BANA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK Ü ANLATIR MISINIZ ? 10.BÖLÜM
İSTANBUL’UN İŞGALİ
Murat odasında bilgisayarından Atatürkle ilgili araştırma yaparken bazen bilmediği çok
önemli konulara rastlıyor;.elinden de not defteri ve kalemi hiç düşmüyordu.
" İstanbul’u işgal amacıyla İtilaf devletlerinin gelişi.Bakalım neler yazıyor ?"
Bir süre çalıştıktan sonra hazırlanıp arkadaşlarıyla buluşmak üzere dışarı çıktı. Yağmur serpiştiriyor; hafif bir rüzgar esiyordu.
Hızlı adımlarla arkadaşlarıyla sözleştiği yere gelir gelmez hepsini orada görmek onu öylesine mutlu ettiki...
" Selam arkadaşlar..."
" Merhaba..."
" Ben bugün çok sıkı çalıştım."diyerek getirdiği kitapları gösterdi Aysun.
Murat
" O da bir şey mi ben internetten neler buldum neler."
Halide
O zaman başlayalım hemen."
Müjdat
" Ben konuya giriyorum..Evet
İstanbul’un İşgali (İstanbul’a İtilaf devletlerinin Gelişi) - Anadolu’daki Millî Mücadele Hareketi’nin ve bu hareketin siyasi ve hukuki varlığı şekliyle ortaya çıkmış olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin İstanbul’da her geçen gün kuvvet bulması, fikir ve düşüncelerinin başta Meclis-i Mebusan olmak üzere mülkî ve askerî kurumlarca da benimsenmesi en başta İtilâf Devletleri’nin, Saray’ın ve İngiliz Muhripleri Cemiyeti ve Hürriyet ve İtilâf Fırkası başta olmak üzere yerli işbirlikçilerin işine gelmiyordu."
Halide :"Ben devam ediyorum.
Diğer taraftan İngilizler Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin işbaşına gelmesiyle birlikte, Türk Ordusu ile Anadolu’da Yunan işgallerine karşı kurulmuş Kuva-yı Milliye güçlerinin birbirlerine daha çok yardım ettiklerini görmekte ve anlamakta gecikmeyeceklerdir."
Murat
"Evet; özellikle harbiye Nazırı Cemal Paşa ile Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’nın Kuva-yı Milliye kuvvetlerine yardım ettikleri, subay ve asker gönderdikleri, Anadolu’daki kuvvetlerin yerlerini izin almadan değiştirdikleri gibi gerekçelerle 20 Ocak’ta Osmanlı Hükümeti’ne bir protesto nota’sı verdiler. "
Aysun:
"Ve bakın burası çok önemli;
Hükümet İtilâf Devletleri’ne verdiği yanıt da iddiaları reddetmiş, gerekli açıklamalarda bulunmuştu. İstanbul’daki İtilâf Devletleri Yüksek Komiserleri bunları inandırıcı bulmayarak kabul etmediler. Mustafa Kemal Paşa, bu iki devlet adamına, bulundukları görevlerden ayrılmamalarını bildirdiyse de, Cemal Paşa ve Cevat Paşa Hükümeti daha fazla müşkül vaziyete sokmamak için istifa ettiler. Bundan sonra prestij kaybeden Ali Rıza Paşa Hükümeti, İtilâf Yüksek Komiserlerinin daha fazla siyasi baskılarına maruz kalacaktır."
Onları sessizce dinleyen Muhsin Öğretmen:
"Çocuklarım;
Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin bu dönemde yaptığı en önemli şey, Mustafa Kemal Paşa’nın isteği doğrultusunda, genel bir Yunan saldırısına karşı Anadolu’da savunma önlemleri almak ve bununla ilgili düzenlemeleri yapmaktı. Ve herşeyden önce bir seferberlik planı hazırlanmış, silah ve cephanelerin güvence altına alınması sağlanmıştı. Kuvayı Milliye, Anadolu’da cephane depolarını, ulaşım ve haberleşme noktalarını ele geçirerek seferberlik işlerini yürütecekti.
