- 2066 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
Kİ
Sema ENCİ’ye...
Bir bilgenin uyurken açık kalmış ağzından sızan laflardı her şey. Kelimeler sonsuz, söylemler sınırsız. Yan yana dizsem yine kendime varan bir yol olacaktı her biri. Bin yılda bir adım atacaktı içimdeki kadın. Beğendiğime basıp, beğenmediğimde susacaktım. Virgüllerde bekleyecekti beni en sevgililerim. Ünlemler, akşamüstü çıkagelen pala bıyıklı abim. Ondan saklayacaktım en çok bağlaçlarımı. Fakat, ben konuşma baloncukları saldıkça yüreğimden, suya düşen pişmaniyelere döndü cümleler. Eridiler…
Susamadım ki…
Bir urganın saçaklı ucunda sallanan cisimlerdi her şey. Eğilip urganın sarktığı uçurumdan, gözlerimin renginde çimenler toplayacak, kendime benzeyen ve birbirleriyle beslenen organizmalar biriktirecektim avuçlarımda. -Adem atam, ablalarımı ağabeylerime bölüştürdüğünden beri birbirini yiyen insanlığa adadım soy ağacımı.- Gözlerim değdikçe yeşillerine, gürültüyle döküldüler derin uçurumlardan yukarı. Tanrım, hiçbir şey bizim değil şu naylon kağıda sarılı dünyada! Düştüler…
Tutamadım ki…
Toprak bir yolun sonsuzca eve açıldığı patikalardı her şey…Aşina zillere basacaktı titrek parmaklarım ve kapılar açılacaktı. Çiçekli basma önlüklü kadınların gölgelerinde, baldırı çıplak çocukluğum seğirtecekti buharlı bir öğle vakti. Biri taşlı bir avluda, günlerden kıymalı sarma saracaktı. Biri yufka serecekti kendi közlü yüreğine. On bir ay Ramazanı bekleyecekti biri. Avlusu çimen tutmuş bir evin kadını bayramda gelecekti ve biri beni sallayacaktı kıyamete dek. Dayıma benzer bir adam eğri taşlar fırlattı bir evin penceresine. Biri kızdı kükredi. Güneşli bir günde Tanrım! Güneşli bir günde heyelan öptü patikalarımı. Coğrafya kitabımın kapağı yırtıldı. Yol müfredattan kaldırıldı. Patikalar kurtarılamadı. Yittiler..
Gidemedim ki…
Halının altına gizlenmiş, küflü ve güveli bir kitabın arasında, müebbet yatan ayıraçlardı her şey…Başkasına aitmiş gibi okuduğum, ama aslında beni anlatan sayfaların münasip kısımlarına yerleştirecektim her birini. Kitap bittiğinde, güvenli yerlere yerleştirdiğim ayıraçları takip ede ede kendime dönecektim. Roman uzayıp gitti. Korktum. Bir masalın yosunlu kurnasına sığındım. -Tanrım, unutmuş değildim ben seni.- Hansel ve Gretel ormandan döndüler, benim ayıraçlarımı yiye yiye evlerine gittiler. Kitabın finalinde, et obur çiçekler topluyordu Kırmızı Başlıklı Kız. Yazarın adının üzerinde -tam da E’nin üzerinde- karnı kelimelerle dolu bir kurt yatıyordu. Başka bir masalın kurbağası gerilip kurnaya atladı, su romanın kara boşluğuna sıçradı. Aşikar oldum. İkisi bir olup beni ciltten aşağı ittiler.
Dönemedim ki…
Bir adamın kemerine kement atıp intihar eden anahtarlıktaki anahtarlardı her şey…Yeşilçam filmi gibi son nefesine yetişecektim anahtarlığın. O ölse de tebasını kurtaracak, her biriyle ışıltılı kapılar açacaktım. Bir kilit nura vurulmuştu, bir kilit dile, bir kilit berekete, bir kilit mevsimlere Tanrım! Sen bunu görüyor ve sonsuz sabrınla vaat ettiğin günü bekliyordun. Hâlâ adamın kemerinde asılı olan anahtarlıktan çıkardıkça anahtarları, yamulup kambur birer soru işaretine döndüler. Sorular hiçbir kapıyı açmadılar. Annemden yadigar bir mırıltıyla yüklendikçe bileklerime, sorular, buzdan sarkıtlar gibi sulu sepken kırıldılar. Kırılan her sorunun ardından, gıcırtıyla bir kez daha kilitlendi kapılar.
