- 619 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
KURTAR BENİ-8
Yorgunduk ve hâlâ günün stresini üzerimizden atamamıştık. Telefonla pizza siparişi verdim. Yemeğin ardından Zümrüt yine uyudu kaldı. Melek masumiyetinde bir çocuktu. Ona her bakışımda kendi çocukluğum aklıma geliyordu. En çok mutlu olduğum zamanlardı. Babamın gülüşü, benimle oyun oynaması… Çok geride kalan anılar bile mutlu etmeye yetecek kadar güzeldi. Ben, o manada çok şanslıydım. Kısa sayılabilecek, Baba- kız ilişkilerimizde, neredeyse bir ömre sığacak kadar anı sığdırmışız meğer…
Bakışlarımı Zümrüt’ ten ayırmak zorunda kaldım. Zaten, içimde büyüyen özlem beni daha kötü yapacaktı. O ise her şeyden habersiz uyumaya devam ediyordu. Melike’ ye baktığımda, sanki yanımda değildi. Gözlerini bir noktaya çevirmiş, öylece bakıyordu. “ İyi geceler “ dileyerek uyumaya gittim.
Ertesi gün kalktığımda, Melike kahvaltıyı hazırlamış, beni bekliyordu. Yıllardır yaşadığım ev, onların sayesinde ruh kazanmıştı sanki. Kahvaltıyı neşe içinde yaptıktan sonra evden ayrıldım. Yine de endişeliydim. Henüz tehlike geçmemişti.
Büroya gittiğimde, müvekkillerimden biri bekliyordu. Onunla görüştükten sonra Melike’ nin kocasının avukatını aradım. Kendimi tanıttığımda, küstahça tavırlar sergileyerek konuşmaya başladı. İçimden durmadan kendimi telkin ediyordum. Uzlaşma talebime karşılık, meslektaşımın pervasız konuşmalarını dinliyordum. Konuşmasını keserek, durumu anlattım. Bir müddet sessiz kaldıktan sonra bana tekrar döneceğini söyledi.
Aradan yaklaşık bir saat geçmişti. Tekrar aradı. Bu kez, konuşmaları ilk konuşmamızdan daha farklıydı. Düzgün ve seviyeli konuşmaya başlamıştı. İsteklerimizi ilettiğini ve ertesi gün öğleden sonra hep birlikte bir görüşme ayarlamıştı. Konuşmasının arasında, müvekkilini öven sözler söyledikten sonra kapattı telefonu. Bir yanım görüşmenin gereksiz olduğunu söylüyor, diğer yanım ise Zümrüt için gerekli olduğunu fısıldıyordu bana. Dünkü konuşmamızda Melike’ nin de barışmak istediğini anlamıştım.
O gün yoğun bir şekilde geçti. Akşam olduğunda eve gittim. Evin kapısından girer girmez, burnuma nefis kokular gelmeye başladı. Yemek yapmıştı Melike. Kendi evi gibi benimsemişti sanki. Ya da öyle görünüyordu. Zümrüt ise çekingenliği üzerinden atmış, benim peşimde gezinmeye başlamıştı. Huzur, sanırım onu kendine getirmişti.
Yemek bitmişti. Çaylarımızı içerken, ertesi gün yapacağımız görüşmeden bahsettim. Bir an hiçbir şey söylemeden bana baktıktan sonra;
- Bugün buraya geldi.
- Kim geldi Melike Hanım?Avukat mı?
- Hayır.Kocam geldi.
- Nasıl ya, nasıl bulmuş adresimi. Saldırdı mı yoksa?
- Hayır saldırmadı. Kapıda yalvardı bana. Kızını görmek istedi. Eve almadım. Hep beraber dışarıya çıktık. Yakındaki parka gittik. Pişman olduğunu söyledi. Zümrüt’ ü kucağına aldı, sevdi, öptü. Uzun zamandır onu böyle görmemiştim. Ona kırgınlığımı ifade etmeye çalıştım. Zor günler yaşadığını, o nedenle öyle davrandığını söyledi. Kafam karma karışık Aysu Hanım. İçimi birden umut kapladı. Kızımı görseniz, nasıl mutluydu. Benim için katlandığınız sıkıntılar için minnettarım Aysu Hanım ama….
- Ne demek Melike Hanım, öyle düşünmeyin. Ben, sizin mutlu olmanızı istiyorum. Zümrüt’ ün mutluluğunu daha çok. Ben, erken yaşta yitirdim babamı. O yüzden bilirim. Yalnız dediğim gibi yarın, avukatla görüşürken o meseleyi de halledeceğiz. Psikolojik tedaviyi şart koşacağız. Bugün gelmesi iyiye işaret bence.
- Bugün çok farklıydı. Evimi özledim Aysu Hanım. Ona acıdım bugün. Bir şans daha vermek istiyorum.
- Yarın inşallah her şey istediğimiz gibi olur Melike Hanım.
DEVAM EDECEK
Nermin KAÇAR