- 1329 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Bende Yûsuf Kıssası
Düşünüyorum da, uzun yıllar masal bellemiştim, Yusuf aleyhisselâmın kıssasını. Yanık bir ilâhiydi arasına sızan, satırların: "Yusuf’u kardeşleri kuyuya attılar/ Kuşlar yedi diye hep and içtiler..."
Güzelliğin kendisini kıskandığı Yûsuf, pek az bir paraya satılsa, sonunda vezîr olsa da... Diğer yanda gözyaşları çağlayıp, pınarlarını kurutan Yakûb...
Dedim ya, yıllarca kıssa olduğunu bilmeden masallar arasında anlatıla anlatıla, çocuk benliğimde canlandırdığım masallar arasında yaşayıp durdu benimle. Köle Yûsuf, güzel Yûsuf... Parmağını doğrayan Züleyhâ...
En son, tüm masallar gibi o da mutlu sona ermişti: Kıymetli bir tası saklayıp, öz kardeşini rehin tutmuştu, Vezir Yûsuf... Dönen oğullarında, oğlunun kokusunu almış, sürdüğü gömleğiyle gözleri açılmıştı Baba Yakûb’un...
Dinlediğim koca masalda eksik olan bir nokta kalmıştı: Elini kesen, parmaklarını doğrayan Züleyhâ... Yüreğinin yarası, elinin yarasını gölgede bırakan Züleyhâ... Ne olmuştu, Züleyhâ’ya, büyüyüp de bunun Kur’anî bir gerçek olduğunu öğrenene dek, bilemedim de.
Not: Saçlarımla kuaförcülük oynamaktan sıkılan kızım, bahçeye sıkmamız gerektiğini söyleyip, sıkboğaz ediyor. Emir, demiri kesermiş; izninizle...
YORUMLAR
Hatırladım yahu biliyorum ben bunu. Hatta Züleyha'nın sonunda Yusuf ile evlenmesi bana biraz garip gelmişti. O zamanlar lise yıllarında ki bir ergen genç kız karışımı çocukceyiz idim de edebiyat dersinde bu tepkimi gösterip fikrimi belirtmiştim.
Neden Yusuf kendini aşkının verdiği kıskançlığı yüzünden entrikaları ile hapse attıran Züleyha ile evlenmişti ki? Yahu evli barklı kadındın Züleyha hem suçsuz bekar bir adama asıl, o adam sana yüzvermeyince de kendi yatak odanda onun kıyafetini yırt, kral (firavunda olabilir yoruma göre değişir) olan kocan Yusuf'un kıyafeti sırttan yırtılmış o zaman o sana tecavüz etmeye yeltenmiş olamaz, odana da entrikalarla onu sen getirttin biliyorum ;ama gel gör ki karımsın başka da bir şey yapamıyorum demiş bu yüzden Yusuf hapse girmiş olsun. Olaylar nasıl gelişmiş olursa olsun, Züleyha sonrasında çok çile çekmiş olsa da, fakir halka bütün parasını vermiş kendisi yemek yememiş olsa da, ağlamaktan Züleyha'nın gözleri kör olmuş bu arada Yusuf hapisten çıkmış peygamber olmuş herkes ona saygı gösteriyor olsa da.. Bulunduğu yere Yusuf peygamberin geleceğini duyan Züleyha görmeyen gözleriyle onu uzaktan bir kere görmek istemiş kim olduğunu hiç belli etmemiş de olsa... Sonuç itibariyle ben Yusuf peygamberin Züleyha ile evlenmesine kızmıştım. Yusuf peygamber yüzü tanınmayacak derece de yaşlanmış, saçları çektiği çileden ağarmış, gözleri ağlamaktan kör olmuş bu yaşlı kadının bir zamanların güzeller güzeli Züleyhası olduğunu anlayınca; onun çektiği çileye ve adanmışlığına üzülmüş, kıyamamış ve evlenmişti onunla. Bu arada kral çoktan ölmüştü. Ben o zaman ki aklımla nasıl üzülmüştüm bu krala anlatamam. Bu kral ki Yusuf'a kendi ailesi sahip çıkmazken sahip çıkmış, bu kral ki karısının suçlu olduğunu bile bile karısını küçük düşürmek istemediğinden, oğlu gibi sevdiği Yusuf'u hapse attırmış, karısı Yusuf hapisteyken Yusuf'a olan aşkından gitmek istemiş o ise karısına bir sürü mal mülk ve yaşayacak bir saray vererek gitmesine izin vermişti... Bu kralın karısına olan aşkı o kadar büyüktü ki Yusuf daha sarayına gelmeden önce nice cihanlar da anlatılırdı, bu kralın karısının güzelliği dilden dile yayılmıştı...
