- 674 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Aslında Yaşamımız Umutlarımızın Kıvrak Kaypaklığıydı…
Bir yol göstericisi gerek bu hayata… Bir ses, bir saklı yüz gerek bu dertleri dinleyip, huzura çıkarılmaya, bir dost sesi gerek bu acı inlemelerini yenecek, bir naz gerek, kırılamayacak hatırla ve sen sevgili sen gerek bu hayata artık çilenin dur deme zamanı geldi diyerek ve bir omuz gerek baş koyup ağlayıp dindirmek için acıları…
Sana gelmek için sabahı bekliyorum, sana gelmek için günün ilk ışıklarının kızıllığını bekliyorum, nefesimi tutmuş sana koşuyorum, geceyi bir anda geçtim sen kokan sabaha dar attım kendimi, umutlarımı sana gömdüm tüm gece boyu, sende kalmak için gün ışığını tutmak istiyorum, hayatı yakalamak için senli nefesler bekliyorum ve usulca seni sevmek ve yüreğime gömmek için ilk ışıklarını bekliyorum yalnızlığımdan arınarak sana düşüyorum yine bu sabah…
Bıçağın keskinliğinde hız yapmaktı sana koşmalarım, acayip korkularım vardı içimde, bir baksan seni yok sanacağım diye ödüm patlardı, kendime özgü bir yürüyüştü bu, çok hız altı, çok yavaşın çok üstü, sadece düşüncelerime yetişiyordu tabanlarımın kulvarda kayışı, oysa gözlerim çoktan yetişmişti sana, geç kalma korkularımı yenmek için, nefeslerimin her teki sende düşerdi sonsuzluğa ve ben hep korkardım sana yetişemeyeceğim, sen gitmiş olacaksın diye...
Senden ayrı, senin için apayrı, senden uzakta, saklananların aksine, sana ait, senle uzak dokunuşta sanki, hisler ve güçler karmaşası bir bakış bu zamana, ölmeye karşı, yaşamın içinde bir dünya ve yokluklarla savaş, yoksunlukla savaş, bir ürperti içinde, bir darlık içinde, mengeneye sıkışmış bir benlik, bir yürek hepsi sen varlığının karşısında, acı bir son sanki beklenen, acı bir zift sanki koklanan nefesler, kapkara bir gece, tek ışıklı sokak lambaları, sarı mor ötesi bir ışık altında benlik savaşının uzantısı yalnızlık,
unutulamayacak bir sen kokusu, bir sen dokusu, bir kopuş bu kendinden, bir mahzunluk bu kendi kendine oluş, uzaktakilerden sen, yalnızlıklarda bir ben ve unutulamayacak aşka sahiplikle uğraşta bir iç dünya ve kendi kendine sana ulaşma çabasında bir ben, nerede olduğu belli olmayan seni sadece uzakta bırakmamakmış amacına şaşan bir ruh ile bir ben elveda dememeye ant içmiş bir iç dünya ile güne merhaba demeye uğraşta şimdi bir adın arkasına saklanan ben varlığı…
Merhaba hayat merhaba bana ve kendi kendine yaşama çözüm bulacak bana merhabalar…
Bu kadar yıl oldu gittiğinle geçen, canım yandı, şimdi neler oluyor da karşımda duruyorsun hangi yüzünle, o masum çocuk bakışlarınla mı, yoksa dünyayı ters çevirecek kadar duruşunla mı, hadi ya boşver senle bir arpa boyu bile uzayamaz insan…
Bense koyu kızıllığında kaldım hayatın, ürkek bakışların acizliği ile kıvranarak, hayatın al pul rengine zaten boş vermişken, bir dünyam olmuştu kızıllıklarda kaybolarak yalvarışlarımın. Unutulacak sevdalara atmıştım kendimi, farkındasızlıkla çocukluğuma… Bir mavi boncuk hediye etmiştim kendime, zaman zaman konuştuklarıma inanarak…
Masaldı her şey benim yazdıklarımdan farklı gelişen, unutulacak şarkıların sözleriydi belki de avunduğum… Her şeyin ardında kalan istek bulamacıydı bu yalnızlaşarak yaşamımı bana hediye eden, bir hataydı gözlerimi uzaklara atışım, belki bir yanılgıydı telafisi hüsran ulan… Oysa benim yalnızlığımın kaybolduğu sahillerim vardı, kendimi içine atarak saklandığım, belki bu da bir hataydı içinde farkındasızlıkla kaybolduğum…
