0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1129
Okunma
-Bazen ölen bir insanı modern tıp imkanlarını kullanarak doktorlar diriltebilir, ama ölen bir aşkı dirilten asla olamaz.
-Dünyayı güzelleştiren aşk mı?
-Gam gönlün ateşidir, mutluluk ise suyu.
-Ben sana âşık olmasaydım; sen, sen olamazdın!
- Gamlı gönüller en çok mutluluğa özlem duyanlardır.
-Her âşık, yaşadığı aşkın “son aşkı” olduğunu düşünür. Bazen son’lara da “son” ekleyeceğimiz nedense aklımıza bile gelmez.
-Her aşk en büyüktür. İnanmazsanız âşıklara sorunuz!
-Her yerde aşk! Köşe başlarında, televizyonlarda, şarkılarda, kırlarda, evlerde… her yerde; kısacası işportaya düşmüş bir aşk; ama ne yazık ki gerçek alıcısı yok. Aşk da düzene uymuş, piyasa kuralları geçerli. Yani arz-talep meselesi.
-Âşık mısın? Ben bütün hastalara, biçarelere saygı duyarım!
-Şüphe ve ihanet; aşk ile karşılaşmamak için kaçıyorlar, lakin nereye kadar?
-Âşık olduğumda ne kadar aptalmışım! Ne kadar aptalca konuşuyorum değil mi?
-Yalnızlık aşkın nedenidir; ama tek nedeni değildir.
-Düşlerindeki sevgiliyle, gerçekteki birbirinden farklı mı? En iyisi sen, gene yat ve düş görmeye devam et!
-Âşık, aşkın açtığı yarasının kapanmasını hiç istemez. Çünkü aşk yarası, onun kalbinde ölünceye kadar taşıyacağı madalyasıdır.
-Âşığın namusu mu; namuslunun aşkı mı?
-Mecnun olmasaydı, Leyla’nın esamisi bile okunmazdı.
-Âşıkları yargılamayacak kaç kişi var şu dünyada?
-Dilleriyle anlaşamayıp da gözleri ile anlaşan insanlar gördüm, ama gözleriyle anlaşamayıp da dilleriyle anlaşanlara hiç rastlamadım.
-Âşıkların konuştuğu dili sadece âşıklar anlar.
-“Bizimki geçek aşktır.”, ”Gerçek aşk şöyledir”, ”Yok gerçek aşk böyledir.” Allah aşkına bu aşk denilen şeyin bir de sahtesi mi var da gerçeğine bu kadar çok vurgu yapılıyor?
-İnsan ömrü biter, ama karşılıksız aşklar kolay kolay bitmezler.
-Aşk bazı insanlarda bir şeylerden kaçış olarak başlar; ama gene aynı kişilerde kaçılan şeye dönüş ile biter.
-Aşk cesarettir, aşk çılgınlıktır; çoğu zaman da aşk, yeniden varoluş umuduyla bir tükeniştir.
-Aşk dağın zirvesindeki kar gibidir. Karı zirveden alıp aşağıya indirirsen erir; aşkı zirveden indirirsen biter, ölür.
-Aşk deniz gibidir. Bazen oldukça sakindir, bazen hafif dalgalıdır, bazen ise gemileri batıracak kadar şiddetlidir.
-Aşk denizinde boğulmaya gönüllü, o kadar çok insan var ki!
-Aşk; efendiyi de köleyi de, zengini de fakiri de eşit kılar. Çünkü onlar sadece âşıktırlar.
-Aşk motorunun yakıtı çabadır, emektir. Yakıt kalitesiz ya da az ise, motor tekler; bitince ise stop eder.
-Aşk varsa çirkinlik yoktur, kötülük yoktur ve bazen de mantık yoktur.
-Aşk yarasını geçirecek ilaç henüz bulunamadı; ama iyi para getireceği düşüncesiyle çok sayıda uyanık tarafından araştırılıyor.
-Aşk, aklı aciz bıraktı!
-Aşk, çok basittir, öğrenmesi kolaydır, diploma filan da gerektirmez. İşte o yüzdendir ki herkes tarafından bilinir.
-Aşk, en az bir asır sürerdi eskiden, şimdi ise o güzelim aşkı dakikalara indirdiler.
-Aşk, en kaba insanları bile yontabilen bir araçtır.
-Aşk, gelmeden önce kalbimizin kapısını çalıp bizden izin istemez. Ansızın geliverir ve ansızın da gidiverir.
-Aşk, kalbe sevgi pompalayan bir emme-basma tulumbadır.
-Aşk, kendisinin dışındaki etkinliklere izin vermeyen bir despottur.
-Aşk, ya acı verir ya da zevk. Ne verirse versin gene de âşık, aşktan kolay kolay vaz geçmez.
-Aşk, yoğun bir sis gibidir. Birçok şeyi görmeyi engeller. Zaten o şeyleri görmeye başladığında da aşk bitti demektir.
-Aşkı algılayacak, yaşayacak ve yaşatacak büyük bir ruh gerek.
-Aşkı ayrılık güçlendirir, ama ayrılığı bitirme gücü veren de aşktır.
-Aşkı bana anlatmakla vakit geçirme; git ve yaşa!
-Aşkı başlatan ya sözdür, ya gözdür, ya tendir, ya da dildir.
-Aşkı bir kere kirletti isen, boşuna onu temizlemek için uğraşma.
-Aşkı karşılıksız kalan birinin sızlanması: Kötü bir kalp ve ona inanan zavallı bir kalbin beyhude çırpınışı…
-Aşkı, bir kere yaralayabilirsin ve bu yaralama da onu mutlaka ölüme götürür.