Sonuçta aralarda bir sürü olay yaşanmış, bu kralın rüyasını hapiste yorumlaması istenen Yusuf kıtlık olacağını söylemiş ve krala yiyecekleri idareli kullanın, dayanıklı olanları depolayın, yoksa bu büyük kıtlıktan sağ çıkamayan ülkelerden biri olacaksınız demişti. Dediği ona hala çok güvenen kral tarafından uygulanınca da peygamber olduğu anlaşılmış bu sefer bütün halk onu çok sever hale gelmişti.
Şimdi ki aklımla artık yetişkin bir bayan birey olarak, kesin çizgilerle iyi ve kötülerin ayrılamayacağını fark etmiş bulunuyorum. Anlatılan üç ana karakter de ellerinden geldiğince yapabilecekleri en doğru şekilde davranmış, iyi insanlar gibi görünüyor. Kral karısı ve oğlu arasında kalmış bir adam ; Züleyha kocasına sadık olduğu halde, Allah tarafından insanlığa gönderilmiş, güzelleri güzeli bir peygambere aşık olmuş bir kadın ; Yusuf ise öz ailesinin yaşattığı çilelerden sonra bir sarayda yer edinmeyi başarmış, o sarayın kralının sevgi ve güvenini kazanmış, yine de o krala karşı asla saygısızlık yapmamak adına konuşmamış, hapse atılmayı göze almış hem bir insan, hem de peygamberdi.
O zaman da içime dokunmuştu hala da dokunur bu anlatılanlar benim...
Saynur Baysal Öztürk
Yusuf (a.s.)'nin kıssasıyla ilgili çok güzel bir eserden alıntıyı, Şaban Aktaş Bey yapmış, sağ olsun. Benim de okumuş olduğum bir kitap, tavsiye ederim, naçizane...
Aslında bu kıssayı özel kılan, olayların kronolojik sıralanışı değil, içinde barındırdığı hikmetler. Ne çok ibret vardır içinde! Misâl, Peygamber olan baba Yakûp'un Yusuf'a olan aşırı sevgisinin diğer evlatlarının kıskançlığına sebep olması, Yusuf'un kendi güzelliğine bakıp da, paha biçilemez olduğunu düşünüp kendini beğenmesi (oysa, köle olarak çok ucuza satılır), "Kardeşinize dikkat edin, sonra kurt yer!" diyerek, çocuklarının aklına böyle bir ihtimal düşürmesi, Allah'a inanan Yusuf'un, dillere destan güzellik sahibi Züleyha'ya Allah korkusu nedeniyle uzak durması ve sabrının karşılığı ilâhi bir hediye olarak kendisine helâl yoldan sunulması... Yani, Yusuf (as) başta Züleyha'ya meyketseydi, haram işlemiş olacak, hem Allah'a, hem kendisine güvenen efendisine ihanet etmiş olacaktı ve bu bir peygambere yakışmadığı gibi, aşkın yüceliğine de aykırı olurdu. O zaman Anna Karenina veya Madam Bovari'nin aşkından bir farkı kalmazdı ve onların aşkının neticeleri (kurgu da olsa) malûmumuz. Tövbe ise... Bambaşka bir konu. Züleyha'nınki tam da bu işte. Aşkının şiddetinden sevdiğini zindana attıracak kadar, ona iftira edecek kadar ne yaptığını bilmez halde iken, inanır ve tövbe eder. Bambaşka bir Züleyha buluruz sonrasında ve Peygamber karısı olmaya da, dillere destan bir aşkın kahramanlığına da yakışır iffet timsali bir Züleyhâ... İnanmanın, tövbenin insana kattığı farklılıktır bu.
Acımak... Bu kıssada çocukken, demişim ya, masal olarak dinlerdim ve sadece Yusuf Peygambe'e acırdım. Bir de ağlamaktan gözleri kör olan Yakup Peygamber'e...
