- 3455 Okunma
- 36 Yorum
- 6 Beğeni
Bahardan içeri sızan ömür
-payımıza düşen baharı
senin dudaklarından almıştık...-
‘’Allah gönlüne göre versin’’ Dediğin günü hatırlıyor musun İsmail?
Henüz yarım çocuktuk, çapraz adımlar ata ata tamamlamak isterken eksik yanımızı. Daha Türkçe konuşmasını bile sökememiştik. Nasıl tutuşturmuşlardı elimize ilkokul diplomasını, anlamamıştık. Tıpkı yıllarca derdimizi, kendimizi dahası kendimizi anlatamadığımız gibi…
Bildin mi İsmail?
Annemiz Elif kadının cebinden eksik ettirmediği mendille alnımın terini siliyordun öğle kızgınlığında. Sen hep dayanıklı çıkardın orucunu tutarken, ben hep sendelerdim. Çatlayan dudaklarıma bakıp ‘’biraz daha dayan, şunun şurasında iftara ne kaldı.’’ Ne kalmıştı yedi saatten başka. Bol bol yiyecektik sofrada ne varsa.
Tam da o an’dı…
İşte o an’dı İsmail. ‘’Allah gönlüne göre versin’’demeden birkaç dakika öncesiydi. Çeşme başında testisine su dolduran, uzun saçlı esmer kıza ilk kez gözüm takıldığında. Bir an için unutup gitmiştim açlığı, susuzluğu. Aşka banmıştım niyetli kalbimi.
Sahi İsmail
‘’Aşk orucu bozar mıydı? ‘’
Aşkı günah, sevdayı haram belletmişlerdi ya hani. Sen de başını öne sallayıp ‘’öyle’’ demiştin. ‘’Hem günah, hem haram ise bozar her hâlde’’ diye devam etmiştin.
Ama sen, beni anlıyordun değil mi İsmail. Anlamıştın aldırış etmeyişimi. Yakacaktım kendimi, kazanacaktım a l t m ı ş b i r i…
Çok sonra okuyup, haberdar olacaktık. Nazım ustanın ‘’Tahir ile Zühre’’sinden… Kırsal bir aşk için çırpınırken kalbim, hangi denize yelken açıp maviliklere varacaktım, sırtımı yaslamışken Mangal Dağı’na.
Nasıl irkildiğimizi hatırladın mı İsmail?
Bir kuzunun dokuz-on köpeğin saldırısına uğrayıp, parçalandığını. Açlık böyle bir şey miydi yoksa. Bizi hayvanlardan ayıran tahammül duygusu bu muydu? Buydu belki de. Sabır. Sabır. Sabır...
Söyle İsmail!
Ne olmuştu o uzun saçlı esmer kıza? Hani bana açlığı unutturan, hani aşıklıktan bana orucu bozduracak hale getiren. Hayatımda ilk defa orada gördüğüm, orada rastladığım ve orada bırakıp unuttuğum o kıza ne oldu İsmail?
Yirmialtı yıl önce, köpekler tarafından parçalanan kuzunun hazin öyküsü dolanırken dilime. O’nunla göz göze geldik. Ben dolup taştım yine, anlatırken bu anıyı. O’nun yüzüne buruk bir tebessüm park etmişti.
Sen demiştin İsmail. Nasıl da güzel söylemiştin.
‘’Allah gönlüne göre versin’’
Cömert Yılmaz
YORUMLAR
Online üyeler kısmında ismini görünce sayfana girip yazılar bölümünde en son yazıyı tıkladım. Yıllar önce yazılmış bu güzel yazı tam da oruç ayına denk gelen bir tesadüf oldu. Çokça beğendim şair-yazar dostların ara ara sayfalarına girer okuduğum-okumadıklarımı tekrar okumaya takip etmeye çalışırım. Yine çok güzel bir yazı okudum.
Aşkın her hali olması veya olmaması da bir oruçluk hali. Yokluğu bir noksanlık, anlamsızlık.; varlığı yakıcı bir hasret., daimi bir oruçluk hissi.
Ara ara tamamen tüketmemek üzere yine ziyaretlerim olacak. Kalemine sağlık Cömert hocam, seni burda görmek yazılarını okumak çok keyifli. Saygılarımla.
ıssız şiir tarafından 26.3.2024 15:13:31 zamanında düzenlenmiştir.
Söyle İsmail...
İlla ki son sözü söyleyecek zaman gelecek.
''Allah gönlüne göre versin.''
