BANA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü ANLATIR MISINIZ ? 11 . Bölüm
Halide, arkadaşlarını beklerken oldukça sıkıntılıydı.Fikir tartışmasına girdiği sınıf arkadaşına çok kırılmış kaç gündür konuşmuyordu.Aslında herşey konuşarak güzellikle çözümlenmeliydi.
" Offf ! ikimizde de hata var ;babam hep der özür dilemek en güzel davranıştır.İnsan sırası gelince kendini bile affetmeli. Doğruyu bulmak için yanlış davranışlardan vazgeçmeli. Evet yarın okula gidince arkadaşımla o dargın olsa da ben barışmalıyım."
Kendi kendine böyle düşünürken Aysun,Murat,Müjdat, Zeynep sessizce gelerek birden ona sarıldılar.
" Biz geldiiiik."
Yüreğindeki kara bulutlar o anda dağılmış yüzü neşeyle aydınlanmıştı.
" Hoş geldiniz ; ben biraz erkenciydim."
Murat
" Hepiniz hazır mısınız ? Ben öyle güzel bilgiler buldum ki..."
Zeynep
" Hemen konuya girelim isterseniz."
Müjdat
Önce meyva sularımızı ve acıkanlar varsa sipariş verelim."
Aysun
" Sen bir ömürsün inan ." diye ona takıldı.
" Muhsin Öğretmenimiz de geliyor ."Murat hemen masaya bir sandalye daha ilave etti.
"Merhaba çocuklar."
" Hoşgeldiniz efendim" Hepsi saygıyla ayağa kalkmıştı.
" Lütfen oturun."
Müjdat
"Muhsin Öğretmenim ,biz içecek ve yiyecek söyledik siz ne istersiniz ?"diye sordu.
" Ben bir çay alayım mümkünse."
Zeynep öylesine sabırsızdı ki ...
" Hemen başlayalım mı ?"
"Tamam ."
Murat
" İstanbul’un işgalı sırasında Mustafa Kemal Atatürk ’ün önemli bir anısını anlatmak istiyorum önce ; sonra diğer konuya geçelim ."
"Çok güzelİ ; seni dinliyoruz."
" İstanbul’un işgal günleri; başta General Harrington olmak üzere yanındaki bir kısım kumandanları Pera Palas Salonu’nun bir köşesinde otururlar. Mustafa Kemal nedense dikkatlerini çeker. Kim olduğunu merakla araştırırlar.
"Mustafa Kemal" denir. Onlar için Mustafa Kemal Birinci Dünya Savaşı’nın en ünlü şahsiyetlerinden biridir. Yabancı dillerde Çanakkale Harpleri’nden bahseden ve daima onun isminde düğümlenen kitaplar, yazılar, o zaman bile bir kitaplığı doldururdu.
Kendisine haber göndererek masalarına davet ederler. Ama Mustafa Kemal’in cevabı hem nazik, hem de kesindir:
" Burada ev sahibi olan biziz. Kendileri misafirdirler. Onların bu masaya gelmeleri gerekir."
Halide:
"Burada ben sustum ; verilen yanıt gerçekten çok anlamlı."
" Evet ne demişti Mustafa Kemal ?"
" Geldikleri gibi giderler !"
Zeynep
Şimdi Bundan sonra olan ayaklanmalardan sözetmek istiyorum.
İstanbul’un işgali ve Meclis-i Mebusan’nın kapatılmasından sonra, bütün ülke genelinde olduğu gibi İstanbul’dan da Ankara’ya önemli bir göç vardı. Bir çok mebus, idareci ve asker Ankara’ya gelerek yeni bir askeri ve idari kadro oluşturuyordu. Nihayet bu birikimin ilk ve en önemli olayı, Ankara’da TBMM’nin açılmasıdır.
