- 1704 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEYHİ’DEN NAZIM’A FERHAD İLE ŞİRİN ANLATISI
ŞEYHİ’DEN NAZIM’A FERHAD İLE ŞİRİN ANLATISI
ANLATIYA FARKLI BİR BAKIŞ
Âşıkane mesnevi geleneğinin kült eserlerinden olan Hüsrev ile şirin, Fars ve Türk edebiyatında 3’lü kahramanla yazılmış bir aşk mesnevisidir. 14.yy.ın Kütahyalı şairi Şeyhi’nin eseri, aşkta sadakat ve bağlılığın iktizasını muhteva eder. Öte yandan Nazım’ın Ferhat ile şirini de aynı sadakat ve özelliklede azim ve kararlığın gereğini muhteva eder.
Egemenliğiniz altında bulunan avamın, adaletiniz ölçüsünde size tabi olacağını bildiğiniz halde, Siz bir önder olun ki, civanmert ve adaletli olmayın. Bu kıstasın çizdiği ufuk çerçevesinde hüsrev ile şirin mesnevisine baktığımızda, adaletin kaçınılmaz bir ‘devlet yönetim ilkesi’ olduğu gün gibi ortadadır. Eserde Nurşurevan kahramanıyla adaletiyle ünlü bir arkatip oluşturulmuştur. Beşeriyet tarihinde adı adaletle anılan, ismiyle müsemma olan Hz. Ömer’in adalet hassasiyeti baz alınarak, Nurşurevan’ın adalete verdiği önemin altı çizilmiştir. Bu ifadelerin asıl mesajına bakacak olursak bütün bu anlatılarda, ‘ideal hükümdar portresi’ çizilmeye çalışıldığı görülecektir. Eserleri, devrin bürokrat kesiminin okuduğu kıstas alınmış ve ileti verme fikri öncelenmiştir. Farklı bir yorumla ‘bir hükümdar nasıl olmalıdır’ sorusunun cevabı Şeyhi’nin eserinde şu ifadelere karşılık gelmektedir : ‘adaletli cesur cömert dine bağlı.’’ Aynı şekilde de Nazım’ın eserinde de adaletin hassaslığına ‘‘… Biz ki adaleti odun kantarıyla değil kuyumcu terazisiyle ölçeriz.’’ cümlesiyle değinilmiştir.
Hükümdarın cömertliğine işaret eder nitelikte olan ‘işret meclisi geleneği’ Şeyhi’nin olayın akışı içerisinde sık sık kullandığı bir sahnedir. Av öncesi ve av sonrası, müjde sonrası ve keyifli anlarda (şirinle vs.) tertip edilen işret meclisi, Hüsrev’in rutin yaptığı bir iş gibi görülmektedir.
Hüsrev ü şirin anlatısında daha önceye ait edebiyat eserlerinde halk anlatılarında da olduğu gibi, rüya motifi kullanılmıştır. (Hüsrev gece yarısında Nurşurevan’ı gördü.) Rüya motifiyle kahraman, biraz da olsa beşeriyet elbisesini çıkarır, insanlığın ötesine geçer. Bu da kahramanı gözümüze farklı gösterir.
Divan şiirinde çok sık kullanılan kul-sultan aşkı bu eserde de görülmektedir. Nazım’ın anlatısında Şirin sultandı, Ferhat sıradan biriydi ama aşkıyla ‘ön sıradan’ olduğunu kanıtladı. (yazar dünyası bu motifi kullanırken biraz da imkânsızı aşmayı hedefliyor sanki. Aşkın makama ünvana takılmayacağını söylemeyi hedefliyorlar.)
Altın elma, yasak aşkı ve şehveti simgeler. Altın elma demek, bir kadın bir erkek demek. Bir manada yakınlık ve şehvet demek. Öteki manada sınırlara takılı ama sınırları zorlayan aşk demektir. En neticede sevgi demektir. Nazım’ın eserinde Şirin, kör sevdanın atak tarafını temsil eder ve Ferhat’a elmayı atar. Aslında attığı elma değil, aşkıyla yoğurduğu sevgi topudur.
Ses, gırtlaktan çıkan bir tını değildir. Ses, maşukuna meftun olmuş aşığın kalp atışıdır. Hüsrev ile şirin anlatısında Hüsrev’in Şirin’e sesinden âşık olmasını böyle anlamak gerek. Hüsrev’in ifadesiyle ‘Kulak, gözden önce âşık olur.’ Ferhat’la Hüsrev’in konuşmasını bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Şeyhi Ferhat’ı mecnuni bir dille konuşturmuştur.
Şeyhi mesnevisinde, aşkın diyalektiğini verir. Aşkın ne olup olmadığını, Ferhat-hüsrev-şirin dilinden anlatır.
Eserler fani bir aşka bağlanmışlığın denizinde sürüp giderken, İnsanlığa hizmetin aşkın önüne geçebileceği vurgusu yapılmıştır. Şeyhi anlatısında bu sosyal mesajı es geçmeyip, onu koskoca bir sevdayla karşı karşıya getirmiştir. Bireysel aşk, toplumsal aşka dönüşmüştür. Toplumsal aşk öncelenerek, bireysel aşk ötelenmiştir.
