- 1138 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
KAVAK MI KABAK MI?
Bazen tecrübe deriz, bazen deneyim deriz.
Ne dersek diyelim anlatmak istediğimiz; hayatın zorluklarına karşı gösterdiğimiz gayret sonucu edindiğimiz gerçeklerdir.
Daha yürümeyi yeni öğrenirken bile anneler çocuklarına bir tehlike anında “cıs” derler fakat çocuk kendi öğrenme güdüsü ile hareket ettiğinden annenin ikazlarını hiç anlamaz.
Ne zaman ki eli sıcak sobaya değer o zaman önce feryat figan ağlar ağlamasına ama sonrasında sobaya eli değdiğinde yanacağının deneyimini edinmiş, tecrübe kazanmıştır.
Bu konuda “bir musibet bin nasihatten iyidir” der atalarımız.
Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak ağacı boy gösterir.
Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlar.
Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş hızla büyür ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelir.
Bir gün dayanamayıp sorar kavağa:
“Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?"
"On yılda" der kavak.
"On yılda mı? Diye güler ve çiçeklerini sallar kabak.
"Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!"
"Doğru,"der ağaç."Doğru…"
Günler günleri kovalar ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak önce üşümeye, sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağı doğru inmeye başlar.
Sorar endişeyle kavağa:
"Neler oluyor bana ağaç?"
"Ölüyorsun" der kavak.
"Niçin?"
İşte burada kavak yılların verdiği tecrübe ve edindiği deneyimler ışığında bir ders niteliğinde şu anlamlı sözü söyler:
"Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için."
Bu hikâye günümüz şartlarında daha bir anlam kazanmış, değerine değer katmıştır bence.
Herkes kendi çevresindeki eş, dost ve arkadaşlarını şöyle bir değerlendirsin bakalım.
Kimin kavak kimin kabak olduğu ayna gibi yansır yüzlerine.
Bir eğitimci olarak bugüne kadar binlerce öğrenci ile ilgilenmiş, bir o kadar da veli ile tanışmışımdır.
Yaptığımız veli toplantılarında zaman zaman kavak ile kabak hikâyesini anlatır, çocuklarının hayatta önlerine çıkacak soğuklar karşısında (ki burada soğuklar SBS, LGS, LYS… oluyor) kabak gibi üşüyüp sonra da yaprak dökümüne uğramamaları için kavak gibi daha ilk dikildiği günden (okula ilk başladığı günden) bulunduğu ortama sıkı sıkıya tutunmalarını, kendilerini bilgi, deneyim ve tecrübeleriyle sulayan öğretmenlerini dikkatli takip etmelerini, onların rehberliğinde ama esas gayreti kendilerinin yapmaları hususunda bir anne bir baba olarak sizlerinde çok sorumluluğunuz var diye uyarılar yapıp rehberlik etmeye çalışırım.
Nasıl ki beş parmağın beşi de aynı değilse; her öğrenci ve her velide aynı değil.
Aynı olması da beklenemez. Yaratılış şekline de uygun düşmez o zaman.
Önemli olan kişinin kendini tanımasıdır.
Her insanın doğuştan gelen belirgin özellikleri vardır. O özelliklerinin açığa çıkarılması ve geliştirilmesi önemlidir. Burada da yine anne ve babalara büyük sorumluluklar düşmekte, onları kendilerinin yapamadıklarını yapmaya zorlamamalı yetenekleri ve istekleri doğrusunda destek çıkmalıdırlar.
Hayatta ayakta kalabilmeleri için bırakın sizin edindiğiniz tecrübeleri onlarda kendi yaşayışlarında edinsinler ki; dışarıdan gelecek en ufak bir esintide kırılıp solmasınlar.
Yoksa kavak mı kabak mı ayrımı yapamayan nesillerle değil ileri gitmek; yerinde bile sağlam kalabilmek imkânsızdır.
HALİL MANUŞ
YORUMLAR
Çok güzel ve anlamlı bir hikaye ve çok güzel biir yazıydı. Hızlı çıkılan yokuştan yuvarlanmak daha kolaydır. Büyük kızım doğduğunda soba yanardı kızın şimdi kaloriferler var kızım yürümeye başlamıştı ve havalar soğumuş sobalar yanmaya başlamıştı. Bende kızım sobaya değip çok kötü yanmasın diye elini usulca sobaya değdirmiştim. Kızımın eli az da olsa yanmıştı ama bir daha sobaya yaklaşmadı çünkü onun cız olduğunu öğrenmişti.
Bende çocuklarımın kavak veya çınar olması için gayret ediyorum.
Tebrikler
saygılar
Halil Manuş
Ne mutlu sizin gibi annesi olanlara.
Selam, saygı ve hürmetlerimle Teşekkürler...
Değerli Meslektaşım.
Eğtim adına çok önemli ve anlamlı bir konuya değinmiş ve verdiğiniz örrnekle konunun anlatımına renk kattığınız gibi anlamı çok güzel bir şekilde pekiştirmişsiniz.
Emeğinize sağlık.
Selam ve saygılarımla.
Halil Manuş
Selam, saygı ve hürmetlerimle Teşekkürler...
Eğitimci diliyle kaleme alınmış güzel bir yazı.
Ah be kardeşim çocuklar hakkında kararları tecrübeli öğretmenlere bıraksa veliler sanırım dertlerin çoğu biter.
Ama maalesef her veli kendi çocuğunu dev aynasında görür.Bende vaktiyle çok uğraş verdim.Kısmen başarılı oldum.
hatta bir keresinde başarıları düşük öğrencilerimi bir sınıf yaptırdım.8. sınıftı.
Bu öğrencilerime kendi sınıfları bazında notlarını verdirdim.
tabiiki başarıları yükseldi.
(Daha zeki olanlar başka sınıftalardı.)
Bu sınıfın öğrencilerini fen lisesi ve Anadolu öğretmen lisesi sınavlarına sokmayıp onları meslek liselerine yönlendirdim.Hemen tamamı sağlık meslek lisesine giiti.
Sonuç şu anda tamamı sağlık sektöründe çalışmakta.
Bilmem anlatabildimmi şairirim.
eğitim ve öğretim yetişmiş öğretmenlere bırakılmalı vesselam.
saygılarımla.
Halil Manuş
Eğitimden bihaber insanları en başa getir, sonra eğitimden hayır bekle. Tabi buda bir başka yaramız.
Yorumunuz ile anlatamadıklarıma ışık tuttunuz.
Selam ve saygımla Teşekkürler.
Halil Manuş
Selam ve saygımla Teşekkürler...