- 1874 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
ALİ OSMAN’DAN ÂL-İ OSMANA -30 -
1740 yılına gelindiğinde Osmanlı Devletinde doğrular yanlışlarla, iyiler kötülerle karışmıştı.
Molla Ali Osman etrafına toplanan talebe ve diğer hocalara işte bu iyileri ve kötüleri anlatmaktaydı.
-Hocam iyiler de var dersiniz kötüler de…Doğru olanlar da var desiniz yanlış olanlar da: nedir bunlar açıklar mısınız bize?
-Madem merak edersiniz o halde anlatayım: Devlet-i Âl-i Osman’ın Hem Rusya, Hem de Avusturya ile kazançlı bir ahidname ( Antlaşma ) yapması çok iyi olmuştur. [ 1739 Belgrat Antlaşması Osmanlı Devleti’nin imzaladığı son kazançlı Antlaşmadır denilebilir ] Ama hemen bunun arkasından Frenk keferesi ile yapılan kapitülasyon antlaşması kötüdür…Zararlıdır.
-Niçin zararlı olsun ki hocam? Onların yardım ve gayretleri ile imzalanmadı mı Belgrat Antlaşması…Dolayısıyla Frenklere biraz imtiyaz tanımanın kime ne zararı var? Hem Cennetmekan Sultan Süleyman zamanından beri devam etmez mi bu imtiyazlar.
-26 Mayıs 1535’te Osmanlı ülkesine gelen Fransız elçisi Jean de la Foret, Irakeyn seferinde bulunan Kanuni Sultan Süleyman ile de görüşerek teklif edeceği ahidnamenin kabulünü rica etmiştir. Padişahı Fransa kralı ile birlikte İmparatora karşı harp yapmaya ikna etmeye memur edilen La Foret, Kanuni’den savaş hazırlıklarına sarf edilmek üzere 1.000.000’luk bir yardım ve Osmanlı donanmasının Sicilya ve Sardunya’ya karşı gönderilmesini istedi. Oldukça iyi kabul gören Fransız elçisi ile bir sonraki yıl olan 1536’nın Şubat ayında barış, dostluk ve gizli bir “Tecavüzü İttifak Muahedesi”nin yanı sıra daha önce Venedik ve Cenevizlilerle yapılanlar gibi sonradan Kapitülasyon adı verilen bir Ticaret Antlaşması imzalandı (18 Şubat 1536).
1536 Kapitülasyon Antlaşması karşılıklı eşit yararlanma esasına göre ve geçici olarak düzenlenmesine rağmen uygulamada sadece Fransızlar yararlanmışlardır Fransızlara 1536’dan sonra II. Selim 1569’da, III. Murad 1581’de, III. Mehmed 25 Şubat 1597’de, I. Ahmed 25 Mayıs 1604’te, IV. Murad 5 Haziran 1673’te, Hep imtiyazlar vermiştir…O dönemlerde Frenk gavuru bize yalvarırdı her padişah değişikliğinde kapitülasyonları devam ettirelim diye…Lakin şimdi durum farklı…
-Hocam ne fark var hâla anlamış değiliz.
-Bunda anlaşılmayacak ne var ben de onu anlayamıyorum… Ulu hünkar Kanuni zamanında Fransa bize muhtaçtı…Kapitülasyonlar ise bir lütuf olarak verilmiş olduğu gibi aynı zamanda Avrupa’daki hristiyan birliğini bozmaya yönelikti…Oysa şimdi kapitülasyonlar bir lanet halkası gibi boynumuza geçti . Osmanlı Devleti var olduğu sürece devam edecek…Adamlar artık bir daha kapımız gelip bize yalvarmak istemiyorlar. Bu çok yanlış oldu çoookk…
-Hocam yine anlamadık…Koskoca Devlet-i Âliye ve de başında Ulu Hünkar Mahmud Han varken neyden endişe edersiniz?
