- 5074 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
“İLAHİ. SEN.” DEDİ. “ÖMÜRSÜN. ”ESTAĞFRULLAH" DEDİM. "ÖMRÜMSÜN."
Bazen birkaç sözcükten oluşan bir ifade ne anlamlar saklar içinde imrenilesi.
Düşündüren…
İlk kez duyduğum bu söz; bir ömrün aynı zamanlarda ve başka ömürlerde can bulabileceğini düşündürdü bana…
Bu sözü benim gibi ilk kez duyanlar yine benim gibi durup düşünür mü..
Yoksa hafiften gülümser mi..
Ya da “güzel kelammış harbiden” mi der..
Orasını bilmem.
Ancak çoğunluğun; bitmeyeceğini düşündüğü ömrünü “Ömürsün” le “Ömrümsün” nün taşıdığı anlamı düşünmek istemeyecek kadar dünyevi yarışlara, boş aldanışlara, bitmeyen telaşlara adadıklarını görüp bildiğimi sanmaktayım…
Dünyalar kadar görüşler, düşünceler, varsayımlar ortaya atılsa da…
Dünyaya ne amaçla geldiğini çözemeyen insanoğlu ömrünü daha nelere adamamıştır ki…
İdeallere adanan ömürler..
Hayallere adanan ömürler..
Umutlara adanan ömürler..
Sevgilere adanan ömürler..
Sevdalara adanan ömürler..
Acılara adanan ömürler..
***
Ne güzeldir insanı insan yapan erdemlere sahip olabilmek bir ömür boyu.
Ne güzeldir insanlığın yararına verilen emeklere adamak bir ömrü.
Ne güzeldir söylemek istediğini içten, yalın, inandırıcı ve dürüstçe haykırabilmek.
Ne güzeldir yazıp-çizdiklerini eyleme dönüştürebilmek kalemini satmadan.
Edebiyat yapmadan.
Yalancı alkışlara kanmadan.
Çıkar arenasında insanlıktan çıkmadan..
En güzel insani giysilerimle selamlamak isterim saygıyla, övünçle Onları ben.
“Ömrümsün” diyerek ömrüme katıp-katıp çoğalmak isterim Onlarla ben.
***
Mayıs ayının ikinci haftasının iki haberine takıldı aklım:
Birincisi; Adil yargılanma ihlallerinde Türkiye’nin 47 ülke arasında birinci sırada yer alması haberi.
Adalet Bakanı gazetecileri Silivri’ye götürüp cezaevini göstermiş...
Bakmışlar; Beğenmişler…
Her şeyi yerli yerinde bulmuşlar...
Her şey var hapishanede çünkü...
Sadece adalet yok...
AİHM şimdiye kadar, Türkiye’deki yargı aleyhine 2 bin 404 karar vermiş...
Başka bir eşi, emsali yok, birinci ne de olsa...
Bayan gazeteci Nagehan Alçı çok keyif almış ortamdan belli ki…
Bakan ile masatenisi bile oynamış...
Anlatılanlara bakılırsa kolonya ile karşılanıp gülle uğurlanmışlar.
Buna 1171 gündür cezaevinde tutuklu bulunan Mustafa BALBAY şaşırmış daha çok…
Cezaevinde kolonya da, gül de yasak...
***
İkincisi; Cennetin kayıtsız şartsız annelerin ayağının altında olduğu gerçeğinin bizzat ülke
Başbakanının ağzından televizyon haberlerinde tüm yurda duyurulması idi…
Annelerin ayağının altı ne kadar çok öpülürse cennete girme şansı o denli artıyormuş…
Cennete girmek cehenneme gitmekten çok daha kolay görünüyor İslamiyet de vallahi…
Hele ki el-etek öpmeye. Eğilip bükülmeye. Çıkarları uğruna kul-köle olmaya ömrünü adamışlar için ananın ayağının altını öpmekten daha mübarek daha kolay ne olabilir ki…
Bu konuda da rekorlar kitabına girmemiz yakındır.
Yine de ortalığa bakıldığında kutlamalar eski neşesini coşkusunu yitirmiş görünüyor…
Ne mağaza vitrinleri ne televizyon reklamları süslenip püslenip “beni seçl! beni seç!” diye akıl karıştırmıyor eskisi gibi…
“Anneleri hatırlamak değil bir güne bin ömre sığmaz. Toplumları tüketimin tuzağına düşürmekten başka bir şey değil bu tür anma günleri.” dese de ağızlar…
Bu kez de yalanların iki yüzlülüklerin tuzağına düşürülüyorlar anneler….
Şimdi süslü püslü laflardan. İpten saptan kurtulmuş betimlemelerden. İmgelerden. Simgelerden ve ayağı yere basmayan söylemlerden oluşturulmuş sayfalar dolusu yazılan yazılar. Basılan kitaplar ve kitaplara yapılan yorumlar çılgınlığı başladı…
Ve bunlara verilen ödüller. Dağıtılan mavi boncuklar. Takılan kırmızı kurdeleler yarış halindeler birbirleriyle…
***
Hiç kimse dünyaya gelmek için dilekçe vermiyorken. Doğmak istediği coğrafyayı. Anne babasını. Ailesini. Cinsiyetini. Adını seçme hakkına dahi sahip olamıyorken…
Anne de olsa bir insanın ayağının altını öperek onu böylesine kutsamak ve bundan dolayı kutsal kişi olmak da neyin nesi oluyor…
Doğurganlık işlevi kadına doğuştan verilen bir özellik değil midir? (Erkeklere verildi de “doğurmayız!” mı dediler.) Buna dişi hayvanlar da dahil elbette.
Üstelik onların yavrularına karşı olan o muhteşem annelikleri her fırsatta: “Ben anneyim. Seni dokuz ay karnımda taşıdım. Sancılar çektim. Doğurdum. Emzirdim. Besledim. Büyüttüm” diyen nice doğum yapmış kadını utandıracak nitelikte.
Tıpkı eşlerin birbirlerine olan sevgi ve aşklarında olduğu gibi…
Minicik serçe kuşlarına bakmak bile bir ibret sergisi…
Doğrusu ben; bastığım her taşı-toprağı incitiyor olmanın üzüntüsünü ve mahcubiyetini taşırım yüreğimde ayaklarıma her baktığımda…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.