-Aşkın aşısı gene aşkın kendisidir.
-Aşkın ateşinin yaktığı âşık, onu söndürmenin yollarını aramaz.
-Aşkın dili şifrelidir ve bu dili anlayabilen de sadece iki kişidir.
-Aşkın güzelleştirmediği bir tane bile insan bulamazsınız.
-Aşkın ışığında boğulmaya gönüllü, o kadar çok insan var ki…
-Aşkın kapısı iki tanedir. Birisi hem giriş hem de çıkış içindir; diğerinde ise sadece çıkış vardır.
-Gül dikeninden şikayet etmiyor da, sen niye sevdiğinden şikayetçisin?
-Aşkın kesinlikle iyileştiren ilâcı, başka bir aşktır.
-İnsanlar ya beyinleri ile, ya da yürekleri ile severler; ikisi ile birlikte sevenler, o kadar az ki…
-Aşkın mezarı olmaz, çünkü aşk ölünce, uçar ve göklerde kaybolur. İstediğin kadar bekle veya ara; asla geri dönmeyecektir.
-İçin yanmıyorsa, gözlerin her ayrıntıyı görüyor ve kulakların her sesi duyuyorsa, sen âşık değilsin arkadaş; boşuna kendini kandırma!
-İşte gene güneş batıyor. Sıradan bir şey; ama gün batımına bir de âşık gözüyle bak!
-Aşkın sarayı betonsuz ve demirsizdir; ama diğer saraylardan daha uzun süre ayakta kalabilir.
-Aşkın yarası olmaz, çünkü aşk yaralamaz; aşk, kişiliğin maske takmış bir suretini öldürür. Kişi başka bir maske takarak, yeni bir kişilik yaratır ve yaşamına devam eder…
-Kuşku, aşk bombasının pimidir.
-Aşkına söz geçiremiyor musun? O zaman koy ver gitsin gideceği yere kadar.
-Yeter ki iste, aşk hemencecik karşına çıkıverir.
-Aşkını saklamaya çalışan insan iki kere aptaldır. Çünkü zaten aşk, kişiyi aptallaştırır; aptallığı sakladım zannetmek de diğer bir aptallıktır.
-Son bulan her aşk, sevgi bahçesine dikilen yeni bir mezar taşıdır.
-Aşkını taşa kazımayana ben, âşık demem.
-Konuşuyor, ağlıyor, çırpınıyor, aranıyor… Sakın âşık olmasın?
-Gül, diken ve koku; eskiden bir aradaydı, şimdi gülün kokusunu aldılar dikenini bıraktılar.
-Sakin bir gönüle giren aşk, orada en şiddetli fırtınalar yaratır.
-Aşkın resmini çizebilir misin? Hayır mı? Öyleyse sen kesin âşık değilsin.
-Gül’ü artık sevmiyorum, zaten o da bana dikenini batırıyor.
-Aşkların büyük/küçük diye derecelendirilmesine karşı çıkıyorum. Yok böyle bir şey! Aşk, aşktır.
-Herkesin gönlünü açıp girmesini istemiyorsan kapı değil, anahtar ol.
-Aşktan şikâyet eden aşkı bilmeyendir.
-Her girdiğin gönül, sana bir mutluluk denizi armağan eder.
-Hakkında kütüphaneler dolusu kitap yazılmış ama gene de ne olduğu anlaşılamamış olan şey nedir? Cevap: Aşk… Ne olduğu bilinemeyeceği bilindiği halde, ne olduğu hakkında kütüphaneler dolusu kitap yazılacak olan şey nedir? Cevap: Aşk…
-Gönlü yüksek insanların çeşmesinden doldur testini.
-Gönlünün sadakasını verdin mi? Vermediysen, hemen sana kötülüğü dokunanları, ihanet edenleri, düşman olanları affet.
-Özlem olmasaydı, vuslat olur muydu?
-Gönül kapını açık tut, gelmek için hazır bekleyen o kadar çok güzel insan var ki…
-Yaptığın her gönül, cennete çıkan merdivenin bir basamağıdır.
-Gönül neden sever? Gönül sebepsiz sever. Gönül nasıl sever? Gönül dolu dolu sever? Gönül neyi sever? Gönül sevilmeye değer bulduğunu sever.
-Neden hep âşık aşağıda, aşk da zirvededir. Tersi mümkün değil mi?
-Ah bu şairler, ah bu şairler! Aşk dedin mi, şarap dedin mi hep akla gelirler.
-Alışkanlık aşkı öldürürmüş; peki aşk alışkanlığı ne yapar?
-Bana “gamlanma” diyen gamlı gönül; sen önce kendine bak!
-Beden yorgunluğu, gönül yorgunluğunun yanında nedir ki? Bedeni birkaç dakikada, saatte; ya da günde dinlendirirsin. Ama gönül yorgunluğu bazen yıllarca sürer, bazen de bir ömür boyu.
-Benimle dilinle değil, yüreğinle konuş; bedeninle değil, gözlerinle seviş.
-Boşuna inleme, isyan etme! Acı çekmek âşığın alınyazısıdır.
-Büyük bir aşk, büyük bir sevgi mi istiyorsun? O zaman büyük acılara katlanabilme gücünün olup olmadığını da iyice düşünmelisin.
● ● ●
(Ömer Faruk Hüsmüllü’nün yakında basılacak olan Oruç Baba’dan Aforizmalar isimli kitabından alınmıştır...)