12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1381
Okunma
Bugün farklı olsun dedim saldım kendimi İstanbullun kalabalık caddelerinden birine ne çok insan var, her şehirden her köyden dinden, mezhepten birbirine yabancı bir o kadarda yakın olan insan seli
Bu defa yüzlerine daha bir dikkatli baktım bakmış olmak için değil görmek içindi bakışlarım, yüzlerin ardında gizili olanı hissedebilmek için kimileri bu bakışlara tebessüm edip geçti kimi sen deli misin dercesine bir bakış atı yüzüme her biri farklı nakışlarla işlemiş suretlerde ortak bir nokta vardı aslında
Hüzün, hüzün vardı birçok yüzde yer etmiş çizgide ne kadar gizlemeye çalışılmış olsa da gözler aynasıdır ya insanın…
Bir otobüse bindim bu defa biletçinin ilerleyelim beyler boş yerlere doğru diye bağırmasına aldırmadan kapının yanındaki demire sıkıca sarıldım önce oturanları izledim kimi başını cama yaslamış uyuklamakta kimi boş gözlerle dışarı dalmış kimi uyuklarken başı öne düşmüş otobüs her bir çukura düştüğünde irkilip kendini toparlıyor ardından yeniden uyuklamaya başlıyor daha arkalarda bir çocuk annesinin kolunu çekiştirip yoruldum diye mızmızlanırken oturanların hepsi sağır ve kör olmuş gibi kafasını ters yöne çeviriyordu ne çok istedim o an o kalabalıktaki düşünceleri okumayı düşüncelerini okuyamadım ama okunan bir şey vardı hüzün her yerde
Birkaç durak sonra indim kaldırıma çökmüş genç bir kadın kucağında bir bez parçasına sarılı bebeğiyle süt parası dilenmekte kadına mı kızmalı onu bu hale düşürene mi dedim sessizce içimden o an aklıma restoranlarda, fastfoodlarda bir çuval para verip yenmeden masada bırakılan yemekler geldi buruk bir tebessüm düştü dudaklarıma kimimiz bir parça ekmeği çöpten alırken kimimiz gereğinden fazla doymuşuz…
Neden kalabalıktaki çoğunluğun yüzüne bu denli hüzün çöktüğünü birbirlerine yabancı olsalar da aynı mutsuzluk bulutu altında ıslandıklarını anladım…