Bütün bu olumlu gelişmeler İstanbul’daki Damat Ferit Hükümeti’ni ve kendi heaplarına ülkemiz üzerinde bazı projeler tasarlamış olan itilaf devletlerini oldukça rahatsız etmeye başlamıştı. Bu güç odakları, gün geçtikçe kendilerini dahada zor durumda bırakacağını anladıkları Anadolu’daki gelişmelere engel olabilmek için ülke bütünlüğünü tehlikeye düşüren askeri, siyasi ve sosyal yönlerden büyük zararlar meydana getiren çeşitli isyanların çıkmasında etkili olmuştur. Mustafa Kemal’in Nutuk kitabındada yazdığı gibi “Bir süre önce, millet, Hey’et-i Temsiliye etrafında toplanarak, Damat Ferit Hükümeti ile ilişki ve haberleşmelerini kesmiş iken, Ali Galip’in teşebbüsü gibi tek tük olaylardan başka, böyle genel bir ayaklanma olmamıştı. Bu seferki yaygın ve genel ayaklanmalar, memleket içinde çok hazırlık yapıldığını gösteriyordu. Damat Ferit Hükümeti’nden sonraki hükümetlerle, milli şuurun korunması ve güçlendirilmesi için yaptığımız mücadelelerin ne kadar haklı sebeplere dayandığı, acı bir şekilde bir daha anlaşılmış oluyordu.”
İsyancılarda ortak olan ve halkı isyana sürükleyen düşünce, ulusal mücadeleyi başlatan, yöneten ve sürdüren kişilerin hilafete, şeriata, saltanata karşı gelen kişiler olduğuydu. O zamanlarda ulusal bilincin gelişmediğini ve halkın bu yüzden dine bağlılığının kullanılması çok normal. İsyanı çıkaran ve yönetenler o zamanlar Anadolu’da yaşayan halkın dine olan bağlılıklarını ve geçim zorluklarını kullanmıştır. Ki özellikle Çerkez Ethem Ayaklanmasında bunlar ön plandaydı.
Muhsin Öğretmen
" Evet şimdi size bu konuda bazı açıklamalar yapmak istiyorum."
Hepsi dikkat kesilmiş dinliyorlardı.
" Ne diyordum ? Hımmm..
Bütün bunlardan sonra ayaklanmaların sebeplerini sıralayacak olursak;
• Ankara’daki gelişmeler sonucunda Anadolu’daki kontrolün tamamen elinden gittiğini gören İstanbul Hükümeti’nin beyan ve teşvikleri sonucu çıkan ayaklanmalar,
• Anadolu’daki milli hareketin başarılı olması halinde, Yurdumuzun ve Türk Milleti üzerine hazırladıkları projelerinin bir işe yaramayacağını anlayan İngilizlerin ve diğer itilaf devletlerinin kışkırtmaları sonucu çıkan ayaklanmalar,
• Devlet otoritesinin boşluğundan yararlanarak etrafına topladığı adamlarla eşkiyalık yapanların çıkarttığı olaylar,
• Ülke bütünlüğünü parçalayarak yeni siyasi teşekküller kurmak amacıyla çıkan ayaklanmalar,
• Başlangıçta Kuva-yı Milliyeci iken şahsi hesaplar yüzünden TBMM’ye karşı olan kişilerin çıkardığı ayaklanmalar.
Çıkan bu ayaklanmalrı iki grupta inceleyebiliriz. Bunlar sırasıyla;
• TBMM’yi ortadan kaldırmaya yönelik ayaklanmalar
Anzavur İsyanı
Kuvayı İnzibatiye
Düzce, Hendek ve Adapazarı İsyanları
Yenihan, Yozgat ve Boğazlıyan İsyanları
Delibaş İsyanı
Milli Aşireti İsyanı
• Düzenli Ordu’ya karşı olan isyanlar
Çerkez Ethem Olayı
Demirci Mehmet Efe İsyanı
Tüm bu isyanlar sonrasında şu sonuçlar ortaya çıkmıştır;
1) Milli kuvvetleri yaklaşık olarak bir yıl oyalayan bu ayaklanmalar, milli kuvvetleri meşgul ederek Milli Mücadele’nin gecikmesine sebep olmuştur,
2) Devlet otoritesini sarsmış ve asayişin sağlanmasını güçleştirmiştir
3) Askeri yönden zaten zayıf olan imkanlar fazlasıyla azalmıştır
4) Bu isyanlardan sonra birlik ve beraberlik sağlanarak, İstiklal Savaşının önündeki engeller büyük ölçüde kaldırılmıştır.
Sonra neler oldu , Hanginiz anlatacaksınız ?"
"Ben " dedi atılarak Aysun.
" ÇERKEZ ETHEM İSYANI
Kurtuluş Savaşı’ndan önce hizmetleriyle, sonrada ulusal davaya ihanetiyle dikkat çeken Kuvayı Seyyare Komutanı Ethem Bey ilk zamanlarda Bulgarlar ile Çatalca’da yapılan savaşlara katıldı. Birinci Dünya Savaşı başladığında İran içlerinden ve Afganistan üzerinden Orta Asya’ya ulaşma amacını taşıyan gerilla seferinde, ardından Uceymu Paşa Sadun komutasındaki Irak harekatında görev aldı.
