- 2052 Okunma
- 45 Yorum
- 0 Beğeni
Din İstismarı ve Türban
Son derece kritik bir süreçte gündemimizin basit ve gereksiz bir konu ile meşgul edilmesini kınayarak yazıma başlamak istiyorum.
Kastettiğim gündem konusu elbette türbandır.
Belli bir kesime epeyce siyasi rant sağladığı açıkça görülen türban, gerçekten siyasi bir simge olduğu için midir ki bazı siyasi partilerce suistimale değer görülmüştür, yoksa bir inanç sisteminin olmazsa olmazı olduğundan mıdır böylesine hararetli taleplere mazhar olmuştur?
Oysa, sadece siyasi rant değil, maddi ranta dönüştürüldüğü de açıkça görülmektedir. Durum böyle olunca da insan şu soruyu sormadan edemiyor;
· Kadınların başörtüsü üzerinden yapılan tartışmalar, birilerine maddi kazanç mı sağlamaktadır?
Böyle bir sorunun ardından hemen başka bir soru daha takılıveriyor akıllara;
· Şayet kadınlarımızın başörtüsü hem siyasi hem de ekonomik ranta tahvil ediliyorsa bunun halk dilindeki adı denir(!)?
Yukarıdaki iki soruya cevap vermek yerine okurların vicdanına havale etmek istiyorum. Zira sorulacak o kadar çok soru var ki!..
Bunlardan bir kaçını arka arkaya sıralayarak asıl konuya dönmek istiyorum.
· Tarikatlarca aşırı din pompalanarak kandırılan bir kesim din kardeşlerimiz nasıl oldu da sürü psikolojisi ile hareket eder oldu.
· Neredeyse günü birlik yapılan çelişkili açıklamalar nasıl olur da malum kesimlerce kitlesel olarak hemen kabullenilebilir ve topaç hızıyla dönen bu dengesiz açıklamaların savunuculuğunu yapabilir?
· Vatan pahasına, dini ve onunla neredeyse eş tutulan türbanı hararetle savunan insanların etnik kökenleri incelendiğinde acaba nasıl bir tablo ile karşılaşacağız? Kimdir bunlar(!)?
Müslüman toplumlarda din istismarı; Muaviye ile birlikte başlamıştır. İslamiyeti kabullenmeden önceki ekonomik ve siyasal üstünlüğünü yeniden ele geçirmek amacıyla sinsi yaklaşımları kendine yol edinen Muaviye taraftarları tıpkı günümüzdeki gibi takiyye ve aldatmacalarla hatırı sayılır başarılar elde etmişlerdir. Ali Yaman’ın yazısından kısa bir alıntıyı sizlerle paylaştıktan sonra yazıma devam etmek istiyorum.
“Emevi sülalesi İslam’ın doğuşu ile kaybettikleri nüfuz ve iktidarı yeniden ele geçirebilmek için akıl almaz yollara başvurmuşlardır. Özellikle Muaviye’nin ve Yezid’in davranışlarını, bazı Sünni yazarların ileri sürdükleri gibi, “içtihad” farkıyla açıklamaya kesinlikle imkan yoktur. Muaviye “kısas” adıyla din kisvesine büründürdüğü siyasi ihtirasını ne pahasına olursa olsun tatmin için uğraşmış, bu amaçla başvurulmadık yol bırakılmamıştır. Şüphesiz Muaviye’nin bu cüretkâr hareketlerde bulunurken en büyük dayanağı 20 yıllık Suriye Valiliği sırasında sağladığı kazanımlardı. Muaviye’nin başlıca eseri, siyasetine körü körüne itaat eden birliklerden oluşan Suriye Ordusu oldu. Muaviye, ordunun rahatına ve donanımına çok dikkat ediyor, ücretlerini fazlasıyla ve o zamana kadar alışılmamış bir düzen ile ödemeye çalışıyordu. Muaviye kendi amaçlarının önünde engel olarak gördüğü, her kim olursa olsun, ortadan kaldırmakta tereddüt etmemekteydi. Muaviye’nin bu siyaseti icraatlerinde açıkça görülmektedir.
Muaviye, tüm bu sözü edilen önlemler dışında servetini de siyasal başarısı için seferber etmiş durumdaydı. Karşıtlarından kiminin öldürülmesi yolu benimsenirken, kiminin de para ile satın alınması yoluna gidilebiliyordu. Tahsis ettiği maaşların ve cömertce ihsanların altın zinciri ile en inatçı aleyhtarlarının dizginlerini elinde tutmayı başarmış idi. Emevi halifeleri, Muaviye de dahil, kendi siyasetlerine düşman olanların aynı zamanda islama da karşı olduklarına kanaat getirmişlerdi. Kaynak:Ali Yaman”
Bu alıntı ile günümüzde izlenen siyasi yöntemi karşılaştıracak olursak neredeyse birbirinin aynı politikalar olduğunu görebiliriz.
Ulusal birliği riske atacak boyutlarda yağma ve talanın yanı sıra kadrolaşma uğruna devletin en önemli kurumlarını niteliksizleştirmeyi göze alan bu zihniyet, köylüyü, işçiyi, esnafı hatta sanayicileri çaresiz bırakacak, direnme gücünü sıfıra indirecek ekonomik politikalarla, amacına ulaşmayı planlamaktadır. Tarikatlarca birey bilinci elinden alınan dindar insanlarımızın bir bölümü kendilerine sunulan İslami anlayışın aslında İslamiyetle alakasının bulunmadığını göremeyecek durumda ve tam bir teslimiyet içindedir. Bu da beraberinde sürü psikolojisini getirmektedir.
Yaklaşık yirmi altı senedir çeşitli tarikatlar aracılığıyla sürdürülen bu karşı devrim anlayışı, Fettullah Gülen okullarında kendi seçmenini yetiştirmeyi başarmıştır. Siyasal İslam, ekonomik gücünü, her açıdan sömürdüğü dindar insanlarımızdan ve topraklarımızda gözü olan emperyalist, Siyonist uluslararası şirketlerin kurum ve vakıflarından almaktadır.
Para ile satın aldıkları insanları birer misyoner olarak kullanmaya devam eden malum siyasal kadro, kamu kaynaklarını hem kendi ideolojilerini hayata geçirme yolunda hem de şahsi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadırlar. Çıkarları elbette söz konusu vakıflar ile de örtüşmektedir.
Ulusal boyutta ekonomik çıkmazda bocalayan halkımızın birincil sorunları dikkate alınmazken, başörtüsünü öncelikli tartışma konusu yapmanın anlamı nedir!? Bu tür kısır tartışmalarla ne hedeflenmektedir? Elbette hedeflenen Türkiye Cumhuriyeti ve Kemalist aydınlanmadır.
Yakın bir geçmişte bazı siyasilerden bu günlerin uyarısı “kanlı mı olacak, kansız mı” denilerek apaçık yapılmamış mıydı? Öyle görünüyor ki tercih yapılmıştır ve bu karşı devrim oldukça kanlı olarak gerçekleştirilmek istenmektedir.
“Bir insan hem Müslüman hem laik olamaz” diyen bazı politikacılarımız, şartlar böyle iken laikliğin teminatı nasıl olabilirler?
“Demokrasi amaç değil araçtır. Gideceğiniz yere kadar gider sonra bırakırsınız” diyen bir anlayış, nasıl olur da başörtüsüne serbesti tanıyarak demokratik açılım yapmayı hedefliyor olabilir?
Gelelim siyasal önderlerin sözcülüğünü yaptığını iddia ettiği bir kesim halka:
Ülkemizde yağma boyutunda yolsuzluklar, kayırmalar yapılırken neden sesleri çıkmaz? Neden sokaklara dökülüp bu hırsızlık politikalarını protesto etmezler. Türban dinsel gereklilik ise hırsızlıklar, yolsuzluklar, adam kayırmalar ne oluyor!? Bunlarda mı İslami gerekliliktir? Dinimiz hırsızlığa cevaz mı vermektedir? Yalana riyaya artık ılımlı mı bakmaktadır dinimiz?
Demokrasiyi yerden yere vuran, laikliği dinsizlik olarak niteleyen bu sözde Müslümanlar hangi hakla türban serbestisine demokratik talep olarak bakabilmektedirler?
Artık eğri oturup doğru konuşmanın zamanı çoktan geçmiştir. Kimse devekuşu misali başını kuma gömerek olaylara öyle bakma lüksünü kendinde göremez. Şayet türban Yahudi geleneğinden bize dayatılan siyasi bir simge değil de dinsel gereklilik (şart) ise bunu ilahiyatçı profesörlerimiz çıkıp Müslüman halka açıklamalıdırlar. Değilse bunu da yüreklice açıklamalıdırlar. Oysa hırsızlık ve kamu malını yağmalama girişimleri çok açık şekilde ayetlerle yasaklanmış ve en büyük günahlar arasında gösterilmiştir.
Kaldı ki İslamiyeti ortadan kaldırmayı kendilerine amaç edinmiş tarikatların dış telkinlerle halkımıza dayattığı türban, örtünme ile ilgili ayetlerle yakından uzaktan ilgisi bulunmayan bir dayatmadır. Şayet aksini iddia edenler olursa dinimizin Peygamberi olan Hz. Muhammet efendimizin zamanında bile böylesi bir örtünme şeklinin bulunmadığı konusunda bir çok kaynak gösterilebilir.
Netice itibari ile söylemek istediğim şudur ki; Hem Müslüman hem laik olunmaz diyenlere itibar etmek yerine hem Müslüman hem tarikat üyesi olunmaz demeli ve tarikatları hayatımızdan tamamen uzaklaştırarak ait oldukları ortaçağ karanlığına gömmeliyiz. Ilımlı İslam diyerek İslamiyeti yer yüzünden silmeye çalışanların kimler olduğunu doğru tespit ederek onlara karşı onurlu bir duruş sergilemeli ve Müslümanlık ile çağdaşlığın nasıl özdeşleştiğini dosta düşmana göstermeliyiz. Dünyayı kan gölüne çeviren emperyalist projelerin eş başkanlığını yapmak yerine ulusal değerlerimizi sağlamlaştırmanın ve ancak bu şekilde uygarca dinimizi yaşayabileceğimizi herkese anlatmanın zamanı gelmiş de geçiyor bile. Unutulmamalıdır ki vatanı olmayanın dini de olmaz. Bunun örneklerini Filistin de, Irak’ta yeterince görmüyor muyuz?
Ekonomik çıkarlarımız uğruna ne vatanımızı ne de inancımızı satamayız. Sattırmamalıyız.
Din, Allah ile kulu arasında vicdani bir olgu iken söylemlerine dini katarak karşımıza çıkan istismarcıları ivedilikle alaşağı etmeli ve sürü içinde bir koyun olmadığımızı Allah’ın üstün olarak yarattığı birer insan ve birer birey olduğumuzu yeniden hatırlamalıyız.
Saygılarımla...
YORUMLAR
Sayın kırmızı_siyah gereken açıklamayı yapmış:)
Aysel Tuğlukun açıklamasına da sabah kahvaltı haberlerinde şahit oldum daha yeni.) taraf gazetesinde yapılan Kandil ropörtajınıda görmemişsiniz anlaşılan..kadınları üzerindeki çirkin oyunun tyaraflarını asıl görebiliyormusunuz..