Eski metinlerde olduğu gibi yolculuk miti ve zaman/bekleyiş bu eserde de hâkimdir. Dağ; suyun önündeki engel değil, aşkın önündeki engeldir. Şeyhi’de Ferhat şirini 20 yıl gibi bir zaman beklemeyi kabul etmiştir. Ferhat’ın dağ delmesi 6 ayı bulur. Nazım’da 10 yıl geçer ama vuslat tecelli etmez. Yolculuk miti ve özlem olayın genel gidişatını etkiler. Aşk hasreti âşıkları yakar bitirir ve küllendirir ama komşunun külüne muhtaç olunduğu için sevda bağları kopmaz bu iki gönül komşusunun.
Nedimlik motifi, eski Türk anlatılarında olduğu gibi, bu iki anlatıda da varlığını sürdürür. Cihanı egemenliği altında tutan önderlerin arkasında bir yardımcı olması kaçınılmazdır ve elzemdir. Şeyhi’de Hüsrev’in nedimi Şavur’dur. Nedim diye tabir edilen kimseler, doğudan batıya arştan ferşe kadar, ilim-irfan sahibi kimselerdir. Bu anlatılarda da nedimler, sözü edilen donanımlara sahiptir. Şeyhi’de nedim/Şavur şu sözlerle ifade edilmiştir: ‘‘Şavur, feleğin çemberinden geçmiş, doğudan batıya her yeri dolaşmış, nice savaşlara katılmış bilge…’’ Nazım’ın anlatısında nedim rolünü Gelen üstlenir. Gelen; Şirin’i hasta yatağından kaldıracak bir doktordur, düşünce okuyan bilgedir, geleceği gören müneccimdir. Anlaşıldığı üzere Gelen de Şavur gibi üst düzey bir insandır. Özelden genele yorumlayacak olursak nedimler, hükümdarların iyi ve kötü günlerinde ‘Başyardımcıları’dır. En güvenilir adamlarıdır. -İlave olarak- Büzürgümid de ‘rehber tip’tir. Öngörüleri vardır.
Kılık değiştirme, bulunulan halden farklı bir kimliğe bürünme, olayın akışı içinde düğümlenen durumun bir çözümüdür.(Ermen ülkesine giden Şavur, ateşperest rahip kılığına girmiştir.)
Aşkın bağlılık derecesini ve gücünü fedakârlık belirler. Vuslata giden yolda fedakâr olmayanın yolu uzar. Bu açıdan bakıldığında kahramanlar birer fedakârlık abideleridir. Hüsrev, makamından mansıbından fedakârlık edip şirinin yoluna düşer. Şirin, koskoca Ermen ülkesini bırakıp Hüsrev’in diyarına gider. Mehmene Banu, -bir kadının olmazsa olmazını- güzelliğini verir. Şirin, Ferhat’a kaçarak rahatından makamından fedakârlık eder. Ferhat’a lafım yok… O’nu fedakâr ile sıfatlamak, tanımlamanın güdüklüğünü gösterir. Ferhat, varlığını verdi, şirin’de yokluğu kaldı. Dünyadan yok olarak, şirin’de var oldu.(Bir bakıma şem ü pervanenin ilahi biçimi gibi)
Kahramanların özellikleri sadece birer karakter özelliği değil, aynı zamanda, verilmek istenen mesajın ve oluşturulmak istenen ‘idealize tip’in unsurudur. Nazım Ferhat’ı idealize bir tip olarak sunmuştur. Bunun örneği olarak, Ferhat’ın boya sırrını vermesi gösterilebilir. Ferhat’ın sözünde durması da dürüstlüğüne işarettir. Ferhat, Şirinle kaçarken iyi bir savaşçı olduğunu gösterir. Bu durum Şirin’i bile şaşırtır. Halkın gözünde Ferhat, bir simge ve bir idoldür. Analar çocuklarını onun yanına götürmüşlerdir. Yani Ferhat, ‘ideal tip’tir. Şeyhi’de ‘ideal âşık’tır.
Olaylar, motifler üzerinden kurgulanmıştır. Her durum, bir motif ile simgelenmiştir. Böylece doğu edebiyatlarının esinti havası esere dâhil edilmiştir. Genel olarak baktığımızda;
Hüsrev ile Şirin’de göz oyma, göze mil çekme motifi (Hürmüz vs.)
Nazım’da nasihat etme motifi (Mehmene Banu Şirin’e)
İlk bakışta aşk, resme ve sese âşık olma motifi (iki eserde de )
Ayna unsuru (Mehmene Banu güzelliğini aynada seyreder)
Müneccimlik unsuru (iki eserde de)
Altın elma motifi (Nazım’da)
Adalette hassaslık
Rüya motifi (Hüsrev’in rüyası )
Nedimlik (Şavur ve Gelen)
Kılık değiştirme (Şavur, ateşperest kılığına girer)
İbadet unsurları-dine bağlılık (peygamber müjdesi)
Şiir atışmaları (Hüsrev ile şirin arasında)
İşret meclisi geleneği vb. unsurlar, anlatıların temelini oluşturur.
Son söz olarak şunu söyleyebilirim ki, Ferhat’la Şirin’in aşkı üzerine daha çok eserler yazılacaktır.
İSHAK ATAK -TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI-2