- 730 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Gökyüzlü Kız ve 25 Kuruş
Aşka karşı çok çocuk, toydum o zamanlar.. Hayallere dalmıştım imkansızlığını düşünmeden, hiç hesap etmeden..
Çocuktum işte, varsam masumluğumla, saflığımla vardım..
"Benim olsa dünyaları alırım ona" dediğimde cebimde sadece 25 kuruş vardı.. O zamanlar çok paraydı, en azından ben öyle sanıyordum..
Annem her seferinde unuturdu, işi olurdu ya da. Uzun bir süre dikilmeyi bekleyen yırtık bir ceple yürüdüm bu yüzden okulla ev arası o uzun yolu. Yırtık ayakkabılarımın ayağımı terketmesi gibi korkular taşıdım hep, az da olsa para paraydı, değerli diyordu insanlar bu kağıt, demir parçalarına.. Ellerimi ceplerime gizlediğim zamanlar o 25 kuruşla oyalanır, oynardım da sürekli.. Üşüdüğümde bile yalnız o ısıtırdı beni..
Ve bir kızı sevdim..
Gözleri masmavi ve bembeyaz tenli. Gökyüzü derdim yüzüne, mavi ve beyaz ancak göklere yakışabilir sanıyordum çünkü bu kadar..
Hep hayranlıkla izledim onu, uzaktan uzağa, gizli gizli. Bir türlü cesaret edemedim ama söylemeye, susmayı öğrendim sonra, sustuklarımı yazmayı..
Bir gün.. bütün cesaretimi toplamış, onunla konuşmaya karar vermiştim. Karşısına geçtiğimde ellerim fazlalık gibi geldi, nereye koyacağımı bilemedim. Heyecanlandım. Kalp atışlarım hızlandı, nefes alamıyor gibiydim. Oksijen denilen şey onun yanında daha fazla olduğu halde neden nefessiz kalır ki insan?
O an ceplerim ve içinde saklanan 25 kuruş’um geldi aklıma. Ellerimi saklamak için en ideal yerdi orası, terleyen avuç içlerimi gizlemek için de öyle..
Merak dolu gözlerle yüzüme bakıyordu, konuşmamı bekler gibiydi. Heyecanı bastırmak, dilimden dökmek için içimi; gözlerimi ayakkabalarıma, elimi de cebime attım.. Atar atmaz sonsuz bir boşluğa düştüm sanki, 25 kuruşu’mu düşürdüğümü fark ettim.. Yoktu.. Oysa cesaret aldığım, sevmekten korkmadığım tek şey oydu.. Güvendiğim tek varlığı, yol boyu bana eşlik eden tek arkadaşı, tek oyuncağımı düşürmüştüm işte, farkında bile olmadan..
Gökyüzlü kız, çantasından çıkardığı çikolatasını yerken, tatlı bir tebessümle ve bu tebessüme rengini veren kahverengi dudaklarıyla gözlerimin içine bakarak sordu. "Bir şey mi söyleyeceksin bana?" Bu arada çikolatanın kabuğunu düşürmüştü yere, ister istemez markasını okudum.. Yutkundum.. Sonra yüzüme fakir bir tebessüm giyindim ve "hiç.." dedim "hiç bir şey söylemeyeceğim.." Arkamı dönüp, gözyaşlarımı da saklayıp uzaklaştım yanından..
O zamanlar onun yediği çikolatayı bile hiç yiyememiştim ben, ona sevmeyi bırak çikolatasını sevmeye bile hakkım yok diye düşündüm. Eğer o gün cebimde 25 kuruş olsaydı belki söyleyebilirdim.. Ama yoktu, söyleyemedim..
Ağlayarak eve gittim sonra, yol boyunca kaldırımları ıslattım. (Yağmur bile hiç bu kadar içten ıslatamamıştır kaldırımları, eminim.) Kimse aldırmadı ama küçük bir çocuğun gözyaşlarına, acımadı da asla. Yalnızca eve vardığım zaman annem "Neyin var oğlum?" dedi. "Düştüm, canım çok acıyor anne" dedim. Evet, canım çok acıyordu ve düşmüştüm de, düşlerimden..
Ahmet Kastancı
YORUMLAR
Güzel bir kaleminiz var: Sade, akıcı, hisli... Gayet tabii konuşurmuş gibi yazılmış, ama plânlı... Biraz hüzünle okutsa da, güzeldi.
Selâm ile...
Ahmet Kastancı
Saygı, sevgi ve selam ile..
bir çocuğun harika dünyasını ve o an ona en mutsuz gelen anı güzel kaleminizden okudum.okurken ''Öyle bir geçer zamanki''nin Osmanı geldi aklıma.gülümsedim.demekki çocuklar çocukken böyle şeylere takarlarmış ve hayatlarındaki en büyük sorunmuş.büyüdükçe anlıyor insan bazan paranın olmasının bile bir işe yaramadığını.tebrikler.
Ahmet Kastancı
Teşekkür ederim, saygı ve sevgi ile..