- 2953 Okunma
- 24 Yorum
- 0 Beğeni
DERİN KARANLIK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kadın, erkek yaşlısından gencine kadar pek çok kişi bir noktanın etrafına kümelenmişti. Aklıma çocukken çizdiğim bir dairenin içini bir köşe bulup sağa sola kalemimi oynatarak tam dolana kadar karalayışım gelmişti. Kaldırımdaki boşluklar yeni insanlar eklendikçe asfalta taşmaya başlamıştı. Uğultudan başka bir ses işitemiyordum.
Duygulardan; merak hakimdi. Çevremdekilere göz gezdirince çevremde ne çok avukat olduğunu düşünmeden edemedim. Sözler; ya haklı ya haksız şeklinde yankılanıyordu kulaklarıma. Muhatap kimdi? Bu etten duvarın önünde ne vardı? Saatime baktım. Biraz daha oyalanırsam servisimi kaçırmam an meselesiydi ama ne olduğunu öğrenmem gerekti. Ah şu merak dürtüsü!
Önümdeki yaşlı amcanın omzuna dokundum.
“Şey, pardon! Ne olmuş?”
diye sordum bir kez daha saatime baktıktan sonra.
“Bilmiyorum oğlum! Kulağım işitmiyor! Kalabalıktan da bir şey gördüğüm yok!
“Tamam amca!
Başımı arkaya çevirdiğimde bir sıra insan zinciri daha oluştuğunu gördüm. Ortaya laf attım; bilene ulaşır umuduyla; “Ne olmuş bir bilen yok mu?”
Cevap gecikmedi.
“Üst katta bir kadın “Beni kurtarın diye bağırıyormuş”!
“Kurtarsınlar o zamanlar; ne duruyorlar ki?
“Kadının sesi banyo boşluğundan geliyormuş. Alt ve üst komşuları duymuşlar !Adam, kadını banyoya kilitlemiş ve kaçmış!”
“Polise haber verilmiş mi peki?”
“Verilmez mi oğlum! Birazdan ekip arabası gelir!”
Saatim; beş dakika içinde buradan ayrılmazsam işyerime bir saat rotarlı gideceğimi ve bunun da patronumdan okkalı bir fırçaya tekamül edeceğini işaret ediyordu.
İçimdeki ses “Aklını başına topla ve tabana kuvvet koş” dedi ve ben de kendi sözünü dinleyen içimdeki uslu çocuk oluverdim.
Servisimin kalktığı yere geldiğimde arkadaşlarım ve servisin yerinde yeller esiyordu. Ellerimi cebime soktum ve söylene söylene otobüs durağına geldim.
Yanımda cep telefonuyla hararetli hareretli konuşan bir adam vardı. Kısıktı sesi ve titriyordu adeta.
“Ben bittim! Sonum geldi! Onu kemikleri ufalanana kadar dövdüm! Sonra da kan revan içinde banyoya kilitledim! Lanet olsun öldüremedim! Şimdi polise öterse hayatım zindan olacak!”
Tüylerim diken diken olmuştu. Ayaklarım bir adım öne mi yoksa arkaya gideceği konusunda tereddüte düşmüştü. Sonunda içimdeki merak, meçhul adama bir adım daha yaklaştırdı beni. Kalbim gümbür gümbür atıyordu.
Adam, telefonu eliyle kafes içine almış, daha da kısık sesle konuşmaya başlamıştı. Anlayamıyordum bir türlü. Bu adam, kesin O’ydu; şu kalabalığın toplandığı apartmandaki olayın baş kahramanı!
Bir anda kanım dondu. Ne yapmalıydım? Adama “Neden bunu yaptın?” demek geldi içimden. Birden kaşlarım çatıldı. Böyle bir durumda ya benim ailemden biri olsaydı! Birisi duysa da umursamasaydı ne olurdu?”
Bunları düşününce vicdanımın polisi oluverdim ve durağın köşesindeki büfenin önünden polis imdatı aradım. Bir solukta anlattım gördüklerimi, duyduklarımı. O esnada bir belediye otobüsü geldi. İzlediğimiz polisiye filmler geldi aklıma. Hemen koştum ve otobüsün plakasını aldım. Polisin “Aracın plakasını aldınız mı?” sorusunu içim huzurlu olarak cevapladım.
