- 604 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
AHŞAP MASADA DURANLAR
![AHŞAP MASADA DURANLAR](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/resimli_yazi/buyuk/98683.jpg)
Her sabah iki sokak ötede bulunan caminin ilk ezan sesiyle uyanırdım çoğu zaman.Duymadan kalktığım zamanlada çok oluyordu.Uykumu çeşmeden akan suyla arındırıp kollarımı iki yana gererek yatak altında ezilmiş kasları uyandırmaya çalışıyordum.
Pencereme doğru ağır adımlarla sokulur ahşap pencerenin kanatlarını açardım.Yüzümü ( gözlerimi) güneşin doğacağı yö doğrultur doğmasını beklerdim.
Gecenin karanlığını gün kızıllığıyla boğarken, karşı bahçede ağaçlara tünemiş olan kuşlar ilk kanat vuruşlarıyla ve ince ötüşlerler güneşin zaferini kutlamak için en güzel ezgilerini havada süzülerek veriyordu.
Gecenin kuşları kendi mağarasındaki karanlıklara çekilmişti çoktan. Aydınlığın korkusu gözlerine sürünmemeliydi.
Akşamdan kaptığı lamba etarında fır dönen kelebeklerin hazzını mağarasının tavanında sarkenken sindirirken, benim serçeler çoktan kendi notalarını güneşin kızıllığına sunmaya başlamıştı.
Kulaklarım her sabah bu senfoninin sarhoşluğunda, dudaklarımın gerilip gülümsemesiyle onlara katılırdı.Havanın, uzak bir gölden, güneşin sıcaklığı vurduğu sırada çaldığı çiğ damlasını uyuduğu yaprağın üzerinde uyanıp ağcınköklerine düşerken gördüm.
Az önce uyuduğu yaprağa belki kirasını ödeyecek bir sonraki düşecek çiğ damlaları için ağacı canlı tutacaktı kim bilir.
Gövdesinin ilk IŞIK ları görünmesiyle kuytularda uyuyan kelebeklerde güneşe selam vermek için çıktığında ben ahşap masamın tahta sandalyesini kendime doğru yana çeker otururdum.Saatin kaç olduğuna gözlerim alışkınlığından bakardı hep. Saatler hep aynı zamanı gösteriyordu yıllardır.
Alışkanlıklar süregelen şeylerdi.Zamana umursamadan bakmak. İşte o zaman beni tek ayakta tutan şeylerdi ahşap masanın köşesinde duranlar. Onlara her baktığımda herşeyi bir kenara bırakırdım farkında olmadan.
Kirli sakalımı kısa tırnaklarımla kaşır zihnimi uyandırmak adına üç gözlü oçağı yakar aleminyum demliği yarısına kadar doldurur tek demlikli bir uyanma ritüeli hazırlardım kendime. Hep unutsamda kaynama sesleri ve ocağın üstüne dökülen çay otları beni uyku öncesi uyandıran ilk sinyalleri verirdi.
Ayda bir biriktikçe o cay otlarını ocaktan alır temizlerdim. Su bardağı çay elimi yakar gibi olsada ilk yudumumu güneşle birlikte içer sonra tekrar tahta sandalyeme otururdum.
Tekrar ahşap masanın üzerine bakarak saatin tekrarlığındaki şeyleri yapardım. Bazen baktığım saate bile gülerdim. Hep yelkovan en hızlı koşucu olur kaplumbağa ve tavşan yarışını hatırlatırdı bana. Benim gülüşüm onların öyküsünden değildi.
Akrep ve yelkovanın dili olsa beni anlaya bilseler söyleyecektim aynı eksende dönerken birbirlerini anlamlandırdıklarını. Biri olmasa diğerinin değeri olmayacaktı hiç bir zaman zamansız. Gün ve gece gibi.
Ama tek gerçek olan şu an kendimle yaptığım söyleşiydi. Masanın üzerinde her zaman ki gibi beni bekleyen dolma kalem doldurulmak için ağzını yalarcasına mürekkebe birde bana bakarken mürekkep anlam taşımak için sabırsızdı.
Üçüncüsü ağaç kalıntısı anlam kazanmak istiyordu bomboş.Bana nefes veren güneşten çektiğim enerjiyle dört kişilik bir anlamın içine düşüp rahatlamak gereksinimi duymaya başlamıştım.
O üçü cansız gibi dursada ben onlara ruhumdan parçalar vermeliydim. Ama hepimiz mutluyduk. Kağıt kalem mürekkep ve ben. Mürekkep sıradan bir su olmadığına, kurşun kalem kömür gibi yanıp bitmediğine, kağıt ağacın içceliğinden çok yazılarla kalınlaştığına ben se ruhumu onlarla paylaşmanın sevincideydim sessizce.
Günleri bilmeden ayları unutarak paylaşarak anlam kazanmaya çalıştım.
****
En son hatırladığım bir eskiciye yeni aldığım yatağı sattığımdı. İki top kağıt bir şişe mürekkep beş kurşun kalem için.
Aslında uyumayan insan için yatağın değersiz olduğunu hakkında bilinçliydi.Bir o kadar da yazmanın bilincindeydim. Tüm ayrıntılarıyla yazdım en son kağıt bitiğinde duvarlara yazdığımda mürekkep bitmişti
.Dolmakalemin bakır ucuyla ahşap kapılara ve duvardaki mürekkebin dokunmadığı yerlere kazıyarak yazdım.
Açıkmış zayıflamıştım,uykusuz kalmıştım. Uzanırken üstü tozlu bir tomar oda dolusu kağıt
gördüğümde sevindim.Gülümsedim. Benden sonrakilere bırakabileceğimi bir şeyler olduğuna. O an kan kusarken kağıtları kirletmemek için üstüme akıtım ağzımdan gelenleri...
Biliyordum ki beni terk eden çocuklarım onları ne çok sevdiğimi anlayacaklardı.Onlar anlamasa bile çöpe dökülen kağıtları toplayan kağıtçı çocuklardan bir belki bir sayfasında onların ismini okuyacaktı....
klavye yoruyor yemin....
YORUMLAR
![DİLEK YILDIZI](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/112981.gif)
DİLEK YILDIZI
![DİLEK YILDIZI](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/112981.gif)
DİLEK YILDIZI
yürekten saygımla
![avatar](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/76095.gif)
Her sabah iki sokak ötede bulunan caminin ilk ezan sesiyle uyanırdım çoğu zaman
her zamanmı çoğu zamanmı?
sevgili dost kalem...
duyguları kurgulayarak kağıda dökme aşkınıza hayranım...
heyecanınızdan olsa...
sizi okumaya devam edeceğim...
sevgilerimle..
![DİLEK YILDIZI](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/112981.gif)
DİLEK YILDIZI
seçil nimet in formunda okudum.güzel vefalı bir dost sanalda yanlış anlaşır adına bir şey yazamadım ama iyileşmeniz için içimden dua etim bilesiniz...beni okumanızdan çok sizin betimsel yazılarınızı okumak en çokta varlığınızı okuma adına...
GEÇMİŞ OLSUN ÇABUK İYİLEŞ SEVGİLİ YAZARIM BEN SENİ OKUMAK İSTEYENLERDENİM BİLESİN....
YÜREKTEN SAYGILARLA İYİLEŞTİĞİNE SEVİNDİM YAŞASINNNNN
YUBBİİİİİ
HOŞ GELDİN SEVGİLİ YAZARIM SEVİLAY DİLBER.....SEVİNÇLİYİM İŞTE.