İki Şam örneği
Bediüzzaman Said Nursî’nin bir asır evvel Şam’dan bütün İslam âlemine irad ettiği bir hutbe vardır. Daha sonra Hutbe-i Şamiye adıyla kitaplaştırılan bu hitabesinde şöyle bir vurgu yer alır:
“Eğer biz ahlak-ı İslamiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslamiyet’e girecekler. Belki, küre-i arzın bazı kıtaları ve devletleri de İslamiyet’e dehalet edecekler.”
Bu sözün yaşanmış pek çok örneği vardır. Bunlardan bir tanesi, yine Şam’da ikamet eden, anlattıklarını bizzat kendisi tatbik edip yaşayan, İslamiyet’e güzel bir örnek olarak çok sayıda insanın Müslüman olmasına vesile olan Ömer bin Abdülaziz’dir. Sakın kimsenin hatırına, “O bir halife olduğu için insanlar kabul etmek zorunda kalmıştır” diye bir şey gelmesin. Çünkü öncesindeki ve sonrasındaki halifelerin durumu bunun böyle olmadığını gösteriyor. Hatta Ömer bin Abdülaziz zamanında Müslüman olan pek çok Semerkantlı, sonraki halifelerden birisinin uygulamalarını görünce eski dinlerine dönmek istiyor ve dönenler de oluyor.
Evet, onun halifelik yaptığı dönemde, iki yıl içerisinde Afrika kıtasından ve Hindistan’dan altı milyon kişi İslamiyet’e dâhil olur. (Bu sayının daha fazla olduğunu belirtenler de var.) Yani sair dinlerin tâbileri cemaatlerle gelip Müslüman olduklarını ilan ederler.
Ancak günümüzdeki Şam’a geldiğimiz zaman durum çok değişiklik arz ediyor. İki Şam yönetimi arasında “uçurumlar var” diyeceğim ama bu ifade hafif kalacak. Bir tarafta, “Ben Cenab-ı Hakk’a itaat ettikçe siz de bana itaat ediniz. Ben Cenab-ı Hakk’a isyan edersem siz de bana isyan ediniz” diyerek tarihte eşine az rastlanır bir demokrasi ortamı oluşturan bir yönetici, diğer tarafta ise elindeki silahıyla “Eğer bana itaat etmezseniz siz yok ederim” diyerek etrafı kana bulayan, muhalefeti silahla hizaya getirme eğiliminde olan Haccac-ı Zalim zihniyetli bir idareci var. Nitekim Ömer bin Abdülaziz’in en çok mücadele verdiği zihniyet, Haccac zihniyetiydi.
Ömer bin Abdülaziz’in bütün dünyanın gözünü kamaştıran yönetiminden, bugün yine aynı bölgede idarecilik yapan, fakat oluşturduğu kaos ortamını bütün dünyaya nefretle izleten bir yönetime düşüldüyse, bugün kaybolan tılsım nedir acaba? Suriye’nin kanlı fotoğraflarını televizyonlardan izleyip internet sayfalarında paylaşan dünya insanları (özellikler gençler), Müslüman bildikleri bir ülkeyi izleyerek İslamiyet hakkında nasıl bir izlenime sahip olurlar dersiniz?
Fani dünyanın fani saltanatına aldanan insanlar, farkında olmadan en önce kendilerini tehlikeye atıyorlar. Bizlere de bir kez daha gösteriyorlar ki, kendi nefislerinin idaresinden aciz olanlar yöneticilik vasfıyla idareyi ele geçirince ortaya zulüm çıkıyor. İşte böyle insanlar için Ömer bin Abdülaziz şöyle çağrıda bulunuyor ve diyor ki: "Bilmiş ol ki, insanlara her ne yaparsan onlar için geçicidir. Ama senin için kalıcıdır." Manidardır ki Ömer bin Abdülaziz’in bu manidar sözü, halka eziyet ettiğini duyduğu bir valisine yazdığı mektupta dile getirmiştir.
Zulüm bir gün bitiyor muhakkak, ama zalimlerin sonu hiç de iyi olmuyor. Bir şekilde bazıları rahat döşeklerinden diğer âleme göçüp gitseler de, bu, onların ahiretteki azabının azlığına işaret etmiyor. Bilakis, iyice arttıracak bir unsur oluyor.
Arapçada bir atasözü, hatta daha da ötesi bir kaide vardır: “Küfür devam eder ama zulüm devam etmez.” Gerçekten de tarih bunun örnekleriyle doludur. Bazen geç geldiği vakidir ama gelmediği değil. Binler ah ü eninle yoğrulmuş dualar elbette ki karşılıksız kalmaz, kalmayacaktır da.
Bu iki örnekten alınacak çok ibretler var. Bunları sıralayıp da sınırlamaktansa zihinlerin taharrisine bırakmayı tercih ediyorum. Ben sadece şu notu düşmekle yetineceğim:
Bediüzzaman’ın dile getirdiği hakikatin en parlak örneklerinden biri olan Ömer bin Abdülaziz misal kahramanlara çok muhtaç olduğumuz bir zamandayız. Herkes haklı olarak onun Müslümanlar hakkında yaptıklarına vurgu yapıp onu takdir ederken, Bediüzzaman onu zühd ve takvasıyla ön plana çıkarıyor. Buradan anlaşılacak çok şey vardır ama ben, “Kendi nefsinden başlayana Allah nice faziletler ve muvaffakiyetler lütfeder” anlamına da vurgu yapıldığı kanaatindeyim. Zaten o insan, bu sayede tebliğ görevini de yapmış olacaktır.
Rabbimizden niyazımız odur ki, yeniden Ömer bin Abdülaziz hassasiyetinde idareciler göndersin de Firavun misal nefislerin tahakkümünden ve Haccac düşünceli yöneticilerin kanlı ellerinden kurtarsın insanlığın yakasını...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.