Birkaç dakika sonra beni işyerime götürecek halk otobüsü geldi. Ücretimi ödeyip arkaya doğru ilerledim. Bir elim yukarıdaki tutma kolunda diğer elimde de çantam herkes gibi sabit bir şekilde cama bakıyordum.
Hareket eden otobüste sabit durmak bir anda bugün yaşadığım olayı çağrıştırdı bana. Hayat o kadar hareketli geçiyordu ki bazen biz şu anda olduğu gibi önümüzden geçenleri seyirci olarak izliyorduk; bazen de tam tersi oluyordu!
Ben robot gibi olduğum yerde dikilirken otobüs duruyor; ön kapıdan yolcular biniyor, arka kapıdan da bir o kadar kişi iniyordu; tıpkı hayat gibi. Aynı anda doğumlar ve ölümler yaşanıyordu. Bir tarafta acılar diğer tarafta ise sevinçler…
İneceğim durağa gelene kadar düşündüm durdum. “Acaba o kadın kimdi? Neden kilitlenmişti?” soru işaretleri bir çekiş gibi kafama vuruyor gibiydi. Ya o meçhul adam! Kadının nesi oluyordu; kocası mı, sevgilisi mi yoksa akrabası mı?
İşyerime tedirgin bir şekilde gelmiştim. Ne de olsa geç kalmıştım ve bunun için özür dilemeliydim. Müdürümün odasına doğru yöneldiğimde Erhan’la karşılaştım.
“Günaydın Murat! Müdür Beye gidiyorsan söyleyeyim yerinde yok. Bugün Bakanlıkta toplantısı varmış. Bir saat sonra gelecekmiş”
Teşekkür ederek geri odama döndüm. İçimde büyük bir rahatlık oluşmuştu. Bu, benim geç geldiğim için izahat vermeyeceğim anlamına geliyordu.
İşe güce dalıp günün nasıl geçtiğini bile anlayamamıştım. Akşam, servise bindiğimde başımı cama yaslamış, ulaşacağım yere gelene kadar da uyumuştum.
Eve geldiğimde her zamanki gibi ilk işim televizyonu açmak olmuştu. Üstümü değiştirip, yemeğimi yedikten sonra haberleri izlemek üzere koltuğuma geçmiştim.
“Bugün yine şiddete uğrayan bir kadının bedenindeki izler yüreğimizi yaktı!”
Televizyonun sesini biraz daha açıp ayağa kalkmıştım. Olayın olduğu şehir ve semt sabah ki olayı işaret ediyordu. Kadının vücudundaki darp izleri yüreğimi yakmıştı. Arkasından güzel haber gelmişti. Suçlu, emniyet güçleri tarafından yakalanmıştı. İçim öyle rahatlamıştı ki.
Kadın; “Gereksiz bir kıskançlığın kurbanı olduğunu ve kocasına asla ihanet etmediğini , eşinin ceza vermek amacıyla arada sırada banyoya kilitlediğini ama ilk kez bu kadar dövdüğünü” anlatmıştı.
Öyle sinirlenmiştim ki! Her kadın bir gül kadar hassas ve güzel değil miydi? Dayak da neyin nesiydi. Kendinden güçsüze el kaldırmak erkekliğe sığar mıydı?
İçimden vagonlar halinde cümleler geçiyordu yüreğimin raylarını acıta acıta. Haberin devamı ise çok enteresandı. Pür dikkat dinlemeye başladım. Şöyle diyordu:
“Sevgili Seyirciler, bugün habercilik tarihine farklı bir olay daha geçti. Şiddete uğrayan kadınımızı kurtaran polis memurumuz aynı dakikalarda bir başka haber almıştı. Banyodaki kadın ızdırap yaşarken karısı da saatler süren doğum sancısından kurtulmuş ve sağlıklı bir kız çocuğu doğurmuştu. Çifte mutluluk yaşıyordu polis memurumuz. Karısının doğum yaptığı gün O; kutsal görevinin başındaydı. Her ne kadar eşinin o dakikada elini tutamamış olsa da hiç tanımadığı bir kadının eli ayağı olmuştu. Mutluydu Polis Memuru Murat!