-Mahmud Hanlar fanidir ama Devlet bâkidir. Mahmud Handan sonra bu devleti Mahmud Han gibi padişahların yöneteceği, sadarette onun vezirleri gibi vezirlerin olacağı ne malum? En küçük bir zaafta kapitülasyonlar yüzünden bu devletin ticareti, iktisadı mahvolur. İleriyi de düşünmek lazım.
Molla Ali Osman çok haklı ve doğru konuşuyordu…1740 da ileride devletin ve milletin başına nasıl bir bela olabileceği hesaplanmadan sürekli hale getirilen kapitülasyonlar 1923te Yani yüz seksen üç sene sonra Hariciye Vekili İsmet Paşa’nın önündeki -mutlaka halledilmesi gereken- en önemli konuydu…Türk Milleti için, Türk Devleti ve milletinin selameti açısından….
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İSMET PAŞA ANLATIYOR…
Sevr Antlaşmasında kapitülasyonlar, Patrikhane’nin imtiyazlarının arttırılması ve azınlık haklarının İslam milletlere de teşmili suretiyle genişletilmişti. Görülüyor ki, kapitülasyonların kaldırılmaması Türk’ten başka olan yerli ve yabancı bütün unsurların müşterek davası idi. Bu dava o kadar muazzam, çetin ve zahmetli olmuştur.
Kapitülasyonların kaldırılması Türk aydınlarının eski ve aziz bir rüyası idi ve daha konferans başlamadan evvel her vatanperverin zihninde yer etmişti. Birinci Cihan Harbi’ne girişimizde müttefikimiz Almanlarla kapitülasyonların kalkmasını şart olarak konuştuk ve Almanlar bu şartı diğer devletler kabul ettikleri takdirde razı olacaklarını söyleyerek kabul etmişlerdi. Yani; Birinci Cihan Harbine girişimizin bedeli olarak dahi Almanlar, kapitülasyonların ilgasını mutlak surette ve kendi hesaplarına kabul etmemişlerdi.
Fransız Başbakanı Mösyö Poincaré, benim kapitülasyonların kaldırılması hakkındaki mülahazalarımı karşıladı, ’Kapitülasyonlar eski muahedelere bağlıdır, bunlar durmaktadır, yapılacak muahedede yeri olmayacaktır ve olamaz, fakat mutlaka konferansta kapitülasyonlardan bahsolunacaktır’ dedi. Bunun üzerine ben, madem ki kapitülasyonlardan bahsolunacaktır, ilga edildiği ( Kaldırıldığını ) ve herkesin bu ilgayı tanıdığı şeklinde bahsolunmak lazımdır, cevabını verdim.
Mösyö Poincaré, ’Öyle değil’ dedi ve aramızdaki konuşma karşılıklı olarak şöyle devam etti:
’Bu kapitülasyonlar bizim için baş meselelerden biridir. Bu hallolmadıkça sulh olmaz’ dedim.
’Canım bunun için sulh geri kalmaz. Geçici, yardımcı bir şekil elbette buluruz.’
’Meselenin nasıl hallolunacağı, bugünkü şartlar içinde nasıl bir tedbir bulunacağı araştırılacaktır. Yani onun yerine başka tedbirler alınacaktır, eksikler var onlar düzeltilecek, bizim için böyle bir mevzu olamaz. Hiçbir memlekette, hiçbir müstakil memlekette böyle şey yoktur. Asırlardan beri kapitülasyonlar bizim başımıza bela olmuştur. Biz bunu tanımadık, tanımıyoruz, tanımayacağız. Kapitülasyonlar sulh bakımından bizim için çok esaslı bir noktadır.’
Mösyö Poincaré, ’Evet kapitülasyonlar ehemmiyetlidir, fakat kapitülasyonlar deyince ne anlıyorsunuz’ diye sordu.
Cevap verdim:
’Ne anlıyorum? Hem ticari ve mali kısmı var, hem adli kısmı var.’
’Ticari ve mali kısmını bir şekle koyabiliriz. Bunu kaldırmak ve anlaşmak kolaydır’ dedi.
’Adli kısmı ne olacak’ diye sordum.
’Canım bir hal çaresi bulacağız.’