Açamadım ki…
Dünyanın kenarlarına oyalanmış dağlardı her şey. Süphandan, Tanrı Dağına zıplayacak; “Tanrı şahit ki, insanım” diyecektim. Sonra sonsuz secdemden selam verip, bir avuç mesafesi kadar uzaklıktaki Ay’ın camlarını silecektim. – Ay Dede aslında ölmüştür kimseye sezdirmeden. Tanrı acılarının kefareti olarak bir türbe “ol”durmuştur ona semada. Ne güzel seyrediyordu oradan toruncuklarını fakat; buhranlı bir anında yaktı onu türbedarı. Ondan hep islidir ışığı.- Camlar parlayınca, öyle bir şavk düşecekti ki ‘herkesin mahallesinin’ orta yerine, artık güneşe kadar yürümeyecekti az gelişmiş topraklarda kanayan cılız ayaklar. Her gece leyleksiz bir bacadan seslenecekti Ay uykudakilere: “Mehlika size yeter.” Daha Süphan’dan ayağımı uzatmadan hapşırdı insana alerjisi olan Tanrı Dağı. Kasılıp kalan sıra dağlar hızar dişi tepeler doğurdular. Tepeler, ayakkabımın -dilekten ince- köselesini ısırdılar.
Kaçamadım ki…
Bir imamın “Nasıl bilirdiniz” sorusu kadar uzun sanrılardı her şey. Düşümde cenazemde gördüğüm herkesi öpecek, onlardan “iyi bilirdikler” niyaz edecektim. Fakat, yakışıklı bir hayat geçti musallanın önünden. Dudaklarında hızlı notalı bir marş. Ruhum gizlendiği kulak arkamdan çıkıp ardına düştü o marşın. Yeniden rüyamın başladığı yere gelene kadar, cenazemdekiler öldüler. Beni iyi bilecek kimse kalmadı geriye. Niyazım muhatapsızdı artık son nefeste.
Bilemedim ki…
***
Biri cami avlusuna beyaz bir su kabı koydu kargalar için. Kumrular, şadırvanın köpüklü sularında serinlenirken, kargaları tekmelemesin diye cemaat. Tanrım, karganın da, kumru kadar sahibi değil misin?
***
-Bu bir düştür anne…Gel , hayra yor bu gece…
...ENGİNDENİZ...
*Yeniden düzenlenmiştir.
YORUMLAR
Ruhun derinliklerine inebilmek, ruhumuzu terbiye edebilmek, yüreğimizi sonuna kadar açabilmek; her odacığını sevgiyle, anlamla doldurabilmek ve insan vasfını, erdemini taşıyabilmek müthiş bir duygu. Senin denemelerini hücrelerime kadar hissediyorum ve çok etkileniyorum. Kutluyorum Aynur'cuğum. Sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Aysel AKSÜMER
Ah sevgili Aynur...
Ben ne yaptım da bu güzel yazı bana adandı? Emek senin o derin yürek senin.
Bu yazının ilk halini monologlar forumunda okuyuşum beni çok etkilemişti. Çünkü çok önemsiyorum ben kişinin bu tarz denemelerini.
Sanki daha çok aralayabiliyoruz kendi içine açılan o kapıyı. Ki ben o aralıktan incelikler gördüm, derinlikler... Sorgulayışlar ve arayışlar...
Kelimelerini ve varoluşunu irdeleyişler...
Şimdi bakıyorum da sayfada mensur şiir tadında bir emek gördüm. Ara sayıklayışlarla bölümleri ustaca birleştiren eşsiz öykü yazarımızın içimizi yakan sözüyle sığınışına tanıklık ettim:
"Tanrım, karganın da, kumru kadar sahibi değil misin?"
Ki nasıl insani... Nasıl merhametli... Nasıl bir teslimiyet ve nasıl da çözmüş bulmacayı...
Ve bu sayıklamalara yakıştırılan düş tanımlaması... Ki her harfi hayırlı mezara kadar sürecek olan kelimeler dünyasında.