Ben kimdim ve neden kim olduğumu sorguluyordum, neden dünyada sadece ben varmışım gibi yalnızlıklarda parende atıyordum, neden düşüncelerimi açıyordum kendime dahi, saklamak, saklanmak gerekmez miydi oluşumların içinde, neden her şeyi açığa vurup, kendi düşüncelerimde kendi kendimi suçluyordum…
Bu yalnızlıkların pervazını sadece benim tutmam yetersizdi neden fark edemedim ki bir elin bir eli tutma zamanlarının da olabileceğini…
Aslında yaşamımız umutlarımızın kıvrak kaypaklığıydı biz şansımızı zorlarken, çok şanslı olmak gerekmiyordu, çok da istekli olmak çaresizliğe atıyordu bazen tüm düşüncelerimizi, biz yanında olamayacağımız çok şeye umut bağlamış, çok şey için yalvarır halde yaşarken şansımıza, aslında dar geçitlere dar zamanları atıyorduk, her şey sadece isteklerin gölgesine sığınmıştı, ne bir eksiğine, ne de bir fazlasına rıza gösteriyorduk, sadece beynimizi oyan tek istek vardı bizi bize kök saldıran…
Artık beklentisizlikle geçecek zamana tahammülüm bitmiş, rıza göstereceğim kadere baş eğmekti belki de son pişmanlıklarım, hayatın bana verdiklerini teker teker geri alması da dayanma gücümü sona atıyordu ki artık asla yalvarmayacaktım hayata ve asla eğmeyecektim başımı, artık verecek tek başım vardı ki onu da vermek artık boynumun borcuydu, işte tahammülsüzlüğün ve de karamsarlığın son sınırı bu olsa gerek, boyna yaftayı takıp olacaklara çaresiz ve de savunmasız bakmak, rıza göstermek…
Evet…
Ben kimdim ki bu kadar yafta taktıracak kadar ne yaşamıştım hayattan da artık ondan da vazgeçmeyi kabullenmiştim?
Aslında bu yaşamdan vaz geçmek gibi görünse de yaşanacaklardan vazgeçmekti, illa istediğim olacak diye de bir bastırma hakkımın olmadığını anladığımda da artık her şeyin boş olduğuna karar vermekti bu sevginin gücünün karşısında aciz kalmak… Ama dünya dönüyordu, benimse tek istediğim bu aşk olmazsa bir başkasında yaşam şansını denemek gibi de bir lüksü yaşama şansım yoktu aslında, belki de korkaklıklardan kaçıyordum kendime efelenirken…
Evet…
Ben korkuyordum ölürüm uğruna dediğim aşktan vazgeçerken…
Bu bir rıza göstermek değildi, başkaldırmak da değildi, sadece çaresizliğin uğradığı bozgunla şaşkınlığın dermansızlığıydı…
Ben bu hayatın hiçbir oluşumunu hak etmedim belki de hiç yaşamamam gerekirdi ama “sen olmazsan ben yaşadığımı saymam” diyen bir sevgiye eğmiştim ben başımı şimdilerde o sevgiye mi başkaldıracaktım, bu pişmanlığın daniskası değil miydi, kol kola iken “sen benim dünyada yaşam şansımsın” dediğin aşka şimdi vazgeçtim o sözlerimden diyerek mi bakacaktın gözlerin?
Her vedanın bir bedeli, vardır, her aşkında bir söylemi vardır,
Sorar aşk insana “verdiğin sözleri tutamayacak kadar mı yaşadın bu yaşamı “ diye…
Mustafa Yılmaz
YORUMLAR
Aşktan sonrası yalnızlığımız, bir Aynaydı ortamızda, bir yüzünde sen diğerinde ben, Haberdar ama habersiz.birbirimizden. Ben sen derken sesizce yansımalarda, sen diyorsun diğer taraftan da sen. sağ elim silerken sağ yanağımdan yaşlarımı, yansımaların zıttıydı senin eylemlerin.. Zamanı ne kadar böyle geçirdim bilmem. Aklımda hep tekrar ediliyor verdiğin ve verdiğim sözlerimiz.. Uğruna ölmek mi demiştin sen? bense sen ölmeden yasamı bürünmüştüm bilmem... Şimdi imara açılmış olan bu yürekte sadece Yalnızlık İnşaa ediliyor. Çok katlı benim Yalnızlığım.
Her katında senden bir anı asılı sadece ve sadece yankılanan yaşanmışlıklar eşliğinde, ekşimiş bir düş saklamışım. Bu yalnızlıklar binasında ben.
Göz yaşlarımın neminde küf kokacak bu sevda, eğerki sen Kırmazsan aynayı ey Can.
Ben yine masum, yine suskun ve yine hüzünle beklemekteyim. Bu sabah gün ışığında kır sana kırgın yansımalar gönderen Aynayı ve kelimelere atla gel...
Selamlar Duyguların dili olan Usta kaleme.