Devam edebilirsin Müjdat oğlum."
"Bundan sonra..İngilizleri ve diğer İtilâf devletlerini İstanbul’u resmi işgale iten olayların gelişimi de şöyle olmuştur. Balıkesir ve Saruhan ve Havalisi Harekât-ı Milliye Redd-i İlhak Merkez Heyeti üyesi olan Köprülü Hamdi Bey ve arkadaşları Gelibolu yakınlarında bulunan, içinde 8500 tüfek, 30 makineli tüfek ve yarım milyon civarında piyade fişekliği ve diğer bazı askeri malzeme olan Fransızların kontrolündeki Akbaş Cephaneliğini basmış ve burada bulunan silâh ve askeri malzemeleri kaçırarak Anadolu’ya taşımışlardı. Bu olay İngilizlerin ve Fransızların büyük tepkisine neden oldu ve olaylardan dolaylı olarak sorumlu tuttukları Ali Rıza Paşa Hükümeti üzerindeki baskılarını artırarak istifaya zorladılar. Nitekim bir süre sonra baskılara dayanamayan Ali Rıza Paşa Hükümeti istifa edecektir."
Onları gören çaycı gülerek
" Çaylar geldiii."
Hepsi teşekkür ederek aldılar.
Murat:
"Olayların bundan sonraki gelişimi şöyle...
Padişah Vahdettin, yeni hükümeti kurma görevini bir önceki hükümette Bahriye Nazırlığı yapan Salih Paşa’ya verdi. Salih Paşa, Mustafa Kemal’le Amasya Mülâkatı’nı yapmış, Kuvay-ı Milliye hareketine karşı olmayan vatansever ve hamiyetli bir devlet adamı idi. Mustafa Kemal’e göre kendisiyle anlaşılıp, iş görülebilecek bir insandı. Nitekim İngilizlerin işbaşına geldiğinde, Kuvay-ı Milliye ‘yi kötüleyen ve reddeden bir açıklama yapması konusundaki isteklerini yerine getirmedi. Bu bakımdan İngilizler Salih Paşa Kabinesi’ni de Kuvay-ı Milliye’ye taraftar bir kabine olarak görüyorlar ve onu da uzaklaştırmak için fırsat kolluyorlardı."
Halide:
" O kadar ilginçtir ki..
İngilizler, Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Millî Mücadele Hareketi’nin giderek daha etkili hale gelmesinden rahatsızlık duyuyorlardı. Meclis’in açılmasıyla bu hareketin yokolacağını, zayıflayacağını düşünseler de bu olmamıştı. Üstelik Meclis, Erzurum ve Sivas Kongreleri kararlarına dayanan ve İstanbul başta olmak üzere bütün işgallere karşı olduğunu ilan eden ve Türk vatanının bir bütün olduğunu, parçalanamayacağını temel fikir olarak benimsemiş olan “Mîsak-ı Millî’yi” kendilerine rağmen kabul etmişti. İngilizlere göre bu çok tehlikeli bir durumdu.
Muhsin Öğretmen:
"Önemli bir konuya değinmeden geçemiyeceğim izninizle yavrularım.
İstanbul’da iktidarı milliyetçiler (İngilizler Mustafa Kemal Paşa tarafından başlatılan Millî Mücadele Hareketine bu ismi veriyorlardı “Kemalist milliyetçiler”, “Anadolu’daki milliyetçi hareket” “milliyetçiler”) her geçen gün ellerine geçiriyorlardı. İplerin kendi ellerinden kaydığını düşünmeye başladılar.
