Göç
Bulantılarımı yazsam bir şeye benzer mi bu yazı? Hey! Bir zamanlar ayaklarımı yerden kesen renk… Neden beni hep düşürüyorsun avuçlarının arasından?
Bulantılarımı yazsam, tekrar inanabilir mi kalbim şiirlere?
-Ne çok maskeniz var, bana hangisiyle gelmiştiniz?
Fark edişlerim kederimin kabuğunu kaldırıyor, sızlıyorum.
-Siz, siz… Bin başlı bir yaratık mısınız? Yok, size demiyorum, ötekine, öteki daha öteki, niye alınıyorsunuz?
Dünya ne kötü bir tabut! Boğulacağım kusmazsam.
Dışımda sert bir kabuk olsa. Hiçbir zaman anlaşılmasa üstünü örttüğüm acıttıklarınız.
En çok ağlayabilen insanları sevdim. Sizin gibi sadece kendine değil ama. Başkalarına ağlayabilenleri. Bir de attığı adımdan birinin kırılabileceğini düşünenleri. Ne demek istediğimi anlayabiliyor musunuz?
Bir şaire “Acaba insanlar doğdukları mevsime benzer mi?” dedim.
“Hayır” dedi, “yaşadıkları güzel ve kötü anlardır insanları mevsimleştiren.”
Düşündüm, doğruydu... Çünkü öyle olsaydı benim eteklerimden temmuz dökülürdü. Oysa sırtımdaki sarı el örmesi bir hazan hırkası.
Yosun yeşilim, biz farklıydık.
Bir senin “biz”lerine alışmıştım. Bir senin bakışların okşamıyordu göçmeyi. Bir tek bizken inanıyordum leylakların renklerine.
Sana ve bana uzaktı, birbirinden nefret eden iki soru işareti. Biz hep birbirine dolanmış iki ünlemdik. Heyecanlı. Kaşları çatık soru işaretlerine değmemiştik hiç. Hatırlıyor musun?
Neşelerimiz şehirlere sığmazdı. İsimlerimize bağladığımız anlamlar vardı. Maskesiz ve yalansız. Ya susardık ya da doğru konuşurduk.
Ah biliyor musun, kavanozlara hapsedilmiş anlarımız var. Onları nereye gidersem gideyim hep yanımda taşıdım. İçlerinde kimi zaman deniz kokan bir kent, kimi zaman çocuklu parklar saklı. İçinden sen geçen hiçbir şarkıyı tozlandırmadı yüreğim.
Sen hep günahkâr olduğundan bahsederdin. Oysa sen… Sen hiç günahkâr bir portakal çiçeği gördün mü, ya da günahkâr bir su?
Ötekiler, ya ötekiler?
Olamadıkları sıfatlara bürünmüş ötekiler. Yarım fiillerini herkese tam diye yutturmuşlar. Erken kıyafetler dikilmiş onlara. Herkese başka renk yalan sipariş edip, unutmamak için yalan defterlerine not düşmüşler.
Onlar hiç günahları yokmuş gibi davranan sahtekârlardı. Gün ışığına çıkıyordu bazen gömdükleri, ama onlar öyle ustalardı ki hemen üzerini örtüyordu kocaman dilleri. İçlerinde birçok ben vardı yüzleşemedikleri. Kendi kötü taraflarını görmüyor ve sevmiyorlardı işte böyle olunca kendileriyle bile bir bütün olamıyorlardı. Bir tek karanlıkta soyundukları da iyi hallerini, gördüm kötüyü.
Ama bilmiyorlar yosun yeşili. Ben onları kendi yalanlarında infaz ettim.
Kapılarımı açtım bugün, göç esti kalbimdeki sızıya.
Sonsuz mola verdim onlarla aramdaki bağa.
Şimdi kestiremiyorum karşımdaki yolların uzunluğunu.
-Bir yerde ahkam kesen birini gördün mü ondan hemen göçeceksin. Nerede mahcup kendini övmeyen biri var onun dizlerine sarılacaksın, dedi sözüne güvenilir bir büyük.
Beni kendini övmekten ve övenlerden koru Rabbim.
Ben en kötüyüm, en beterim demedim iyi tarafım dedirtmedi bunu hiç. Ama tüm kötü taraflarımla tanıştım, birbirimizi tanıyıp birbirimizle anlaştık tamız, bütünüz, ne günahımdan kaçtım ne sevabımdan kabardım. Evet dedim, onlar benim, ben!
