YÜREĞİMDEKİ MAHŞER/8
VI. BÖLÜM
Sonbahar olmasına rağmen güneşli bir sabaha uyanmıştı evren. Dünkü yağmurdan eser kalmamıştı. Dallarda kuşlar şen şakrak aşk şarkıları söylüyordu ince perdeden. Kuş sesleriyle uyandı Cemre. Ortalık iyice aydınlanmıştı. İlk defa yorgun hissetmemişti kendini uyandığında. Ağırlıklarından kurtulmuştu sanki. Ve uzun zaman sonra kâbus görmemişti bu gece. Şarkı söyleyerek kalktı yataktan. Elini yüzünü yıkadı ve kahvaltıyı kahvaltı salonunda yapmaya karar verdi. Bugünün hiçbir şeyin bozmasını istemiyordu. Hatta madem hava bu kadar güzeldi bahçede bir yürüyüş bile yapılabilirdi.
Erken olduğu için yemek salonunda pek kimseler yoktu. Tepsisini aldı ve boş masalardan birine geçti. Büyük bir iştahla kahvaltısını etmeye başladı. Yaşlıca bir bayan da erkenciydi o sabah. Başlarıyla selamlaştılar. Kadının her an ağlayacak gibi bir yüz ifadesi vardı. Gitti biraz ilerdeki masaya oturdu. Neden bu kadar üzgündü merak etti Cemre. Sonra ‘’herkesin bir hikâyesi var’’ dedi kendine. Bakalım bu teyzenin derdi ne? Kadının duyabileceği kadar bir sesle;
‘’Günaydın! Gerçi istemeye bilirsiniz ama yine de sormak istedim; dilerseniz beraber yapabiliriz kahvaltıyı!’’
‘’Rahatsız etmiş olmayayım yavrum?’’
‘’Estağfurullah! O ne demek. Lütfen buyurun çok memnun olurum!’’
‘’Sağ olasın yavrum. Burada herkes dertli. Olur ya yalnız kalmak istiyor olabilirsin diye söyledim.’’
‘’Sizinle hem sohbet eder hem kahvaltı ederiz.’’
‘’Adım Nermin!’’
‘’Bende Cemre Sevinç!’’
‘’Ahhh ne güzel demek iki adınız var!’’
‘’Yok, Sevinç soyadım. Arkadaşlarım hep böyle söyleye söyleye alışkanlık yaptı ikisini bir söylüyorum.’’
‘’Bir de isim olunca ayırt edilmiyor.’’
‘’Evet, haklısınız.’’
‘’Sizin de pek iştahınız yok sanırım Cemre evladım.’’
‘’Evet, yaşamak için yiyenlerdenim. Ama bugün arkadaşlığınızın hatırına çok yiyeceğim.’’
‘’Kendi adıma sevindim doğrusu.’’
‘’Ya siz?’’
‘’Yok, ben yemek yemeyi çok severim ancak yaşlılık işte. Onu yeme bunu yeme. Herşey yasak. Tatsız tuzsuz bir hayat işte.’’
‘’Ama sağlığınız için…’’
‘’Olabilirliklere karşı alınan bir önlemmiş. Tansiyonum çıkabilirmiş, kolestrolüm yükselebilirmiş, şekerim normalin üzeriymiş falan işte.’’
‘’Sanırım hiç kimse hayatı ile ilgili kuralları sevmiyor.’’
‘’Haklısın yavrum. Hiç birimiz sevmiyoruz kuralları. İstiyoruz ki hiçbir şeyimize karışılmasın. Cemre kızım çalışıyor musun?’’
‘’Evet, avukatım.’’
‘’Sormamı kabalık saymazsan seni buralara getiren ne güzel kızım.’’
‘’Ruhum biraz yorulmuştu. Dinlendirmek istedim. Birçok şey üst üste geldi. Tek tek şudur diyemem. Hepsinin toplamı. Bende ruhumu tedavi ettireyim dedim.’’
‘’Yani hayat ağır geldi.’’
‘’Evet. Ya siz Nermin teyze!’’
‘’Yaşımı başımı almışım, torun torba büyütecek köşesinde oturacak bir yaşta değil mi?’’
‘’Estağfurullah. Mutlaka benden daha çoktur gönül yorgunluklarınız…’’
‘’Hayatta hiçbir şeyden yorulmadım aslında ya son vurgun yıktı beni. Yaşı sana benzemesin dünyalar güzeli bir kızım vardı. Pamuklara sarar sarmalar esen yelden sakınırdım. Bir ün hastalandı. Ne oldu demeye kalmadı öğrendik ki kan kanseri. Ne yaptıysak yaşatamadık kızımı. Olmadı. Beyimi birkaç yıl olmuştu kaybedeli. Üstüne bir de evladımı kaybetmek… Beraber yaşıyorduk. Öğretmendi. Bir gün uçuverdi ellerimden işte.
Yaşlı kadın gözyaşları içinde kalmıştı. Cemre sorduğuna pişman olmuştu. Kızdı kendi kendine.
‘’Yaranızı deştim çok özür dilerim.’’
‘’Yok, yok kızım. Üzülme. Sorunda bu zaten. Kızımı kaybedeli bir yıldan fazla oldu. Ben böyle sağanak yağmurlar gibiyim. Her an her dakika ağlıyorum. Artık engel olamıyorum. Oğlum dayanamadı halime. Arkadaşıymış buranın sahibi. Anne gel tedavi ettirelim seni dedi. Normal değilmiş ağlamalarım.’’
