- 635 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ARTIK BENSİZSİNİZ
Henüz on altı yaşındayım. Kalabalığın içinde tek başıma yaşamayı seviyorum. Kışın, üstüme lapa lapa bedenimi ve gönlümü arındıran kar taneleriyle, sonbaharda yağmur ve rüzgarla ilkbaharda ise kuşlarla, çiçeklerle konuşur; avunurum.
Başımın üstüne leylekler yuva yapmış; ama beni hiç umursamıyorlar. Beni, hiç kimse, hiçbir şey umursamıyor zaten. Bir Hasan vardı eskiden, şimdi o da yok.
Hasan, arkadaşlarıyla birlikte bazen de tek başına yanıma gelirdi. Gölgemde serinler, yemek yer, oyun oynar; sonra da beni göstererek:’İşte bu benim ağacım, onu ben diktim!’ derdi. Öyle mutlu olur, öyle gururlanırdım ki... Hasan her geldiğinde fotoğraf çekilirdi benimle. Bazen o, bana sarılır; bazen de ben onu sarar sarmalardım yapraklarımla ve dallarımla...
Son zamanlarda bir haller olmuştu Hasan’a. Artık hep yalnız geliyorduyanıma. Gövdeme elindeki bıçakla derin yaralar açıyor; resmen bana işkence ediyor, canımı çok acıtıyordu. ’Hasan, ne olur yapma!’ diyordum; ’Canım çok yanıyor!’ diyordum; ama sesimi bir türlü duyuramıyordum. Duymuyordu Hasan beni. Ben mi değiştim, çirkinleştim; yoksa o mu?... Artık arkadaş değil miyiz? Neden yanıma artık çok az geliyordu, neden hiç fotoğraf çekilmiyordu benimle? Neden? ...
Günler günleri kovaladı. yakınlarımda bir yerden büyük bir gürültü duydum. ağır ağır, ama vahşice yaklaşan bir gürültüydü bu. Çok geçmeden elinde kocaman bir hızarla bana doğru gelen üç adamı görünce gürültünün sebebini anlamakta gecikmedim. Evet, bana doğru geliyorlardı. Kesecekler, yıkacaklar parçalayacaklardı beni. ama ben gençtim, güzeldim. Belki merhamete gelir, kıyamazlardı bana. Hem benden ne olurdu ki, ne işe yarardım ki? Küçücük bir evi kaç gün ısatabilirdim, kaç masaya ayak olabilirdim ki?
Nihayet yanımdaydılar. Bütüm umutlarımı, avunmalarımı yok eden, o merhametsiz sözler; en iri en acımasız olanın ağzından döküldü: ’Bunun için makineye gerek yok.Bunu baltayla ad çok rahat yıkabiliriz.’ Nerdesin Hasan? kesecekler, yıkacaklar beni. Boyca en küçük olanı, pis ellerine ağız dolusu tükürdü; baltayı eline aldı ve amansızca vurmaya başladı bana. Bir yandan ’Yapamazsınız, beni ykamazsınız!’ diye bağırıyor; bir yandan da köklerimle toprağa sımsıkı sarılıyordum. Ne olur bırakma beni toprak ana, verme onlara... Çok geçmedi, ne toprak ana bana sahip çıkabildi ne de ben ayakta kalmayı başarabildim. Hasan yanımda olsaydı, belki... Ama Hasan yoktu. Dayanamadım, yıkıldım. Hemen dallarımı da kestilerve bir kamyonun kasasına fırlattılar beni. Her yerim acıyordu. Ölmek istiyordum artık. Yaşamanın hiç bir anlamı kalmamıştı artık. Yağmurlar, karlar, rüzgarlar; altımda serinleyen, yemek yiyen çocuklar, Hasan... Hepsi anlamsızdı artık. hepsinden mahrum olmuştum ve onlarda benden mahrumdu şimdi...
kamyonun kasası, üsütü açık bir tabut olmuştu bana. Bana ve benimle birlikte ağlayıp inleyen onlarca ağaca. Bizi bir atölyenin önüne döktüler. Atölyenin önünde onlarca parçaya bölünen ağaçları görünce iyice korktum... Sıra bana geldi. Beni de koydular tezgaha. Keseceklerdi. Kendimden geçmiş, sonumu bekliyordum. Tanıdık bir sesle irkildim: ’Akif abi, bekle; onu kesme!’ Bu, Hasan’ın sesiydi. Çok sevindim. Gövdeme açtığı yaralardan tanıdı galiba. Demek ki unutmamıştı beni. Demek ki hala arkadaştık... Ama artık neye yarardı ki? Köklerinden ayrılan gövdem, daha şimdiden kurumaya başlamıştı. Hasan’ı, arkadaşlarını sarıp sarmalayamayacaktım; gölgemde güneşten koruyamayacaktım artık. Hasan’ın sevgisi bu saatten sonra beni hayata döndüremezdi... Hasan, arkadaşlar, bütün çocuklar, bütün insanlar bensiz artık.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.