İşte Anadolu’daki Kuvay-ı Milliye birliklerinin Güney cephelerinde (Maraş’ta ve Adana civarlarında) Fransızlara ve Batı Cephesinde (Aydın’da) Yunanlılara karşı başarılar kazanması üzerine, İngilizleri, Türklere barış şartlarını zorla kabul ettirecek çareler aramaya itmiştir. Bu amaçla 5 Mart 1920’de Londra’da toplanan, Müttefikler Yüksek Konseyi İstanbul’daki İtilâf devletleri Yüksek Komiserlerinin İstanbul’un işgal edilmesi konusundaki tekliflerini görüştüler. İngiliz Dışişleri Bakanı ve bir Türk düşmanı olan Lord Cürzon, İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral de Robeck’e gönderdiği 6 Mart 1920 tarihli telgrafında Yüksek Konseyin aldığı kararları bildirdi. Buna göre, İstanbul işgal edilecek, Türk Hükümeti’nden Anadolu’daki Millî Hareketi ve onun önderi olan Mustafa Kemal’i bertaraf etmesi istenecek, işgal barış antlaşmasının kabulü ve uygulanmasına kadar devam edecekti. İşgal için bulunan gerekçe de sözde Kilikya bölgesinde çok sayıda Ermeni’nin Türkler tarafından katledildiği şeklindeki uydurma haberlerdi."
Aysun:
"Bilgisayardan edindiğim kaynaklardan okuyorum.
İlk işgal edilen yer Türk Ocağı merkez binası oldu. Arkasından 15-16 Mart gecesi Beyoğlu ve Üsküdar semtleri, 16 Mart 1920 sabahı Şehzadebaşı’nda bulunan 10. Kafkas Tümeni’nin karargahı İngiliz askerlerince basılarak silahsız ve baskınla yataklarından yeni kalkmış olan 5 askerimizi şehit edip 9 askerimizi de yaraladılar. Harbiye ve Bahriye Nezareti binalarıyla önemli askeri birimleri kuşattılar. Eski Harbiye Nazırı Cemal Paşa’yı evinden, üzerindeki pijamasını dahi değiştirmesine izin verilmeksizin tutukladılar. İstanbul’daki bütün resmi yerler işgal edildi. Hatta Harbiye Nazırı Fevzi Paşa’nın odasına giren birkaç İngiliz subayı küstah bir şekilde Paşanın göğsüne süngülerini dayadılar. Bütün yollar İngilizler tarafından tutuldu. şehre giriş ve çıkışlar kontrole başlandı. Şehrin önemli yerlerine top ve makineli tüfekli birlikler yerleştirildi. Vee... İngilizler İstanbul’da sıkıyönetim ilan ettiler."
Müjdat:
"Ama sözüm ona işgalden sonra yayınladıkları bildiride İngilizler:”İşgalin geçici olduğunu; İtilâf Devletleri’nin amacının Saltanat makamının nüfuzunu zayıflatmak değil aksine kuvvetlendirmek olduğunu, Anadolu’da isyan çıktığı veya azınlıklara karşı katliam yapıldığı takdirde İstanbul’un Türklerden alınacağını ve herkesin İstanbul’dan verilecek emirlere uyması gerektiğini” ilan ettiler. İngilizler,bunun tek sorumlusunun Anadolu’daki isyan hareketi olarak nitelendirdikleri Millî Mücadele Hareketi olduğunu belirterek Mustafa Kemal Paşa’yı zor duruma sokmak ve otoritesini kırmayı düşünmüşlerdi."
Halide:
" Fakat ...
İstanbul’un işgalini, işgal sabahı öğrenen Sadrazam Salih Paşa ve Hükümeti bu olayı protesto etti. Meclis-i Mebusan üyesi bir grup milletvekili de Padişah Vahdettin’i ziyaret ederek Meclis’in kabul etmediği hiçbir antlaşmayı imzalamamasını istediler.
16 mart günü gerçekleşen bu işgalden hemen sonra İngilizler Fındıklı Sarayı’ndaki Meclis-i Mebusan binasını kuşattılar. Meclisi basarak içeriye zorla giren İngilizler, özellikle Millî Mücadele Hareketi’nin Meclis’teki başkanlığını yapan Rauf Bey’i, Kara Vasıf Bey’i ve diğer bazı milletvekillerini tutukladılar. Tutuklanan bu milletvekilleri 15 Mart’ta yine İngilizler tarafından tutuklanmış bulunan 150 civarındaki Türk aydınlarıyla birlikte Malta’ya sürgüne gönderileceklerdi."