Ulusalcılar ile maocu türksolu gurubuyla, CHP ile, kısaca tüm gayrimilli kuruluşlarla gönülbirliği, amaç birliği için de söyleyecek birşeyiniz vardır umarım?
Sayın Tamer Duran, aşağıdaki detayı da eminim yorumsuz geçeceksiniz:))
Kuzum hep kulaktan dolma bilgilerle mi aktarım yapıyorsunuz..Tek kaynaklı haberler mi okursunuz sadece?
"bilerek isteyerek çağırıyorsan bu adamlarla kıblen aynı ise diyecek sözüm yok.
Murat Karayılan: Baş örtüsü yasağına kesinlikle karşıyız
Aysel Tuğluk: Başörtüsü yasağına karşı Kemalist güçler kürtlerle işbirliği yapmalı
Mizgin : “Burada asla buna izin vermeyiz / Kandil /
Hür ve kabul edilmiş masonlar cemiyeti: Başörtü yasağı engellenmelidir.
Benim o çakalların durduğu safta yerim yok."
daha ne söylenebilirdi ki:)
ve size tavsiyem belli ismleri telaffuz ederken hakaretten kaçınmanız.
söyleyecek sözünüz varsa hakaret etmeden söylemeyi deneyiniz.
bunu başarabilirsiniz, sizde bu kabiliyet var buna inanıyorum.
beni mahcup etmemeniz dileği ile.
“• Vatan pahasına, dini ve onunla neredeyse eş tutulan türbanı hararetle savunan insanların etnik kökenleri incelendiğinde acaba nasıl bir tablo ile karşılaşacağız? Kimdir bunlar(!)?” / Tamer DUran
Araştırdın mı bilemiyorum ama karşı çıkanların "ideolojik" kökenleri her gün gazetelerde arz-ı endam ediyor.
bilmem farkındamısın.
bilmem kiminle saf tuttuğunun ve kimleri hangi safa buyur ettiğinin bilincindemisin.
bilerek isteyerek çağırıyorsan bu adamlarla kıblen aynı ise diyecek sözüm yok.
Murat Karayılan: Baş örtüsü yasağına kesinlikle karşıyız
Aysel Tuğluk: Başörtüsü yasağına karşı Kemalist güçler kürtlerle işbirliği yapmalı
Mizgin : “Burada asla buna izin vermeyiz / Kandil /
Hür ve kabul edilmiş masonlar cemiyeti: Başörtü yasağı engellenmelidir.
Benim o çakalların durduğu safta yerim yok.
Etnik kimlik istiyordun al sana etnik kimlik Sn DURAN Beyefendi.
kırmızı_siyah tarafından 2/5/2008 1:05:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
İnternette okuduğum bir haberi hiçbir yorum yapmadan aynen aktarmak istiyorum. Kadınlarımız üzerinde oynanan çirkin oyunun ulaştığı boyutun yorumunu ise okuyanlara bırakıyorum.
“
Demokratik Toplum Partisi (DTP) Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş, hiç kimsenin İslam'ın emrettiği ve insanların da İslam'ın emirlerine uyarak taktığı başörtüsüne ve giyim şekline karışamayacağını söyledi.
Karabaş, "İnsanların giyim şekline karışırsanız, inancına saygısızlık yapmış olursunuz. Aynı zamanda insanların özgürlüklerini kısıtlamış olursunuz. O zaman da (Biz özgür bir ülkede yaşıyoruz) diyemezsiniz." dedi.
Dininin gereğini yerine getirenlere saygı duyulması gerektiğini vurgulayan Karabaş, "Ben ve partim, başörtüsü sorununda yasaklar kalksın ve başörtü serbest bırakılsın diye mücadele ediyoruz. Başından beri biz başörtüsü serbest bırakılsın diye uğraşıyoruz ama bazı basın yayın organları bizim konuşmalarımızı saptırarak, kamuoyunu yanlış bilgilendiriyor." diye konuştu.
Karabaş, "Bazı yayın organları bizi CHP gibi düşünüyormuş gibi göstermeye çalıştılar. Hayır kesinlikle bu durum böyle değil. Biz parti olarak en başından beri söyledik ve hala diyoruz. Başörtüsü insanların yaşadığı dini gereği takmaları gereken bir değerdir. İnsanlara ve dine saygı açısından serbest bırakılsın. İnsanlar başörtüleriyle okullarına gidebilsinler, iş yerlerine de gidebilsinler. Siz ancak birinin hakkını eğer o insan birini öldürürse veya bir suç işlerse kısıtlayabilirsiniz. Tamamen saf bir insanı sırf başörtüsü örtüyor diye cezalandıramazsınız. Başörtüsü takan bir insanın hakları neden kısıtlanıyor. Birini mi öldürmüş, bir suç mu işlemiş?." şeklinde konuştu.
DTP Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş, Meclis'e sunulacak oylamada başörtüsü yasağının kesinlikle kalkması yönünde oy kullanacaklarını da sözlerine ekledi.”
:)
Yani bu kadarına da pes..
Sanki bu ülke evlatları kendi ülkelerinde okmaktan men edilmiyor, sırf inançları yüzünden, ve bu halleriyle yabancı kültürlerin okullarında okumaya çabalamıyor..
Daha hangi örneği istiyorsunuz?
Bu kadar mı gözler kapalı olur..Hiç mi yok başını inancı gereği örttü diyerek eğitim hayatından mahrum kalan kızlarımızdan çevrenizde?
Hem de bu yasaklamalar, engellemeler yasalar kanun,devlet eliyle yapılıyor bilmezmisiniz?
Zırt pırt oruç tutuğu için saldırıya uğrayanlardan bahsediyorsunuz sizde malum koro gibi, varsa da öyleleri kanun önünde suçtur zaten, yakalanır ağır cezaya çarptırılırlar..Devlet oruç tutmayanlara saldırmayı kanunlarıyla mı destekliyor ki aynı şekilde kıyaslıyorsunuz?
Kaldı ki oruç tuttuğu, cumaya gittiği i,çin işini kaybeden dayak yiyen de vardır bu ülkede oruç tutmadığı için saldırıya uğrayan kadar..
Önemli olan yasalarla , kanunlarla, mahkeme kararlarıyla ülkede inancı gereği başını örten insanlarımızdan sadece kadın olanlara uygulanan zulümden bahsediyorum.. Başka hangi saçmalıkla mukayese edebilirsiniz ki bunu?
Gülendi fetullahdı sulandırmayın konuyu ne alakası var?
Ülkedeki yabancı okullarda görevli rahipleri rahibeleri tartıştığımız bir forumda o konuyu da masaya yatırırız..
Ilımlı ılımsız islam din düşmanlarının uydurması..İslam düşmanlarının uydurması daha doğrusu, zira başka dinlere sempatiyle bakabilirler..İslamın ılımlısı ılımsızı olmaz,tektir...Yabancı istihbaratların dolduruşuna gelmeye gerek yok.. Takiyyeden bahsederken biraz insaflı olmak gerekir..
Takiyyenin gözü asıl buna denir...
Takiyeyi, riyakarlığı bırakın yahu. Benden iyi bilirsiniz ki içinde bulunduğun çevren düpedüz Türkiye Cumhuriyetini hedef seçmiştir. Kim kimin ibadetine, inancına müdahale etmiş. Cumhuriyet tarihinde bir tane örneğini gösterebilir misiniz? Kim kime namaz kıldığı için ya da oruç tuttuğu için saldırmıştır ya da hakaret etmiştir. Ama tersi uygulamalara o kadar çok örnek var ki. Başı açık diye yüzüne kezzap dökülen mi sorarsınız. Oruç tutmuyor diye meydan dayağı yiyenleri mi sorarsınız? Diri diri yakılanları mı sorarsınız?
Şimdi bir de dinim gereği diyerek takiye yapmayı bırakın artık. Unutmayın ki söylediklerinizi de aklınızdan geçenleri de yaratan pek ala bilir. Takiye yaparak ancak kendinizi ve üzerinde baskı kurabilmeyi başardığınız insanları kandırırsınız. Yahudilerin ve Rahibelerin kıyafeti nasıl oldu da eş zamanlı olarak birden din gereği diye moda haline geldi. Yoksa bu Fettulah Gülen'in öncülüğünü yaptığı ılımlı İslamın emri mi? Eğer öyleyse asıl İslama ne olacak? Farkında olarak mı yapıyorsunuz bilmiyorum ama Yahudilerin empozesi ile Hıristiyanlaşmaya doğru gidilmekte. Akiti Vakiti bırakın biraz araştırın bakalım çevremizde ve ülkemizde neler oluyor?
Türban ve de örtünme konusunda çok ciddi kafa karışıklığı içerisinde olduğunuzu düşünüyorum..
Örtünmenin gayesi, ilgili ayetllerinden ve din alimlerinin de ittifakla beyanlarından anlaşılacağı üzere saçın, başın, boyunun ve gögüs kısmının da içerisinde olacağı bölgeni kapatılmasıdır...Bunun için kullanılan örtünün adı da şekli de , cinside önemli olmasa gerektir...Sıcak iklimlerde açıkrenkli beyaz ince, ancak içini göstermeyen örtüler kullanlırken, soğuk iklimlerde ise daha koyu renkli daha farklı örtünme şekilleri olabilir...Dinde örtünmeyi şu şekilde yapın diyerek bir zorlama yoktur..Dileyen başörtüsünü çenesinin altında bağlar, ancak sarkan kısımlarının boynunu ve göğsünü de örtmesi şarttır başka bir kıyafetle kapatılmadıysa..Dini emir budur, insanların inancı buna yönelikdir..Farklı inanç sahipleri olabilir, saçları önden dışarı çıkartabilir, örtünün başın arkasına kaymış olmasında beis görmeyebilir, ya da hiç örtü takmayabilir...Kişinin bireysel tercihi ile ilgili bir durumdur bu..Sorun başkasının bireysel tercihine müdahale sorunudur.."hayır, senin inancında öyle bir şey yok, ben senin inancını daha iyi bilirim" dayatmasıdır..Bu zulümden kurtulmaya çalışıyor insanlar günümüzde..
Tornavida örneği vermişsiniz, şimdi inancı gereği başını türbanla ya da ilahi emri yerine getirecek herhangi bir başka örtüyle örtünen bir insan nasıl bir tehdit oluşturabilir ki? Yani namaz kılanı, oruç tutanı tehlikeli olarak görmekten ne farkı vardır bu durumun?Başını örten başka insanların hangi haklarını tehdit etmektedir ki, kendi başını örtüyor diyerek diğer insanlar huzursuz olsun...Günümüzde oysa tam tersi durum var.Başörtüsü yasağı amacını aşan şekilde uygulanmakta..Bir tarafta inancı gereği başını örttüğü için ülkesinin okullarında okuyamayan, başka ülkelere gitmek zorunda kalan, başka kültürlerin üniversitelerinde sorunsuz okuyabilen insanlar, diğer tarafta ise bu başıörtülü öğrenciler kendi ülkesinde okursa diğer öğrenciler muhtemelen kendisini baskı altında hissedecek diye kendi yasaklarına kılıf uyduran zulüm sahipleri....Öz vatanında parya muamelesi gören bu insanların hala nasıl bir tevekkül içerisinde olduklarını görmüyor muyuz...Hayatlarını karartacak bir uygulama nedeniyle meslek sahibi olamamakta, öğrenim görememekte, hayata baştan yenik başlamaktalar..Üstelik de yılışıkça "haydi kızlar okula" kampanyalarının yapıldığı bir eşzamanda...Böylesi hayatları karartılmış insanların şimdiye kadar çoktan ülkenin altını üstüne getirmeleri gerekirken, inançlarının da verdiği tevekkül ile sadece kırgınlık ve küskünlüklerini göstermelerini yadırgayacak mıyız?