Biraz yoğunluk ve yorgunluk, çokça tembellik yüzünden yazmak zor benim için. Kendimde enerji ve sabrı bir arada gördüğüm gün, tamamlarım inşallah. (İtiraf edeyim, yorumunuz olmasa, bitirme vaadiyle yarım bırakılmış bir yazım olduğunu unutmuşum, meğer...) Okumayı daha çok seviyorum, sanırım. Belki de daha kolay olduğundandır.
Lâkin siz yazın, lüften. Çalışmanızın devamını getirmediniz, okuyucularınız meraktadır.
Okuyup yorum yazma nezaketi gösterdiğiniz için teşekkür ederim.
Selâm ile.
Saynur Baysal Öztürk
calipso
Yahu hakikaten ne olacak bu Gebe meselesi? Ben her gün bilgisayar başına ya da defter başına anlık psikolojime göre değişiyor, bu hikayenin devamını yazmak için oturuyorum, sonra bir bakıyorum başka bir yazı yazıp yayınlamışım. İyi yazma isteğimden kaynaklanıyor bu durum, iyi kurgulama, baştan savmama isteğimden. Olacak inşallah umutluyum...
Bilgilendirici ve tamamlayıcı yorumunuz için, çok teşekkür ediyorum, öncelikle. Siz de "kuyu" peşine düşenlerdensiniz, sanırım. Öyle çok kuyu var ki... Lâkin Yûsuf da tek, Züleyhâ da... Bizim kuyularımız hangisi acep? Biz kuyularımızdan neyle çıkacağız? Ya da şöyle sormak mı lâzım: Bizim kuyumuza kovasını sarkıtan ne bulacak?
Sözleriniz çok haklı: Tam bir uzmanlık alanı...
Neden peygamlarlerin çoğu yahudi? Bu husus, yahudilerce bir övünme konusudur.Kendilerinden çok peygamber çıktığı için "üstün ırk", "seçilmiş millet" olduklarını iddia ederler. Onlara verilen cevap ise şu yöndedir: Evet, en çok peygamber sizden çıkmıştır, ama bu üstün olduğunuz için değil, "azgın" olduğunuz içindir. Zira, rayında giden bir topluma gelmemiştir peygamberler. Nerede kokuşmuşluk son raddeye varmış, oraya düzeltmek ve hatırlatmak için elçisini göndermiştir, Allah.
Bu da yahudilerin ne kadar sık yoldan sapan bir topluluk olduğunun isbatıdır aynı zamanda. Diğer yandan, son peygamber Efendimiz (sav)'e de bu yüzden inanmamış, peygamberliğini kabul etmemişlerdir. Aslında, son peygamberi onlara bildirilmişti vebekliyorlardı. Sebep, kendi içlerinden gelmeyişi.
İnşallah, yarın fırsat bulabilirsem ve kitaplarımın arasından aradığım kitapları bulabilirsem, bu güzel alıntılarınıza mukabelede bulunmak isterim.
Selâm ile...
''Dinlediğim koca masalda eksik olan bir nokta kalmıştı: Elini kesen, parmaklarını doğrayan Züleyhâ... Yüreğinin yarası, elinin yarasını gölgede bırakan Züleyhâ... Ne olmuştu, Züleyhâ’ya, büyüyüp de bunun Kur’anî bir gerçek olduğunu öğrenene dek, bilemedim de.''
...
Konunun araştırması tam bir uzmanlık alanı. Yalnız niye peygamberler hep yahudi? Bunu çok düşündüm. Biraz daha düşüneyim belki aklım erer...
Aklınıza, kaleminize sağlık...Saygıyla
YUSUF İLE ZÜLEYHA
Aslı Zelicka'dır, Potifar'ın eşi ve Yusuf'un aşkı, su perisi olduğu da söylenir ama dünyanın en büyük aşkıdır belki de Züleyha'nın aşkı.
Yusuf, İbrani Peygamberi'dir. Yakup peygamberin oğlu... Yusuf'un serüveni Tevrat'ta, Tekvin bölümündedir. Yusuf, Kur'an'ı Kerim'de de yer alır [Yusuf Suresi]. Aşkları masal değil , öykü değil, efsanedir artık.
Kenan ülkesinde yaşayan Yusuf - ki adı İbranice Yosaf'dır- babası Yakup peygamber tarafından çok sevilince onu kıskanan kardeşleri tarafından kör kuyuya atılır.Ve kervancılar tarafından kurtularak köle olarak Mısır'da satılır. "Mısır Azizi" Kıtfir satın alır onu. Çok güzel bir erkektir Yusuf. Kıtfir'in karısı Züleyha çılgınca aşık olur.