SON
“İnsan ruhunun derin karanlıkları vardır. Bazen herkese ışık tutarız da kendi içimize tutamayız. Tıpkı mumun dibine ışık vermediği gibi. Hiç düşündünüz mü acaba “Ruhumuzun derinliği ölçülmüş müdür?” diye.
İçimize bakarken başımız dönüyor mu? Bazen nasıl da kayboluruz kendi derinlerimizde! Oysa çıkış yolu çok da uzak değildir. Derin nefes alabildiğimiz ve derin düşünebildiğimiz her yer hayattır ve yaşamak güzeldir.
Derinlik korkumuz olmasın hiç bir zaman yükseklik bazen daha korkunçtur.
Ruhunun karanlıklarında kaybolanlar eğer çıkışını kendileri bulabiliyorlarsa sorun yoktur bazıları için ise güçlü bir el gereklidir. Biz bu ellere teşekkür ediyoruz.”
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
olağan üstü bir yazı oluş ellerinize sağlık saygılarımla....
gülşah dmry tarafından 6/2/2012 4:30:57 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aysel AKSÜMER
Türk edebiyatina güzel katkilari olabilecegini düsündügüm usta yazari ve kalemini kutlarim!
ülkede insanlarin yutdaslik bilinci gelistigi ve yetkililerin takiyyeci olmadigi, kanunlarin etrafindan dolasamadigi günlerde gelecektir. iyilikte kötülükte destek görmese yasayamaz.
selamla...
Aysel AKSÜMER
Değerli Arkadaşım.
Uzunca bir ayrılıktan sonra güne gelen bu güzel yazı ile birlikte sizi tekrar aramızda görmek büyük bir zevk.
Hoş geldiniz...Safalar getirdiniz...Oldukça güzel ve düşündürücü bir yazıyla geldiğiniz için de ayrıca tebrikler ve teşekkürler.
Selam ve saygılarımla.
Aysel AKSÜMER
taze yazar..
sevgili aysel hanım..
hoşgeldiniz..
tekrar aramıza...
sevgilerimle..
yorum içinse..
tamamiyle sevgili aynur hanıma katılıyorum..,naçizane ..kabül ederseniz..
Aysel AKSÜMER
“İnsan ruhunun derin karanlıkları vardır. Bazen herkese ışık tutarız da kendi içimize tutamayız. Tıpkı mumun dibine ışık vermediği gibi. Hiç düşündünüz mü acaba “Ruhumuzun derinliği ölçülmüş müdür?” diye. tebrikler
selam...
sevgi ...
saygı ...
sağlıcakla...
Aysel AKSÜMER
Güler yüzlü arkadaşım...
Güne yakışan bir kalem yürekten kutluyorum, nice yazılara inşallah diyor ve
sevgilerimi yolluyorum...
Aysel AKSÜMER
derinlik içinde felsefi huzurun bereketini saklayan hazinedir aslında...
yüksekliğin haylaz çığlığı diken üstünde bir duruşun öyküsünü de barındırır içinde...
kutladım çokk...
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Nermin Kaçar
Güzel bir hoş geldin olmuş sevgili arkadaşım, inşallah her zaman değerli yazılarında buluşuruz.
Selam ve sevgilerimle.
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
güzel yürek etkin kalem bizde yazılarını özlemişiz hoş geldin saygılar sevgiler
Aysel AKSÜMER
Edebiyat Defteri benim edebiyat dünyamın kapısını açan ve bana ışık tutan güzide bir edebiyat sitesi. Sevgili Ansızın ve yönetimindeki değerli ekibi ve birbirinden kıymetli dostlarımla benim vazgeçemediğim adresim.
Uzun zaman sonra ilk kez bir öykümü sizlerle paylaştım. Malum kısa bir zaman önce kitabım yayımlandı ve imza günlerim, etkinliklerim nedeniyle bir süre uzak kaldım sizlerden ama şu an hepinizi ne kadar çok özlediğimi bir kez daha anladım.
Öykümü güne taşıyan Seçki Kurulu'na ve siz değerli edebiyat sever dostlarıma sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkürler.
Aysel AKSÜMER tarafından 6/1/2012 12:58:38 AM zamanında düzenlenmiştir.