Zeynep:
" Ben devam ediyorum arkadaşlar...
Bu olay üzerine 18 Mart 1920 günü yaptığı oturumda, Milletvekillerinden Tunalı Hilmi ve Dr. Rıza Nur’un verdikleri bir önerge ile “Meclis-i Mebusan’ın yeniden hür iradesini ortaya koyacağı güne kadar Meclis çalışmalarının ara verilmesi karalaştırıldı. Bir süre sonra başından beri Meclis’in Müdafaa-i Hukukçu yapısından rahatsızlık duymuş olan Sultan Vahdettin, yayınladığı bir bildiri ile 11 Nisan 1920’de Meclis-i Mebusanı dağıttı."
Muhsin Öğretmen:
" istanbul’un işgalinin tarihimizdeki önemi ise şöyle...
İstanbul’un işgali Milli Mücadele döneminin en önemli olaylarından biridir. Bu nedenle Türk Milletinin İtilâf devletlerinin merhametine sığınarak değil; ancak Anadolu’da yapacağı bir mücadele ile varlığını sürdürebileceğini açıkça ortaya koymuştur.
Kuvayı Milliye’ye ve onun başkanlarına olan güven artmış, işgal kuvvetlerine karşı mücadele hızlanmış, kapatılan Meclis-i Mebusan üyeleri başta olmak üzere eli silah tutan pek çok Türk, Anadolu’ya geçerek Millî Mücadele’ye seve seve katılmıştır.
İstanbul’un işgal olayı, Heyet-i Temsiliye’nin çalışmaları için bir dönüm noktası olmuştur. 16 Mart 1920’ye kadar, artık Heyet-i Temsiliye’nin varlığının gereksizliğini düşünenler Mustafa Kemal Paşa’nın görüşlerinin haklılığını kabul etmek zorunda kalmışlardır. İstanbul’un işgali ile müesseseleri göstermelik hale gelen, Osmanlı Devleti fiilen sona ermiş, 23 Nisan 1920’ye kadar Heyet-i Temsiliye, bu tarihten sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, vatanın ve milletin kurtuluşu için tek ümit tek otorite haline gelmiştir."
Murat:
"Elimde şu bilgiler var arkadaşlar aktarıyorum.
İşgal altındaki bir şehirde Meclis-i Mebusan’ın serbest bir şekilde çalışamayacağını belirterek İstanbul’a gitmeyen Mustafa Kemal Paşa, İtilâf Devletleri’nin İstanbul’u işgal edeceklerini, Anadolu’ya istihbarat bilgileri taşıyan gizli cemiyet Mim Mim Grubu’nun gönderdiği bilgilere dayanarak 11 Mart’ta öğrenmiş ve İstanbul’da bulunan Rauf Bey’i uyarmıştı.
Yine İtilâfların böyle bir işgali yapacakları, Meclis-i Mebusanı basacakları, Milletvekilleri başta olmak üzere sivil ve askeri şahsiyetleri tutuklayacakları beklenildiği için, böyle bir durumda Anadolu’da bulunan yabancı subayların tutuklanması, özellikle Erzurum’da bulunan İngiliz yarbayı Rawlinson’nun kaçırılması konusunda 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’ya talimat vermişti."
Müjdat:
"Olaylar zinciri şöyle gelişti...
Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’un işgalinden aynı günün sabahı resmen haberi olmuştu. Vatansever ve fedakar bir telgrafçı olan Manastırlı Hamdi Efendi işgalden kısa bir süre sonra “Bu sabah İngilizlerin Şehzadebaşı Karakolu’nu basarak ele geçirdiklerini ve İstanbul’u işgal ettiklerini “bildirmişti.
Mustafa Kemal Paşa, kendisine iletilen bu bilgiyi hemen bütün Kolordu Komutanlarına telgrafla bildirmişti. Komutanlara gönderdiği bu bildiride bu andan itibaren Heyet-i Temsiliye’nin Anadolu’da müracaat edilecek idarî mercii olduğunu bildiren Mustafa Kemal Paşa, işgali izleyen ilk saatlerden itibaren sorumluluk sahibi bir önder olarak, büyük bir ileri görüş ve enerji ile hemen önlem almıştı."