Amin.
Hayatın durağanlığı mı Cömert Hocam yoksa sessizlikte saklı iken mi o devasa gürültü?
Fısıltılar Sağır Sultanın dahi kulağına giden.
Gerçekler.
Bir de bir delinin kuyuya taşı atıp akıllılar dahi aklına yitirip o kuyuya o taş'a düşman olan...
Yetim varlık.
Hayat ne ki bir yitimin haricinde?
Acımasız bir dünyanın esintisi iken yazdıklarımız ve de eseri hele ki esir'i olmuşken rüzgarın...
Savrulan.
Avunduğumuz.
Hiç bir işe yaramasa da savunduğumuz gerçekler ve ispat edemediğimiz.
Ne fark eder?
Yüce Allah kadir her şeye herkese de ve illa ki insanın gönlüne göre veriyor.
Günbegün artan bir zulüm.
Ne çocuk ne kadın ne hayvan.
Fark etmiyor yeter ki kime gücü yeterse insanların.
Güçlü addedilen.
Yaptırım gücü olan kimse.
Biz ne mi yaptık?
BİZ SADECE SEVGİYE YATIRIM YAPTIK.
Herkes ektiğini biçiyor biçecek de.
Sonsuz saygımla Cömert Hocam.
Özgün kalmayı beceren nadir bir kalem iken varlığınızla salındığımız Edebiyat'ın derinlerinde asla değerini yitirmeyen bir kalem.
Bir insan ne için yaşar ki?
Elbet uğruna çırpındığı değerleri korumak adına.
İnsan kendini bildikten sonra tutuşur yürekler tutunuruz da illa ki hayata üstelik hayat değilken öncelik ne de olsa ruhumuzla, varlığımızla ve onurumuzla ve şerefimizle yaşamayı seçmedik mi bizler?
Var olunuz.
Sevdanın güzelliğini kutsallığını çok geç kalınca öğreniyoruz, bize öğretilen ve dayatılan o kadar çok yanlış varki... Ne çok zaman kaybediyoruz farkındalığa varana kadar.
Olsun, en güzel günah aşk olsun ki en büyük sevap bence. Evren aşk ile var oldu, sevgisizlik, doyumsuzluk yüzünden yok oluyor, görmüyorlar mı.
Köreliyor duyularımız gitgide yozlaşıyoruz, aşk olsun!
Bir tek aşk kurtaracak dünyayı.
harfler, sözcükler, cümleler ve tabiki imla işaretleri toplamına şiir veya edebiyat diyoruz ama aslında her biri hayatın küçük/büyük yansımalarıdır.
bu yansımayı taşıyabilecek birşey lazım elbette. biraz düşününce, güncel yaşamımızda bazen ucu kırılsa da aldırmadığımız, bazen de sadece kulak arkasına yerleştirip unuttuğumuz kalemin önemini hatırlıyoruz. peki bu nesneyi özel ve değerli kılan şey nedir? tabiki insan..
o halde böyle anlarda, kalem sahibinin hayatın içinde ve dışındaki duruşunu bir kez daha kutlamak gerekiyor.
cömert yılmaz, denildiğinde söylenebilecek tek sözcüğün "dürüst" olduğunu düşünüyorum.
yazıya gelince ; duyguların geçmişe yönelik izlerini adımlarken bir taraftan da her birinin geleceğe
taşınabilirliğini gözlemliyoruz. özellikle ismail karakteri bunun en somut kanıtı gibi duruyor..
sakın kalemi bırakma cömert dostum.. ve bu toplumun senin gibi insanlara ihtiyacı olduğunu da
sakın unutma..
tebrik ve teşekkürlerimle..
Ne desem diye düşünüyorum, ne desem.. Nasıl desem olacaktır belki de doğrusu, nasıl desem. "Allah gönlüne göre versin" sonra da Havin niye bu kadar duâ'cıdır dersiniz.. Bundandır işte bundan... İlk okuduğumda garip hissettim, yalnız başıma bahâr bahçesinde serinliyormuşum gibi geldi.. Güller içinde çiçekler içinde.. Garip ama o çeşme başındaki gül'e dalan adamın içine düştüğü bahâr misâl işte..
Ki ne severim gül'ü, gül'ün bülbülünü bilirsin değil mi ağabeyim.. İsmail ne güzel demiş, ben de diyeyim ömürlük olsun bahâr...
