- 1352 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
NAZMİYE NİNE
NAZMİYE NİNE
Nedir yaşlılık?Bir geminin yavaş yavaş limandan ayrılması mı yoksa bir yaprağın göz göre göre sararıp solması mı?Yaşlanmaya lafımız yok elbet,yol gidecek,su akacak,tik tak sesleri içinde zaman oyun oynayacak bizlere.Elbette gemiler ayrılacak limandan bir bir,elbette sararıp solacak ve toprağa karışacak yaprak bir gün ,ıslak bir sonbahar.
Ama daha gözden kaybolmamışken gemi,daha toprak olmamışken yaprak neden terk edilir yaşlılar?Nasıl gözden çıkarılır bir anne baba?
Evet bugün huzurevindeydim.Ayaklarım geri geri gitse de yüreğim onlara doğru koşuyordu.Biliyordum ki akşam hepsinin gamı üzerime çökecek,onlar için ağlayacaktım,çaresiz.Elimden bir şey gelmediği için aciz hissedecektim kendimi.Akşam çatlayasıya ağrıyacaktı başım ama yüreğimin götürdüğü yere gitmeliydim.Biliyordum.Çünkü hep yüreğimin sesine eşlik etti bedenim ve ben ve ben sadece gittim…
Çoğu zaman gözlerimden süzülmese de yaşlar,yüreğim ıslanırdı vakitli vakitsiz.Islanmalıydı da zaten.Islanmazsa yürek nasıl yeşerir ki vicdan,ıslanmazsa yürek nasıl filizlenir ki merhamet?Sürgüsü yoktu ki kapatamazdım gönül gözümü göz göre göre…
Bilerek isteyerek açtım şimdi gözümü.Huzurevinin güzel mi güzel bahçesindeydim. Yeni yeni açmış güller sanki meydan okur gibiydi yaşama.Ağır ağır çıktım basamaklardan yarı ürkek,yarı kederli.Dar koridorlardan geçerken duvarlar sanki dert dinlemekten sıkılmış da kaskatı kesilmiş gibi gergin ve kasvetli duruyordu.Tablolar fısıldaşıyordu sanki geçmişin izlerini.Geçmiş ne kadar acı da olsa sahte bir gülümseme takınma zamanıydı şimdi,buruşmuş yüreklere…
Ortadaki koridora geldiğimizde kanepelerin üzerinde öylece oturup,birbirlerine bakışırken gördüm ilk onları.Yalnızlıkları en büyük dostlarıymış gibi öylece duruyorlardı.İfadesiz yüzlerinde okunuyordu ,kahrolası zaman…
Bizi görünce belki de onlar da bizim gibi sahte bir gülümse konduracaklardı yüzlerine.Asıl beklenenler yoktu çünkü.Ya gelenler onlarda gelmeyi verirse ne yaparlardı? Gülümsediler ;maskelenmiş dertleriyle birlikte…
Hemen eline uzandım teyzemin.Kandilini kutladım.Robotlaşmış ve hep aynı tablonun içerisinde hapsolmuş bir edayla uzattı elini.Çünkü o da biliyordu ki o el öpülecek,hal hatır sorulacak ve gidilecekti.Kimse O’nu o sıkıştığı tablonun içinden çekip almayacaktı.Yarasını deşersen eğer duvarlarla beraber kusacaktı terk edilmişliğini.Buruşmuş yüzünde çatal çatal olmuş oyuklara dolacaktı gözyaşları.Nicedir görmediği var olup da hiç olmayan evlatları parçalanacaktı,düş kırıklıkları içinde…
Tekrar tekrar dinledim hikayelerini.Hikayelerini onlarla birlikte öptüm,kokladım.Zorlukla doğruldum olduğum yerden az ileride bir odanın ardına kadar açık kapısından içeri usulca girdim.Tatlı iki mavi göz,sıcak bir tebessümle karşıladı beni.Belli ki çok şey görüp geçirmişti o gözler.Eline sarıldım öpmek için bir an kalakaldım öylece.Yarımdı elleri.Kemik erimesinden tedavi görüyormuş,geleni gideni de yokmuş.Ama yine de gülüyordu mavi gözleri.Sıcaktı,hala umutluydu bakışları.İki evladının bir gün ziyarete gelmesi umuduyla hiç kapatmazmış kapısını Nazmiye Nine!Yani umutlara sarılıydı kalan birkaç günlük ömrü.İçim sızladı.Öfkeyle irkildi bedenim.Evlatlarını bulup dikmek istedim karşısına.Bir köpek bile yediği bir kap yemeğin hatırına nankörlük etmezken nasıl oluyor da biz insanoğlu göz göre göre uçurumun eşiğinde bırakıyoruz anamızı,babamızı…Siz hiç mi ağlamadınız yüreğinizle?Islanan yüreğiniz hiç mi yeşertmedi merhameti?Bu gözlere baktıkça tekrar tekrar törpülendi öfkem.Nazmiye Nine anlattı ben dinledim.Gözlerindeki umutla vedalaşıp ayrıldım ardına kadar açık kapısından…
Kim bilir? Belki beklediği düş kırıklıkları girmese de içeri,belki de siz çalmadan girersiniz içeri.Ha ne dersiniz? Geçmişimizin aydınlık yüzleri yeniden yeniden ışıldar böylece.
Hadi durma! Bu limandan ayrılmadan gemi,toprakla buluşmadan yaprak o kapıdan içeri girmeli ve “Nazmiye Nine” hep gülmeli,hep gülmeli...
FERAY İLERİ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.