Güzelsin Aynur. Çünkü o engin ufkunu taçlandıran harika bir düşünme yetin var. Güzelsin çünkü satırlarının öznesi sen olsa da insani değerlere dokunuşun var kimsenin gözüne gözüne sokmadan, usulca.
Sahi kendi cenazesindekileri öldürecek kadar nasıl ters düz eder insan okuyucuyu? Öyleyim biraz.
Bu yazıdaki kişi çözülmez. Okuyan çözülüp şuracığa kıvrılır.
Birini sevmek demek benim için korkuya daha çok yaklaşmak demek.
İşte ordayım ve o kadarım.
Nezaketine ve derinliğine sonsuz sevgimle Aynur.
Ve her daim inşallah.
Sema Enci tarafından 5/24/2012 8:31:20 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Denemem için söylediğim güzel sözler şöyle kocamanından güldürdü beni, neşem geldi.
"Birini sevmek demek benim için korkuya daha çok yaklaşmak demek.
İşte ordayım ve o kadarım." Ben de biliyor musun? O zaman bir masal kurnası da biz bulup saklanalım. Zıplayıp gelecek kurbağaları unutmadan...
Vesile olduğun için çok teşekkürler.
Sevgim, saygım sonsuz kere -inşallah-
Sizin yazılarınızı okuduktan sonra iki saat kendime gelemiyorum ve ar ediyorum çoğu zaman yazmaya ...ha bu bi itirafsa itiraf...kesinlikle bu böyle...aklımda bir konu vardı uçtu gitti...Şimdi önceden yazdığım bir konuyu asacağım deftere...sizi canı gönülden tebrik ederim Tabiri caizse...selamlar
Yazamadım ki...
Elimden kalemim düştü.Ne yana gittiğini gören var mı?
Hayallerimin gölgesiyle halvet olurken, adını duyan var mı son kullanma tarihi geçmiş konuşmaların
Ah ah neyleyim... Güzeldi.Senin her yazdığının arkasından koca koca senaryolar birikiyor kafamda...
Şu kalemi bir bulsam.Ben ona yapacağımı biliyorum da...
Sevgiyle cancazım. Sahnede Engin bir Deniz vardı yine...Öptüm gözlerinden
Çeşitli nedenlerle uzun bir süredir yorum ve buna benzer paylaşımlarıma ara vermiştim. Ve daha uzun bir süre daha bunu sürdürmeyi düşünmüştüm! Ama…
Her yazısıyla bende tutku yaratan değerli yazarımızın “TABİRİ CAİZ
“ gibi; toplumsal yaşam içinde KADIN temasına ve kadının sosyal yaşamdaki konumuna/konumlandırılışına vurgu yapan bu değerli paylaşımına kayıtsız kalamazdım! İçinde muhakkak bir “ben” vardır, biz kadınlara ve /veya bütünüyle insana ayna tutan…
“Bir bilgenin uyurken açık kalmış ağzından sızan laflardı her şey. Kelimeler sonsuz, söylemler sınırsız. Yan yana dizsem yine kendime varan bir yol olacaktı her biri. Bin yılda bir adım atacaktı içimdeki kadın. Beğendiğime basıp, beğenmediğimde susacaktım. Virgüllerde bekleyecekti beni en sevgililerim. Ünlemler, akşamüstü çıkagelen pala bıyıklı abim. Ondan saklayacaktım en çok bağlaçlarımı. Fakat ben konuşma baloncukları saldıkça yüreğimden, suya düşen pişmaniyelere döndü cümleler. Eridiler…”
“Susamadım ki… “
“Tutamadım ki… “
“Gidemedim ki… “
“Dönemedim ki… “
“Açamadım ki… “
“Kaçamadım ki… “
“Bilemedim ki… “
“Biri cami avlusuna beyaz bir su kabı koydu kargalar için. Kumrular, şadırvanın köpüklü sularında serinlenirken, kargaları tekmelemesin diye cemaat. Tanrım, karganın da, kumru kadar sahibi değil misin? “
“Bu bir düştür anne…Gel , hayra yor bu gece… “
Paragraf sonundaki ifadelerin “Susamadım ki… “
gibi muazzam söylemlerle bağlantısı ve düşün kıvrımlarına etkisi sözcüklerle ifade edilemeyecek kadar güzel ve anlamlı!