Ve olabildiğine duru anlatım, kelimelerin seçilmişliği de gözden kaçmıyor. Ve ayrıca sayfadan ziyâde yazı diline gösterilmiş özen, imlâ içûn aynı şekilde. Hep sevmişimdir kalemini bu sayfanın. Ve yıllar sonrasına gittiğimde böyle hatırlayacağım. Sevdâlar unutulur, yerini önce zehir diyeceğimiz sonra bal şeker tadıyla yeni bahârlar alır ama ne gül unutulacak ne de bülbül.. Sağ be bawemÎn..
Dâim olsun gönül çeperini saran âşk, hem kitâbî hem rûh'î...
Sevgimle...
**Havin_** tarafından 5/17/2012 9:37:14 AM zamanında düzenlenmiştir.
sen de be ismail,
yani nerden çıktın şimdi tam da güneşin denizin üstüne eyvallah dediği saatte.
mangal dağında da güneş var mıdır şimdi ?
ya çeşmenin üstünde...
sahi ismail; kuzular yeni doğmuş değil mi orada ?
m e l e m e yi de yeni öğrenirler yarın yeni güneş doğarken değil mi ismail ?
boşver be ismail,
en iyisi herkesin her şey gönlüne göre olsun diyelim geçsin gitsin...
"şte o an’dı İsmail. ‘’Allah gönlüne göre versin’’demeden birkaç dakika öncesiydi. Çeşme başında testisine su dolduran, uzun saçlı esmer kıza ilk kez gözüm takıldığında. Biran için unutup gitmiştim açlığı-susuzluğu. Aşk’lığa dalmıştım niyetli kalbimle."
Ne tatlı anlatılmış aşk... Aşk, kadar güzel bir şey var mı? Dünya aşk üzerine yaratılmadı mı?
Hatıra havasında kahraman anlatıcının ağzından tatlı bir yazıydı...
Cömert Hocam, altın kaleminizin mürekkepleri hiç bitmesin...
Güzel duygular yaşatan yazı için teşekkürler...
Sevgi, saygı yüce yüreğinize...
Allah gönlüne göre versin üstadım.Nasıl içten, nasıl duru bir anlatımdı.
Eskiden aşklar böyle tertemiz, dokunulmazdı işte.Gözlerin buluştuğu o yerde gönüller kördüğüm kalakalırdı böyle.
Nefes alıyordu her bir cümle resmen.
Kısacık bir hiyakeye ustaca anlatım yetisiyle neler sığdırılmış.
Bir hayata sığabilecek , onu şekillendirip geçmişi çizdiği gibi , anı ve geleceğe dokunan inanç, sevda ve kavga.
Varolsun gönül emeğin üstadım.Gönlünce olsun herşey teşekkürler paylaşım için.
Selam ve hürmetlerimle.
Allah İsmailin'de gönlüne göre versin diyesim geldi bu mükemmel yazıyı okuyunca...öyle ya, dolaylı da olsa bu yazının yazılmasında payı vardı...O kadar duru duygularla yazılmış ki, insan okurken kendini yazının içinde buluveriyor ve hatta anlatılan kişilerden biri oluveriyor...Sıkılmadan kendini okutan harika bir paylaşımdı...Güçlü kaleminize, paylaşan yüreğinize sağlık, çok teşekkürler, çok tebrikler değerli şair...sevgi ve saygımla...
Ah be İsmali ah!
Sen öyle diyorsun da; hayat denen hiç gönle göre vermiyor ya da kaçına gönlüne göre veriyor!
Gönül öyle bir kelime ki kapılabilir, yıkılabilir, kaptırılabilir, bağlanabilir.... İnsanı insan yapan tüm duyguları barındırır içinde. Barındırır da; bazen hayatı hayat yapan bazen de zehir edendir.
Sabır diyorsun ya hani İsmail! Her istediğin hemen önüne konulmuyor ki zaten bu hayatta. Kimse kimseye gümüş tepsiler içinde bahşetmiyor istediklerini. Herkes hakettiği kadarıyla da yaşamıyor, haketmediklerini de görüyormuş ne ekersen onu biçersin de değilmiş hayat. Bunu da görüyor, yaşıyor, öğreniyorsun, öğretiyor canını acıta acıta, yaka yaka hayat bunu da İsmail..
Sabır; Erdemdir , isyan etmemektir, var olanla yetinmektir, sabrın sonu selamettir diyoruz, diyoruz da, nereye kadar nereye kadar be İsmail!
Sonra... geçiyor yıllar geçiyor zaman arkana dönüp baktığında bir bakmışsın ki bir arpa boyu yol gitmişsin-gidememişsin...
