LORD HİCA
LORD HİCA
Karanlıkların efendisi Lord Hica kutsal çocuğun ölümünün ardından son derece kızgın ve öfkeliydi artık.
Son yılların en korkunç büyücüsü, Leydi Waratte yi korkunç saatten zindanına hapsetmişti. Saçlarını kesip küçük bir sandığa koymuştu…
Küçük cinler bile buna öyle öfkelenmişlerdi ki adeta büyücüyü kuyuya taşıyıp boğacaklardı; kendi zehrinin içinde ölümü izleyerek güleceklerdi…
Zavallı baykuşlar gecenin sessizliğinin için de bir oyana bir bu yana bakışıp duruyor kara gecede saklanacak yer arıyorlardı. Saat din dan din dan diye ötmeye başladığı anda büyük yağmur damlaları da inmeye başlamıştı. Lord Hica orman da ilerlerken ağaçların bir şeyler fısıldadığını hissetti.
Kalbi yok
Kalbi yok
Lord Hica sağ elini kalbinin üzerinde gezdirdi ve minimal döşenmiş bir rüyanın merdivenlerini çıkmaya hazır olup olmadığını yokladı. Kalbini duymadı ve duymadığı için çok şanslıydı. Ölen ölür kalan kalır hüzün kol gezmez kimse ağlamazdı.
Gri bulutlar hızla gelmeye başlamıştı, ya yağmur yağacak ya da tahta kapılar kuru kuru kokacaktı ıslanmadan şuursuzca.
Zavallı Leydi korku içinde beklerken bir fare kulaklarının arasındaki saçları iterek fısıldadı.
O geliyor
O seni kurtarmaya geliyor
Tavan arasının duvarının oyuğundan sızan ışık bile umut vericiydi artık. Bu kirin pasın arasına tüm esmerliğiyle dalacak ve duruk kalbine aldırış etmeden kurtaracaktı o nu kutsal.
Karanlık susuyor
Rüzgar ıslık çalıyor
Mum rengi periler ağlıyordu
Yıllardır gelen en ufak yaratık bile sağ çıkmamıştı bu zindandan. Her taraf saatlerle doluydu saatlerin akrep ve yelkovanları insanların parmak kemiklerindendi.
Bir at arabası sesi geliyordu kulaklara. Cinler yaklaştı tedirginliklerini muhafaza ederek. Oyuktan sızan mum ışığı bir şey olacağından bahseder gibi duraksayarak giriyordu içeri.
Korkunç büyücü dışarıya koştururken elindeki asası ile bütün kapıları kilitledi.
Dan dan dan
Bam bam bam
Arabadan kır saçlı yüzü düzgün beyaz bir adam indi, şapkasını koltuk altıdan yukarı kaldırdı ve taktı. Büyücünün önünde eğilerek, bir çuval bebek getirdi.
Bebekler
Ingaa
Ingaa
Diyerek gecedeki sessizliği bozdu.
Bebeklerin ağlamaları Lord Hika nın kulaklarını tırmalıyordu. Büyücü ve yaşlı adam şatoya girdiler. Bebekleri tek tek çıkarıp kollarına ateşli okların ucuyla yaprak dövmeleri yaptılar. Bebekler o kadar ağlıyorlardı ki leydi ölmek istiyordu üzüntüsünden. İçinde kurtulma umudu gittikçe daha da yoğunlaşıyor ama her şeyden önemlisi Lort Hica nın onun için geri döndüğünü kalbinin artık var olduğunu anlamasıydı. Eğer kalbini ejderhalar yemiş olsaydı bir an dahi düşünmeden bu işe kalkışmayacağından emindi.
Yağmur ve rüzgâr iyice birbirlerine girmişler, sesler kesilmiş soğuk bir tat kalmıştı hava da.
Artık bebeklerin sesleri yerine kapı gıcırtıları yükseliyordu.
Kapılar tekrar açıldı ve yaşlı adam hızlıca at arabasına binerek geldiği gibi uzaklaştı.