Daha sonra Bandırma tarafına yerleşen Çerkez Ethem, burada Çerkez gençlerinden oluşturduğu bir çete ile çevrede eşkiyalık yapmaya başladı. Zamanla Gönen, Kirmasti, Balıkesir ve Bandırma’dan tanıdığı kimi Çerkez’leride yanına alarak bölgedeki en kuvvetli Kuvay-ı Milliye durumuna geldi."
Murat
" Devamı şöyle;
Bunun üzerine Batı Anadolu’nun Yunan işgalina uğraması tehlikesine kapılan Rauf Bey, Ege bölgesini örgütlemek için Anadolu’ya geçti. Çerkez Ethem’i de alarak Salihli’de bulunan Eşref Bey’in çiftliğini bir üs olarak kullanmaya başladı. Bu çiftlik daha I. Dünya Savaşı yıllarında çeşitli silah ve cephanenin depo edildiği bir gizli üs durumuna getirilmişti. Bu çiftlikte kendi arkadaşları ile kurduğu çeteyi, çevredeki Poyraz Ağa ve Alaşehirli Mustafa Bey kuvvetlerinide çetesine katan Çerkez Ethem, 1920 ortalarına kadar Yunanlılar’a cesaretle karşı koyan Salihli cephesini meydana getirdi. Ulusal hükümetin kuruluşu dönemimde ve düzenli ordunun yeniden örgütlenmesine kadar geçen sürede, ulusal amaca çok yararlı hizmetlerde bulunmuştur. Başarılarından dolayı kendisine “Umum Kuvay-ı Seyyare ve Kütahya Havalisi komutanlığı” unvanları verilerek Ali Fuat Paşa’ya bağlandı. Ancak bu bağlantı yüksek komuta düzeyinde olduğundan, egemen olduğu bölgede dirlik ve düzeni, özellikle savaşı kendi bildiğince yönettiği, halktan dilediği gibi para toplayarak adalet dağıttığı için başına buyruk bir konumdaydı. Anzavur ayaklanmalarının bastırılmasında, Sivas’a ve Ankara dolaylarına kadar yayılan Yozgat-Yenihan-Düzce ayaklanmasının bastırılmasında, İzmit’te Süleyman Şefik Paşa’nın Hilafet Ordusunu, Hendek’te mutasarrıf İbrahim Bey’in Kuvayı Ahmediye’sini yok etmekte ve Demirci’de Yunanlılar’a ilk büyük darbeyi indirmekte üstün başarı göstermesi, ününü arttırdığı gibi, TBMM’de “Ulusal kurtarıcı” ilan edildi ve rütbesiz ilk milli kuvvet kahramanı oldu. Çerkez Ethem’in bu kadar güçlü ve şanının yüksek olduğu bir dönemde, TBMM hükümetinin oluşturmak istediği düzenli ordu örgütlenmesine karşı olanlar ve bundan çıkar umanlar, Çerkez Ethem’in ağabeyleri Saruhan (Manisa) milletvekili Reşit Bey ve Yüzbaşı Tevfik Bey başta olmak üzere, Ethem’i ihanete kadar götüren bir siyaset oyununun içine attılar. Öte yandan Yeşil Ordu’cular da Rusya’da kurulanlara benzer, bir Anadolu Çerkez Devletinin başkanı yapacakları vaadiyle Ethem’i aralarına alarak onun kazandığı ünü sömürmeye yöneldiler. Bu arada Çerkez Ethem’in gücünden dolayı ağabeyleri TBMM hükümetinden milli savunma bakanlığı, genelkurmay başkanlığı ya da kolordu komutanlığı ister duruma geldiler. Hatta bazı siyaset adamları Çerkez Ethem’i Mustafa Kemal Paşa’ya karşı yeni bir önder olarak görmeye başlamışlardı. Bu sırada Ali Fuat Paşa’nın Moskova Büyükelçiliği ile Batı Cephesi Komutanlığından ayrılması, onu düzenli ordunun öncüsü ve Batı Cephesinin yeni komutanı İsmet Bey ile doğrudan karşı karşıya bıraktı."