‘’Uzun zamandır mı buradasınız?’’
‘’Yirmi gün kadar oldu.’’
‘’Peki, şimdi nasılsınız?’’
‘’Volkanın içi kaynayıp taşarken etrafı kabuk tutabilir mi?’’
‘’Ağlamak kötü bir şey mi?’’
‘’Normal olursa iyi, ama benim gibi günde beş posta ağlarsan kötü!’’
‘’Hiç dinmedi mi acınız?’’
‘’Bazen hafifler gibi oluyor. Ama hep beraberdik yavrumla. Ayrı dakikamız geçmezdi. O kadar çok anı birikmiş ki; ne yaparsam yapayım hatırlayacak bir şeyler buluyorum. Hele kızımı toprağın altında düşündükçe…’’
‘’Ama Nermin Teyze; kimse kimsenin yerine ölemiyor maalesef biliyorsun. Artık kendinize bu kadar yüklenmemeniz gerekir. Değil mi?’’
‘’Evet, ben dâhil herkes bunu söylüyoruz ama içimdeki ben sağır ve dilsiz. Duymuyor hiçbir şeyi. Sürekli kaybettiği yavrusu ile beraber. Tek bildiği o.’’
‘’Bazen ben de kendime söz geçiremiyorum. Doğruları bildiğim halde içimdeki ben duymuyor görmüyor yapmıyor.’’
‘’Evet, o içimizdekini ikna edebilsek belki yaralarımız daha çabuk kabuk tutacak.’’
‘’Çalışıyor muydunuz Nermin Teyze?’’
‘’Öğretmendim kızım.’’
‘’Biliyor musun benim annemle babam da öğretmendiler. Tahmin etmiştim aslında bir öğretmen olduğunuzu. Öğretmenlerin kendine has bir tarzı var. Her durumda öğreticiler.’’
‘’Evet, okuldan emekli oluyoruz öğretmenlikten değil. Ne güzelmiş; meslektaşmışız ailenle de. Peki, nasıl öldüler kızım yaranı deşeceğim ama.’’
‘’Bir kazada ikisini de kaybettim. Büyükanneme gidiyorlardı. Rahatsızlanmıştı. Benim sınavlarım vardı. Sen kal dediler. Giden gitti işte. Ardından büyükannemde çok yaşamadı zaten. Onları çok özlüyorum biliyor musun Nermin Teyze! Şu yaşıma geldim; anne olacak yaştayım ama hala çok arıyorum onları.’’
‘’Görüyorumki gurur duyuyorsun onların kızı olmakla!
‘’Duymaz mıyım? Onlar benim idealimdeki hem anne baba hem de öğretmendiler. Hayata bir tutunuşları vardı ki; gıpta etmemek mümkün değildi.’’
‘’Ne güzel; seni de güzel yetiştirmişler.’’
‘’Teşekkür ederim onların adına. Keşke daha uzun kalsalardı yanımda.’’
‘’Hepimizin temennisi bu aslında ama kader demek lazım elimizden gelmeyen sonuçlar için.’’
‘’Bugün hava çok güzel benimle bahçede yürümek ister misiniz?’’
‘’Çok iyi olur Cemre kızım aslında. Hem ayaklarım açılır hem parkta kitap okumayı pek severim. Kitapta alırız değil mi yanımıza; emri vaki yapmış olmayayım.’’
‘’Harika derim emri vaki ne demek. Çok severi kitap okumayı.’’
‘’O zaman odama çıkıp bir şeyler alayım üzerime. Güzel bir de şiir kitabım var. Beraber okuruz.’’
‘’Tamam, yarım saat sonra bahçe kapısında buluşalım.’’
Buluşmak üzere ayrıldılar. Cemre içi kıpır kıpır odasına çıktı. Sanki başının üzerinde dolaşan bulutlar dağılıyordu. Sanki güneş daha netti. Kafasının içinde en sevdiği melodiler çalıyordu.
‘’Bu kez başaracağım! ‘’ Diyordu içindeki ses.
&
Aslında hayatı hep sevmişti. Yaşamın bir anlamının olduğuna inanıyordu. Bir amacı olmalıydı hayatta var oluşunun. Cemre Sevinç olarak doğduysa bunun bir sebebi vardı. Bıkkın değil ama hayat yorgunuydu. Evet, evet o bir hayat yorgunuydu. Ölmek isteği de bir an için bile olsa iç huzurunu bulmak içindi. Yoksa tamamen yok olmak ya da toprak olmak değildi. Zaten o saçmalığı nasıl sonuna kadar devam ettirebilmişti hala hayret ediyordu. Hapları nasıl yutmuştu, sonra pişmanlıkla nasıl Akın’ı aramıştı. O anı tekrar iliklerine kadar hissetti. Zaten hastaneden çıkınca buraya mutlaka gelmesi gerektiğine o zaman karar vermişti. Şimdi iyi ki de gelmişim diyordu. Teyzesinin ördüğü kazağını giydi. Sevgilisi ile buluşacak genç kız gibi yüreği kuş çırpınışlarındaydı. Odadan çıkıp merdivenleri çocuklar gibi seke seke indi. Hatta etrafı kontrol edip tırabzanlardan bile kaydı. Bugün bitmesin istiyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.