ÇOK ANLAMLI VE GÜZEL BİR PAYLAŞIM KONU KADINA ŞİDDET NE YAZIK Kİ HERGÜN YAŞANIYOR ÜLKEMİZDE VE YETKİLİ KİŞİLER BİZLER DE DAHİL OLMAK ÜZERE HİÇBİR ÖNLEM ALMIYORUZ KANUNLARIMIZ YETERSİZ USTA KALEMİNİ GÖNÜLDEN ALKIŞLIYORUM AYSELCİĞİM ÇOK ÖZLETTİN KENDİNİ
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
güncel bir olay okudum ellerine saglık kutlarım seni aziz kalem insanlar tüm korkularını atabilse,anlatabilse anlayabilsek her şey gayet iyi olur ve herkes mutlu olur tüm mecele bu sanırım,
Aysel AKSÜMER
Gerçekten kaleminizi çok beğeniyorum. Kendine has, dik ve olgun bir duruşu var. Yazının okuyana kattığı en büyük şeylerden bir tanesi düşünmeyi sağlamak ise bunu başardınız. Tebrikler
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Güncel bir konuyu kendi tarzında ele almışsın sevgili Aysel. Elbette genel olarak öyküyü beğendim ama müsade edersen bir eleştirimi tekrar edeceğim sana: Öykü son sürat akarken araya barikatlar koyup okur heyecanına gem vuruyorsun. Aralara serpiştirdiğin deneme tarzı yarı felsefik özdeyiş tarzı cümlelerinden söz ediyorum. Bu hamleler öykülerindeki canlılığa gölge düşürüyor bana göre. Senin öyküleme tarzına uygun bir teknik değil bu. Bazı öyküler vardır, olayı ya da heyecanlı bir akışı yoktur. Bir an dilimidir ve duyulara hitap eder. İşte o tarz öykülerde bu şekilde felsefik sözler, akışı durdurup konu hakkında beyanat vermeler normal kaşrlılanır. Ama senin öykülerin gibi adrenalini yüksek olaya dayalı çalışmalarda gitmiyor -yine bana göre.-
Deneme senin en etkin olduğun dal. Öykülerinden daha rahat olduğunu gözlemliyorum o çalışmalarında. Dolayısıyla bu kalemine çokça sinmiş durumda. Bana sorarsan öykülerinin içindeki 'deneme ruhunu' olabildiğince pasifize etmelisin sevgili yazariçem.
Bunun dışında, seni de kalemini de çok seviyorum. Başarılı bir yazın hayatının seni beklediğine inancım sonsuz. Allah her şeyi gönlüne göre versin hayırlısı ile canım.
Sevgiler çok çok...
Aysel AKSÜMER
Aynur Engindeniz
Aysel AKSÜMER
Arkadaşım hoş geldin, ismini görmek yüreğimi ısıttı, yazını hemen okudum.
Bu günlerde ben de pek kısa aralıklar dışında, defterimize giremiyorum.
Klasik bir söylem olacak ama zaman darlığından muzdaribim, bütün arkadaşlar gibi.
Yazın güncel ve çok önemli bir konu olduğu için, kutluyorum.
Ülkemizin büyük yarası, çileli kadınlar...
Okurken beni ince ince düşündürdü.Toplumdaki her birey, 'neme lazım bana ne' demese, gördükleri haksızlık karşısında, emniyet güçlerinin işleri kolaylaşır.
Tekrar tebrikler güzel arkadaşım, günümün yazısına, selam ve sevgilerimle.
Aysel AKSÜMER
Bu konuda söylenecek çok şey var.
Onun için iş yapmaya sıra gelmiyor.
Herkes konuşuyor.
Ve burunlarına televizyon kamerası dokundurulan hemen her fert "kınıyor" ,"kızıyor" ,"yol gösteriyor".
Çözüme yönelik tedbirler alan yk.
Televizyonlar "bugün de kadına yönelik şiddet vardı ve bir kadın eski eşi tarafından öldürüldü" dedi mi ,bilin ki bu haberden gaz alan bir kaç cani yine aynı usulde sinayetlere devam ediyor.
Bizde bir arıza var!
Millet olarak var hem.
Selam ve saygı ile.
Aysel AKSÜMER
Teşekkür ederim.