Halide
" Ama... İsmet Bey işe Çerkez Ethem’in yetkilerini kısıtlamakla başladı ve O’nun ünvanını “Birinci Kuvayı Seyyare Komutanı” olarak değiştirdi. Daha sonra da çeteleri bir kadro ve bütçeye bağlamak isteyince, Ethem Bey’in ağabeyi ve Kuvayı Seyyare Komutan vekili yüzbaşı Tevfik Bey bu öneriyi reddetti. Ethem Bey ise, çalışmaları hakkında bağlı oldukları Batı Cephesi Komutanlığına bilgi vermemeye başlamıştı. Bu konu TBMM başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından Ethem Bey’e sorulunca Ankara’da bulunana Ethem Bey bazı özürler sunarak bağlılığını dile getirmiştir. Çerkez Ethem, Tevfik Bey ile İsmet Bey arasında geçen tartışma üzerine TBMM vekillerinden Hayati Bey’e söyle bir telgraf gönderilmiştir.
Müjdat
" Telgraf aynen şöyle imiş
30,11,1920
“Hayati Bey kardeşime
Tevfik Bey ile İsmet Beyefendi arasındaki anlaşmazlığın sebepleriyle, bu konuda her ikisiyle yaptığımız yazışmaları olduğu gibi takdim ediyorum. Lütfen Paşa Hazretleri’ne gösterilip, okunarak yanlış bir kanaata meydan verilmemesini rica ederim, efendim.
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Bölgesi
Komutanı
Ethem”
Murat
" Ancaaakkk:
Bu yanıtlarla yetinmeyen Mustafa Kemal Paşa, iki komutan arasındaki anlaşmazlığı gidermek için Ethem’i de yanına alarak İsmet Bey’le buluşmak üzere Bilecik’e doğru yola çıktı. Eskişehir’de Mustafa Kemal’in treninden gizlice ayrılan Ethem Bey, kuvvetlerinin başına döndü. Ankara’da toplanan Bakanlar Kurulu son bir girişimde bulunmak amacıyla Ethem Bey’in büyük ağabeyi milletvekili Reşit Bey ile Celal Bey’inde içinde bulunduğu dört beş kişilik bir grubu Ethem Bey’in karargahına göndererek anlaşma yolları arandı. Ancak önceki görüşlerinde direten Ethem Bey, Cenup Cephesi Komutanı Miralay Refet Bey’in komutanlıktan alınmasını, Garp Cephesi Komutanının da Kuvay-ı Seyyare’ye karışmamasını istedi ve Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa’yı İsmet Bey ve Refet Bey’i tutmakla suçladı. Bu sert tutum üzerine TBMM Hükümeti 27 Aralık 1920 kararnemesini yayımladı. Bu kararnameye göre;
“1) Birinci Kuvayı Seyyare de, öteki bütün askeri birlikler gibi kayıtsız şartsız TBMM’nin kanunlarına itaat etmek zorundadır.
2) Bu komutanlık, askeri vazifelerle ilgili düşünce ve tekliflerini doğrudan bağlı olduğu Batı Cephesi Komutanlığı yapar.
3) En yüksek merci, Başkomutanlıktır.”
Zeynep
"Ben devam ediyorum arkadaşlar;
Ankara Hükümeti’nin bu kesin kararlarını dinlemeyen Ethem Bey’in üzerine İzzettin Bey komutasındaki iki piyade ve yedi süvari alayı gönderildi. Kütahya yakınlarındaki ilk çatışmada kuvvetleri bozguna uğrayan ve dağılan Çerkez Ethem, Gediz’e geri çekilmek zorunda kaldı. Bir yandan Yunan Başkomutanlığıyla pazarlığa girişirken, bir yandan da Sadrazam Damat Ferit’e başvurarak, TBMM ordularına karşı savaşmak için kendisine görev verilmesini istedi. İstanbul Hükümeti’ninde desteği ile Birinci İnönü Savaşı’nın en bunalımlı günlerinde, yine İzzettin Bey komutasındaki 61.Tümen’e saldırıp püskürtüldü. Affedilme olanaklarını da yitirmiş bir vatan haini durumuna düştü. İnönü Savaşlarının düzenli ulusal ordunun zaferiyle sonuçlanması üzerine çevresindeki çeteciler kendisinden uzaklaşmaya başlayınca, durumu iyice sarsılmaya başladı. Savaşma gücünü yitirdiğinden dolayı Yunanlıların safhına geçerek Salihli’deki Eşref Bey çiftliğine çekildi. Emrindeki askerlerin bir kızmı Batı Cephesi Kuvvetlerine katılmış, bazıları ise Çerkez Ethem’le beraber gitmişlerdir. Yunanlılara sığınmış olan Ethem ve kardeşleri İstiklal Mahkemesi, vatana ihanet suçu ile yargılayarak, 9 Mayıs 1921 de gıyaplarında idama mahkum etmiştir. Ethem kardeşler, bundan sonra Yunan ordularının arkasındaki bölgelerde faaliyet göstermişlerdir. Daha sonra ağabeyleri Ürdün’e kaçmışlardı. Çerkez Ethem’de ilk önce Yunanistan’dan Almanya’ya, Almanya’dan Mısır ve Ürdün’e ağabeylerinin yanına sığınmıştır. Ve 21 Eylül 1948 yılında Amman’da ölmüştür."
