- 704 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BAYIRLAR....
BAYIRLAR...
Kışın son demleri demliklerimizdeki çayın suyuna karışırken ,sabahları gözlerim penceremizdeki buz sarkıklarını görmemeye başladığında anlamıştım bahar başlangıcı bir zaman diliminde olduğumuzu Buna hep sevinirdim.
Kerpiç evin tahta dış kapısını açıp fırlardım bu mevsimlerde. Gecenin soğuğundan kalma, eriyen su gölcüklerinin üzerindeki cam inceliğindeki buzları kırma sevinciyle Aysun’u çağırır çılgınlar gibi buzları kırmaya giderdik.
Onun anası arkasından hep seslenirdi "Gız nereye daha saçlarını bağlayacaktım. Çabuk gel emi sofrayı kuracam" dedikten sonra devam ederdi " Fatma gızım sende gel emi " Ama ben hiç gitmezdim.
Biz Aysun’la küçük gölcükleri üzerine tutmuş ince buzlardaki, cam kırığı seslerini duyarken sevinçten dört köşe uçardık. Sonrasında evlerimize ayrılır giderdik.
O anasının hazırladığı sofrasında oturup yemek yerken, ben ahraz babamla iki yürek tek sesli bir sohbet ederdik. Babam uzamış siyah saçlarımı göremese de saçlarımı okşardı yorgun elleriyle.
Tek gözü elleriydi beni görebilen. Arada yılların çizikler attığı ellerini küçük avuçlarıma dolar sonra yanaklarımı avuçlardı.
Minik ellerimle onun sakallarını okşardım .O sevdiğim yarısı kırlaşmış sakalları kesmek için köyün berberi Mehmet Abim gelir, tek kuruş almadan usturasını bir deri kemere bir ileri bir geri sürer, keskinleştirip sonradan keserdi kırlaşmış babamın sakallarını..
O günleri izlerdim. Babamın sakallı ve sakalsız halini, değişikliği anlardım. Aysun’un annesi yeni pişirilmiş yufka ekmekleri getirdiğinde Aysun’um der kapıyı açardım.
Aysun basma desenli bezin arasındaki ekmeği bana vermeden mutfağa götürürdü.
" Yarın sabahta buz olacak, haberin olsun babamla anam konuşurken duydum. Bak sakın beni almadan gitme. Bak iki defadır beni çağırmadan gölcüklerin camlarını kırmışsın." dediğinde özür diler gibi bir bakış atmıştım ona.
"O sabah kırgın uyandım onun için seni erkenden uyandırmak istemedim."
Aysun kafasını sallayıp beni anlardı. Beni iyi tanıyordu. Her sabah babam uyanmadan annemin mezarı başına gittiğimi tek o bilirdi.
Ben hep o bildiğim yere giderdim. Annem ruhların hiç ama hiç uyumadığını söylerdi. Bu yüzden hep uykum kaçardı. Kar yağdığında ,onun üzerine düşen kar tanelerini açar, buz tutmuş toprağına yanağımı dayar, tenimdeki sıcaklıkla toprağını ve ruhunu ısıtmaya çalışırdım.
Kışın terk ettiği zamanlarda ise köy mezarlığına gider yaban kalmış otları mezarın üzerinden toplardım. Dikene dönüşmeden koparırdım. Bazıları elime batsa da umursamazdım. Asıl batanlar onun yokluğunu hatırladığım zamanlardı. Sol yanımın en derin yerine batardı hep. Kesiği derince.
Sallandığım beşikte sesini silikte olsa duyduğum sesler kaldırırdı beni. Acıtan yaralayan yarılayan yarım kalmışlığımla.
İlk cümlem ilk kelimem o olmuş, o söylemişti büyüdüğümde.
"Anneeee !" demişim. Şimdi aynı kelimeleri söylüyorum.
Şimdi annem seslenmelerimi duyduğu halde konuşmuyor benimle .Bir zamanlar onun sesini duyduğum ama konuşamadığım gibi, o da şu an beni duyuyor ama konuşamıyordu. Farklı lisanlı bir ülkedeydi o biliyordum....
*****
O gün erken kalkmıştım yine. Bayırlardan aşıp geldiğimde günün ilk ışıkları tepeye aşmak için uğraşırken arkamda kalan köyün uzak ortasında bir ses vardı. Ta ki o mezarın üstündeki iki santimlik otları koparırken Aysun’un sesini ve omuzumdaki ellerini hissettim.
Salası verilen babamın terkini titrek sesle bana söylerken toprağa sarılır gibi ona sarıldım. Bana güç verdiği için.....
"kendimce düzenlemek için silmiştim. başka bir bilgisayarda word e..yinede asıl büyük hatları başkası düzeltti..."
YORUMLAR
tek kelimeyle..
harikaydı...
kalemimizden okuyucuya akan duygu seli muhteşem...
her geçen gün farklı güzelliklereden nasibinizi alıyorsunuz..
başardıkça..
güzel olan bizim yüreklerimize serpişiyor..
selamlarımla..
yanlız bir başlığı...
mutlaka olmalı..
SEVİLAY DİLBER tarafından 5/29/2012 5:52:16 PM zamanında düzenlenmiştir.