- 434 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hata
Mehmet her gün geçtiği yollardan geçerken her günkü algılayışından farklı yürüyordu. Yol kenarlarındaki ağaçlar, arabalar aynı dizilişteydi, o saatte oradan geçmesi gereken Mehmet yine oradan geçiyordu fakat sokakta aynı olmayan şey Mehmet’e çökmüş olan hüzündü. Onu hüzünlendiren şey uzaklarda bulunan ailesinden gelecek olan olası bir acı haberdi. Çalan telefonlara ürkek bakıyor, acı haber geldiğinde duyacağı hüznü hisseder gibi oluyordu. İçinde kıpırdanan korku taneciklerini kontrol edemiyordu. Havanın tersi bir oranda içi alevlenen Mehmet, tedirginliğin verdiği titreklikle yoluna olanca hızıyla devam ediyordu.
Telefon acıyla çalmaya başladı. Her zaman kullandığı melodi bile bugün farklı çalıyordu. Mehmet titrek elleriyle telefona baktı, numara kayıtlı değildi. İçindeki heyecanı kontrol edemiyor, elleri daha fazla titriyordu. Telefonu açtı “efendim” dedi, karşıdakinin sesi esen rüzgarın uğultusundan fark edemedi, sesi bir amcasının sesine benzetti. İçinden bir şey kopacakmış oldu. Onu teskin eden şey amcasının numarasının kayıtlı olmasıydı. Mehmet ısrarla “ efendim… Sesinizi rüzgârdan duyamıyorum” dedi. Karşısındaki ses “ ben fikri, tezi nasıl yazacağız” dedi. Bu söz Mehmet’in içine biraz olsun yağmur yağdırdı. Biraz Fikret’le konuştuktan sonra telefonu kapadı ve Fikret’in numarasını hemen kaydetti.
Eve geldiğinde bir sallama çay demledi ve sigarasını yakarak düşüncelere daldı. Telefondaki sesi amcasının sesine benzetmesiyle hissettiği telaşı hatırladı ve bir kez daha derin bir oh çekti. Fakat bu acı haber bugün gelmese yarın, yarın gelmese gelecek ay, o da olmazsa seneye veya daha uzak bir tarihte gelecekti ama gelecekti. Bundan kaçış yoktu. Mehmet buna kendini hazırlamalıydı, şu anda hazır değildi. Elbette insanlar sevdiklerini bir şekilde kaybedecekti fakat bu şu anda olmamalıydı. Mehmet’in ideallerinde annesiyle geçireceği birçok güzel vakit vardı. Bunlar yaşanmadan, annesine hayatın ona vermediği şeyleri vermeden bu olmamalıydı. Mehmet yine de farkındaydı, hedefleri hayat şekillendirir ve hayat ummadığı bir anda suyu bulandırabilir, çarkına çomak sokabilirdi. Şimdilik dua etmekten başka bir şey gelmiyordu elinden. Her aciz kul gibi zayıf anında güçlü desteği Yaratan’dan bekliyordu. Annesiyle geçireceği güzel günleri hayal ederek yatağına girdi. Bu hayal ondan derdini bir an olsun alıp götürdü. Allah’a hayallerinin bozulmaması için dualar etti ve kendini güvende hissettiği hayallerle, yastığı annesini sarar gibi sarılarak uyudu.
* & *
Sabah kahvaltı sırasının ev arkadaşında olduğunu hatırlayarak yataktan çıkmak istemedi. Sanki yatak mıknatıs, Mehmet demirdi. Uyku ile uyanıklık arasında belli belirsiz simgeler görüyor, aklı başındayken kendi kendine kurmayacağı anlamsız cümleler kuruyordu. İlk aklına düşen annesiydi ve hemen kalkıp onu aramak istedi. Şimdi kendine gelmişti. Bulanık düşüncelerden sıyrılıp gözlerini açtı. Gördüğü manzara karşısında şaşkına dönen Mehmet böyle bir şeyin olmasının mümkün olmadığını, yine bulanık hayaller içinde olduğunu, gözlerinin hala kapalı olduğunu düşündü. Sabahları böyle haller Mehmet’te nadir görülen bir durum değildi. Sınavlardayken sabahları beyni aynı bu şekilde ona oyun oynuyor ve Mehmet ders çalıştığını sanarak yataktan çıkmıyordu. Sabahları uykuyla uyanıklık arasında her insanda görülen bir durumdu fakat Mehmet’te hep oluyordu. Mehmet hakikaten uyanmak için telefona kendini uyarıcı konuşmalarını kaydedip onu uyanma zili yapıyordu. Mehmet hakikaten uyanıp bu gördüğü manzaradan kurtulmalı, gerçek hayata dönüp, annesini aramalıydı. Müjdeli bir haber alabilir, annesinin iyi olduğunu duyabilirdi. Gözlerini tekrar kapayıp açtı ama yine aynı yerdeydi. Etrafı tanımaya çalıştıkça bulut perdesi aralanıyor gibi her şey netleşiyordu. Burası bir hastane odasıydı. Oturur vaziyete geçtiğinde çıplak ayaklarının yere değdiğini hissetti. Gece yatağa soyunmadan girmişti ve ayaklarının çıplak olma olasılığı yoktu. Mehmet bana bir şey mi oldu da buraya beni getirdiler sorusundan çıplak ayaklarıyla soğuk yeri hissettiği anda vazgeçti. Burası hakikaten Mehmet’in beyninin içiydi, Mehmet hayalinin içinde yaşıyordu.
(Devamı Gelecek, Halil İbrahim Reçan)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.