İslamiyeti kabullerinden beri Türkler hep başlarını örtmüştür.. Aksini iddia etmek ancak maksatlı olarak değerlendirilebilir..Şİmdilerde yeni bir islam anlayışı gayesiyle dini sulandırmak, hatta belki de ortadoks patrikhanesi eliyle de islamı dönülştürmek çabalarının yaygın olduğu bilinen bir gerçektir..Son çeteler ile ilgili operasyonlarda bu kesimin en büyükmdestekçilerinin türk ortodoks patrikhanesi temsilcileri olduğu ve çetesel toplantıların patrikhanelerde yapıldığı, hayati kararların oralarda verildiği ve dış destekli milyonlarca dolarlık para transferlerinin ve yabancı gizli servis bağlantılaırnın da bu yönde yapıldıuğı tartışılmaktadır..İnanın bu iddialar, sizin insanların inanaçları gereği değil, laikliğe düşmanlık için başlarını örttükleri varsayımınızdan daha güçlü iddialardır...
Merhabadan Selamunaleyküme geçişden bahsetmişsiniz de, aslında doğru bir noktaya dokunmuşsunuz..Merhabaya ne zaman geçtiğimizi, selamunaleykümün neden uzun süre kullanılmadığını düşündüğümüzde ülkenin inanç değerlerinin nasıl bir baskı altında kaldığını tahmin edebiliriz..Dini aytin yapanların tutuklandığını, evlerin basıldığını bildiren radyo haberlerini henğüz hatırlayacakmyaştayım..
Oysa ki çağdaş dünyada her türlü din ve vicdan özgürlüğü, ayin yapma inançları yayma özgürlüğü teminat altındadır..Üstelik bu teminatın altına bizim devletimizinde imzası vardır 1940 larda daha..Tarihi gerçekleri , yaşanan sıkıntıları, baskı ve zulümlerin tarihçesini iyi bilmek gereklidir..
daha önceleri başörtüsü sorunu olmadığı varsayımı ise doğru değildir...Geçmişte kadınımızın eğitim düzeyi çok düşüktü,aileler kız çocuklarını okutmazlardı, şehirlerdeki lise ve daha yükseği okullara anadolu kadınının talebi fazla değildi.Oysa şimdi büyükmşehir ün,iversitelerinin çoğu öğrencisi anadoludan kalkıp gelmektedir...Daha önce sadece mutlu azınlığın hareket alanı olarak gördüğü hizmetlere inanç değerlerini dönüştürmemiş insanlarımız da talip olmaya başlamışlardır doğal olarak..Bu çok önemli bir gelişme oysa kadınımız için...Eğitim düzeyi yüksek insanımızdan niçin korkulmaktadır.Eğitim sistemimizin , eğitim alan öğrenciler içerisindeki sivrilikleri törpüleyemeyeceği, çağın gereklerini öğrencilere veremeyeccekleri yönündeki güvensizliği anlamak mümkün değildir..Eğitim sistemimiz, 3-4 yıl eğitim verdiği öğrencisine yanlış şeyler mi empoze etmektedir ki, kötü niyetli girişimlerden endişe etmektedir..Oysa, başıörtülü olarak okullara gelecek kızlarımıza kadınlarımıza pozitif ilimler öğrenmesi konusunda destek olunsa, aralarından çıkabilecek kötü niyetli olanlarını dahi hoşgörüyle, samimiyetle, özenle değerlendirip sisteme kazandırsa kötü mü olur?
Tamamen dışlamakla, devletine, ülkesine küskün insanlar üretmenin nasıl bir mantığı olabilir?Bunu vatanseverlikle, Atatürkçülükle maskeleyebilmek mümkün müdür?
Niyet okyuculuğu, insanları, kendi vatandaşlarını potansiyel tehlike olarak görüp, bu muhtemel tehlikeye karşı peşinen cezalandırmaya çalışanların içinde bulunduğu durum olarak açıklanabilir..Doğaldır ki, çağdaş normların hiç birisiyle açıklanması mümkün değildir.Bilim ve akıl dışıdır bu tür zan ile hüküm vermek..
Muhtemelen bize oy vermezler diyerek seçimleri iptal etmeye,adam öldürebilir diye tornavide ve vidayı yasaklamaya,sarhoş olup araba kulanacak diyerek içki satışlarını yasaklamaya benzeyebilir ancak bu haliyle...
Selamlar...
Bizler insanların inançlarına saygımızdandır ki laiklik ilkesinin sistematik bir şekilde ortadan kaldırılmasına karşı direnmekteyiz. Saygılı olmak simgelere takılıp kalmakla olmaz. Bu simgeleri ön plana çıkaranların niyetlerini doğru teşhis etmek de en hayati saygı şeklidir. Bizim savunduğumuz şey insanları taasuba yönlendirerek akılcılıktan hurafi din anlayışına yönelmenin toplumu içinden çıkılmaz karanlığa sürüklediği öngörüsüdür. Son zamanlarda islamcı birkaç yazarın moda haline getirdiği niyet okuyuculuğu gerçeklerin karikatürize edilerek örtbas edilmesine yöneliktir. Görüyorum ki siz de pek benimsemişsiniz bu yeni modayı. Hani dinleyenlere de hak verdirtecek kadar kurnaz bir söylem üstelik.
Liseli yıllarda bir din dersi öğretmenimiz vardı. Branş öğretmeniydi kendisi. Derslerinde genellikle felsefe tartışır ya da dini konuları irdelerdik. Anlatımlarında genellikle tarikatların sohbetlerindeki tarzı kullanır bolca karikatürize yoluna başvururdu.
O günkü tartışma konumuz evrim teorisiydi. Konuşmasının bir yerinde şöyle bir örnek verdi ve dedi ki; Arkadaşlar şayet insanlar maymundan evrimleşerek insan olduysa yarın inek olmayacaklarını nereden bilebiliriz?
Tabi sınıfta bir kahkaha tufanı kopuverdi. Oysa ben bu espriye gülemedim. Tam tersine üzüldüm. Üzüntüm Türkiye Cumhuriyeti’nin okullarında konulara bu şekilde yaklaşan insanların da yetişiyor olmasınaydı. Üzüntüm arkadaşlarımın sadece gülüp geçerek olayın vehametini fark edemeyişlerineydi. Bu bahsettiğim olay okulumuza tayin edilişinin ilk yılıydı. İkinci sene öğrenciler arasından oluşturduğu bir grupla geceleri bir araya gelip zikir toplantıları düzenlemeye başladı. O zamanlar yasak olan risaleler öğrenciler arasında dolaşmaktaydı. Ama suç ne onu yetiştiren okullarda ne de kendisinde. Suç, onu o hale getiren oluşumların ülke sınırları içinde rahatça faaliyet göstermesine göz yuman siyasilerdeydi.
O yıllarda sokakta karşılaşıldığında merhaba yerine selamunaleykumlar yaygınlaşmaya başlamıştı. O yıllarda din siyasetin içine fiilen çekilmeye başlanmıştı.
Tıpkı bugün olduğu gibi o gün de geleceğe yönelik kaygılar dile getirildiğinde niyet okuyuculuğundan ya da önyargıdan dem vurulmaktaydı. Oysa bu kaygılar ne ön yargıydı ne de niyet okuyuculuğu. Zira ön yargı tamamen yabancısı olduğunuz yeni bir kavram ya da uygulamaya karşı ön fikir belirtilirse hasıl olur. Daha önce de acısını yaşadığınız, yabancısı olmadığınız bir konu ise söz konusu vakıa buna ne önyargı denilebilir ne de niyet okuyuculuğu. Olsa olsa daha önce de yaşanmış bir tarihi tespitin referans gösterilerek geleceğe dair kaygıların dile getirilişidir.
1994 yılında sabah gazetesinde yayınlanan bir yazımda belirttiğim kaygılar ne yazık ki tek tek şu anda hayata geçmiştir. O yıllarda yazımı okuyanlar ön yargılı olduğum yönünde hüküm vermişlerdi.
Ülkemiz gerek PKK gerekse gerici akımların faaliyetleri sonucu şu andaki iç ve dış borç batağından kurtulamadığı gibi dolaylı zararı ise mevcut borcun kat be kat üstündedir.
Unutmayalım ki daha önce bizim bir başörtüsü sorunumuz yoktu. Bu sorunu Fettullah Gülen marifetiyle bazı siyasiler gündeme taşımış ve sorun haline getirmişlerdir. Bu konuda topu ne YÖK’e ne de başka birine atmamız doğru değildir. Amerikan yanlısı darbecilerin ve bir takım siyasilerin bize hediyesidir. Yaklaşık bin yıldır başörtüsü örten kadınlarımız şu andaki gibi kara çarşafa bürünmedikleri için iffetlerine halel mi gelmiştir? Ya da dinlerini yaşayamamışlar mıdır. İslamiyet Son 26 senedir mi var. Peygamberimizin zamanında mümin kadınlar kara çarşafa mı sokulmuştur. Şimdi ki softa takımı İslamiyet’i peygamberimizden daha mı doğru bilmektedirler?
Başörtüsü konu olunca cevval kesilen malum kesim ruhban okullarının açılmasına olanak sağlayacak vakıflar yasasına karşı neden kuzu sessizliğine bürünmekteler? AKP’nin siyasi arenaya çıkmasından önce okulların önünü mekan tutan başörtülü kızlarımız altı sene boyunca neden tek bir gösteri yapmadılar? Camilerden boşalıp şeriat isteriz diye salyalarını akıtarak bağıranlar ne oldu da suspus oldular? Bunları kimler frenliyordu? Elbette sokaklara dökenler kimlerse aynı çevreler frenliyordu.
Acaba muhasebesini tutan oldu mu ki devlete karşı bu örgütlü kalkışmalar yüzünden önceleri okullara rahatlıkla girebilen fakat sorun haline getirilince eğitim alamamış kaç kızımız bulunmaktadır?
İşte sevgili kardeşim bizim üzüldüğümüz ve mağdur edildiğine inandığımız kesim bu kesimdir.
Alevilerin aşure dağıtmaları konusunda neden bir şey yazmadığımı ısrarla soruyorsunuz. Söyleyeyim;
Şayet aşure dağıtımı eylemi farklılaşır da devlete karşı kalkışma şeklinde kullanılırsa ya da yobazlık boyutuna ulaşırda bir kesime empoze edilmesi yönünde adımlar atılırsa emin olunuz ki tamamen yasaklanmasını isteyeceklerin başında yine ben olurum.