Saatler geçmişti. Karanlıkların efendisi yakışıklı ve iyi kalpli Lort Hica, periler ve cinler eşliğinde şatonun önüne geldi. Büyücü derin bir üzüntüye düştü. Çünkü onunla savaşsa da kaybedeceğini biliyordu. Ve korkuyordu.
Hızla merdivenlerden çıktı ve Leydi’ yi kollarından tutarak bebeklerin olduğu odaya sakladı. Az sonra karanlığa tekrar gözleri alışan Leydi, kocaman bir oda da raflara dizilmiş oyuncak bebekleri fark etti. Korkarak bir tanesini eline aldı, saçlarına bakarak okşayarak içindekileri anlattı. İçindekiler öyle acı ve öyle derindi ki bebek ikiye ayrıldı, ellerinden döküldü gitti zemine.
Lort Hica şatoya girdiğinde gördükleri karşısında sinirlerinin güçleri tarafından esir alındı. Büyücüyü aramaya başladı ve bastığı her yeri yakıyordu. Koltuklar ve mumlarla dolu olan odaya baktı, şöminenin etrafındaki küçük ayakkabılar dikkatini çekti. Kaynayan kazan içinde gümüş kolyeler doluydu. Merdivenlere yöneldi bir basamak çıktı ve yukarıdan gelen sesleri dinlemeye başladı. Büyücü Leydi nin yanına gitmişti çoktan, çünkü tek kurtuluşuydu o .Lort Hica kapıyı kırarak tozlu odaya girdi. Bebek dolu raflara baktı ve örümcek ağlarının yüzüne bulaştığını fark etti. Oda da kimseyi görememişti bir an çıkacakken farelerden biri onu takip etmesini söyledi zıplayarak. Rafların arkasına giren fare Lort Hica ya yol göstermiş ve ona olan saygısını belirtmişti eğilerek önünde.
Gizli bir kapı olduğunu anlayan Lort Hica Leydi Waratte nin orada olduğuna inanarak sevinçle kapıyı açmak istedi. Fakat kapı demirdendi ve sadece büyücünün sihirli cümleleri açabilirdi onu. Çaresiz kaldığını düşünürken bir cin zıplayarak geldi
alaba bumala zibahala
diyerek geldiği gibi. Taklalar atarak gitti. Sihirli sözcükleri tekrar eden Lort Hica ya kapı büyük bir hızla açıldı. Kapının ardındaki büyücü yaklaşmamasını ve yaklaşırsa Leydi nin gözlerine hançer saplayacağını söyledi.
Lord Hica bunu duyunca camsız oda aniden bir yıldırım fırtınasına kapıldı. Etraf gündüzden de aydın oldu. Büyücünün ellerinin üzerinde yeşil ve uzun yosunlar belirdi. Birden alev aldı ve yanmaya başladı. Zehri akıyordu alevlerle birlikte. Büyücü devrildi ve şatosunun ilk odunu oldu.
Büyücünün ölümü Lort Hica nın kalbine giden damarlarını açmasını sağlamıştı. Leydi bebeklere son kez bakarken, bebekler raflarda ağlamaya başlamıştı. Büyücünün ölümünden sonra bebeklerdeki büyü de bozulmuş ve oyuncak bebek olmaktan kurtulmuşlardı.
Leydi Waratte ve Lort Hica bebekleri de alarak uzaklaştılar. Mutlu bir ormanın, mutlu ağaçları arasında büyüyen bebekleriyle uzun uzun yaşadılar.
“Ve aşk tüm kötü büyüleri bozardı sevgili okuyucular”.
YORUMLAR
Gerçekten olurmuş gibi hissetmek
benimokuduktan sonraki dururumum
şu anki başka boyutlara geçişim içtiğim meyden mi:)
yoksa yazarın dudak uçuklatan dünyasına
bizi sokmaktaki başarısından mı
seni sevdiğimi söylemekten yorulmam bebetom..
hamiş: Sonu güzel öyküler ruhumuzda var:))