Murat
"Arkadaşlar konular o kadar derin ve araştırma istiyor ki... haftaya devam edelim diyorum; hepiniz uygun görürseniz."
"Olur."
" Bence de ..."
" O gün sabahtan işim var ama yetişirim ."
" Anlaştık."
Murat
" Ben Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi yazdığı şiiriyle toplantımızı bitiriyorum."
" Aaaaaaa!"
" Bilmiyordum."
" Çok heyecanlandık lütfen okur musun ?"
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
BİR ASKERİN MEZARINA
Şurada, kabrin üzerinde konulmuş bir,
Beyaz taş var, onun altında bayraklar
Temevvüç ederken, kelleler uçuşurken...
Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai mevt
ile bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir
asker yatıyor...
Onun hâbı istirahate çekildiği şu
makberin üzerine rüfekası eşki teessür döktüler.
Kadınlar düm ü rizi mâtem oldular. İhtiyarlar
nâle eylediler, çocuklar ağladılar.
Şu söğüt ağacının nim setreylediği senin
mezarın üzerine bir zırh başlık ile kılıç hak olunmuştur.
İşte orası o kahramanı muhteremin
câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki pâye vatan
Ona nâilini intizar olmuş!...
(Harp Okulu öğrencisiyken yazmıştır.)
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Not: Bana yardımcı olan değerli dost, eğitimci Sami Biberoğulları na çok teşekkür ederim.
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
NEŞE KIZILYAR
SEVGİLERİMLE
YORUMLAR
GÜLDESTE
Türkülerimiz haykırıyor; insan kısım kısım, yer damar damar! Kimi; Allah memleketimi korusun der son nefesinde bile. Kimi de tuz döker birlik ve beraberliğin köklerine. Mazlum belli, zalim belli tarihin sayfalarında. Su uyur, düşman uyumaz demiş atalarımız. Dersler çıkarmak zorundayız, başka Türkiye yok…
Güzel bir paylaşımdı. Tebrik ederim Can kardeşim. Gönül dolusu selam ve saygılarımla…
GÜLDESTE
yine güzel bir yazıydı bildiklerimin yanına yeni bilgilerde edindim Atatürk hakkında teşekkürler
sevgiler
GÜLDESTE
GÜLDESTE
Değerli arkadaşım.
Yine oldukça kıymetli bilgiler vermişsiniz ancak yazının sonuna eklediğiniz Atatürk'ün şiirinin Atatürk'e ait olmadığı kanaatindeyim. Çünkü kullanılan dil Atatürk'ün kullandığı dil değildir ve de bu şiirin nerede, ne zaman yazıldığı belli değildir...Atatürk'ün yazdığı ve ne zaman yazdığı belli olan şiirlerine baktığımız zaman bunu anlamak mümkün oluyor zaten... Aşağıda bir kaç örnek vereceğim...Yukarıdaki şiirle karşılaştırdığınız zaman aradak farkı siz de göreceksiniz zaten.
BİR ASKERİN MEZARINA
Şurada, kabrin üzerinde konulmuş bir,
Beyaz taş var, onun altında bayraklar
Temevvüç ederken, kelleler uçuşurken...
Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai mevt
ile bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir
asker yatıyor...
Onun hâbı istirahate çekildiği şu
makberin üzerine rüfekası eşki teessür döktüler.
Kadınlar düm ü rizi mâtem oldular. İhtiyarlar
nâle eylediler, çocuklar ağladılar.
Şu söğüt ağacının nim setreylediği senin
mezarın üzerine bir zırh başlık ile kılıç hak olunmuştur.
İşte orası o kahramanı muhteremin
câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki pâye vatan
Ona nâilini intizar olmuş!...