Tıpkı bu gün denetim dışı her köşe başında açılan Kuran kursları gibi, ya da toplumu tahakkum altına almanın bir aracı olarak kullanılan örtünmenin gündemden düşürülmesine inandığım gibi o zamanda aşureye karşı tavır alırım.
Size bir tornavida ile ilgili örnek anlatacağım. Bildiğiniz üzere tornavida vidalamak ya da vida açmak amacı ile üretilmiş bir el aletidir. İnsanların üzerinde tornavida bulunmasında hiçbir kasıt aranmaz. Ancak gün gelir de tornavida kullanılarak insan öldürme vakaları yaygın hale gelirse işte o zaman tornavida taşımada kasıt aranır. Daha ileri aşamasında ise taşınması yasadışı olarak kabul edilir ve yasaklanır.
İşte türban konusu da tornavida örneğinde olduğu gibi amacını aşan boyutlarda kullanılmaktadır. Üniversitelerde serbest bırakılsın talepleri de sizin göstermeye çalıştığınız gibi masum talepler değildir. Hem mantığı da yoktur. Şayet mantığı olsaydı liseler hatta ilköğretimi ve kamu hizmeti verenleri de kapsıyor olması gerekirdi.
Sayın Tamer Said nursiden ya da Fetullah gülende daha çok emin ol senin yazılarını okumuşumdur:)
Bu yaftalama, etiketleme adeti sizin kesimde alışkanlık oldu nedense?
Çetelerle ilgili bu sitede de bir yazım var, zahmet ederseniz fikir edinebilirsiniz.)
Şimdi bu hocaefendi nurcu vs türü saptırmaları bir kenara bırakalım..
Konumuz inanç özgürlüğü ve insanların inançlarını yaşamalarının önündeki zalimce engeller..
Hırsızlık, adam kayırmacılık, patrikhanede vatan kurtarma, şehit ailelerinin paralarını cukkalama, yimpaş yeşil sermaye konularını da dilersen başka bir platformda konuşabiliriz..Hepsi ayrı ayrı çook uzun konular..
Şuna karara verelim öncelikle..
Sen ben biz bu ülkenin insanlarının dini hassasiyetlerine saygılı mıyız?
Bu ülkenin insanlarını 2. sınıf vatandaş gören aşağılayıcı zümreden miyiz?Halkına, halkının inançlarına düşman olan dinsizleştirme operasyonu temsilcilerinden miyiz yoksa her şart altında bu ülkeyi teşkil eden halkın inanç değerlerine saygılı mıyız?
Saklamıyorum saklamıyorum diyorsunuz ama, hala bu ülkenin kahır ekseriyetinin inandığı değerler ile ne alıp veremediğiniz var söyeleyemiyorsunuz? Kimin, kimlerin adına bu ülkenin insanlarının inançlarını, sizin gibi düşünmüyor diye sorguluyorsunuz?
Türban adına din diyenler mi gördünüz şimdiye kadar?
Türbanın da başörtüsünün de bir örtünme aracı olduğunu, kitabın belirttiği örtünme şeklini sağlayan herhangi bir örtü olduğunu öğrenmek için niçin diyanet kaynaklarına dahi bir an olsun bakmazsınız? Türbana mı karşısınız insanların inancı gereği başını örtmesine mi? Niye?
Türban kelimesini 12 eylük dönemi yök başkanının gündeme hediye ettiğini, sonrasında da din düşmanlarının elinde asıl simge olduğunu bilir misiniz?
Halkın değerlerini böylesine aşağılayan bir söylem tutturduktan sonra, bir de hırsızlıktan, hainlikten mi bahsediyorsunuz?
Alevi dergahında aşure dağıtanlara bir tek sözünüz yok mu madem oradan buradan yazışıyoruz? Burada mezhepçilik yapıp da diğer yandan mezheplerin varlığını ya da yokluğunu kendinize de sordunuz mu?
Her ne şart altında olursa olsun;
Halkının değerlerine düşmanlıkla yaklaşanların ahlak ve etik dersler vermeye hakkı yoktur asla..Ta ki halkıyla barışıp, halkının gönlünü almış olsun..
Selametle...
ARKADAŞLAR MEMLEKET ELDEN GİDİYOR BİZ HALA "MELEKLER ERKEK Mİ DİŞİ Mİ" TARTIŞMASI YAPIYORUZ.ADAM ADAM OLMADIKTAN SONRA ÖRTÜNSE NE AÇIK OLSA NE.BOŞ TARTIŞMA BUNLAR.İSLAMİYETİN BİRÇOK ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ VAR ÖRNEĞİN İYİ,İNSAN,DÜRÜST İNSAN OLMAK İÇİN YAPILACAKLARI,EKSİKLERİMİZİ TARTIŞALIM.İSLAMIN ŞARTLARI VAR ONLARI KİMSE GÖRMÜYOR,BAŞ ÖRTÜSÜ DERDİNE DÜŞÜLMÜŞ.BUNLAR SİYASİ RANT ARACI OLMUŞTUR BU GİDİŞLE OLMAYA DEVAM EDECEK GİBİ.BEN BU TARTIŞMALARI BOŞ OLARAK KABUL EDİYORUM.ÇÜNKÜ SAVUNAN DA ELEŞTİREN DE SAMİMİ DEĞİL GİBİ(SİYASİLER İÇİN SÖYLÜYORUM).SAYGILARIMLA
Değerlere gelince;
Bizim için öncelikli değer vatandır. Onu eğitim ve bilim takip eder. Din ise sıralamada neredeyse son sıraları alır. Dinin içindeki öncelik konusuna gelince de ilk sırayı Allah sevgisi alır.Onu, dürüstlük, samimiyet, ve yürekten iman takip eder.Örtünme ile ilgili ayet sıralamada bir hayli gerilerde kalmaktadır.
Eminim şu anda yazdıklarımı da anlayamayacaksın. Zira anlayabilmek için tarikatların yüreklere saldığı Allah korkusuyla değil, ancak Allah sevgisiyle dine bakmayı öğrenebirsen anlayabilirsin. Tarikatların tasavvufa saldırılarının altında işte bu gerçek yatmaktadır. Yani Allah sevgisi onları ürkütmektedir.
İnsanları sinek kadar değersiz göstermelerinin nedeni de budur. Bediülzamanın risalelerinde sıkça rastlamışsındr sinek benzetmesine. İşte bizim hassasiyetlerimiz ile sizinkiler arasındaki fark budur.
Kur-an da gönül gözünden bahsedilir. Şayet gönülgözü kapalı ise bir önceki sıraladığım hususları görmek imkansızdır.
Allah gönül gözü açıklığı ihsan etsin.
Sevgili kardeşim neden daha açık olmuyorsun? İstersen açık olmaya hangi tarikata mensupsundan başlayalım. Dinini hangi hoca efendiden öğrendiğini söyleyerek başlayalım. Ya da bir tane tarikat ismi verebilir misin ki içten içe İslamiyeti törpülemiyor olsun. Ben türban adı taşıyan bir din tanımıyorum. Bu yeni bir din midir? Bana türbanı hararetle savunan bir siyasetçi gösterebilir misin ki hırsız olmasın. Bu bahsettiğin hassasiyet sakın İngiliz siyaseti ile oluşturulmuş hıyanetin ön adımlarını temsil ediyor olmasın. Yorumlarınızda bir Kürt Irkçısı ve İngilizlerle işbirliği yapmış vatan haini olan Said-i Nursinin söylemlerinin kokusu yayılıyor.
Nurcu musun, Fettullah'çı mısın nesin?
Neyi savunuyorsun?
Yazdığın cümlelerin hiç birinde tanıdık olmayan yeni bir şey yok.
Hırsızlık konusunda da bu kadar hassas mısın?
Peki ya adam kayırmacılık konusunda...
İslami söylemlerle Müslüman insanlarımızı dolandıran yeşil sermaye konusunda ne düşünüyorsun?
Hani şu Jet Fadıllar, Yimpaşlar, Faisal Finanslar, Deniz Fenerleri konusunda da benzer hassasiyeti gösterebiliyor musun?
Yoksa bu konularda da hassassın da ben mi göremiyorum?
Şu kastettiğin çete konusunu biraz açar mısın?
Yönetime de etki ettiklerine göre Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bir kurumu olmalı.
Ne dersin? İsmini burada zikredebilecek kadar cesur musun?
Bak ben düşüncelerimi hiç saklamıyorum. Söyleyeceğimi açıkça söylüyorum.
Bunu sen de yapar mısın lütfen?
Daha çok din düşmanlığı ile örtüşen görüşlerle son zamanlarda sıkça karşılaşır olduk..
İmparatorluklar kuran bir gelenekten gelen millete karşı, ülkeyi emperyalistlere işgale hazırlıyorlar söyleminin başka hiç bir anlamı yoktur zira..
Ülkenin kahır ekseriyetinin en önemli hassasiyeti olan dini hassasiyetlerine böylesi bir saldırı daha önce hiç olmamıştı...
Halkın inanç değerlerine saldırarak halkın en masum, samimi inancını yaşama arzusuna bu denli cephe alınmasının altında yatan başka gerçekler olması lazım..
Bir Türk, kendi halkının değerlerine asla bu kadar pervasızca saldırıyor olamaz..Ya o değerler onun ortak değeri değildir, ya da başka kültürlerin maşalığını yapmaktadır..Ya de çeteler eliyle iktidarlarını sürdürmek isteyen çevrelerin değirmenlerine su taşımaktadırlar..
Her haliyle bu toprakların kültürü ile örtüşmemektedir...
Ülkesine, ve ülkesinde yaşayan insanlarının değerlerine samimiyetle sahip çıkan halkın kahır ekseriyeti dilerim bu çıkar çevrelerine fırsat vermeyecektir..
Selam sevgiler yorumcu arkadaşlara...
Sürü Psikolojisi ;
Hayvancılıkla uğraşanlar bilirler... Koyun sürüsü yol alırken başlarını birbirlerinin karnının altına sokarak yürürler. Dolayısıyla önlerini pek görmezler. Sürünün başı nereye giderse arkadakiler de o yöne doğru giderler. Yakın bir zamanda doğuanadoluda bir koyun sürüsü uçurumdan aşağıya dökülmüştü. Sanırım televizyon haberlerinden hatırlarsınız. Oradaki durum şu idi. Çobanın bir anlık sürünün başından ayrılması sonucu koyunlardan önde olanlar arkadakilerin ittirmeleri sonucu uçurumdan yuvarlanmış arkalarından gelenler de onları takip etmişlerdi.
Bir yazı yazıp suni olarak gündeme oturtulan türban konusundaki görüşlerimi ifade etmeye çalıştım. Benzer konularda daha önce de yazmıştım. Yine aynı kişilerin sürü halinde saldırısına maruz kalmıştım. Bu sefer de değişen bir şey olmadı. :) Bunlara alışık olduğumdan fazla itibar etmiyorum. Zira daha önceleri açık tehtitlere de maruz kaldığımdan bu cılız debelenmeleri önemsemiyorum.