Züleyha'nin Hz. Yusuf'a karşı duyduğu aşk tanımsızdır. Bütün servet ve güzelliğini onun uğrunda harcamıştır. Kocasına, ailesine tüm Mısır halkına karşı durmuştur bu aşk.. Derler ki yetmiş deve yükü mücevher ve gerdanlığını vardır hiçbir şey gözünde değildir... "Bugün Yusuf'u gördüm" diyen, ondan haber veren herkese onları zengin edecek değerde mücevher dağıtırmış..
Aşkın ağır tutkusuyla karşılaştığı herkesi "Yusuf" diye çağırır olmuş, o kadar ki, başını geceleri gökyüzüne kaldırdığı zaman Yusuf'un adını yıldızların dizilerek yazdığını iddia edermiş.
Fakat Yusuf efendisiyle evli olan Züleyha'nın aşkına karşılık vermesi olanaksızmış. Aşkını kalbine gömüp susmuş sadece.. Oysa Züleyha kendini kınayan tüm insanlara sevdasını haykırıyormuş. Hatta şöyle bir söylence vardır.
"Züleyha, birgün bütün kadınları evine davet etmiş.. Sofra düzenleyerek önlerine meyve koymuş ve onları soymakı için bıçak vermiş.. Kadınlar meyveleri yemeye başlayacakları sırada, Yusuf'a seslenerek, "Onların yanına çık" demiş. Karşılarına çıkan Yusuf'u gören kadınlar güzelliği karşısında öyle büyülenmişler ki bıçakla parmaklarını kesmişler de farkına bile varmamışlar." " İşte sizin gördüğünüz güzellik benim Aşkımdır! " diye haykırmış Züleyha.
Fakat Züleyha'nın ağır aşkı Yusuf'un zindanı boylamasına neden olmuş. Yıllarca peygamber sabrıyla zındanın ağır çilesini çekmiş Yusuf Peygamber. Sonra yine bir söylenceye göre Mısır kralının tabiri olanaksız rüyasını doğru olarak yorumlayınca Hz. Yusuf hapisten çıkmış. Ve bu arada Kıtfir öldüğü için Züleyha'yla evlenmiş.
MEKTUP
ZÜLEYHA'NIN YUSUF'A MEKTUP YAZMASI
...
"Yusuf" yazdı Züleyha,sayfanın ortasına.Hala hitaptaydı kalemi,bir satır ileri geçemedi.
Bir satır ileri geçsem hitaptan,dedi,yanacağım.Ses verdi içinden bir ses:"Yan o zaman,yan o zaman!"
Züleyha devam etti:
"Ah benim Yusuf'um,ah benim,ah/senim,dedi,başka bir şey diyemedi."
Züleyha Yusuf'a bir mektup yazmaya başlayınca "Yusuf "diye başladı,"Yusuf " diye bitirdi.Gördü ki hitaptan öteye geçemedi.Anladı ki aşkın namesinde ser-nameden öte kelam yok.Ve Züleyha'nın lügatinde "Yusuf"tan öte sözcük yok.
"Yusuf,dedi,kelamım artık sende hükümsüz.Ama kelamımın hükümsüz kaldığı bu yerde beni küçümseme.Bil ki kelamdan da ötede sadece ah var,ah ki dünya onun üzerinde durur,gökkubbe onun hararetiyle döner.."
Züleyha'nın gülümsemesi
"Bir gün Züleyha, arkalığına beyaz sümbül dalları işlenmiş tahtırevanıyla geçiyordu kütüphanelerin ve tapınakların kenti olan kentinin sokaklarından.
Görkemli bir alayla geldiğini görenler saygı ve hayranlıkla kenara çekiliyor ve Züleyha'ya yol açıyorlardı. Zengin ve güçlüydü, en fazla da güzeldi. Ve kimse kırmızı gülleri saçına Züleyha gibi takamazdı.
Birden bir meczub, ehil arslanları, atları ve arabaları aşarak Züleyha'nın tahtırevanının önünde dikiliverdi, yürüyüş durdu. Züleyha tül cibinliği aralayarak bu duraklamanın nedeninin anlamak istedi.