Mösyö Poincaré mali kapitülasyonların kaldırılmasında müsait davrandığı halde, adli kapitülasyonlar için kaçamaklı konuşuyordu. Ne gibi bir çare bulunacağını sorduğumda konuşup bulacağız gibi, net olmayan sözler söyledi. Nihayet anladım ki kapitalüsyonların adli kısmı için bir intikal devri lazımdır, düşüncesinde.
Kapitülasyonlar meselesinde Mösyö Poincaré ile daha yarım saat kadar konuştuk. Konuşmamız bir münakaşa, bir çekişme halinde devam etti. Ben kaldıracağız diyordum; o intikal devri koyacağız diyordu. Bunsuz sulh olmaz, bizim dediğimiz olmazsa sulh yapılmayacaktır, diyordum. Sulh yapacağız, sulh yapmamak olur mu diyordu. Evet sulh yapacağız, fakat kapitülasyonları kabul etmiyorsak nasıl olacak? Canım bir şekil bulacağız, kabul edeceksiniz, diyordu.
Bu müzakere artık devam edemez bir hale geldi. Ondan sonra konuşmayı bitirdim, ayrıldım ve Mösyö Poincaré’nin odasından çıktım
Kapitülasyonların müzakeresi, konferansın başından sonuna kadar ümitsiz bir şekilde devam etmiştir. Konferansın şubatta vuku bulan ilk kesilmesinin esaslı sebeplerinden birisi kapitülasyonlardır. Müttefikler ilk günden itibaren kapitülasyonların mali hükümlerini bazı şartlarla kaldırmaya razı oluyorlardı. Fakat adli sahada kapitülasyonların düpedüz kaldırılmasını kabul etmiyorlar ve en nihayet beş senelik bir intikal devrinde ısrar ediyorlardı. Bu talepte harp halinde bulunduğumuz küçük ve büyük altı devletten başka Birleşik Amerika va asırlarca kapitülasyon sıkıntısı çekmiş olan Japonya da müttefiklerin ısrarına yardım ediyorlardı.
Fransız Başbakanı Mösyö Poiencaré ile yaptığım bu konuşmada, gerek Lozan Konferansı’nda anladım ki, kapitülasyonlarla ilgili devletler Türkiye’de bunun kaldırılmasının Çin’e kadar bütün şark milletlerini harekete geçireceği endişesindeydiler. Bu bakımdan bütün dünyayı saran hâkimiyetlerinde bir rahne (gedik) açılacağından ciddi surette sakınıyorlardı. ( YANİ KAPİTÜLASYONLAR KALDIRILIRSA BUNUN TAAA ÇİN’E KADAR ELLERİNDE TUTTUKLARI SÖMÜRGELERDE BİR EMSAL TEŞKİL EDECEĞİNDEN DOLAYISYLA DA DÜNYAYI SARMIŞ OLAN HAKİMİYETLERİNDE BİR DELİK AÇILAÇACAĞINDAN KORKUYORLARDI ) [*]
Lozan Antlaşması öncesinde kesinlikle taviz verilmeyecek iki konudan biri [**] olan ve üzerinde günlerce tartışılan kapitülasyonlar 24 Temmuz 1923 Tarihli Lozan Antlaşmasında kısa ve net bir ifadeyle tamamen kaldırıldı
MADDE 28
Bağıtlı Yüksek Taraflar, her biri kendi yönünden, Türkiye’de Kapitülasyonların her bakımdan kaldırıldığını kabul ettiklerini bildirirler.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Lozan konferansına katılan heyet
Delegeler
• İsmet Paşa (İnönü): Dışişleri Bakanı, Delegasyon Başkanı
• Dr. Rıza Nur Bey: Sağlık Bakanı
• Hasan Bey (Saka): Eski Maliye Bakanı
Danışmanlar
• Münir Bey (Ertegün): Dışişleri Bakanlığı Hukuk danışmanı
• Muhtar Bey (Çilli): Eski Bayındırlık Bakanlığı Müsteşarı
