Son El
Son El
Sinek Valesi;
Nasıl başlayacağını bilmiyor gece, ağzından kan damlarken sessiz harfleri yırtar gibi kol saatinden atlıyor rakamlar. Yokluğuna ulaşmak için, içimde ’İstanbul’ deviriyorum, ’Sen’ deviriyorum, ’Cennet’ deviriyorum. Kanlı ama güzel manzaralı bileklerime sarıldığını hayâl ederken yıldızların çığlık çığlığa çocuk parkında koşturduğunu görüyorum. Ağzında bir gül yaprağı ceset, toprağa sarıyor kelimelerimi. Islağım; bir yaprağın gizliden ağladığını söyleyebilecek kadar. İnanmazsan otur sev beni, ellerine ihtiyacım var! Bir çiçek gibi güneşine, suyuna. O korkunç havana bile! Bütün oksijenleri çalıp peygamberlerden sana verebilirim! Senin için bütün günahları omzuma alabilirim. Sonbaharın dudaklarına konmuş yaprak düşlerim gibidir. Dökülür aheste aheste. Bütün yazıtları yeniden basmalı, gelişim göstermeli ülkeler, senin gözlerini karşılayabilecek tek devrim benim! Tek yaslı iktidar! Tek yönetim biçimin ihanet senin! Gel, onu melekler arasında oylamaya çıkaralım. Yeni yönetim biçimimiz "Aşk" olsun! İnan bana kârlı çıkarız, yalnızlık borsası batar, hem daha iyi bozacak mutluluklarımız mı var?!
Sâkin alkışlıyorum rüzgârın kıyıya çırpışını, tokat attığın yalanların izi hâlâ yüreğimde. Etim intihar kokuyor çocukluğumdan beri. Daha o zamanlarda kandırılmışım; günah dedikleri şeyler yalanmış! Senmişssin en büyük, en cesâretli, en akla ve yüreğe zarar! Kavimlerin dağılışı gibi çenemden akan gözyaşına itiraf ettim seni sırılsıklam sevdiğimi! Curcunalar, arbedeler yaşanıyor ruhumun en karanlık sokaklarında, silüetini duvarda gördüğümde. Yaşam ihlâli yapıyorum hep. İllete bulaştım, sana alıştım. Elim kötü değil belki, bu oyun fazla deneyimli; kader.! Her bağlılıkta biraz hata var... Sana bağlıyım işte! Öğrendim bunu senden paslı bedenime sığmadığın gecelerde, özleminle boğuşurken. Kendimi yere atarım belki, ruhumu yaktığın gibi kartı yakarım!.. Şimdi, elimde Karo 10...
Karo 10;
Geçmişin ezdiği anılarla dağılı, büyülü bir masal kahramanı yüreğim. Taşlarla dolu yollarda kanatlarını çıkartıp yürümeyecek kadar kelebeğim. Kan dolaşımımın mavi olduğunu bile bile maskeli düşler yüzünden kırmızı gözüküyor içimde deldiklerim. Ateşe versem kendimi ilk yine içimden kurtarırım son vahiyleri. Yüzümü melankolik şarkılarda yıkadım, çökük omuzlarımda "Birdir bir" oynuyor şeytanlar. Tenime kara lekesini bırakmış son düello, son el gibi çâresizim hayata! Basamaklardan düşmüş ruhum parça parça. Pencere kenarındaki kuşun yuva özleminde şehri yıktığı tebessüm arayışındayım satılık hayatlar rafında. Elimi attıkça sihirbaz gibi ağırlık çekiyorum ruhumun şapkasından. Yeni yalnızlıklar büyüsü yapmış cadılar üstüme. Beşikkertmem olmuş ayrılıklar. Şimdi sana son sözüm şu ki karo 10;
-Neyse hayat bir dahaki sefere...
Şimdi elimde Maça As.
Maça As;
Kuru şeytanlar ağaç dallarından fırlarken, otopsi düşlerin açıldığı ruhlarda buluyorum gözlerinin gizemli sicillerini. Karşımda duran aynadan patlayan dikişlerle gösteri yapıyor palyaçolar, yüzlerinde kanlı maskeler. Nefsimin içinde oynaşan cinlelerle, şizofren aşk mektupları yazıyorum bilinmez gezegenden. Avuçlarının kuru yanlarında biriken gözyaşları savaş çıkartmışcasına yere doğru kaçarken, tokat attığın sözcüklerle sevişiyor beyin kıvrımlarım. Sokak kültürlerini abes kıldığı müzikâl ciğer parçalamasına giren sol göğsü ağrılarla delen notalar keşfinde parmaklarım. Sana dokunsam do, dokunmasam mi’sin. Bilmem iyi misin?! Patır kütür bir hayalet avcılarken karışık masalları, elinden kaçan güneşe sövüyor gölge adamlarım. Sen içime doğan nice yıldızlardan parlak kadın! Adımı mısralara döken iskambil fallarında elimde tutamadığım kaçıncı kartsın? Kaçıncı hayatsın, kendini bir çırpıda hayatım kılmış?! Seri katillerin balistik raporlarına adını bileklerimden bıraktım, hiçbir sonbahar beni üzmeyecek! Hiçbir dokum ağlamayacak, hiçbir hücrem yokluğunu binlerce arkadaşıyla paylaşmayacak! Artık herşey istediğim gibi, cehennem gibi, cennet gibi, delirdiğim gibi; sessiz sessiz! Sokaklar ıssız ve arsız ruh parçalarımla dolu, arsızım evet, seni istiyorum sürekli. Şimdi çekil önümden gri ceketli yaşlı beden, gidiyorum senden!..