Gözlerini kaldırarak Züleyha'nın yüzüne bakmaya başladı meczub, "Züleyha..." dedi, "sevindir beni!" Züleyha kölelerine meczubun sevindirilmesi için işaret etti.
Köleler mor renkli kadife bir keseyi uzattılar avucuna; ama meczub oralı bile olmadı.
"Züleyha..." dedi, "Sevindir beni, bana gülümse! Başka bir şey istemem."
Züleyha bu sesi hatırladı ve yüzüne dikkatlice bakınca, aşkını reddettiği silik bir yığın sima arasından bir zamanların ordu kumandanını tanıdı. Usulca gülümsedi.(...)
Başını önüne eğen meczub sessiz ve sakin geldiği gibi çekiliverdi.
O günden sonra Mısır'ın lisanına "sadaka vermek" anlamına gelen yeni bir deyim yerleşti: Züleyha'nın gülümsemesi."
YUSUF İLE ZÜLEYHA'dan(kalbin üzerinde titreyen hüzün)
.........Rabbim,dedi Yusuf,sen bana,kendi isteğimin dışında şu iklimde ve şu odada bulunduğum şu anda,Züleyha'yı istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Katından bir esirgeme ver. Değil mi ki, isteğe yaklaşınca,istememeyi istemek artık imkansızlaşır. Bu yüzden değil mi Rabbim,senden gelen yasaklar "yapma"ile değil"yaklaşma"emri ile başlar. Yaklaşırsam eğer şu içimdeki doğal olan akışla Züleyha'nın ırmağına,yaklaştıktan sonra "yapmam"diyemem. Üstelik yaklaşırsam eğer yapmamayı da artık dua edemem. Daha kolay olan "yapma" değil "yaklaşma".
Öyleyse aslolan :"yaklaşma"Öyleyse Rabbim insan yaratılmışlığımın sorumluluğuyla en fazla baş başa kaldığım şu anda,şu odada,sen bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Beni insan yaratılmışlığın en doğal akışını kendine ait olmayandan sakındıracak güçle insan et.
Rabbim,diye devam etti Yusuf duasına.İ stemeyi istemek kadar istememeyi istemek de zor. Biliyorum ki katından bir koruma dökülmezse varlığıma,nefsimin altından kalkamam.Son hızla aşağı doğru ilerleyen bir teknenin içinde yukarı doğru koşarak Bahr-i Umman'ı aşamam.Benim tedbirim senin takdirinden küçüktür.
Böyle dua edince Yusuf,ona Rabbinden bir işaret geldi.Her şeyin kalpte başlayıp kalpte bittiği mevsimde,her şeyin kalpteki rengine göre isim aldığı yerde. Masun ve masum olan Yusuf bu duayı etmiş olma yürekliliği ile peygamberdi.Ve o iffet demekti.
SONRA:YUSUF'UN ELLERİ
Yusuf'un elleri bir salkım üzüm
Bir ak zambak ,şakağında Yusuf'un eli
Kimi parmakları elif,tırnakları karanfil
Kimi parmakları kalem,tırnakları gül
Elleri Yusuf'un
Elmacık kemiklerinde gezinirken bir dağ lalesi,incecik bıyıklarının üzerinden geçerken bir demet kiraz çiçeği,gül yağıyla ovalarken sakalını bir sümbül çelengi.siyah,simsiyah saçlarınıngecesine düşerken Yusuf'un elleri,bir nar çiçeği.
Bir nar çiçeğini ezebilir mi benim Yusuf'um
Yusuf'un elleri yoksa ben de yokum
Yusuf'un elleri,alnında bir esmer kelebek,Yusuf'un eli şahdamarında,Züleyha'ya yakın ölüm
Dudaklarının üzerinde duraklıyorsa bir an,Züleyha'nın kalbi demektir Yusuf'un elleri
Çenesine dayalıysa Yusuf'un elleri, Züleyha'nın kalbinde demektir Yusuf'un eli
Kaç zamanı araladı Yusuf'un elleri
Kaç zamandır yed-i beyza Yusuf'un eli
Yanağında gezinirken,bir demet nergis,bir sap suçiçeği Yusuf'un elleri
Bir yasemen dalı,dizinin üzerinde unutulmuşsaYusuf'un sağ eli
Bir Yusuf çiçeği
Yusuf'un sol eli
....
ZÜLEYHA'NIN YUSUF'U HATIRLAMASI
Zaman geldi zaman geçti.