Elinde kalan ne diye sorma sakın İsmail!
Acıyan bir yürek içinde yaşan(ma)mışlıklar, keşke'ler, pişmanlıklar iç sesinin sus(turul)ması...
Sonra... Sonrasını ne sen sor ne de ben söyleyim İsmail...
"gelse celalinden cefa
yahut cemalinden vefa
ikisi de cana sefa
lütfun da hoş kahrın da hoş" deyip şükür...
Şükür! Demesen, etmesen ne değişecek! Değişir mi kader-alınyazısı denilen!
Hayatta kalmanın, hayata tutunmanın var mı başka yolu-çaresi, onu söyle İsmail!...
"Ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti yarın meçhuldür,
o halde ömür dediğin; bir gündür,
o da bugündür." dedik.. Dedikte bunu da yapamadık, bilemedik be İsmail...
Boşverelim...
Sen ne güzel dersin Allah gönlüne göre versin senin de İsmail.
Gönlüne göre versin 'Usta'.
Gönüllere göre versin...
Şiir'lerindeki kalemin kaviliği, yetkinliği nesirde de aşikar.
Çok söze ne hacet. Yazıyor bu yürek, yazıyor bu kalem. Yok ötesi yazıyor işte tabir-i caizse en okkalısından hem de.
Her biri hayatın içinden yaşam(ak)-yürek kokuyor buram buram...
Yüreğine ömrüne kalemine bereket 'Usta'.
Kutlarım içtenlikle saygıyla...
Çocukluğum geldi aklıma,sakız çiğnerdik,su içerdik güya oruçluyduk,daha küçüktük.
Aslında uzunca bir yorum yapmak gerek,çünkü işin ucu oruç olmadığını hepimiz biliyoruz...
Nazım Usta deyimiyle...Durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı,
Durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı,
Durup dururken rüya görüyorum bir otelde, holde, ayakta,
Durup dururken çarpıyor alnıma kaldırımdaki ağaç,
Durup dururken bir kurt uluyor aya karşı bahtsız, öfkeli, aç,
Durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede, salıncakta,
Durup dururken mezardaki halim geçiyor aklımdan,
Durup dururken kafamda bir güneşli duman,
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne,
Ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne...
Herkes, yaşadığı hayatı, geçtiği yolları bilir. Öyle an gelir ki; anılar zihinlerde canlanır, yürekteki hüzünler kanarlar, oradan da kalemle satırlara akarlar. İnsan, geriye dönüp de,yaşayamadıklarına
baktığı zaman, acaba diyor; Tanrının mı bize borcu var, yoksa biz mi hata yaptık? Acemice, bir yerlerde. Dokunaklı bir yazıydı. Saygılarımla
dermanı alıp derdine sürme
derdi alıp dermanına sür usta...
Hz İbrahim oğlunu kurban edeceğine söz verdiğinde
ona "sabır"denilen bir dua bırakmıştı Rabbi.
kaderi bilirdi.
ve "İbrahim'e karşı serin ve selamette ol”diye emrediyordu.
böyle bir sevgilisi vardı
sevgiliye can kurban olası o ulu İbrahimin. ve sürmeli gözlü yavrusu,İsmail"ini nasılda severdi
açlık susuzluk gibi.
Peygamberdi
999 sabır çekip birini boğazına düğümledi.
İsmail boğazından mutlak kesilmeliydi
mi?
Hacerin susuzluğu
İbrahimin taşkın olan yorgunluğu
Aşktan sevda dan yana değilmiydi?
ya taşları saran ateş
ya bağrına b/asılan taş
sabır yoldaş,sabır arkadaş
ve yaşanan kadim bir savaş....
İbrahim hangi dağlara vursun kendini şimdi.?
sevmek bir varlığı
gökten beklenen kurbanlık misali
insan nasıl bekler bilirmisiniz
boynunda bıcak yarası açılacak bir inancın ucunda Allah bakıyorsa yüzüne.
ve ağlıyorsa sevgili beri tarafta
yorgun bir inilti gibi...
derdimi dermanı mı?
61 gün
361 gün
tek bir gün
ne fark eder ki
sonuç hep kaybetmek değilmi
veya kazanmak kırmızı boynuzlu bir koçun sevincini.
şeker bayramı düşen bir cennet gibi.
nede güzelce
bayramınız kutlu olsun
her şey gönlünüzce
saygı
duamla sayın Yılmaz....