- 618 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Merhaba Dünya
Güneşli bir güne uyandım bu sabah. Aslına bakarsanız bu dünyaya gözlerimi açtığım ilk gün diyebilirim. Yatağım çok rahat. Ama çok acıktım. Biraz ağlasam birileri sesimi duyarmı diye düşünürken sanırım cenneten bir melek beni kollarına aldı. Evet , evet ! Böyle büyülü bir kokuya sahip bu kadar güzel bir kadın ancak bir melek olabilirdi. O zaman bilmiyordum ama ileride ona anne diyecekmişim. Ne kadar güzeldi. Kahverengi uzun saçlarına taktığı kırmızı bandı, simsiyah gözleri ve huzur dolu gülümsemesiyle beni ne kadar sevdiğini çok güzel hissettirebiliyordu. Bir güzel karnımı doyurduktan sonra dünya yakışıklısı, gözleri çakmak çakmak bakan bir adam yanımıza geldi, annemin elini tuttu ve anneme ‘Prensesimiz güzelliğini senden almış.’ dedi. O an çok mutlu oldum. Demek bir de prensesmişim. Peki ama bu adam kimdi diye düşünürken birden kendimi kollarında buldum. O an dünyalar yakışıklısına aşık olmuştum. Uzun boylu ,güçlü adam gözlerini bir an bile üstümden alamıyor beni devamlı seviyor bana prenses diye hitap ediyordu. İlerde öğrenecektim ki elini hiç bırakmak istemediğim ve beni kucağına alır almaz huzur bulduğum bu yakışıklı aslında hayatım boyunca beni her türlü kötülükten koruyup kollayacak, her konuda yardım edip beni destekleyecek olan babammış. Kokusunu içime çektim ve çeker çekmez uykuya daldım. Uyandığımda içinde olduğumuz küçücük odanın içi insan kaynıyordu. Anlamıyordum bu sevinç niye? Herkes birbirine bakıp beni konuşuyordu. Hemen başucumda gözlerinin etrafı çizgi çizgi olmuş ama yinede yılların güzelliklerini eskitemediği iki yaşlı kadın vardı. Bana bakıp anneme mi yoksa baba mı benzediğimi konuşuyorlardı.Bu iki tatlı kadından ileride nasıl yemek yapılacağını, nasıl kazak öreceğimi ve nasıl kahve falına bakacağımı öğrenecekdim. Zamanında onlar annemi ve babamı bir an için sevgilerini eksik etmeden büyütmüş, ateşleri çıktığında başlarında beklemiş, bir çok sınava hazırlamış, evlendirip bugünlere getirmiş ninelerimdi. Onları sevmiştim. Biraz ötede ki üçlü koltukta ise yine ilerde en çok nazımın geçeceği dedelerim oturmuş sohbet ediyorlardı. Sanırım bugünlere nasıl geldiklerini konuşuyorlardı. Benim doğmam onlara biraz daha yaşlandıklarını hatırlatıp eskiyi düşündürmüştü. Konuşmalarına kulak kesilince anladım ki ikisinin de güçlü kırallardan farkları yoktu . Az evvel başucumda duran bu insanlar hayatın iyi ve kötü günlerini hep birlikte geçirmişlerdi. Sevinçleri hep birlikte kutlamış, sıkıntılı günleri ise omuz omuza vererek atlatmışlador. Zamanla birbirlerinin kopmaz parçası haline gelmişler. Sanırım doğumumla birlikte ben de onların bir parçası olmuştum ve henüz ne olduğunu bilmediğim sadece hissedebildiğim aile kavramını yeni yeni öğreniyordum .Onların bir paçası olmak için sadece dünyaya merhaba demem yeterli olmuştu ve ben hepsini şimdiden çok sevmitim. Bir kaç saat sonra odaya bağıra çağıra çılgın bir adam girdi. Babama çok benzeyen bu genç adam beni kucağına alıp büyülenmiş gibi bana baktı ve dedi ki ‘ Ne yani amca mı oldum ben şimdi?’. Beni ilk görüşte bu kadar çok seven, bu çılgın adam ancak amcam olabilirmiş zaten. İlerde anlayacaktım ki Şimdi bana uzak olan bu anne,baba , amca,nene, dede gibi kavramlar aslında beni ben yapan ve bir parçası olduğum ailemin olmazsa olmaz üyelerinin takma isimleriymiş. Dünya tanıştığmıza memnun olduğumuz bir de keşke hiç tanımasaydım dediğimiz insanlarla doluymuş ve zamanla hepsi dünya üzerindeki kısa misafirliğimizin birer parçası olurmuş. Ama hayatımızın öyle bir parçası varmış ki o parçada ne tanışdığıma memnun oldum ne de keşke hiç tanımasaydım deyebileceğimiz insanlarmış ve anlayacaktım ki bu insanlar bizi biz yapan, hiçbir zaman silemeyeceğimiz bir yanımız, hayatta var olma sebebimiz olan ailelerimizmiş.