ZZ Ölümün Kara Kutusu ZZ
Yaşamak ve ölmek, insanlığı düşündüren hassas konulardır. Yaşamak, ölümsüzlüğü arzulayan biz insanların vazgeçilmezidir. Ölüm ise kapalı bir kutudur. Bu kutuyu açmak istemiyoruz, çünkü ölümün şekli bizi korkutmuştur. Savaşlar, doğal afetler ve diğer sosyal olaylar nedeniyle bize çirkin görünen ölüm gerçeğinden uzaklaştık. Her gelişinde korkutucu kıyafetleriyle karşımıza çıktığı için onunla ilişkimizi kestik. Kim korktuğuyla yaşamak isterdi ki? Mantığıyla hareket eden insanlar, kesin kanıtlarla ölüm sonrasını görmek, algılamak istemişlerdir. Acaba ölüm bir son mu? Tamamen yok oluş mudur? Yoksa bir geçiş kapısı mıdır? Diyelim ki ölüm bir geçiş kapısıdır. Peki, o halde bizi bu kapının ötesinde neler bekliyor? Sonsuz bir acı mı? Sonsuz bir mutluluk mu? Yoksa kısa bir ömürle biçilmiş ayrı bir beden mi?
Bu soruların cevabını bilmeyişimiz, ölüm gerçeğini hayatımızdan çıkarmamıza yetmiştir. Hatırlarız onu, her hasta oluşumuzda, birilerinin bu kapıdan geçtiğini duyduğumuzda, bir mezarlık yakınından geçerken ve daha birçok şekilde.
Bir meyvenin dalında çürüyüp buruştuğu gibi yaşlanıyoruz. Meyvenin tamamen tükendikten sonra arkasında iz bırakmayışı gibi yok olmak, ölüm gerçeğinden uzaklaşmamızın diğer bir boyutudur sanırım. Peki, bu meyve tamamen yok olmuş mudur? Eğer yok olmuşsa, Fen Bilgisi dersini veren öğretmenim, bana yalan söylemiştir. O, bana, hiçbir varlığın yok olmadığını, sadece başka bir enerjiye dönüştüğünü ve sonsuza kadar bu şekilde bir dönüşümle var olacağını söylemişti. O halde ölüm, bir yok oluş değil, farklı bir boyuta geçiş kapısıdır.
Bilmediğimiz bir boyut hakkında hangi kaynaklara başvurmalıyız o halde? Kutsal kitaplara mı? Yoksa kutsal bir değer içeren, başka bir ifadeyle, kutsal kitaplarla boy ölçüşen felsefi kitaplara mı?
Romalı şair ve filozof olan Lucretius, “İnsanlar birbirini yaşatarak yaşar ve hayat meşalesini, koşucular gibi birbirine devreder." demiştir. Bu sözden anlaşılacağı gibi filozof, yeni insanların doğumunda rol üstlendikten sonra hayat meşalesini ona devredip yok oluruz, demektedir. Başka bir sözünde, “Ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum, o halde korkacak ne var?” diyerek ölüm gerçeğini hayatından çıkarmak istemiştir sanırım. “Hayatın sona erince her şey seninle birlikte yok olur.” diyerek de ölümden sonrasının olmadığına inanmak istemiş, hayvan gibi yaşamanın kapılarını kendine açmıştır. Biz ise insan gibi yaşamalıyız. Ölümü bilerek yaşamalıyız, ondan kaçarak değil. Oysaki ölüm, her an gerçekleşebilir. Hiçbir insanın gücü, dünya hayatını ölümsüzleştiremeye yetmeyecektir. Her insan ölüm kapısından geçecektir. Bu yüzden, ölüm sonrası hakkında bilgi almak için, onu inkâr eden filozofların kitapları ve sözleri yerine, kutsal kitaplara ve bu kitapların ışığında yazılmış âlim ve filozofların eserlerine yönelmek daha doğru olacaktır.
Aşı olurken, iğne canımızı acıtır; fakat sonrasında gücümüzü yeniden kazanmaya başlarız. Vücudumuzu zayıf düşüren, gücümüzü azaltan bu hayatta, ancak ölüm aşısıyla gücümüzü yeniden kazanabiliriz. O halde ölümü bilerek yaşamak, bu gerçeğin hayatımıza müdahale etmesine izin vermek daha doğru olacaktır. Her etki, karşısında bir tepki doğuruyorsa, bu hayatta yapacağımız her davranış, niteliğine göre ölüm sonrasında bir tepki olarak dönebilir. Bu yüzden, iyi bir davranış sergilememiz, ölüm sonrasında da bize iyiyi getirebilir.
Bilimsel bir bakış açısıyla anlatmaya çalıştığım ölüm, kutsal kitaplarda farklı boyutlarıyla anlatıldığı için, bu kaynakları dikkate almanız yararınıza olacaktır. Ayrıca korkmayın, bir gün öleceğinizi bilerek yaşamak, hayatı dolu dolu yaşamanıza da fayda sağlayacaktır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.