Öyle kuru sıkı saldırılara papuç bırakacak biri olmadığımı henüz anlayamayanlar varsa, sürü başlarına sorarak hakkımda biraz bilgi sahibi olmalarını öneririm.
Türbanın dinimizin emri olmadığını ısrarla söylüyorum. Bahsi geçen örtünme ile ilgili ayetlere gelince merak etmeyiniz sadece o ayetleri değil Kuran-ı Kerimi her fırsatta okuyan ve araştıran birisiyim. Ben dinimi risalelerden ya da Fettullah Gülen'zırvalarından değil bizzat kaynağından öğrenme çabası içindeyim. Ayrıca tarikatlarca zehirlenmemiş bir Müslümanım çok şükür. Dolayısıyla inananları mezheplerine göre de katagorize etmem. Bilirim ki mezhepler dinimize sonradan girmiş İslam dışı oluşumlardır. Şayet arkadaşlarım buna karşı çıkıyorlarsa yukarıda da sorduğum ama cevap alamadığım soruya cevap vermeliler. "Peygamber efendimiz hangi mezheptendir" diye sormuştum.
Uyanın artık beyler. Din kisvesi altında ülkeyi emperyalistere işgale hazırlıyorlar. Başörtüsü üzerinden siyaset yapan siyasetçilerin hırsızlıklarına, yolsuzluklarına karşı sokaklara dökülüp protesto etmeyen bu malum kesim bilmelidir ki bu millet kendilerinden önce de Müslümandı. Ama şu an gemi azıya almış hıyanet içindeki türbanı İslamiyetin sanki en önemli sorunuymuş gibi sunanlar geçmişte de bu milleti sırtından hançerleyenlerle aynı kafadandırlar. Akit, Vakit kültürü ile İslamiyeti öğrenmiş kişilerdir. İşgal yıllarında aynı isim ve aynı misyonla vatan hainliği yapan malum gazeteler misyonlarını sürdürmektedirler.
İki ucu açık konuştuğunuzda sonuçlarına katlanacaksınız diyelim o zaman:)
MUhtemelen kendi fikrini söylemekten üşenenlerin, daha doğrusu aslında kendileri fikir üretmekten aciz ve mahrum olanların,yani bir başka anlamıyla kifayetsiz olup da, diğer yandan muhteris olanların, sürü başını takip eden koyunlar gibi sallabaş tasdik makamı olmalarına öteden beri anlam verememişimdir...Bir yandaş bulduklarında , gözükapalı hemen tasdikleme, onaylama, hemen biatetme,tabiolma,yapışma türünden samimiyetsizlikler gösteren "maksatlı" kişiliklere her yerde rastlamak mümkündür..
Ama bir edebiyat sitesinde yazan arkadaşlar arasında "böylelerine" rastlamaya ihtimal vermiyorum..
Varsa da gerçek değillerdir herhalde..
Umarım yanılmıyorumdur:)
Sayın Özaltının
'''Küresel sermayenin hizmetkarlığıyla müslümanlığı nasıl bağdaştırabildiklerini açıklayamayan bir iktidar ve çevresi...
Kendi dünyevi hırs ve arzularını DİNİ EMİRLER adı altında empoze edip holdingleşen bir zümre...''''.......açıklamasına katılıyorum....
Yazının içindeki ince yanıtlarıda destekliyorum..
Yazarı kutluyorum yazı-düşünce-yorumları nedeniyle...
Sevgiyle...
VE SON SÖZ OLARAK EKLENEN;
''Din, Allah ile kulu arasında vicdani bir olgu iken söylemlerine dini katarak karşımıza çıkan istismarcıları ivedilikle alaşağı etmeli ve sürü içinde bir koyun olmadığımızı Allah’ın üstün olarak yarattığı birer insan ve birer birey olduğumuzu yeniden hatırlamalıyız.''''
Söyleminizi de yürekten destekliyorum...
sayın erol bascı;
bir kere benden cevap isteme talebinizin mantıksallığı özürlü.diyaloglarda koşul ve önerme doğrultusunda cevap verilmez.cinlik meselesine gelince,sizi zaten bu tür forumlarda görmemek artık imkansız hale gelmiş.yani cin gibi sürekli dolaşan acaba siz misiniz ben miyim.eğer siz benim ne anlatmak istediğimi en başta anlayamamışsanız benimde her anlatmak istediğimi açıkca anlatmak gibi bir telaşım olamaz.zaten bu kısım psikoloji de kabaca algılama ve anlama(bilinç) kavramlarına denk düşer.ama ne yapalım sitemiz edebiyat sitesi psikanalizm değil
size başka cevap vermeyeceğim bilgilerinize...
saygımla...
komik olmayın.. ne demek istediğinizi hepimiz biliyoruz..
Yazdıkların derken ana yazı- yorum ayırmamışsınız..
Güya cinlik yapıp aşağıdaki hakaretlere de ortak olmaya çalışacaksınız..
Size düşen, tamer duranın her yazdığına "kelimesi kelimesine katılıyorum" derken, yorumlarında bahsettiği hakaretleri kastetmemiştim demektir..
Bunu bekliyorum..
Cevabımı size ona göre vereceğim...
sayın erol bascı siz bu sayfaya ne had ile yazdınızsa aynı had ile bende yazdım kaldı ki anlama özürlüsünüz sanırım zira ben sayın turanın yazdıklarına imzamı atıyorum dedim bire bir cevapladıklarına değil lütfen sayfayı kirletmeyiniz ve kim olduğunuzu biliniz bilebilirseniz tabi ki..
Bir de bu altına imza atmak moda oldu???
Serseri mayın, vatan haini, koyun sürüsü ithamlarına da yürekten katılşdığınızı ve desteklediğinizi mi söyelemeye çalışıyorsunuz alwaysyou??
Ne hadle, ne hakla?
Kim oluyorsunuz da her kelimesini destekliyorum derken hakaretlere de ortak olmaya cüret ediyorsunuz?
Yazı yorum ayırmadan her kelimeye başı kuma gömülü onay ne anlama geliyor?
Tamer Duran;
Herkese bilgi sahibi ol, araştır diyorsun önerilerini önce kendin uygulamalısın!
Eğer araştırma yapıp bu sözleri sarf etmişsen kandırılmışsın.
Kırmızı siyah renkleri bende de aşkı,ölümü,öfkeyi,asaliyeti temsil eder ASLA karanlığı değil.KARANLIK dönem ASİL TÜRK tarihinde yaşanmamıştır!
Başörtüsü dini emirdir.Eğer araştırmışsan Nisa suresi 31.ayette bayanların örtünmelerinin emredildiğini görmüşsündür.İlahiyat profesörlerimizin açıklamasını beklemeden kendin Kur'an_ı Kerim mealini açıp bakabilirsin.
Ayrıca düşüncenizi savunurken düzeyli konuşmayı öğrenmelisiniz.İnsanları zan altında bırakarak ya da insanlara uygun olmayan kelimelerle hitap ederek düşüncenizi açıklayamazsınız.
Kırmızı siyah rumuzlu kişinin ve Çiğdem hanımın yorumlarına katıldığımı belirtiyorum.
Sizi de esefle kınıyorum
serap kaya tarafından 2/3/2008 10:55:19 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sayın Tamer Duran
Gerçi bu türden düşüncelerin başka türlü dile getirildiğini göremediğimden henüz, lisanınızı mutad olarak değerlendirsem de
Uzun iki "fikri" yorumumu da belki kastederek şarlatanlık,
serseri mayın, koyun sürüsü, vatan hainliği türünden yaftalamanızın çok çirkin olduğunu belirtmek isterim..
İnanıyorum ki daha edepli, daha bilgisinden emin, daha saygılı ve daha çok pozitif bilgi temelli cevapları da başarabilirsiniz...Sloganist, militan bir anlayışın temsilcisi olduğunuza inanmak istemiyorum..
ne o alınmış gibi bir haliniz var ?
oysa yazıda en az on kere "sürü" diye hitap ettiğiniz kitlenin tercihlerini kınarken pek bi cevvaldiniz.
sizin keser hep size mi yontuyor kardeş ?
Kırmızı Siyah;
Bu yoruma ne demeliyim kararsızım. Aslında bir şey söylemek de gerekmez zira rumuz o kadar güzel tanımlamış ki sahbini. Kan ve Ortaçağ karanlığı.
işte buna gelemem.
Sayın Bayım Ortaçağ karanlığı diye bir şey benim tarihimde yaşanmadı belki haberiniz yokturdur.
Kırmızı_siyah yaşam ve ölümdür. yaşam ve ölüm arasındaki herşeydir. güçtür, kavgadır, gerekirse kandır ve aşktır ki;
siz aşktan ne anlarsınız bayım.
renklerin bile anlamından bi habersiniz.
muhabbetle kalın.
Bırakın bu şarlatanlığı beyler. Bilgi sahbi iseniz edebinizle bildiklerinizi paylaşırsınız değilseniz bir zahmet araştırıp okuyacaksınız.
Serseri mayın gibi ortada dolaşıp insanlara hakaret edemezsiniz. Müslüman olabilmeniz için önce insan (adam) olacaksınız. Aksi halde vatan hainliğine soyunmuş koyun sürüsünden farkınız olmaz.
Sayın Tamer Duran
Onca Atatürk ile ilgili husus yazmışsınız ama, inancı gereği başını örten insanların laikliğe karşı olduklarını, dini istismar ettiklerini yine de temellendirememişsiniz..
Zaten temellendirmeniz de mümkün değil.. Zira halkın dini inançlarını özgürce yaşamasına laiklik engel değil bizzat yardımcıdır..
Ama günümüzdeki uygulamalardan laiklik diye bahsetmek abestir..Hiç halkın inancı gereği başını örtmesi, hayatın dışına itilmesine vesile oolabilir mi? Atatürkün böylesi bir anlayışta olduğunu mu ima etmeye çalışıyorsunuz?
Ancak, siz ve bazı çevrelerin halkın samimi dini davranışlarını dahi laiklik dışı görmeye çalışmanız, başörtmeyi neredeyse vatan hainliği mertebesinde görmeniz esefle karşılanacak bir durumdur..
Türk halkı tarihinin hiçbir döneminde, inançlarının böylesine aşağılandığı bir dönem yaşamamıştır...Halkının inancı gereği yaptığı her davranışı karşısına alan bir anlayışa laiklik demek mümkün değildir..
Önceki yorumunuzda, siz hangi gerekçeyle siz kendinizi benden daha müslüman görüyorsunuz diye sorgulamışsınız..Başkasının imanını ölçmeye cüret ediyorsunuz demişsiniz?
Siz Sayın Tamer DUran
Hangi hadle, başıörtülü insanları laiklik karşıtı, şeriat yanlısı, Atatürk karşıtı, Cumhuriyet karşıtı olarak görmüş ve değerlendirmiştiniz ki?
Böyle düşündüğünüzden kaleme almadınız mı bu yazınızı?
Her satırınızda inançlı insanların yerine getirdiği dini bir vecibeye atıfta bulunarak, vatan hainliğine kadar uzanan suçlamaları hangi hadle yapmıştınız?
Niyet okuyuculuğunuz mu var?
İnsanların samimi inaçları dolayısıyla örtünüp örtünmediklerini nasıl anlıyorsunuz? Niyetmetreniz mi var?
