- 619 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BALKONLAR
Akşam baktım, bahardı,yağmur silme yağıyordu..nefes aldırmıyordu kederler. Balkonlara attım kendimi..içimin baharları erimiş kış yaşımda. Kanadı kırık kuş, bu dünyada yapılan mecazların kralı kalmış.
Her sabaha bir film diyordu bu ara,hayatının seyri. Kitaplarla,filmlerle gez; efkarlarla bir de! Kahverengi kaplı defterin sonuna geldi,gelecek. Bu kadar ömür yetmedi mi sana ?..diyecek kutlu Elçin. Kapı açıldı ve içeri girdi Sıtma:
-Yavaş yavaş üzerimden atılan ter gibisin, dedi.
-Neyse ki; döküldüm,dedi Ter.
Telefonlara bakmadı. Zil çaldı, evde değilim gibi sustu. Yalnızca kıyamadığı; o, ruhun müfettihi balkonlardı…
Nasıl; camla,panjurla kaplanırdı onlar, bilinmez. Balkonluktan çıkarırcasına, haince gelirdi ona. Yeryüzüne ayaklarını, gökyüzüne kollarını değdirecek bir girizgahı kopar maksadından:” kapalı balkon” ver adını. Oda oda çoğal,yayıl, git; yeryüzü evin olsun..ama balkonları bana bırak. Ben ki; senede bilmem kaç ay, onları
beklemedeyim. Mevsim gelecek ve onlara gireceğim. Ayların iyasını,nefsin hubsunu; onlardan dökeceğim aşağı.
İki kapak arası…
İki tarih arası…
İki yastık arası…
İki dudak arası…iki mevsim, iki göz, iki gönül arasılar. Bu iki aracıkları düşünüyor bu aralar. Neler neler yaşanıyor bu aralarda, aah! Ne ömürler geçiyor ,kapaklar arasında. Tarihler arası, ne kavgalar büyüyor.
Yastık araları, neler saklanıyor; kimselerin bilmediği. Ya dudak aralarından dökülenler, hallaclar misali ?
İki gönül bazen, nehirlerin akışını bile değiştirebiliyor. Ama her şey; doğum ve ölümün iki aralığında geçiyor.
Aralıklarda kalemi kışkırtan mekan :yine balkonlar oluyor.Sonra bir sabiyle,insan tekinin başlangıç serüvenine geriliyorsun. Çocuk doğuyor. Büyürken, önce..şey’leri avuçluyor. Eline ne geçerse avuçluyor ama, sonra tadına bakıyor. Hayatı boyunca uzayacak ‘arayışını’ çimdikliyor. Sonra sıkılıyor bundan. Parmaklarını keşfediyor. İşaret parmağını doğrultmak, bilmediği : İlahi hüner. İşaret edilen her şeye,bu parmağıyla işaret ediyor yine. Artık; avuçlaması ve tadı bu parmak üzerinden. Eşyalarda geziyor, çocuğun parmağı. Dokunuyor,dokunuyor. Annesinin yüzünden, karıncanın bacağına kadar. Parmaklarıyla görüyor, etrafındakilerin görmediği denli itminan şekilde. O yüzden ey insanlık; bir çocuk, bunun için güzel gülebiliyor. Sen konuşup dururken iki dudak arası, onun susması meleklerin bakışını celbediyor ve bu yüzden evlere çocuk girince : Şahid oluşlar büyüyor.
Günleri bir telaşla bitiriyorsun. Bütün yalancılar toplanıp, gözlerini kimsenin boyayamayacağını iddia ederken; yalancıların en iyi boyacılar olduğunu düşünüyorsun.. hayalin gücü bazen, çok şişince patlayan bir balon sanki. Sen onu da bir balkondan uçurmayı hedefliyorsun. Çünkü balkonlar, senin şerefin şimdilerde. Çünkü bahar, ölüden diriyi çıkaran Eşrefin adıdır..
Balkon, balkonlar! Sana, nefsin hep tazeyi istediğini anımsatan/gökyüzüne uzanan, parmaklık araları. Sen ki mahpus o parmaklıklarda ve nefes aldığın ,bir onlar…Şimdi sar çocuğu! Kundağı aratmayacak kadar sıkıca.
Kulağına ‘birliği’ fısılda. O fısıltı; ta hücrelerine işlesin..ki: bir dahi ikiler ve üçler O birliği gölgeleyemesin.
Çocuğu onca sararken, nefeslerinin uzadığını fark etti . Uyuyor büyüyordu. Aldı onu ve çıktı balkonlara. Mevsim bahardı. İnsan teki kavurucu sıcaklara doğru, böyle nefesler uzatacak ve yavaşça uyuyacaktı. Büyüyecek ve sonra küçülecekti. Sıcaklar ona yaramayacak, balkonlardaki kifayete ilmek atamayacaktı. Yeryüzünün o aldatıcı omuzlarında uyu ey insan! Uyu da büyü…
Şimdi akşam..
İki vakit arası…
Seyr ile balkon,
Uyku ile büyümek arası…
Ne dışarı,ne içeri : ikisi arası…
Yüreğimle balkon arası…kısacası!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.