Ben sizden göçtüm iyi görünümlü kötü, kısa bir zaman önceydi.
Ben sizden kötü görünümlü iyilere göçtüm.
İçiyormuş, ayyaşmış, günahkârmış mış mış mış.
Ama gerçekten tanıdığım en iyi birkaç harfmiş.
Siz mi? Üzülmeyin, siz benim kulağımdaki ağır küpelerimsiniz.
Sinem Ilgın Omay ( Nun )
YORUMLAR
bugün hüzün var gönlünde bahardan baharda yaz gelsin bak nasıl neşeleneceğiz hocamın dediği gibi at o küpeleri kiraz tak kulaklarına küpe yerine benim memleketimde kirazlar olmuş gidelim oraya ve
Dalları bastı kiraz gel bize biraz
tak kulağına kiraz
şarkısını söyleyelim
canım kiraz çekti ya
ne gücüme gidiyor biliyor musun. Bu dünyada beni ne kederlendiriyor ve ne kalbimde bir e varmışcasına sıkıp sıkıp bırakmayı unutuyor ve boğazıma ne düğümleniyor ciğerlerim nefessiz bırakıyor ve beni kahrediyor biliyor musun?
Memleketim olan Erdek'te bahçemde kiraz var bütün Erdek yiyor br ben yiyemiyorum çünkü Ankara da yaşıyorum. Ağlamak istiyorum
saçmaladım delilik parayla değilya,
sevgiler
O qué
Özlüyoruz vakti zamanında bizim olanları.
Gitmek zorunda olduklarımızı.
Üzülmeyin lütfen, hüzün değil tebessüm yakışıyor size
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ama deliliklerim de var kabul etmeliyim. Gerçe deliyle akıllı karışmış bu hayatta
:)
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ama deliliklerim de var kabul etmeliyim. Gerçe deliyle akıllı karışmış bu hayatta
:)
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ama deliliklerim de var kabul etmeliyim. Gerçe deliyle akıllı karışmış bu hayatta
:)
O qué
Evet okumadıgım yazılarınızı okumalı. ;)
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
---Bir şaire “Acaba insanlar doğdukları mevsime benzer mi?” dedim.
“Hayır” dedi, “yaşadıkları güzel ve kötü anlardır insanları mevsimleştiren.”
Düşündüm, doğruydu... ----
sevindirdin beni:)
Göç'ü uzaklardan izlerken buldum kendimi, upuzun kavimler halinde uçsuz bucaksız bir ovada yürüyordu insanlar... Onların bıraktığı ayak izlerini takip etmeye başladığımda, hiçbir zaman uzaktan seyrettiğim o insanlara yetişemeyeceğimi anladım. Ben göç yollarını takip ettikçe, ardımda bıraktıklarım için bir göç olabileceğimi hiç düşünmemiştim.
Şimdi biliyorum. Ne zaman göçü düşünsem, ne zaman bir göçün peşine düşmeye kalksam. Dur diyorum kendime, gitmek için daha çok erken.
Ellerine sağlık Sinem ve teşekkürler, harflerinle dünyaya güzel ayak izleri bıraktığın için..
O qué
O ayak izini keşke gerçekten bırakabilsek, ne güzel olurdu değil mi ?
Sevgiler, saygılar..
(Ha bu arada yorum gücünüze sağlık:D )
Eski takvim yaprakları ne kadar da güzeldi ... Öyle hoş şeyler okurduk ki onlardan ...
Hani şimdilerde '' organik '' diyorlar ya efendim !.. Yazılanlar da ; yazanları gibi , yaşayanları gibi tabii imiş demek ki ...
Affedersiniz ... Gönül derelerimize , lâğım sularının hiç karışmadığı ya da çok az karıştığı zamanlarmış meğerse ... Öyle diyesim geliyor ne bileyim işte !.. Edebi meziyetim olsaydı da keşke , daha naif , hoş ifadelerle anlatabilseydim ... Ne yapayım efendim , olan varını esirgemezmiş ... Mevcut bu , kumaşımın kalitesi bu kadar işte !.. Kabul buyurmak ta sizin şanınızdandır ...
İzninizle ; o takvim yapraklarının birinde okuyup ta , çok azı hatırımda kalan iki dörtlüğü paylaşmak istiyorum .
El çek masivadan bırak bu cahı ,
Razı derunundan eylegil ahı !..
