- 2112 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ayrılık
Önce seversin, sebep gerekmez
Sessizlikten sonra sensizlikten önceydi sözsüz geçirdiğim günlerin serin akşamlarına uzanan saatleri tüketiyordum çocuk ruhumla kumdan kaleler işgal ederek. Alışmıştım iskele nöbetlerine, yaşamın tınısını unutmuş mavinin askeri olmak ise heyecan vericiydi. Yeni yaşımın eski karmaşasından son nefesleri çekmeme az bir zaman kalmıştı. Sokakların köşelerinde yürürken elde ettiğim gizlemin bana yakıştığını bile düşünecek kadar özgürleştirmiştim ruhumu.
İşimin ağır yükü yaşama olan ince bağımdı. Ne zaman gelecekle ilgili düşler kurmaya başlasam adam sende deyip sıradanlığın mutluluğunu yeterli görüp kendime, içime dolan bu güzel neşenin dışarıya vurumsuz özgürlüğünü yaşıyordum. Her gün tadı aynı ama zevki farklıydı. Mutluydu düşen kuru yapraklar.
Sanırım önce solgun bir kıvılcım düştü içime kendi kendime onu büyüttüm. Okyanusun içinde derin maviliğin eşsizliğinde gezinen ben, nedense o kıvılcımın içimde ateş olmasına izin verecektim. Tükenecek nefesler biriktirmişim aşkın doğmadığı boşluklarda.
Gecenin karanlığında yol alırken, sessizce bekleyen ayın seyrinde kendime dair ne varsa sildim bir kez daha. Sabahtı ulaştığımda karmaşasına bilinçsizliğimin, varlığı yok eden kaderin ayak izlerinde yürümek isteğine kapıldım. Korkmuş muydum, kendime mi acımıştım, telaş mı yapmıştım bilmiyorum. Vefasız saldırısına ilerledim adım adım gönüllü pervane misali.
Dehlizlerine kapılıp gittiğim serüvenin zehir sokulmaları yüreğime bir sarmaşık gibi hâkim olmaya başlıyordu. Deniz ve insanın harmanında özlemlerime dokunan söz öbeklerinin büyüsü alıp beni götürmüş kaybetmiştim varlığımın bana yüklediği yolda gitme vazifesini. Bir çift göz uzanıp gözlerimin perdesine olanca hızıyla yırtıp attı, sormadan, durmadan, anlamadan, hesap etmeden, hesap ettirmeden. Hedefine kilitlenmiş bir avcı gibi yaşamak için öldürmenin kutsaliyetine inanmış , kan bürümüş sevdalı rolünde sevdalı dilinde sevdalı kıyafetinde siluetine saflığın.
Önce şefkatim eğdi başını ve teslim oldu, çok sonraydı yüreğimin kendini feda etmesi. Yavaş yavaş içime zerk edilen bu ateş, içimde ki ateşi de daha da büyütmüş tüm bedenimi teslim almıştı yangın. Günahsızdım, suçum belkilerin açık uçlarında yürümenin olgunluğa ulaşmış bünyemi etkilemeyeceğini düşünmekti.
Elbet nefesim azdı ve göründüğümden ne fazlası ne eksiği vardı dilimin ucunda gidip gelen söz cümbüşünün. Olanca arı ve duru bir o kadar kaskatı oturttum çerçevesine kendimi hayatın. Bekleyenin uzanıp almasını sağlayacak kadar eğdim kendimi ve koparmak için özlemi uzattım bulutlara kadar ellerimi. Heyecanın bastırıldığı o anlık zaman dilimlerine serpiştirdim saflığın tek düzeliğini.
Duraksadım kimi kez soru cümlelerinin içinde şizofren sıkılmalar aldı kalbimi baskılayan. Bir adım atıp iki adım geri kaçtım. Birkaç kez bir adım geri gelip beş adım ileri sürükledim hayatın tüm düzenini. Anlatılmayacak söz yoktu lügatimin tanımladığı cümlelerin içinde. Anlatamadım dönmedi kuvveti gözlerimin ve yetmedi anlatmaya içimi yakan ateşi.
İmrendiğim günler öylesine hızlı geçiyordu ki anlamak için uğraşmaya çalıştığımda ipin ucu kaçmış çoktan çoğalmıştım sevdanın sihirli dünyasının içinde. Öylesine zayıf kalmıştım ki üfleseler toz olacaktım sonsuz çölün içinde zerreler olup kaybolacaktım. “Direnmek” unutulmuş kelime eski kitap sayfalarının içinde kaybolmuş, benden uzak, benden ziyade. Yoğruldum acı ve mutluluğun zıt çekişmesinin ikileminde. Bir yanım hayatı umursamazken bir yanım yılların birikimin de yontulmuş aklımın inadında ısrarlıydı.
Sevmek adında bir duanın secdesinde kapanmıştım, keskin inançla kırılacak kadar zayıflıkla heykelleri kıskandırıyordum. Nefes alırken, nefes verirken sevdaydı, bakışlarım sevdaya, dalışlarım sevdaya, uykum sevdalı, güneş sevdaca ısıtıyor, gece sevdanın renginde kararıyor, sabah her yeri sevda çiyi kaplanıyordu. Bahar ağaçlarda sevda açıyordu. Gülmek öylesine sıradandı ki mutluluk tarifinin en alt kademesinde zar zor yer buluyordu.
Bir zaman sonra; nehirler sularını sürekli değiştiriyor, zaman nehirlerinde debiler yükseliyor akış hızlanıyor, kısaca hiçbir resim aynı çerçevede uzun süre kalamıyordu. Önce zihnim yoruldu, sonra kalbime fazladan ulaştı dalgalar. Her dalgada daha fazla kir kıyılarıma ulaşıyor ve daha çok zehirleniyordu bekâreti masumiyetimin. Kirlendikçe daha hırslı daha zavallı daha ucuz kaldım. İnsan düşmeye başladığında ölüm korkusu içine girmeye başlar ve titrer elleri. O an kime ve nereye sarıldığını hiç önemsemez dahası bunu düşünecek aklıda yoktur.
Velhasıl sevda kokusunda duraksadım bir süre tatlı rüyalar gördüm renkli renksiz acılı günlere ulaştım ardından pes etmedim yaşamaya ölmüş ruhlar ne yapılırsa yapılsın yaşatılamıyor. Gidiyor hayatımın en değerlisi ve ben sadece gidişine bakabiliyorum.
AsevimLİ