Daha da önemlisi, kendinize yapılmasını istemediğiniz, kınadığınız türden suçlamaları siz niçin başka insanlara yapıyorsunuz?
BU soruların cevaplarını bildiğimizde zaten, hoşgörülü olmuş olacağız...
Kaldı ki insanların saçlarıyla başlarıyla uğraşan suçlaması, başörtüsünü destekleyenler için yazınız altında dile getirildi..
Ayrıca kendilerine laik gören kişilerden bahsettim, gerçek laiklerden bahsetmedim..Yorumumum aşağılarında da kendilerini laik görenlerin aslında nasıl laik olmadıklarını, baskıcı, faşist düşünceli kesim olduklarını izaha çalıştım..
Hiç insanların inancına müdahale eden bir anlayışın laik olması mümkün müdür?
Kendilerini laik gördükleri halde laik olamayanlar işte ancak böyle bir garabeti savunabilirdi...Başkalarının saçlarını örtmeleri ya da açmaları için böylesi bir cepheleşme çalışmalarının ülkeye fayda değil zarar getireceğini görmek gereklidir...İnanç özgürlüğü bireyin kendisini ilgilendirir sadece..Bizim düşüncemiz de bu hakkın kişinin kendisine teslim edilmesi içindir..Yoksa başkasının örtünmesi ya da açılmasına yönelik değildir..Oysa başkalarının örtünmesine karşı olanlar, örtündüklerinde eşitlikten faydalandırmayanlar kendilerini laik olarak tanımlasalar dahi, laik olamazlar, asla olamazlar..
Milletimizin din ve dil gibi iki önemli faziletinden din olanına açıkça saldırı vardır bu kendisini Atatürkçü olarak da değerlendiren kesimce..
Kimse milletin dini inancını kalbinden söküp alamaz..Diğerleri de bu olguya saygı duymalı, hakaret etmemelidir..(milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalb ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz. 1923 (atatürk'ün s.d. ıı, s. 66-67)
Belli ki kırmızı beyaz alevi olmadığı için epeyce gururlu...
Hadi bir tartışma konusu daha vereyim bu müslüman! kardeşimize.
Ben de diyorum ki İslamiyette mezhep yoktur. Mezhepler İslamiyeti bölüp parçalamak için Hıristiyanlığın bir oyunu ile dinimize sonradan sokulmuştur.
Eğer kardeşimiz bu en Müslüman kardeşimiz engin bilgilerinden bizi mahrum etmezse çok memnun olacağım.
Ha konu açılmışken peygamber efendimizin hangi mezhepten olduğunu da söyleseler hiç olmazsa. Böylece aydınlanmış olacağız.
Kırmızı Siyah;
Bu yoruma ne demeliyim kararsızım. Aslında bir şey söylemek de gerekmez zira rumuz o kadar güzel tanımlamış ki sahbini. Kan ve Ortaçağ karanlığı.
Kimbilir bu kara zihniyetler arkasında Sıvas örneğinde olduğu gibi kimleri diri diri yakma hayalleri yatmakta. Hep derim ya bu tür insanlarla aynı dini paylaşmaktansa paylaşmamak daha evladır diye.
Yazılar insanın edebi hakkında da epey fikir verir. Ve edepsizlik bir noktadan sonra hiç bir şeyle kapatılamaz.
Ne türban ne de burka ne de beton dökerek.
Ama çok ciddiyim ve sivil toplum örgütlerini harekete geçirmeyi düşünüyorum. Hani şu bağnazlıkta başı çekenlerin kan tahlili konusunu kastediyorum.
Eminim bu konuyu benim gibi bir çok insan da merak ediyordur.
doğru söz nasıl da iki kere kaydoluyor gördün dimi..))
kırmızı_siyah tarafından 2/3/2008 6:49:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
"Ekonomik çıkarlarımız uğruna ne vatanımızı ne de inancımızı satamayız. Sattırmamalıyız.
Din, Allah ile kulu arasında vicdani bir olgu iken söylemlerine dini katarak karşımıza çıkan istismarcıları ivedilikle alaşağı etmeli ve sürü içinde bir koyun olmadığımızı Allah’ın üstün olarak yarattığı birer insan ve birer birey olduğumuzu yeniden hatırlamalıyız.
Saygılarımla..."
iyi ya işte türban meselesi halolunca istismarda biter daha ne.böylelikle istismarcılar /din. din derken sadece sünnileri kastettim çünkü alevilerde istismarcı hayatta çıkmaz sümme haşa/ oy alma kapılarını yitirmiş olacak.
türban da serbest olup mevzusu kapanınca.
vay be demek sonunda aynı fikir de buluştuk ha...)))
biliyordum .
Aklın yolu ne de olsa birdir.
dimi abi.
“Son derece kritik bir süreçte gündemimizin basit ve gereksiz bir konu ile meşgul edilmesini kınayarak yazıma başlamak istiyorum.
Kastettiğim gündem konusu elbette türbandır.”
Basit ve gereksiz…
Böyle buyurdu Tamer Duran Beyefendi.
Derhal ve imdi ayaklar denk alına. Herkes önem tayinini buna göre ayarlaya. Ayarlamayanlar tez zamanda taksimde sallandırıla…
Nasıl karar verdiniz buna ? hangi parametrelerin ışığında bu çetrefilli ve ulvi sonuca erebildiniz Sn Tamer Duran beyefendi.
Yüksek bilgilerinizi bizimle de paylaşma lütfunu gösterseniz de o memleket meselelerindeki engin duyarlılığınızdan biz de nasiplensek.
Belli ki baş açıp kapama ile ilgili bir derdiniz yok. Peki derdi olanların yerine konu önemini tayin etme cüreti de nereden çıkıyor ?
Siz kimsiniz bayım ?
Bende sizin başka insanların kitlelerin bu ülkenin asil evlatlarının derdini basite ve gereksize alma cüretinizi kınayarak yazıma başlıyorum.
”Belli bir kesime epeyce siyasi rant sağladığı açıkça görülen türban, gerçekten siyasi bir simge olduğu için midir ki bazı siyasi partilerce suistimale değer görülmüştür, yoksa bir inanç sisteminin olmazsa olmazı olduğundan mıdır böylesine hararetli taleplere mazhar olmuştur?
Oysa, sadece siyasi rant değil, maddi ranta dönüştürüldüğü de açıkça görülmektedir. Durum böyle olunca da insan şu soruyu sormadan edemiyor;
• Kadınların başörtüsü üzerinden yapılan tartışmalar, birilerine maddi kazanç mı sağlamaktadır?
Böyle bir sorunun ardından hemen başka bir soru daha takılıveriyor akıllara;
• Şayet kadınlarımızın başörtüsü hem siyasi hem de ekonomik ranta tahvil ediliyorsa bunun halk dilindeki adı denir(!)?”
Parti genel merkezinde aşura dağıtmakla eşdeğerdir dersem çok mu ayıp etmiş olurum Tamer Duran beyefendi ? / Baykal parti genel merkezinde Alevilere aşura dağıttı . Ulusal basın/
Ya da Hacı Bektaşa koşa koşa nefes nefese giden parti başkanları ile eşdeğerdir dersem beni anlayabilir misiniz ?
Böyle bir empati geliştirebilir misiniz ? bu mümkün müdür ?
”Yukarıdaki iki soruya cevap vermek yerine okurların vicdanına havale etmek istiyorum. Zira sorulacak o kadar çok soru var ki!..
Bunlardan bir kaçını arka arkaya sıralayarak asıl konuya dönmek istiyorum.”
Sorular Ah sorular…)))
”• Tarikatlarca aşırı din pompalanarak kandırılan bir kesim din kardeşlerimiz nasıl oldu da sürü psikolojisi ile hareket eder oldu.”
Anıtkabire gidenler aşırı ideolojilerle pompalanarak sürü psikolojisi ile gitmediler mi demek istiyorsunuz yani. Hay Allah buradan bakınca da bize öyle geldi ne tuhaf değil mi ?
”• Neredeyse günü birlik yapılan çelişkili açıklamalar nasıl olur da malum kesimlerce kitlesel olarak hemen kabullenilebilir ve topaç hızıyla dönen bu dengesiz açıklamaların savunuculuğunu yapabilir?”
Bu ne soru mu toksa sayfa dolsun diye karalanmış anlamsız cümle yığınağı mı bana öyle geldi de
“• Vatan pahasına, dini ve onunla neredeyse eş tutulan türbanı hararetle savunan insanların etnik kökenleri incelendiğinde acaba nasıl bir tablo ile karşılaşacağız? Kimdir bunlar(!)?”
vay vay vay…
zurnanın zırt dediği yeri bulmuşların heyecanını görüyorum satırlarınızda. Bu ne muhteşem bir buluş, bu ne inanılmaz idrak yeteneği, bu ne sağdan at soldan geçcilik böyle.
İmrenmemek elde değil.
Kıskandım sizi, delice bir kıskançlığı parmaklarımdan klavyeye akıtmamak için verdiğim mücadeleyi görseniz bana olan saygınız kat be kat artar. Bundan eminim.
Etnik kimlik ha! Vay be nasıl düşünemedim bunu.
Türkiyede baskın iki etnik unsurdan biri olmalı. Türk etnisitesine dayanan kişilere bu soruyu mevzilendiremeyeceğinize göre geriye Kürtler mi kalıyor ?
Bildim mi ? bildim dimi ? /bildiğimi varsayarak devam ediyorum/
Bir etnik kökeni nasıl tek bir konuda toparlama maharetini gösterebildiniz bu nasıl bir yetenek böyle. Gittikçe şaşırtıyorsunuz beni.
Peki bu etnisiteye Alevilerde dahil mi ?
Ne o yüzünüz buruştu. Yoksa aleviler kürt değil mi ? ya da Alevilerin çoğunluğunu Kürtler oluşturmuyor mu ?
”Müslüman toplumlarda din istismarı; Muaviye ile birlikte başlamıştır. İslamiyeti kabullenmeden önceki ekonomik ve siyasal üstünlüğünü yeniden ele geçirmek amacıyla sinsi yaklaşımları kendine yol edinen Muaviye taraftarları tıpkı günümüzdeki gibi takiyye ve aldatmacalarla hatırı sayılır başarılar elde etmişlerdir. Ali Yaman’ın yazısından kısa bir alıntıyı sizlerle paylaştıktan sonra yazıma devam etmek istiyorum.
“Emevi sülalesi İslam’ın doğuşu ile kaybettikleri nüfuz ve iktidarı yeniden ele geçirebilmek için akıl almaz yollara başvurmuşlardır. Özellikle Muaviye’nin ve Yezid’in davranışlarını, ....
...
...
eee
bizimle alakası ne ?
ben de tutup frigyalılardan mı mesel anlatayım ? bu ülkede muaviyenin taraftarı ya da avukatı var da ben mi göremedim
“Bu alıntı ile günümüzde izlenen siyasi yöntemi karşılaştıracak olursak ...
...... “
Hadi ya
Ve sen bunu keşfettin ama biz bir türlü göremiyoruz öyle mi.