Zeynep ;dayanamayarak söze girdi.
" Özür dilerim ben anlatabir miyim ?"
" Tabi."
" Hadi seni dinliyoruz."
" Tamam ;yayınladığı bir diğer genelgeyle Anadolu ve Rumeli’de bütün halkın mal ve can güvenliğinin sağlanmasını istemiştir. Ayrıca bütün vali, komutan ve Müdafaa-i Hukuk Heyetlerine “ihaneti düşünen bazı kimselerin milleti aldatmasına ve gerçeklere ters düşen yanlış hareketlere yöneltmelerine engel olmak için halkın aydınlatılması isteyen bir genelge göndermişti."
Murat:
Fakat ;Mustafa Kemal Paşa, Türk Milletinin bu yeni işgal hareketi karşısındaki tepkisini yabancı ülkelere yansıttı. İstanbul’da bulunan yabancı devletlerin temsilcilerine, bütün tarafsız devletlerin Dışişleri Bakanlıklarına ve Fransa, İngiltere, İtalya Millet Meclislerine verilmek üzere Antalya’daki İtalyan Temsilciliğine birer protesto telgrafları gönderdi. Bir başka talimatıyla bütün Vali ve Komutanlardan aynı yerlere protesto telgrafları göndermelerini istedi."
Muhsin Öğretmen :
" Yavrularım;
Mustafa Kemal paşa bununla da kalmayarak 16 Mart 1920’de millete hitaben de bir bildiri yayınlayarak işgal ile yediyüz yıllık Osmanlı Devleti’nin hayatına son verilmiş olduğunu, vatan ve istiklâlimizi kurtarmak için mücadele etmemizin gerektiğini bildirmiştir."
Halide:
"Bundan sonra...
Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa 17 Mart 1920 yayınladığı telgraflarla da, hiçbir askeri ve sivil makamın İstanbul ile haberleşmemesini, Heyet-i Temsiliye ile irtibatlarını devam ettirmelerini, İstanbul’daki olağanüstü durumun Anadolu’da mevcut kanunların uygulanmasına mani olmadığını belirterek kanunsuz işler yapılmamasını istedi."
Müjdat:
"Ben de sizlere bulduğum bilgileri okumak istiyorum.
Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’un işgalini öğrenir öğrenmez ilk aldığı önlemler arasında en önemlisi, Ankara’da olağanüstü yetkiler taşıyan bir meclisin toplanması kararı ve bunun uygulanması idi. Bu kararını nasıl uygulayacağını Kolordu Komutanlarına 17 Mart 1920 tarihinde bir genelge ile bildirdi. Telgrafta, Ankara’da bir Kurucu Meclis’in (Meclis-i mebusan) toplanacağı, üye seçileceklerin nitelikleri ve seçimin nasıl yapılacağı, adayların beş gün içerisinde Ankara’ya gönderilmesinin uygun görüldüğü genelgenin diğer makamlara yayınlanmasından önce komutanların onaylarının beklendiği bildiriliyordu."
Aysun:
" Ve...
Komutanlarla makine başında yapılan ve iki gün süren haberleşme sonunda, Kurucu Meclis yerine “olağanüstü yetkiye sahip bir meclis” deyiminin kullanılması ve seçimin onbeş gün içerisinde gerçekleştirilmesi uygun görülmüştü. Bu değişikliklerle Kolordu Komutanlıklarına, valiliklere ve bağımsız sancaklara yayınlanan 19 Mart 1920 tarihli genelgeye göre memleketin her yerinde seçim hazırlıkları başlanmıştı."
Halide:
" Konumuzu burada ben tamamlıyorum arkadaşlar.
Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye başkanı olarak, bu bildiri ile Ankara’da olağanüstü yetkiye sahip bir meclisin toplanacağını, bunun için her livadan beşer kişinin seçilmesini, seçimde her parti, topluluk ve cemiyetin aday gösterebileceği gibi, bireysel olarak da adaylığın konulabileceğini, seçimlerin gizli ve kesinlikle çoğunluk esasına göre yapılacağını belirtmiştir. Seçimlerin onbeş gün içinde Ankara’da çoğunluk sağlanmış olarak toplanmayı gerçekleştirmek üzere yapılmasını istemiştir. Bunun yanısıra Meclis-i Mebusan üyesi iken, Meclisin kapatılması üzerine Ankara’ya gelen mebusların da Meclisin üyesi sayılacağı gibi konular açıklanmıştır."
" Bu günlük bu kadar."
" Evet"
"Şimdi Mustafa Kemal Atatürk’ün en güzel sözüyle toplantımızı bitirelim."
"Söylüyorum." diyerek elindeki kitabın işaretlediği yeri açtı Müjdat.
=================================
Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkanlarına kavuştururlar.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
===========================================================================
NEŞE KIZILYAR
SEVGİLERİMLE
YORUMLAR
efendim yine çok güzel bir yazı okudum milli mücadeleyle ilgili çok zor günlermiş o günler türk milletine allah bir daha böyle zor günler yaşatmasın emeğinize sağlık hocam saygılarımla selamlar
GÜLDESTE
Değerli Arkadaşım.
Anlatımlarınız çok güzel...Verdiğiniz bilgilerin pek çoğu belki de okurların bazıları tarafından ilk defa okunuyordur...( Örneğin Akbaş Cephaneliği baskını gibi ) Lakin olayların kronolojik sıralanması ile ilgili bir sıkıntı var... 11. Bölümü yayınlamıştınız daha önce...Orada I. İnönü Savaşından bahsetmiştiniz..Şimdi tekrar geriye dönüp 10. Bölüm başlığı altında İstanbul'un İşgali ve sonrasındaki gelişmeleri anlatıyoırsunuz...Konuyu çok iyi bilmeyen okurların olayların kronolojisinde bir şaşırma yaşamaları muhtemeldir. Buna biraz daha dikkat edilirse çok güzel bir eser olacak yazdıklarınız.
Selam ve sevgilerimle.
GÜLDESTE
Mevsimlerden bahardı, aylardan mayıs
içindeki rakamlarda buğulanan yanımız vardır.
On beşinde mehtap üzgündür kara bulutlar yüzünden,
geldiği gibi gidenler ağlasın on dokuzunda.
Vefanın üstüne gülücüklerin rüzgârı eser maziden,
hepimizce malum buhar kokusunu aldım kara denizden.
Bir destanın doğum sancılarıydı hiç şüphesiz,
gök mavinin gölgesinde gözlerini açmayı bekleyen.
Ah be atalet, kızgın yağlar dökmeli yollarına!
Sorsam ne dersin bilmem,
ne değişti yani, ne oldu yıllardan sonra!
Sevmeyi öğren demiyorum ama saygı zor değil,
maşaya uzanan eller elbette yedi düvelin.
Şimdi;
Al bayrağımız dalgalanıyorsa gönderinde,
ezan sesleri yankılanıyorsa dağlarımızda,
vesile olan kimdi, kimlerdi, unutuldu mu yoksa!
Yitik malımız birlik ve beraberlik neyleyim,
güzel günler uzak değil ceddimizi hatırlayınca…20.05.2012-Ahmet BOZTAŞ
Çok güzel bir paylaşımdı yazınız. Tebrik ederim Can kardeşim. Gönül dolusu selam ve sevgilerimle…
GÜLDESTE
Yazılarınız ufkumuzu genişletiyor.Bilgi dağarcığımızı zenginleştiriyor.Teşekkürler.Saygılar.
GÜLDESTE
büyük bir emek ve ustaca bir yazım emeğine sağlık saygı ve selamlarımla
GÜLDESTE
GÜLDESTE
Seni tanıma fırsatı bulduğuma sevindim..Ata seven güzel yüreklere selam olsun