• Veli Bey (Saltık): Burdur milletvekili
• Zülfü Bey (Tigrel): Diyarbakır milletvekili
• Zekai Bey (Apaydın): Adana milletvekili
• Celâl Bey (Bayar): Eski Ekonomi Bakanı ve İzmir milletvekili
• Şefik Bey (Başman): Maliye Denetleme Kurulu Başkanı
• Semiyettin Bey (Başak): İstanbul Evkaf Hukuk Danışmanı
• Şevket Bey (Doğruker): Yarbay, Milli Savunma Bakanlığı Deniz Dairesi Müdürü
• Tevfik Bey (Bıyıkoğlu): Kurmay Yarbay
• Tahir Bey (Taner): Adliye Bakanlığı Müsteşarı
• Nusret Bey (Metya): Dışişleri Bakanlığı İkinci Hukuk Danışmanı
• Yusuf Hikmet Bey (Bayur): Dışişleri Bakanlığı Siyasî İşler Müdürü
• Zühtü Bey (İnhan): Üniversite öğretim üyesi
• Fuat Bey (Ağralı): Maliye Bakanlığı Hesap İşleri Genel Müdürü
• Mustafa Şeref Bey (Özkan): Dışişleri Bakanlığı Müşaviri
• Şükrü Bey (Kaya): Mülkiye Müfettişi
• Hamit Bey (Hasancan): Kızılay İkinci Başkanı
• Cavit Bey: Eski Maliye Bakanı
• Hayım Nahum: Türkiye Musevileri Hahambaşı, Yüksek Mühendis Mektebi (İTÜ) Fransızca öğretmeni
• Baha Bey: Adliye Bakanlığı Mezhep İşleri Müdürü
Basın Danışmanları
• Ruşen Eşref (Ünaydın): Yazar
• Yahya Kemal Bey (Beyatlı): Üniversite öğretim üyesi
Genel Sekreter ve Danışman
• Reşit Saffet Bey (Atabinen): Devlet Şurası Azası
Tercüman
• Hüseyin Bey (Pektaş): Robert Koleji İkinci Müdürü
Sekreterler •
Ali Bey (Türkgeldi): Dışişleri Bakanlığında görevli
• Mehmet Ali Bey (Balin): Dışişleri Bakanlığında görevli
• Cevat Bey (Açıkalın): Dışişleri Bakanlığında görevli
• Celâl Hazım Bey (Arar): Dışişleri Bakanlığında görevli
• Saffet Bey (Sav): Kızılay Genel Müdürlüğünde görevli
• Süleyman Saip Bey (Kıran): Dışişleri Bakanlığında görevli
• Rıfat Bey: Dışişleri Bakanlığının eski memuru
• Dr. Nihat Reşet Bey (Belger): Paris basın temsilcisi
İsmet Paşa’nın yaverleri
• Atıf Bey (Esenbel): Süvari Binbaşı
• Sabri Bey (Artuç): Süvari Binbaşı
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[*] İsmet İnönü’nün hatıralarından özetlenerek alınmıştır
[**] Lozan’da taviz verilmeyecek konulardan bir diğeri de Doğu’da bir Ermeni Devleti kurulması konusuydu…Yani Kapitülasyonlar kaldırılacak ve Doğuda bir Ermeni devleti kesinlikle kurulmayacaktı…Bu iki husus kabul edilmediği takdirde bir Antlaşma olmayacaktı.
YORUMLAR
hocam angi anlaşma olursa olsun yüzde yüz istenilenlerin alınması olanak dışı değilmidir veya alınan olmuşmudur çok bilgileniyoruz sayenizde son bölüme kadar gelebildik nihayet çok güzel akıcıydı hazalarak okudğumu belirtmek isterim emeğinize sağlık saygılarımla selamlar
Kapitülosyonlar hep başımıza dert olmuştu.Ama kaldırıldı da dertleriden hiç bir zaman kurtulamadık...
Yazınızı ilgiyle okudum ve düşünerek.....Çok emekle yazımış ve zaman harcamışsınız....
Sizi tebrik ediyor sevgilerimi yolluyorum...
canandemirel tarafından 5/23/2012 10:36:44 AM zamanında düzenlenmiştir.