Valla bravo. Ne diyeyim
”Yaklaşık yirmi altı senedir çeşitli tarikatlar aracılığıyla sürdürülen bu karşı devrim anlayışı, Fettullah Gülen okullarında kendi seçmenini yetiştirmeyi başarmıştır. Siyasal İslam, ekonomik gücünü, her açıdan sömürdüğü dindar insanlarımızdan ve topraklarımızda gözü olan emperyalist, Siyonist uluslararası şirketlerin kurum ve vakıflarından almaktadır.”
Ve bu ülkenin adli organları yirmialtı senedir sek sek oynamakta ip atlamaktadır. Allahtan siz varsınız da bizi uyandırıyorsunuz. Az çok az bir bilginiz olsa Fethullah Gülen ile tarikat sözcüğünü yan yana koymazdınız.
“Para ile satın aldıkları insanları birer misyoner olarak kullanmaya devam eden malum siyasal kadro, kamu kaynaklarını hem kendi ideolojilerini hayata geçirme yolunda hem de şahsi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadırlar. Çıkarları elbette söz konusu vakıflar ile de örtüşmektedir.”
Mesela adam başı kaç para verdiler miktar söyleyebilir misiniz ? ve kaç kişiye verildi tahmini rakama ulaşınca bana haber verirsiniz…13 haneli bir hesap makinesı bulmanızı tavsiye ederim. Üstelik ytl ile..)
Ulusal boyutta ekonomik çıkmazda bocalayan halkımızın birincil sorunları dikkate alınmazken, başörtüsünü öncelikli tartışma konusu yapmanın anlamı nedir!?
İşte esas mevzuya geldik sonunda ekonomik çıkmaz ekonomik parametrelerle karşılaştırılır beyefendi
Başörtüsü ile değil.
Ekonomi ile sorununuz varsa ki olmazsa yazmazdınız. Bunun söylem biçimi tam da bu satırdaki gibi olmamalı. Başka dinsel gurupların söylemleri hiç te bu şekilde kesilmek istenmemişti. / örnek istermisiniz?/
“Bu tür kısır tartışmalarla ne hedeflenmektedir? Elbette hedeflenen Türkiye Cumhuriyeti ve Kemalist aydınlanmadır. “
Cevabı kendinden menkul bir soru daha..))
Öyle görünüyor ki tercih yapılmıştır ve bu karşı devrim oldukça kanlı olarak gerçekleştirilmek istenmektedir..
“Karşı devrim oldukça kanlı olarak gerçekleştirilmek istenmektedir” duyumlarınız mı var ? silahlanan bir kitle mi var ? satırlarına kan bulaştıranlar çok açık ortada iken bu nasıl bir ruh halidir. Yoksa kan isteyen başkaları mı ? buranın ivedi olarak açıklanmasını istiyorum.
“Bir insan hem Müslüman hem laik olamaz” diyen bazı politikacılarımız, ....
.....
....
Bu nedir Allah aşkına bu nasıl bir mantıktır. Herhalde burada hezeyandan olsa gerek sapla saman birbirine karıştırmışsınız son sürat gaza gelmiş viraja girmişsiniz ben önünüzden çekiliyorum /tam da burada/
"Demokrasiyi yerden yere vuran, laikliği dinsizlik olarak niteleyen bu sözde Müslümanlar hangi hakla türban serbestisine demokratik talep olarak bakabilmektedirler?"
Farzet ki baktılar. Sorun ne ?
"Artık eğri oturup doğru konuşmanın zamanı çoktan geçmiştir. Kimse devekuşu misali başını kuma gömerek olaylara öyle bakma lüksünü kendinde göremez. Şayet türban Yahudi geleneğinden bize dayatılan siyasi bir simge değil de dinsel gereklilik (şart) ise bunu ilahiyatçı profesörlerimiz çıkıp Müslüman halka açıklamalıdırlar."
Sıktım sıyrıldı resmen. Diyanetin açıklamaları hiç yoksa elli kere çıktı gazete ve televizyonlara. Devekuşu kim belli oluyor.
Çiğdem rumuzuyla yorum yazan arkadaşım;
Biraz önce bir yoruma cevaben yazdığım yazıda söylediğim bir şeyi tekrar yinelemek istiyorum. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz. Yazdığınız her cümle bir mantığa dayalı olmalıdır. Yani içinde bilgi muhteva etmelidir. Şimdi sizden ricam şudur ki; Lütfen Şeriat ne demektir bir kez daha araştırınız. Artık bilgiye ulaşmak o kadar zor değil.
Hele hele elinizin altında bir bilgisayar varsa...
Şayet laikliği doğru algılamak istiyorsanız bizzat Atatürk'ün ağzıyla okuyun ve fikir sahibi olun. Bakın bakalım vatan hainleirnin küfrettiği o büyük devlet adamı din ve laiklik hakkında neler söylüyor.
"atatürk diyor ki!
din ve lâiklik
din vardır ve lâzımdır. temeli çok sağlam bir dinimiz var. malzemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış. harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. aksine olarak birçok yabancı unsur -tefsirler, hurafeler- binayı daha fazla hırpalamış. bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.
din, bir vicdan meselesidir. herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. biz dine saygı gösteririz. düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamağa çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz. gericilere asla fırsat vermeyeceğiz. (asaf ilbay anlatıyor, yakınlarından hatıralar, s. 102-103)
ey arkadaşlar! tanrı birdir, büyüktür; tanrısal inanışların belirtilerine bakarak diyebiliriz ki: insanlar iki sınıfta, iki devirde mütalâa olunabilir. ilk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. ikinci devir, beşeriyetin erginlik ve olgunluk devridir.
insanlık birinci devirde tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddaî vasıtalarla kendisiyle meşgul olunmayı gerektirir. allah, kullarının lâzım olan olgunlaşma noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla dahi kullariyle meşgul olmayı tanrılık özelliğinin gereklerinden saymıştır. onlara hazreti Âdem aleyhisselâmdan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve elçiler göndermiştir. fakat peygamberimiz vasıtasiyle en son dinî, medenî gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. insanlığın kavrayış derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması sayesinde her kulun doğrudan doğruya tanrısal düşüncelerle temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, cenabı peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en eksiksiz kitaptır. 1922 (nutuk ııı, s. 1241)
muhammed'i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. cezbeye tutulmuş bir derviş, uhud muharebesinde en büyük bir komutanın yapabileceği bir plânı nasıl düşünür ve tatbik edebilir?
tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. bu küçük harbte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. muhammed bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde müslümanlık diye bir varlık görülemezdi. (şemsettin günaltay, ülkü dergisi, cilt: 9, sayı: 100, 1945, s. 3)
bizim dinimiz en mâkul ve en tabiî bir dindir. ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lâzımdır. bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. (1923)
büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor. bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. asıl küfür onların bu zannıdır. bu yanlış yorumu yapanların amacı, islâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir. 1923 (atatürk'ün s.d. ıı, s. 128)
bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. aksine allah da, peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor. 1923 (atatürk'ün s.d. ıı, s. 92)
bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, islâmın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. o şey dinîdir. eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. 1923 (atatürk'ün s.d. ıı, s. 127)
türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. şuura aykırı, ilerlemeye mâni hiçbir şey ihtiva etmiyor. (1923)
milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalb ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz. 1923 (atatürk'ün s.d. ıı, s. 66-67)
baylar ve ey millet, iyi biliniz ki, türkiye cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensublar memleketi olamaz. en doğru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır. 1925 (atatürk'ün b. n., s. 93)
bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. 1923 (atatürk'ün s.d. ıı, s. 127)
"dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için
en hakiki mürşit ilimdir , fendir. ilim ve fennin haricinde mürşit aramak
gaflettir, cehalettir, dalalettir"
mustafa kemal"
Sayın, Erol Başçı;
Bir yazıyı okumak kadar yazının anlattıklarını anlayabilmek de önemlidir. Hatta aslolan okunan yazıyı anlayabilmektir. Şayet şartlı okursanız hiç bir şey anlayamayacağınız gibi nezaket göstererek okuduğunuz yazının altına ekleyeceğiniz yorum da yazı ile alakasız ve zaman israfından öteye gidemez. Çünkü şartlı okunan bir yazı yine şartlı algılamayla sınırlı kalır. Diğer bir anlatımla etkisinde kaldığınız tarikat ya da bizim vatan haini olarak algıladığımız bazı yazılı neşriyatların yönlendirdiği şekilde anlarsınız ki bu da bireysel fikir beyanı değil sürü psikolojisinin yüklediği misyon ile konuya yaklaşmak olur. Söz konusu yazılı neşriyatları araştıracak olursanız ülkemizin işgal altında olduğu yıllarda işgalcileri metheden onların istekleri doğrultusunda faaliyet gösteren bazı vatan haini gazetelerle aynı isimlerle bu gün işbaşında olduklarını görürsünüz.
Günümüze dönelim. İslamcı bildiğiniz hangi tarikat vardır ki adı maddi sömürüye (hırsızlığa) karışmamış olsun. Yine adı İslamcı diye bilinen hangi politikacı vardır ki adı hırsızlığa, yolsuzluğa karışmamış olsun. Bunlara mevcut önemli isimler de dahildir. Ama salt kendilerini dindar olarak lanse ettikleri için onların her türlü garip guleba hakkını yemelerini mazur karşılamak lazım diye düşünüyorsanız onu bilemem.
Gelelim beni yazdığınız yoruma yanıt vermeye zorlayan ifade tarzınıza.
Yorum yazınızın bir yerinde şöyle demişsiniz:
"İnsanların saçlarıyla uğraşanlar ise zaten müminler değil, kendilerini laik gören kişiler"
Ben mi yanlış anlıyorum yoksa gerçekten kastınız bu yazıyla sabit midir? Mesela siz hangi dini bilginizle kendinizi benden daha Müslüman olarak görmektesiniz? Ya da haddinize mi düşmüştür ki bir başkasının imanını ölçme cüretini göstermektesiniz.
İşte tarikatların sığ İslami anlayışı ile ve sizin de değindiğiniz yobaz yaklaşımlar tam olarak bu tür yaklaşımlardır. Bilgi sahibi olmadan fikir yürütmek, birilerini dinsiz olarak betimlemektir bağnazlık ya da yobazlık. Laikliği tanımlamanız da belli ki İslami anlayışınızla tutarlı istikamette.
Sizin mümin olmayanlar diye nitelediğiniz insanların yüzde yüzü emin olabilirsiniz ki en az sizin kadar Müslümandır. Onların bir de artıları vardır. Artıları; vatansever oluşlarıdır. Ilımlı İslam modelini benimsetmeye çalışan vatan haini tarikatların değil, Allah’ın bir lütfu olan zekaları ile İslamiyeti benimsemiş ve gösteriş hevesine kapılmadan tevazu içinde yüreklerinde Allah sevgisi yaşatanlardır. Arada ki fark budur işte.
Artık gerçekten merak etmeye başladım. Tarikat liderleri başta olmak üzere, dini suistimal eden politikacıları ve halkın içinde dindar kisvesi içinde olan insanların geçmişlerinin araştırılmasının gerekliliğine inanıyorum. Bakalım altından gerçekte nasıl bir sonuç çıkacaktır ki vatan pahasına ister dinsel ister siyasi gerekçeyle olsun başörtüsü böylesine kutsal hale getirilmek istenmektedir.
