanın başbakana olan sevgisini şimdi daha iyi anladım. Çifte çifte daireler. Karısının atamasını istediği okula yaptırması. Küçük de olsa bir iş yeri açması az şey mi? Daha benim bildiklerim bunlar.” Dedim.
“Yoo, bunlar olmasa da o başbakanı çok severdi zaten. Bak ben öyle değilim mesela. Hiç sevmem kendisini.” Dedi.
Caminin yapımı gerçekleşirse büyük ilgi göreceği kesin. Yabancı turist kafilelerine de sıkça rastlanacağından eminim. O günleri görmem kısmet olursa eğer, ben de görmeye giderim tabi.. Güzelce bir gezer Allah rızası için birkaç rekat namaz kılar duamı eder çıkarım. Ancak çıkarken epeyce günahla çıktığımı da bilirim. Allah’ın bildiğini kullardan sakladığım hiç görülmemiştir. Bu düşüncemi de itiraftan kaçınmıyorum. Ben öteden beri bu toplumun samimiyetinden dürüstlüğünden hep kuşku duymuşumdur. Şimdilerde ise yalnızca “Allah bir” dedikleri söze inanırım. Bu nedenle adım başı karşımıza çıkan camilerde ibadet edenlerin bir çoğunun her ALLAHU EKBER! dediklerinde akıllarından uhrevi değil de dünyevi ne şeytanlıklar geçirdiklerini düşünürüm. Ve bu düşüncemden dolayı günaha girdiğimi peşinen kabullenirim.
Sayın Başbakan; Aklınız, zekanız, geniş vizyonunuz, başarılarınız. Ülke ve topluma yaptığınız sınırsız hizmetlerinizle gurur duyup övündüğünüz bir gerçek. Bunda yerden göğe kadar haklısınız. Değil ülke, dünya bile sizin gibi kendisini karış karış dolaşan, toplumunu bu kadar iyi tanıyan, nabzına göre şerbetini veren böylesine karizmatik ve renkli bir Başbakan ne gördü ne de görecektir. Bundan emin olun. Bu konuda aksini söyleyen namerttir.
Devasa gökdelenler. Camiler. Hastaneler. Oteller. Üniversiteler. Yeşil alanlar. Metrolar. Güllük gülistanlık yollar. Hızlı trenler. Marmara’yla Ege’yi birbirine bağlayacak süper köprü dahi sizin eseriniz olacaktır. En önemlisi de dünyanın en zengin toplumunu sizin yaratmış olmanızdır. Tıpkı ailenizin,yakınlarınızın ve parti mensuplarınızın kralları kıskandıracak zenginlikleri gibi...
Her iktidar döneminde olduğu gibi, sizin dönemin bu sonsuz hazinelerinden bana bir torba mercimek bile düşmemiş olsa da. Doğruyu söylemek boynumun borcu. Yalnız dikkatli olun. Herkes benim gibi doğru oturup doğru konuşmaz. Bu topluma hiç güvenmeyin. Bunlar adamı ayakta satarlar. Ne kadar namert düzenbaz ve kalleş olduklarını siz çok daha iyi bilirsiniz.
***
Çocuklara gelince.
“En az dört çocuk” diyordunuz. Şimdi sınırları kaldırdınız. Kadınlık ve erkeklik işlevini sürdüren herkese bol bol üreme çağrısında bulunuyorsunuz. “Dünyaya getirmesi sizden bakması benden” diye garanti bile veriyorsunuz. Ve aynen de öyle oluyor. Sokaklara bir çıksanız şaşırırsınız.
Genç bir anne-baba. Babanın biri omzunda biri elinde iki çocuk. Annenin biri karnında biri arabada iki çocuk daha. Etti dört çocuk. Biliyorlar ki çocuklar daha ana rahmine düşer düşmez bez ve mama parası adı altında yardımlar başlıyacak.
Çocuklara bakıyorum…
Çocuk desem değil.
Genç desem değil.
Yetişkin desem değil.
Anne-babaları ise çocuklarının normal aklı durduracak kadar gelişmiş zeka ve bilgileriyle övünürken bir yandan, öte yandan onlarla nasıl başa çıkacaklarının acizliği içindeler.
Geçen gün kızımın bir arkadaşı üç buçuk yaşındaki oğluyla bize geldi.
Sevimli, tatlı bir şey. İki laf eder mi? Diyorum içimden. Benden çok ileride olduğunu biliyorum. Çok mağrurlar. Korkuyorum. Çekinerek konuşturmaya çalışıyorum.
“Ben evlensem de çocuk sahibi olmak istemem” dedi.
“Neden?” dedim.
“Bakması çok zor. Kendimden biliyorum.” dedi.
“Ben bakarım” dedi annesi sevniçle.
Garip bir bakışla baktı annesine.
“Öyle olduğunu varsaysak bile bakalım karım buna izin verir mi?” dedi.
Siz zamane çocuklarını çok daha iyi bilirsiniz başbakan. Torunlarınız var çünkü.
Sezaryeni bile neredeyse yasaklamaya kalkışıyorsunuz.
Kürtajın altından kalkılamaz çok büyük bir günah olduğunu. İnsan canına kıymakla eş anlama geldiğini söylüyorsunuz…
İyi de…
Bedavacılığa, haksız ve emeksiz kazanca, adaletsizliğe, kanunsuzluğa, zorbalığa alıştırdığınız toplumun bu çöken ahlakının. Açılım söylemleriyle önünü açtığınız terörün yaktığı yüreklerin. Namuslu, onurlu, çok az da olsa yoksul insanlardan çaldığınız hakların hesabını nasıl verecek, bu korkunç günahın altından siz nasıl kalkacaksınız? Değil İstanbul’un, dünyanın en büyük camisini yaptırsanız bile yine nafile...
YORUMLAR
TÜLİN ÖZTUNÇ
Selam ve iyilik dileklerimle.
AYSE 09
saygımlasın