Züleyha efendi,Yusuf köleydi.Ama Züleyha bir kadın,Yusuf bir erkek şimdi.
Kim kaderin Züleyha'yı köle etmek için önce Yusuf'u pazarlara düşürdüğünü tahmin edebilirdi ki?Yusuf'un gelişi ahir ise evvelin yittiğinden kim söz edebilirdi?Değil mi ki evvel olan bazen ahir gelirdi.
Geceydi.Aşk,gökyüzünün tabakalarını inip de birer birer,Züleyha'nın kalbinin zarına değdi,o en içteki fuada işledi.
Yusuf'un kokusu dokundu önce Züleyha'nın ruhuna.Sonra sesi.
Oysa Züleyha rüyasında ne kokuyu,ne de sesi bilmişti.
Sesi ve kokusu ruhuna çarptığında,Züleyha,Yusuf'u hatırladı.
Züleyha Yusuf'u hatırladı ama bu ilk hatırlayışta tenden cana,candan tene dönecek olan döngü içinde önce teniyle hatırladı.
Bir kadınla bir erkeğin birbirine irtibatlanmasında,yalnız başına kaldığında eksik kalan o basamakta hatırladı.Güzelliği farketmeden güzelliğin cezbesinde kaldı.
Züleyha uyandı.
Ama Züleyha,rüyasında bir velinin şüphesiyle değil,teninin ürperişiyle uyandı.
Bir yangının hararetine düşen tapınaklar geldi tapınaklar geçti içinden Züleyha'nın .
Kendisi bilmiyordu,hiç kimseler henüz bilmiyordu.Ama yürünecek yolu vardı.
Ku-yı dilaraya hu demeye,
Kalbin hassas terazisine düşmeye,
Çok çile,
Çok gözyaşı,
Çok zaman vardı.
Geceydi.
Nil kıyısında gece hiç bu kadar yağmurlu,yağmur hiç bu kadar karanlık olmamıştı.
Yusuf'un elleri,Yusuf'un gözleri,Yusuf'un alnı.
Yusuf şimdilik Züleyha için sadece bu kadardı.
.......................
Züleyha kendi kalbine baktığında,Yusuf'u neden sevdiğini ve Yusuf'u nasıl sevdiğini merak etti ilk kez.Perdeler kalktı kalbinin üstünden.Işık.
"Yusuf,seni sevdiysem"dedi Züleyha,hükümdarın tahtına hükümdardan başkası oturamayacağından.Şehzade için saklanan giysiler ancak şehzadenin bedenine uyacağından.Padişahların ülkeler fethettiği görülmüştür de,kölelerin ülkeler fethettiğine bir Yusuf'ta tanık olmuşuzdur.Görüyorsun ya Yusuf,seni sevdiysem yazgım bana yapacak başka bir şey bırakmamış olduğundan.Senin güzelliğin gibi benim de muhabbetimin nedeni olmadığından.......
( Anlatımlar Nazan BEKİROĞLU'nun kitabından alıntılardır)
Saynur Baysal Öztürk
Sözleriniz çok haklı: Tam bir uzmanlık alanı...
Neden peygamlarlerin çoğu yahudi? Bu husus, yahudilerce bir övünme konusudur.Kendilerinden çok peygamber çıktığı için "üstün ırk", "seçilmiş millet" olduklarını iddia ederler. Onlara verilen cevap ise şu yöndedir: Evet, en çok peygamber sizden çıkmıştır, ama bu üstün olduğunuz için değil, "azgın" olduğunuz içindir. Zira, rayında giden bir topluma gelmemiştir peygamberler. Nerede kokuşmuşluk son raddeye varmış, oraya düzeltmek ve hatırlatmak için elçisini göndermiştir, Allah.
Bu da yahudilerin ne kadar sık yoldan sapan bir topluluk olduğunun isbatıdır aynı zamanda. Diğer yandan, son peygamber Efendimiz (sav)'e de bu yüzden inanmamış, peygamberliğini kabul etmemişlerdir. Aslında, son peygamberi onlara bildirilmişti vebekliyorlardı. Sebep, kendi içlerinden gelmeyişi.
İnşallah, yarın fırsat bulabilirsem ve kitaplarımın arasından aradığım kitapları bulabilirsem, bu güzel alıntılarınıza mukabelede bulunmak isterim.
Selâm ile...