BAZI KESİMLER NEDENSE KENDİLERİNİ EFENDİ,HALKI İSE CAHİL EĞİTİLMEYE MUTHAÇ GÖRÜYORLAR. VE BU HAKKI NERDEN ALIRLAR BİLMEM. ONLAR HERŞEYİN EN İYİSİNİ BİLİR. HALK BİLMEZ...ANLAMIYORUM. BAŞÖRTÜSÜ SERBEST OLSA SEÇİM ESNASINDA KİM BAŞÖRÜTSÜNÜ OY İÇİN KULLANABİLİR? ACABA BURDA MAĞDUR OLAN KİMDİR? BAŞÖRTÜLÜLER NEDEN 2.SINIF VATANDAŞ SAYILIYOR. LÜTFEN BU ÜLKENİN DAHA ACİL SORUNLARI VAR. BUNLARI ÇÖZELİM...BIRAKIN BU KONUYU VE HERKES İSTEDİĞİ GİBİ YAŞASIN. AVRUPAYA İYİ BAKIN. MADEM ÖRNEK ALIYORUZ. ORDAKİ İNSAN HAKLARINA BİR BAKIN.
sorarım size başörtüsü serbest olsa acaba siyasetçilerin dilinde türban sakız olur muydu? Türkiye'nin %99'u müslüman diyorsak başörtüsü neden ve niçin yasaklanıyor? eger değilse de hani laiklik? Laiklik nedir? din ve devlet işlerinin ayrılması. Peki bu yöneticilerin dinsiz olması anlamına geliyor? Bir cumhurbaşkanı yada milletvekili seçerken dinsiz mi olması gerekiyor. Lütfen kelimelerinin içni boşaltmayalım. bu gün birçok ülkede laiklik var.ÖRNEK ALDIĞIMIZ AVRUPA'DA BİLE BAŞÖRTÜSÜ SERBEST!!!! TEKRAR SORUYORUM. BAŞÖRTÜSÜ SERBEST OLSA SAĞIYLA SOLUYLA HANGİ PARTİ AĞZINA SAKIZ YAPABİLİR TÜRBANI... SİZLER NASIL AÇIK YAŞAMAK İSTİYOSANIZ BİR KESİMDE BAŞÖRTÜLÜ YAŞAMAK İSTİYOR. BU ÜLKE HEPİMİZİN VE KAPALI AÇIK ÖZGÜR VE KARDEŞÇE YAŞAMALIYIZ. BUGÜN KADIN PROGRAMLARINDA BİLE DİN DERSİ VERİLMEYE ÇALIŞILIYOR. BİRİ DE ÇIKIP BU KADINLAR NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR DEMİYOR. AMA BİRİ BAŞINI ÖRTMEK İSTEDİĞİNDE KIYAMET KOPUYOR. EYLEM YAPAN KESİMLERİ DE KINIYOR.KINIYORUM. KAPALILARI NASIL DÜŞMAN GÖRÜRLER??? AÇIKTAN KINIYORUM...
Türbanı İMAN ESASLARININ önüne geçiren bu uygulamalar...
Küresel sermayenin hizmetkarlığıyla müslümanlığı nasıl bağdaştırabildiklerini açıklayamayan bir iktidar ve çevresi...
Kendi dünyevi hırs ve arzularını DİNİ EMİRLER adı altında empoze edip holdingleşen bir zümre...
Zahiri müslim. BATINI yahudi bir anlayışa kapılmış bir halk yığını ve bu topluma cennet den arsalar satan bir HACI HOCA önder takımı...
bu işin sonunu ben çok kötü görüyorum.
Türban ya da başörtüsü ya da herhangi bir şey..
Dini inanç gereği takılıyorsa, kimsenin "senin inancın öyle değil, bizim dediğimiz gibi" diye kendisini yormasına gerek yok...
Dileyen inandığı gibi yaşayabilmeli, başkalarının kendi hayatımıza müdahale etmesinden endişe ediyorsak, öncelikle biz başkalarının hayatına müdahale etmemeyi öğrenmeliyiz..
Başörtüsünün, başörtmenin dini bir gereklilik olduğu 1500 yıldır söylenmekte, müslüman dünyası zaten bu gerekliliği bilmekte..Kaldı ki Diyanet İşleri Başkanlığı da defelarca bu gereklilikten bahsetti.Merak sahiplerinin diyanet duyurularını takip etmemiş olmasını yadırgıyorum..
İnsanların saçlarıyla uğraşanlar ise zaten müminler değil, kendilerini laik gören kişiler...Saçlarını örten inanç sahiplerini dışladıkları, hakaretler ettikleri, okullara devlet dairelerine, kamusal alanlara almadıklarını zaten biliyoruz...
İnançlardan vazgeçilmesini empoze eden bu laiklik anlayışı aslında baskıcı faşist bir anlayışın yansıması..Laiklik denemez, olsa olsa laikperestlik, laikçilik gibi laisizm -yobazlığına işaret eder..
İnanan insanlara "namaz kılma, oruç tutma, zekat verme, camiye gitme,cumaya gitme, kurban kesme" demenin bir başka türüdür bu "başını örtme" diklenmesi..
Kendisini üstün, inanan insanı 2. sınıf vatandaş görme, onun inançlarını değiştirebileceğini, yönlendirebileceğini düşünme demektir...
Bu düşünce yapısının , kendisinin inancı nasıl algılayıp nasıl yaşadığı önemli değildir.Başkasının nasıl yaşadığıyla daha çok ilgilidir ve kendisine benzemiyorsa , bütün insanları kendilerine benzetmeye çalışır..
Başörtüsü kullanmak isteyen insanların, sadece kendi iradeleriyle, sadece kendileri için hak istediklerini algılayamazlar..Niçin bu haklarının elinden alınmış olduğu garabetini de sorgulayamazlar..
Türbanı dillerine dolarlar, ancak türbanın da başörtüsününde aslında bir örtünme aracı olduğunun, dinin örtünme emrinin yerine getirilmesinde şeklinin, biçiminin önemli olmadığını bilmezler..Örneğin örtünme emrine uymak için , başı saçları boyunu ve göğüs bölgesini kapsayacak şekilde her türlü aracın kulanılabileceğini idrak edemezler..
Türbanın ya da başörtüsünün bu amacı yerine getiriyorsa , sadece işlevsel önemi olduğunu bilemezler..
Türbanın tarihçesine yönelmeleri de bu yüzdendir zaten.. Kaldı ki türban kavramının da 12 eylül döneminde sonra bizzat yök başkanı İhsan doğramacı tarafından ülke gündemine hediye edildiğini hatırlamazlar..Muaviyeden, abbasiden, vahhabiden , selefiden bahsederek onlarla bağlantı kurmaya çalışırlar..Oysa o kültürlerin hiçbirisine benzemediğini örtünme şeklinin bilmezler.. Kaldı ki, müslüman ülke kültürlerinin birbirlerine benzer olmasını dahi şaşkınlıkla ve tuhaflıkla karşılarlar..İranda da Arabistanda da namaz kılıp, oruç tutulduğunu, kadınların oralarda da başlarını inançları gereği örttüğünü düşünemeyip, aynı türden dini gereklilikleri yerine getiren müslüman halkımızın benzerliklerini aşağılamaya çalışırlar şaşırarak..
İnsanların inançları gereği başlarını örtmesi bu kesimde öylesine şiddetli tepki bulur ki, militan akademisyenleri mesela inancı yüzünden başını örten öğrencilere düşük not vermekten bahsedebilir..Başıörtülü öğrencilerin olduğu sınıflara ders vermeyeceğini ilan edebilir...Bu çağdışı düşünceyi de alkışlayacak taraftarlar bulabilir...
Halkının değerlerine, hassasiyetlerine böylesi yabancı , böylesine düşmen bir anlayış asla Laikliğe ya da Cumhuriyete maledilemez.. Olsa olsa Koyu, militanist bir Atatürk ve Cumhuriyet istismarcılığı ile örtüşebilir..
Kadın kıyafetleri ile ilgili hiç bir devrim kanunu olmamasına rağmen, başörtüsünü hatta çarşaf ve peçeyi devrim kanunlarının yasakladığını yaymaya çalışırlar..Örtünmeyle laiklik karşıtlığını, dini emri yerine getirme arzusuyla, irticayı bir olarak görürler.. Kendileri de asla o kanunları okumazlar çünkü..
BU kesimde dini kurallar ile ilgili sorunlar vardır.. Dini uygulamaları her fırsatta aşağılamaya çalışırlar..
Ben saça bamınca tahrik olmuyorum diyerek mesela, dini bir emir ve uygulamanın anlamsızlığını sorgulamakta beis görmezler..İnsanların inandıkları dinin kutsal kitabında yazılanları uygulamasını kategorize etmeye çalışırlar..Şunu uygula, bunu uygulama, şunu yapıyorsan bunu yapma, bunu yapıyorsan öbürünü de yap türünden bilmişliklerde bulunurlar.. Kul ile Allah arasına bu anlamda girmekten hiç gocunmazlar..Ben saça bakıp tahrik olmuyorum, öyleyse bu başörtme ayeti beni ilgilendirmez türünden kerameti kendinden menkul fetvalarla, dini değiştirmeye, kendileirnce yozlaştırmaya çalışmakta tereddüt etmezler...
Velhasılı, ülkesinde yaşayan halkın dini hassasiyetlerine saygı göstermeyenler, üstelik de onunla alay etmeye çalışanlar, vatan topğraklarında asırlardır yaşamış kültüre ihanet içerisinde olanlar asla düşüncelerinde samimi değildir..Halkını hor gören, halkını aşağılayan bir vatanseverlik olabilir mi?Mümkün mü bvöyle bir vatanseverlik anlayışı?
Olsa olsa çıkar çatışması olarak , elit, kendilerini 1. sınıf gören azınlığın iktidar mücadelesi olarak görülebilir...
Bu mücadeleyi yürütenlerin amaçlarına bilmeden hizmet etmekten bahsedilebilir belkide bunun yanında..
Milleti millet yapan değerlere, kültüre sımsıkı sarılmış, kendi ülkesinin halkının neredeyse tamamını dışlayanlara inat, birbiribni kucaklayan güzel gelecekler için dua edelim..
Memleket elden gitmiş, satılmamış limanları, bankaları fabrikaları, kalmamış, ekümeniklik başa gelmiş, yahudi zihniyeti müslümanlığa egemen olmuş, bizim terelelliler hala saçlarıyla uğraşmakta. Vatan elden gitmekte, onlar simge peşinde. Yazıklar olsun... Tam bağımsızlık olmadan dinlerini yaşayacaklarını sanıyorlar, aldanıyorlarSorsan müslümanlar, bir gram iyilikleri olmaz kimseye...Burası Mustafa Kemal in ülkesidir ve ebediyete kadar öyle kalacaktır. Ve hiçbiri ne senden ne benden fazla müslüman değildirler, çünkü samimi değildirler...
Kalemine veya klavyene sağlık dostum...
Ha birde saça bakıp tahrik olan denyo varsa, mutlaka sorunludur....