(Harp Okulu öğrencisiyken yazmıştır.)
KASİDE-İ İSTİBDAT YAHUT KIRMIZI İZLER
Bir köhne kadit parçası, bir çehre-i menhus,
zulmetler içinde mütereddit, mütelâşi.
Daim mütefekkir görünen, kendine mahsus
efkârı sakimane ile âleme karşı.
Ateş saçarak etmede her gün bizi tehdit,
âmali harisanesini eyledi tezyit...
Gördükçe bu mazlumlarını, sinesi mağrur,
tırnaklarını aileler kalbine saplar;
mağdurlarının her biri bir kûşede ağlar.
Katlandı vatan görmeğe evlâdını makhur...
Birçoklarımız mahpes ü menfada süründük.
Ey gazii ! Mecruhu vega dideye döndük.
Ey kanlı eliyle vatan âmaline hail !
Ey enmilei sürbu cinayata delâil !
Teşkil eden ey köhne kadit, katili efkâr,
Ey katili şübbanı vatan, katili ahrar !
Ey varlığı bir millet için bâdii zillet !
Ey çehresi ifrite veren dehşeti vahşet !
Zindanları, menfaları, mahpesleri doldur;
ziniciri esaretle bütün hisleri dondur.
Tesmimi nefes, nefyi ebet, sonra denizler..
Her girdiğin evlerde durur kırmızı izler...
Kâbus-i hiyanetle vatan can çekişirken
Âtimizi dendanı harisin kemirirken
bir gün Rumeli dağları envara boyandı;
hürriyetin enfası ile herkes uyandı.
(Şanlı Ordu Gazetesi, 24 Kasım 1908)
BEŞİKE HÂDİSESİ İÇİN
Çıkıyor gönüllere istimdadı,
sâmiamda vatanın feryâdı.
Çıkıyor gönüllere istimdadı,
yaralı bir ananın evlâdı.
Etmesin mi anaya imdadı?
Rumeli can veriyor yok mu ilaç ?
Edelim sıhhatini istimzaç;
etmeyelim kimseyi izaç.
Zırhlılar her yeri tehdit ediyor.
Makedonya bunu tes'it ediyor.
İnkırazı bize teyit ediyor.
Yemenin purişi malumu cihan.
Ne için eyledi millet isyân ?
Zulme ister mi bu yoldan burhan ?
Turuşkalar bile aldı meydan.
Hani kânun-u adaâlet nerede ?
Mülk-ü millette himâye saadet nerede ?
Haricen mülk-ü himaye nerede ?
Bizde evvelki şecaat nerede ?
Gelse Ertuğrul şöhret-i pervas,
eder elbette tahayyür ibraz.
Vatanın feyzine kâdir olamaz;
yeniden fethine verseydi cevâz...
Yıldırım görse şu ahvâlimizi
ateş kahrı yakar hâlimizi.
Affeder mi bizim efâlimizi ?
Mahv eder cumle-i emsâlimizi.
Ey büyük Fâtih'i İstanbul'un...
Bu revş olmadı mı makbulün ?
Sây ile toplanılan mahsulün,
Berhava oldu fakat meçhulün...
Yazık oldu vatana âh yazık...
Her ağızdan çıkıyor : Eyvâh yazık !..
Acısın bizlere, âh yazık !
(Sinop, 25 Kânunu Evvel 1905
Verdiğğim örneklerle sizin yazdığınız örneği karşılaştırdığımızda aradaki farkı görmek mümkündür. Üstteki örnek bazı ırkçı grupların sitelerinde yer alan bir şiir olup -bana kalırsa- Atatürk'e ait olma ihtimali oldukça zayıftır. Çünkü bu şiirin dili Atatürk'ün kullandığı dile benzemediği gibi nerede ve ne zaman yazıldığına ait bir bilgiye de rastlamadım maalesef.
Selam ve sevgiler.
GÜLDESTE
Yazılarınız Ders veriyor Bilgi kaynağı gibisiniz.Paylaşımınız için teşekkürler.
GÜLDESTE
GÜLDESTE
Yine anlamlı çok güzel bir yazıydı. Annem ellerine ve yüreğine sağlık....kutlarım...saygılarımla...
GÜLDESTE
Atatürk'ün şiiri , ilk defa duydum, şimdi şiirini eleştirmek vardı ya, büyüklüğüne saygımdan susuyorum.Şaka bir yana değerli bir paylaşımdı, hikaye içinde ders okunması gerekir. sevgiler.