- 1334 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AİLE İÇİ ŞİDDET VEYA SOSYAL BOZULMA!
Hemen her gün gazetelerin sayfalarını kadınlara karşı yapılan şiddet işgal ediyor. Açıyorsunuz gazete sayfalarını veya Televizyonu karşınızda içler acısı bir sürü fotoğraf ve öldürülmüş kadınlar, darp edilmiş kadınlar veya dayak yemekten bıkmış kocasını balta ile doğrayan kadınlar. Gayrimeşru ilişkiler içinde eşini sevgilisi ile öldüren insanlar.
Sebep ne olabilir sizce? Bu şiddetin, öldürmelerin, saldırıların sebebi ne olabilir? Neden bu insanlar hapishaneleri, yıllarca bir yastığa baş koydukları eşlerini, çocuklarının analarını darp ediyor veya öldürüyor olabilirler?
Aslında gazetelerden kestiğim bir sürü öldürme,yaralama ve darp olaylarını tarih sırası ile sayfama almayı düşündüm; ancak öylesine çoktu ki örnek birkaç tanesini vermek bile fazla geldi. Hangi birini yazacaksınız ki; sahneler aynı oyuncular değişik! Her ölen kadın oyuncunun yerine yenileri türerken, kadınları öldürüp hapishanelere düşenlerin yerine ise ya bir hapis kaçkını veya hapishaneye girmeye aday birisi geliyor.
Bizi asırlarca dünyada büyük millet ve büyük devlet yapan özelliklerimizden en başındakilerden birisi; toplum-millet binasının yapı taşı olan, gerektiğinde köşe taşı olan ailenin korunmuş olmasıdır. Aileyi korumak, yaşatmak için her türlü fedakârlığa katlanmış olmamızdır.
İslam toplumlarında aile gözbebeği gibi korunmuş ve ailedeki sevgi, saygı, fedakârlık her dönemde esirgenmemiştir. Ne zaman ailemiz bozulmaya başladı; işte o zamanda ilimde, fende, devlet idaresinde, devletin büyük devlet olmasında, adalet sisteminde sorunlar başlamıştır.
Toplumdaki fertlerin eğitimi; temel eğitim ailede başlayıp, okullarda devam etmiş, toplum sokakta bile fertlerini eğitmiş millet yapmıştır. Bu dönemlerde ne eşini öldüren, nede darp eden kocalara ve eşlere rastlanmazdı. Çünkü kadın ailenin hanımefendisi, beyde ailenin büyüğü, babasıydı. Aile içinde her birey yerini bilir, yapılması istenilen, arzu edilen bir şeyin meşruluğu oranında anneye çıtlatılır, anne babayı ikna eder mesele hal olurdu.
Ailede fakirlik ve yoksulluktan dolayı eşler aşağılanmaz, afakî, hamasi, ailenin günün fevkinde talepler olmaz tabir yerinde ise ”davul bile dengi dengine” vurur. Herkes neye gücünün yettiğini ve yeteceğini bilir ona göre davranırdı.
İnsanlar evinde bulgur veya tarhana çorbası yer, sokağa çıktığında dişlerini et yemiş gibi çöple karıştırırdı. Hiç kimse ama hiç kimse yokluktan fakirlikten ağlamaz, başkalarından yardım dilenmezdi. O nedenle ihtiyaç sahipleri için hacet taşlarına ihtiyaç fazlası bırakılır fakir fukara da isteyemediği için isteme utancını yaşamazdı.
Ailede herkes birbiri hakkında Allah’tan korkar, kuldan utanırdı. Adaletsizlik hemen herkes tarafından duyulur ve aile içindeki sorunlar aynen: “Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-koca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır.” Ayet mealinde: olduğu gibi ya; bir erkek, birde kadın tarafından hakem tayini ile sorun çözülür veya herkesin itibar ettiği maruf bir büyük tarafından taraflar biraz tatlı sert bir şekilde ikaz edilir sorunlar da çözülürdü.