Sıra Kupa Papazı.
Kupa Papazı;
Dinlerin bütün âyetlerine adını yazmaya çalışan kaçak peygamberim en nihâyetinde, izin vermesen bile sol göğsüme taktım dudaklarını. Saatler kaçıp gidiyorken kalıtlarımda, seni mırıldanan kedilerden geliyorum. İçim huzur ve nankör sevgi parçalarına, yetim umutların dağılmış yüzleriyle gülümsüyorum. Korktuğun plastik cesedim ben, yıkamaya atıp dönsem saatlerce hiçbir izin gitmez üzerimden. Sabah çanların yakınından duyduğun absinth sesleriyle bağırıyorum yalnızlığıma, -Şerefe! - Hey barmen, bana biraz aşk koy, sıcak ve keşkesiz olsun! Papazlar da içer dudaklarından dudaklarını, gözlerinden gözlerini. Herkes bir şeye aşık. Taşlara, güneşlere, yıldızlara, aya, Tanrı’lara. Sen bütün bu parçaların tekleşmiş halisin! Hiçbir günahta bocalamadığını kestiren iniltilerle düşlerin çürümüş, kızgın ateşlerde yanacağına haber veren yalnızlık üstümüze çivilenmiş. Tek geçimsiz senaryo çizimi, suçsuz eseriz biz! Oyunu terketmek en şerefli, şerefsiz acılarımın kaynağı! Kadınlar ve erkekler...
Sıra âşık olduğum; Kupa Kızı.
Kupa Kızı;
-Ayna ayna söyle bana; var mı aldatıcı benim kadar şu dünyada?! Yeni yetme Polyanna kıpırtılarında hapis, ölüme terk edili bir masal sahnesinin kanlı dişleriyle sevişmek zorunda bıraktığı asilim ben. Siyah giyinmiş gecelerin fantastik yalanlarıyla büyüttüğüm adamlara ağlamam, ağlatırım şişede koleksiyon yapar gibi. Cüzdanımda döl lekeleri ve yabancı şehir isyanlarının tren istasyonlarında, renkli oteller kucaklarına diz koymuş caddelerin kanadığı ahlaksızım! Savrulduğum yatakların içinden çıkarttığım neşeli saatlerle, demet yaptığım ihanetleri koklatırım bilinçaltında mastürbasyon yaparken bir cinâyet! Riyâlar topluyorum göğsümün altında, para dolu cüzdanın içinde vesikalık renkler. Bütün kıymetini yitirmişlikler sebebiyeti gözlerim. Belime kadar yalan, belime kadar piç çocuk küfrüyüm işte! Sen beni iyi bil Sinek Valesi... Ölümlere alışık psikolojin. İntihar ediyorsun, şairsin bana göre. Avuttuğum tek adam değilsin. Şehvetimi diken terzilerle hayatın renginden çıkan sekizinci adım söylediklerin. Avuttum kendimi işte! Bileklerini kestiğini kimse bilmiyor, annene anlatırım mezarlarına dikerken çiçekleri, gitmem yakın! Bu bir martı tehtidi değil, daha beteri. Uçarcasına gideceğim düşlerden, kayıp ve son el. Yokum artık gri kaldırımlarında bile ıslak şehrinin, otur koca çocuk! otur ağla, bileklerini doğra, şiir yaz. Adımı hapset dudaklarının arasına. Morguna sok bir ruh daha. Ketrem umutları ısıt ye, ölü olduğunu biliyorum. Neyse bitiyor el, dibine kadar ’yalnızlık’ sana kalan... Hoşça kal...
Sinek Valesi;
Son düellosu düşlerinin son eliyle, son intiharı ile;
--Yağmur duasına çıkan bulutlar kadar acizim seni isterken,
Kanatsız uçmaya çalışan bir tırtıl kadar da yorgun,
Kelebek ömründe bezmiş fırtına dudakların.
İskambil fallarında yalancı bir aşk falıyız,
Ezik Sinek Valesi, Kupa Kızı ölümü var ellerimde, ayrılık kimde kaldı?
Payanda
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.