Canan İllerinin açılmaz rahı ,
Gönül şehri bahri Nil olmayınca ...
Salih bu sözlerin yalan olamaz ,
Her beşer suretli insan olamaz ,
Her bir kimse ehli irfan olamaz ,
Kırk yerden yarılmış kıl olmayınca ...
Uzun zamandır aynaya bakamıyordum efendim !.. Korkuyordum çünkü ... Öyle cesaret verdiniz ki ... Nur olun , pür nur olun !.. Hep manâ dilberleri, yani gönlü güzel olanlar bakacak değiller ya !..
Benim gibiler de korkmadan bakabilmeliler ... Hiç değilse arada bir ... Tavus Kuşu misali ... Değil mi efendim ?..
Çok çok teşekkürler ediyor , en kalbi saygılarımı ve tebriklerimi bırakıyorum bu tertemiz gönül sayfanıza ... Öyle hoştu ki ...
O qué
Siz istemesenizde her kelimeniz gönlünüzdeki güzelliği aksettiriyor ki.
İyi ki varsınız,iyi ki sayfamda misafirsiniz...
Saygı ve sevgilerim daim size, tevazü sahibi yüreğinize.
Günahlarımızla, sevaplarımızla insanız. Ve bilhassa da bu nedenle insanız: Kusurlu olduğumuzu bilip, boyun eğip, Yaratan karşısında aczimizle eğilmek için. Ve yine büyüklerin dediği, kendimizi bilmek en mühimi.
Netice- i kelâm: "Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var!" diyen, noktayı koymuş, söze.
Güzeldi, muhasebe.
Selâm ile...
O qué
Sevgim ve saygımla ...
İnsan ne çok göç eden bir varlıktır.Sonsuzluk iştiyakının fıtri bir alameti daha.
Göç sebeplerine gelince..insanın olmanın ağırlığı işte..Hem göç yolda dizilmez mi?
Sema Öğretmenin yorumu ve ona cevabınız ise birbirinden kıymetli ve güzel.
Bilerek göz ve okuma misafiri oldum.İkramlar için teşekkür ederim.
Hep okuyabilmek dileğiyle.
Saygı ve selamlarımla.
O qué
O güzellik Sema Enci'nin kendisine aittir. Paylaşması beni de çok mutlu etti.
Saygılarım daimi
Sevgili Sinem.
Bir siteye bir tane ayarsız yeter diyorum ki o da benim...Sen de ben misali ayarsız olma...Dün milleti gülmekten kırdın geçirdin bu gün Nasrettin Hoca'nın hindisi misali düşün de düşün...
Kulağındaki ağır küpelere gelince tek hareket çıkar at gitsin...O kadar ağırlığı ne diye taşırsın ki di mi ama?
Selam ve sevgiler.
O qué
Ya bitanesin Sami hocam ya:)))
Atıyorum, atıyorumm aaattım!
Teşekkür ederim .
Sevgiler, saygılar üstüne bir de selamlar:)
...
ne zaman otursam şu cam kenarına, hep içime açılırdı pencere
sesim apartman soğuğu olurdu ve unuturdu beni annem
ne hatırım kalırdı ne hatıram, kırılırdı ruhumun fincan takımları.
hiçbir intihar tarif edemezdi ki kendini gideceği yere.
gözlerim alnıma resmedilmiş bir gelincikle göğe mıhlanırken
nasıl sorguya çekilirdi ölüm, yüksek yalıtımlı duvarlar ötesinde?
beni içinden geçirdiği yerde beklerdim onu, gelmezdi.
hangi göç ebelerdi kendini?
...
Zaten hiçbir şey göründüğü gibi değildi. Mesela ben hiçbir zaman nasıl göründüğümü merak etmedim.
Sevgimle.
O qué
Teşekkürler, sevgiler.
``Hey! Bir zamanlar ayaklarımı yerden kesen renk…``ile basladim okumaya yazinizi, ``Hiçbir zaman anlaşılmasa üstünü örttüğüm acıttıklarınız. `` okumaya devam edilir dedim,``Çünkü öyle olsaydı benim eteklerimden temmuz dökülürdü. Oysa sırtımdaki sarı el örmesi bir hazan hırkası.`` ile devam ederken,``Siz mi? Üzülmeyin, siz benim kulağımdaki ağır küpelerimsiniz.`` hak etti dedim nacizane tarafimdan tebrigi..;)