Ne kadar üzüntü verici bir olay ki; toplum bu değerlerini büyük oranda kaybetti. Devlet almış bulunduğu manuel tedbirler ile insanların yüreklerine, kalplerine hitap edemediği için, kadınların başlarına polis veya korumalar dikmeyi, her mahalleye bir “Şiddet Önleme Merkezi” açmayı hedefliyor. Hâlbuki bu şiddet önleme merkezini asırlar öncesinde Müslüman Türk toplumu insanların yüreklerine nasıl kurdu ise o özde kurmalı ki; sorunlar çözülsün ve asgariye insin.
Toplum bizzat devletimizin yöneticilerinin uyguladıkları yanlış eğitim ve ekonomik politikalar vasıtası ile doyumsuz, diğer bir ifade ile tatminsiz bir toplum haline geldi. Kimse kazancı kadar harcayıp, “Ayağını yorganına göre uzatmayı” düşünmüyor. Müthiş bir tüketim arzusu insanların yüreklerini kasıp kavuruyor. Reklamlar insanların tüketim arzularını kamçılıyor ve insanlar güçlerinin üzerinde bir tüketim ve harcama aşkı ile yanıp tutuşuyor.
Hadis-i Şerifte Peygamber Efendimiz(SAV) “Bir zaman gelecek, kişinin helaki, karısının, anne-babasının ve çocuklarının elinden olacaktır. Bunlar onu fakirlikle ayıplarlar ve gücünün yetmediği şeyleri kendisinden isterler. Adam, bu şekilde tehlikeli işlere girerse dini gider ve kendisi de helak olur. (Beyhaki)” buyuruyor.
İnsanlardaki bu doyumsuzluk, kazancının çok üstünde bir tüketim arzusu ve basın yayın organlarında gördüğü bir avuç kuralsız yaşayan insanların hayat tarzlarına özenti ahlaki yıkımı da birlikte getirmektedir. Yazılı ve görsel basın bu bir avuç insanları öylesine insanların gözüne sokuyor ki; milli kültürden yoksun genç nesiller bu insanlara benzemeyi marifet sanıyorlar. Ne yazık ki; ebeveynlerde çocuklarını bu çamurdan kurtaracak birikime sahip değiller.
Ülkemizde toplum ahlakını yıkan, aileyi tarumar eden bu gayri ahlaki hayat tarzı gençlerimizi ailelerinden koparıp atarken, evli çiftler arasında her anlamda doyumsuz ve uyumsuz, halinden şikâyetçi insanlar üretiyor.
Eğer toplumu ayakta tutmak istiyorsak; öncelikle aileyi ayakta tutmanın yollarını aramalıyız. Aileyi ayakta tutmak içinse yapılacak iş bellidir. Öncelikle aileyi yabancı kültürlerin etkisinden kurtarmamız, insanların yüreklerini ve hayatlarını milli kültürle donatmamız gerekir.
Her mahalleye bir “Şiddet önleme Merkezi” kurabilirsiniz, belki her insanın başına da bir koruma verebilirsiniz ancak bu korumaların başına kimi vereceksiniz?O nedenle korumayı insanların yüreklerine koymalısınız ki; sorunlarımız çözülsün, yeniden bize benzeyen içinde insan sevgisi olan, Allah sevgisi ve korkusu olan, elindeki ile yetinen ama daha fazlasını elde etmek içinde çalışan ter döken insanlarımız olsun yani millet olalım.Ne dersiniz?!
Bizden söylemesi…
Mustafa Göktekin
YORUMLAR
Eğitim sistemini iyileştirmeyi marifet sayanlar kıymetli öğretmenlerimizi hizaya getirme tedbirleri almayı çözüm olarak gördükleri sürece ne büyüğe saygıyı,ne de babaya ve anneye saygıyı benimsemeyen çocuklarımız yarınlarımızın kabusları olmaya devam edeceklerdir.Bir an önce sizin de değindiğiniz gibi aile kurumumuzu sağlamlaştıracak eğitim hamlesi başlatılmalıdır.Yazınızı ibretle okudum.Kaleminiz dert görmesin.