- 1438 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
İsmail - siz
Yine yoktu dip komşu İsmail amca.
Cinci İsmail derler ona, tırnağına bakarak söylermiş gördüklerini, bazen suya, bazen de tahtaya.
Geleni gideni çok...
Evde olmadığında bitişikte oturan çocuğun evinin kapısının tokmağı aşınırmış çalandan. Çocuk merakla çıkarmış gelenlerin sorularını cevaplamaya... O kuytu mahallede böyle değişik türden insanları görmek hoşuna gidermiş.
“Cinci İsmail nerede?”
“İsmail amca gazyağı almaya gitti, daha gelmedi.”
“Ne zaman gitti?”
“Bir hafta oluyor, ama daha gelmez, ne zaman geleceği belli olmaz onun.”
Karşısındaki hem meraklı, hem üzgün, hem de biraz öfkeli.
Kim bilir nereden gelmiştir, derdine çare bulmak amacı ile.
“Oğlum bir haftada mı alınır gazyağı, in şu aşağıdaki bakkala vardır her halde orada!”
Çocuk umursamaz bu öfkeyi, alışmıştır çünkü bu ve benzeri konuşmalara.
Gelenler gidenler... Çocuk merakla izler onları ve cevaplarmış sordukları soruları. İş edinmiştir kendine bu olayları.
İsmail amca günler sonra çıka gelir. Elinde poşetler, kese kağıtları ve bir de içi fıstıklı cam şekerleri ile birlikte. Hiç yanılmamıştır çocuk İsmail amcasının fıstıklı cam şekeri getireceği hususunda, hep ona güvenmiştir. Farklı telepatik bir bağ vardır aralarında. Pek konuşmasa bile İsmail amcası, çocuk sorduğunda cevaplamıştır onun meraklarını.
Hiç evlenmemiştir, çoluk çocuğu olmamıştır, belki de ondandır çocuğa yakınlığı çocuk bunu anlamasa da...
Gazyağını anlatmıştır bir gün.
“ Oğlum ben gezmeyi çok severim, sefilliği, rezilliği, böyle yaşamaya alışmışım. Evden her çıktığımda günlerce gazyağı ararım ama bulamam, sormadık dükkan, sergi bırakmam, buluncaya kadar dolaşırım, yorulduğumda eve dönmek istediğimde önünde gaz bidonu olan bakkala girerim, sorarım ona da... Olduğunu söyleyince alır eve gelirim.”
Çocuk şaşırır,
“İsmail amca bizim aşağıdaki Ali İhsan amcanın bakkalında da gazyağı var, oradan neden almıyorsun?”
“Eeeee onu da sen anla bakayım.”
Yıllarca çocuk bu durumu anlayamamıştır. Ta ki yoruluncaya dek yazmaya başlayıncaya kadar.
Kimileri yazmaktan, resim yapmaktan, kimileri ruhundaki yetim üşümüşlüğü yağan yağmurla daha da ıslatmaktan, kimileri ondan bundan, kimileri de dağ masalının semazeninde yol almaktan, yüreğinin eteklerine tutunmuş düşlerin ritmini aramaktan zevk alır... Tıpkı İsmail amca gibi.
YORUMLAR
Değerli Dost.
Gençlerde ne gibi çağrışımlar yaptı bilmem ama ben gibi yaşı altmışa yaklaşmış birinde çok değişik çağrışımlar yaptı bu yazı..
Çocukken özellikle babam pek sokağa salmazdı bizi..O dönemlerde gaz ocakları vardı tabii ki ve de gaz sobaları..Her ikisi için de gaz lazım. Aynen İsmail Amca misali gaz aramaya çıkardık..Burnumuzun dibindeki bakkaldan da almazdık...Maksat biraz daha gezebilmek, biraz daha özgür olabilmek...''Gaz aradım'' bahanesiyle saatlerce dışarıda dolaşmak..Bunları hatırladım...
Çok güzeldi...Ellerine sağlık.
Selam ve sevgilerimle.
OlgunOnur
Teşekkür ederim ziyaretinize.
Saygımla...
OlgunOnur
Seleamlar...
kimileri de yalnızlığının perçeminde kalmış çocukluğunu aramaktan zevk alır!...
ne güzel bir paylaşımdı...
OlgunOnur
Ziyaretiniz onore etti şahsımı.
Saygımla...
Mehtap ALTAN
yalın, çıplak ve samimi bir ses...
sevgiler...
maksadımız gaz yağı almak olsaydı, ne anlamı kalırdı bunca arayışın... belki anlatamam, belki de anlamamışımdır ama fakirce bir çıkarım yaptım affınıza sığınarak... özetle hayat dedim ben kendimi ismail amca nın yerine koyarak. amacımı sorguladım kendimce...
gayet hoş ve düşündürücüydü... kaleminizin ustalığını bir kez daha hissettirdiniz.
OlgunOnur
Çok teşekkür ediyorum, gerek ziyaretinize, gerekse de iltifatınıza...
Saygımla...
Dinle çocuk!
Hayat dediğin umudunun peşinde koşmak değil midir?
Ne-nerede bilirsen, hiç emek vermezsen uzandığında elde edecek kadar kolay ve yakınsa kıymetli olur mu bilinir mi kıymeti? Ne kadar değeri önemi olur ki?
Pes etmeyeceksin hayatta. Gideceksin üzerine üzerine! Azimle, inançla.. Gerekirse fizana kadar da gideceksin.. Ayaklarının altı kızarıp su toplayana kadar hem de..
Önce; masalların var olduğuna inanacaksın sonra masallarını gerçekleştirmek için dağın zirvesine ulaşmak için tırmanacaksın. Kolun, dizin yaralanıp kanasa da, canın yansa da...
Tutunacaksın düşler(in)e. Düşlerin ayakta tutandır seni çünkü!
Baktın gidemedin dağın ardına, gitmişsin diye-gibi düşüneceksin dökeceksin düşlerini kağıda. Yaşatacaksın her bir umudunu yüreğinin kuytusunda olduğu gibi satırlarında ya da bir fırça darbesinde...
İşte o zaman hayatın başka yüzünü ve her insanın bir hayat, her hayatın ayrı bir hikayesi olduğunu da göreceksin. Yazmanın ruhuna nasıl ilaç olduğunu da anlayacaksın.
Bir de bu dünyadan göçüp gittiğinde, birgün birilerinin biryerlerde, ardında bıraktığın eserlerle seni hatırlacağını-anacağını bilip yüzünde kocaman bir tebessüm olacak...
Tek bir şeyi sakın unutma çocuk!
Ne zaman umut etmeyi bıraktın, umudun bitti işte asıl öldüğün gündür o gün.
Gön: İsmail Amca... (Ben, sen, o, biz, onlar)
Saygımla...
OlgunOnur
Teşekkürler, Saygılar...
Okuduğumda çocukluk anılarıma kısa süreliğine sürgün yaptınız,
İnsanlar köylerde yaylalarda dağların eteklerinde suların içinde doğa sesiyle büyürken hafızasında ne çok anılar biriktiriyor. Doğal yaşamda ki fantastik hikâyeleri içinde barındırarak.
Her köyün mutlaka bir hikâyesi vardır ve bu hikâyede biz çocuklar açık hava tiyatrosunun seyircileri olarak annelerimizin nenelerimiz koynunda korkarak ve gülümseyerek köy tiyatrolarından aldığımız derslerle büyümüş….
Çıkarılacak ne çok vurgu var yazınızda gülümseyerek haftanın başında işe koyulmadan enerji alarak okudum.
Saygılarımla.
OlgunOnur
Teşekkür ederim Ümmühan hanım.