EKİM ve KASIM
Bir romandan seslenmiştim gözlerinize. Dokunmak isterken tırnaklarımı da unutmuştum. Böyle çok kanatacağımı tahmin edememiştim. Ben tüm harflerin kanadı değil miydim ?
Sizin maceralarınız yürek hoplatıyordu. Okuru gözünden başlıyordunuz yıkmaya. Beyinlerinde dağ kuruyordunuz. Dağ gibi seriliyordunuz ortalığa. Kendi cinayetini işliyordu temmuz hâkimi, cümlelerimin yüklemi hep başta oluyordu. Hep düşen harflerimi sergiliyordum siyah kalem uçlarından. Büyüdüğüm için teşekküre gerek duymuyordum. İyi bir şey miydi onu da bilmiyordum.
“ Okyanus oluyordum rüyam da
Gözlerimi açıyordum mavi kapılı bir oda da, hastanenin mozaiklenmiş camları kalbimin üstünde kırılıyordu bir bir. Orada ki yalnızlığın annesi oluyordum. Oluyordum da siz bilmiyordunuz.
Ne yalan söyleyeyim sizin kalbiniz atmıyordu duyduğumda”.
Balıkta biliyordu çölümdeki kızgınlığı. Güvensizliğimin boş amaçlarını, sizin yitik aşklarınızı dolduruyorduk siyah bir sepete. Geceye atıyorduk yanıyordu. Duman üstüne duman tütüyordu. Oradayken.
Sevgilerden kaçmaya çalışan basit iki güvercinin kurşun yemiş kanatları gibi yeryüzüne iniyorduk. İniyorduk inmesine de unutuyorduk ne olduğumuzu, düşünce de ağlıyorduk.
Ekim gülüyordu mutlu çocukluğuma. Oysa kasım hep çocuk değil miydi? Kasımın elleri siyah değil miydi?
Güneş mutluyken tenim gülümsememiş miydi yüzünüze. Rüzgâr zıplamıyor muydu sizin kalbinize. Tazelenmiyor muydunuz benim kadar, hep mi çılgın saatlere gebeydiniz.
“Ne yalan söyleyeyim kalbiniz dahi yoktu”.
Her gülüşünüzde hata yıldızları konuyordu göğün kasığından hücrelerime. Ben tüm kalabalık sokaklarını boşaltıyordum resimlerin, gözlerini çiziyordum bütün acemiliğimle. Ne yalan söyleyeyim gözlerinizi değil kalbinizi istiyordum sadece.
Binaların arasında, kulakları kesilen köpekler vardı, sizden çok sonra. Ağlamıyordu onlar. Acı üstüne acıydı akan, ordaydım ve anlamaya çalışıyordum. Kasım pazarlarının boşluğunda, belki iki limon kokusunda buluyordum saçlarımın kırığını. Sonra sizi kucaklıyordum düştüğünüz yerden, seviyordum da diyemiyordum içimdeki rengi, bilmiyordunuz ki …
Olmayan tarafınıza bakıp bakıp nasıl seviyorum diyordum. Öyle fark etmeden, öyle hissedip de bilmeden. Gökyüzünün tüm yıldızlarını öldürüyordum sizi severken. Oysa ben sizi kendimi öldürerek sevmemiş miydim? Öyle sevmiştim ki kendimi yok edip, size sevecek birini dahi bırakmamıştım yarına.
Duyduğum aşk adınızla idam edildi bir gece. Tam yirmi üç yıl olduk öleli. Uyanmayalı bin yıl olduk. Rahatlamıştı evren ardımdan. Gri bir güneş yaratmıştım ardınızdan.
Bir kere daha doğsaydı bir kere daha görseydim sizi “yanardım” biliyorum.
Belki o yüzden şimdi bu sizsiz uyanışlar…
“İki mühürdü gözleriniz dudaklarıma
Direnişimi yerle bir edip tenimi ezmiştiniz
Dakikaları saniyelere böldüğüm anlarda çıkmak mı istedim içinizden. Şimdi var ettiğiniz gibi yok ediyor sunuz biliyorum.
Kirli bir asfalta su edilen düşlerimden içerken içiniz serinlerdi belki…
Ne yalan söyleyeyim deneyecek kadar bile güçlü değildiniz.
Siyah rakamlara çarpıyorken bile sizi ne çok ne çok sevmiştim. Şeftali bahçelerinden yalınayak kaçışım değil miydiniz siz.
Aynaları bölerek mutlu oluyordu suçum ve cezam. Olsundu kaç kere daha sonsuzluğu hissede bilirdi başka. Saatler kaçsındı yanınızda. “An ım olmuşken, düşlerime çarpmadan içime inmişken ne isteyebilirdim tanrıdan başka.
Geceyi karalarken
Satırlara yüzünüz düşmüyordu artık. Kumsalın sırtına binen iki at kadar susuz ve açız. Şimdi öldürebilir siniz olanı biteni. Yok edebilir siniz kendinizdeki beni.
Ben size herkesten özgür olmak için gelmiştim. Dizlerimin bir an titrediğini duymanızı hiç istememiştim.
Ben sizi sevmek için çok bekleyeceğim ve zaman son oyununu da oynadığında tüm yenilgilere inat geri dönüp, evrenin tüm çığlıklarından ve ateşlerinden kalbinizi tekrar doğurup kendimi sevdireceğim.
O zamana
O saatlere
O güne kadar
Özgürlüğünüze doyun ve olmadığımı hayal ederek yaşamaya çalışın…
Resim: Habib DAĞ
İzin alınarak kullanılmıştır/...
Sonsuz TEŞEKKÜRLER
YORUMLAR
Yazının tamamı iyiden bir gömlek üst seviyede idi bence. ve bu alıntıladığım bölüm de bence tümünün ruhunu içeriyor;
''Ben sizi sevmek için çok bekleyeceğim ve zaman son oyununu da oynadığında tüm yenilgilere inat geri dönüp, evrenin tüm çığlıklarından ve ateşlerinden kalbinizi tekrar doğurup kendimi sevdireceğim. ''
Asil ve inatçı düşlerle yoruğulur çünkü aşk... Yılmadan yıpranmadan vazgeçmeden ... Bir yanıyla da aşk; insanın limitlerini zorlayan dayanma gücüyle ölçümlenen ağrıdır. bu olmasa bir çok efnase sadece masal olurdu ...
ve bir lafım vardır Sevmek illa sahiplenmek değildir'..
tebrikler o zengin hayal dünyana düz yazı da yakışmış Pınar...
Daha iyilerine
Serhat AKDENİZ tarafından 5/24/2012 5:58:46 PM zamanında düzenlenmiştir.
Başladığı kararlılıkta kibarlığını muahafaza ederek sürüp giden etkileyici bir çalışma olmuş. Dil taze lakin bu karşın doygun kelimelerle örülü cümleler barındırıyor içerisinde ve en mühimi rahat bir söyleyiş havası belirirken okuyucunun gözlerinde, insan kendini yağmuru seyrederken buluyor adeta.
Benim açımdan başarılı ve müstesna bir çalışmaydı bu. Tebrikler.