Sadece müthiş bir nesir diline sahip değil, Aynur Engindeniz! Aynı zamanda keskin bir analiz, isabetli ruh çözümlemesi, irdeleyici sorgulayışlarla beyin kıvrımlarını düşünmeye yönelterek sarsan bir yetiye sahip.
Okunulan eserde;
insan olmakla insani/insancıl olmanın ayrımı yapılmakta…
Çağın içinde fakat çağcıllıktan uzak, yaban bir hayatla; çağcıl bilincin getirdiği kazanımların farkındalığı ile birlikte;
Farkındalıklı algının, insanı/kadını, mutlaka dingin bir yaşam çizgisine yönlendireceği ayrımına dikkat çekilmekte…
Ayrıca;
Alışılmış,kanıksanmış yanlışlara ( gah baskılanarak, gahi cehaletten) boyun eğerek kendi kaderini tayinden yoksunlara (özellikle de kadınların düşürüldüğü çıkmazlara) vurgu ile;
Yaratan’ a, yaratılan’ a, değerlere, değerleri saptıranlara, KADIN faktörünü sistemin dışına çekerek ya da sistemin içinde işlevsiz hale getirenlere yapılan vurgu ve göndermelerle gelinen nokta, düşürülen durumun sosyal ve toplumsal boyutlarıyla insani yanının ana fikir edinildiği çok anlamlı ve bir o kadar da edebî değerde bir kurgu. Her ne kadar kurgu diyorsa da yazar; aslında gerçeğin fotoğrafı!
Değerli yazın dostu Aynur Hanımın gerek diline, gerek derinliğine, gerek yaratıcılığına, gerekse zengin içsel donanımına hayranım! Edebiyat için ciddi anlamda değerlendirilmesi ve elinden tutulması gereken bir kalem olduğuna inanarak; başarılar ve saygılar diyorum dost kaleme.
Hımm okumuştum şimdi yorum zamanı :)
Bu sefer Mara'dakinin tersi olmuş galiba.
Çok güzel olmuş, nicedir deneme yazmıyordun. Ben senin denemelerini de çok seviyorum. Hikayelerinde de her ne kadar biraz belli etsen de burda alabildiğince hür oluyor söylemlerin.
Sevgilerimle daima canım yazarım.
Umut Kaygısız
Aynur Engindeniz
Yine de sevdiğimiz yazar kardeşlerimizdensiniz. Teşekkür ederim.
Sinemim, deneme bir iki de br yere kadar kuzum. Dönüp dolaşıp geleceğim yer öykülerdir. Hele bitsin hayırlısıyla şu romanım:)
Teşekkürler
Monolog forumunda okumuştum. Sevgili Sema hocamızın bu yazıya yorumuna tüm kalbimle katılmış ve bunu bir deneme yazısı olarak sayfanda okumayı dilemiştim bende.
İyi ki Sema hanım böyle bir şey istemiş değil mi gözümün (Ay) nuru? Bak ne güzel olmuş. :)
Günümün yazısıdır gönlümde ki her yazdığın için böyle düşünürüm bilirsin.
Sen yazmıyorsun Aynur!
Elinde bir baget (kalem), kelimelerden bir orkestra ve maestro sen. :)
Cümleler öylesine muhteşem bir ezgi ile d/okunuyor ki; hayran olmamak mümkün değil.
Bilirim bu sitede türlü isimler verildi sana ki ; her biri birbirinden güzel ve anlamlıydı. Daha önce söylendi mi bilmiyorum ama şu andan itibaren yeni bir ismin daha var :
Cümlelerin (hanım) efendisi :)
Kalben ve baki sevgimle...
Aynur Engindeniz
Hamuş-71
Canımsın...
Gördüm...Takılma bunlara lütfen.
Dualarım her daim seninle biliyorsun. Candan aziz, candan içre cancağazım...
Yazıların, öykülerin, içinden yaşama düşen her bir damla toprak kokulu toprak bereketinde benim gözümde...
Sanki yaşamın içine cümlelerin arasından firar ediyor okuyan yanımızın cesur duruşu...
Her eserin düşsel çığlığın gerçeğe kucak açan anası gibi...
Kalemin hep yazssın Aynur...
Tebrikler...
Aynur Engindeniz
en çok özgün söylemlerinizi seviyorum.
ikinizin...
kutladım kalbimle. hep. çok.
Aynur Engindeniz
Sevgiler, teşekkürler.