1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
863
Okunma
Bir zamanlar, Dünya’da çok merak edilen bir soru vardı: “Acaba uzayda başka canlılar var mı?” Herkes bu soruyu birbirine sorar, ama kimse kesin bir cevap veremezdi. Birçok insan uzaylıların var olup olmadığını düşünürken, bazıları onlara inanır, bazıları ise sadece birer masal olduğunu söylerdi. Fakat bir şey vardı ki, Dünya’ya arada sırada gelen tuhaf işaretler, izler ve garip ışıklar, bu sorunun cevabını bulmamız gerektiğini gösteriyordu.
Bir gün, büyük bir karar alındı. “Uzaya gitmeliyiz!” dediler. Uzayda başka canlılar olup olmadığını bulmak için bir uzay yolculuğuna çıkacağız. Peki, kim gidecekti? Uzaya nasıl gidecektik? İşte tüm bu soruları çözmek için, Amerika, Rusya ve Türkiye bir araya geldi ve büyük bir plan yaptı.
Amerikalılar uzayda çok deneyimliyken, Ruslar büyük uzay gemileri yapmada uzmandı. Türkler ise cesur ve akıllı savaşçılardı. Bu harika ekip, 5 cesur Türk astronotuyla birlikte, Mars’a gitmek üzere uzaya fırlatılmaya karar verildi. Mars’a gideceklerdi çünkü bu gezegen, çok ilginç bir yerdi. Hem çok uzak, hem de tam keşfe uygun!
Uzay gemisi Dünya’dan ayrıldığında, herkes çok heyecanlıydı. Yolculuk başlamıştı ve çok geçmeden Mars’a varıldı. Mars’ın en büyük ve en güzel şehri olan Marsinya’ya indiklerinde, Türk astronotları hemen dikkatli olmaları gerektiğini fark ettiler. Uzaylılar onları fark etmiş olabilirlerdi.
Türk astronotlar, Mars’ın gizemli atmosferini keşfederken, karşılarında bambaşka bir dünya buldular. Mars’ın havası farklıydı, binalar çok yüksekti ve yerçekimi çok hafifti. O kadar hafifti ki, insanlar bir adım attıklarında neredeyse havada süzülecek gibi oluyordu. Bir asansör sistemiyle yukarıya çıkıyorlardı ama, yukarıya çıkarken, kafalarına bir çarpma oluyordu. Burası Dünya’dan çok farklıydı!
Gizlice şehirde dolaşan Türk astronotlar, çok ilginç bir şey fark ettiler. Mars’da bir kral vardı, adı Marsinyus ve onun çok güzel bir kızı vardı. Ama bu kız, Dünya’daki kızlardan farklıydı. Saçları yoktu ama yüzü öyle güzel bir ışıkla parlıyordu ki, herkes ona hayran kalıyordu. Türk astronotlardan birisi, en yakışıklı ve cesur olan Hüseyin, kızı etkilemeye karar verdi. Çünkü eğer kız onu severse, Mars’ı ele geçirebilirlerdi!
Hüseyin, kendini Mars’ın halkına tanıttı ve kısa sürede kralın kızının dikkatini çekti. Ancak işler beklenmedik şekilde gelişti. Mars’ın halkı, Hüseyin’in aslında bir Dünyalı olduğunu fark etti. Kral Marsinyus, kızının Hüseyin’i çok sevdiğini görünce, ona bir şans verdi. Hüseyin, kıza hizmet etmek üzere kalmak zorunda kaldı. Ancak bu sadece bir planın başlangıcıydı!
Hüseyin ve diğer dört astronot, gizlice birbirlerine mesajlar gönderiyor ve durumu izliyorlardı. Hüseyin bir şekilde krallığın en gizli odalarına sızmayı başardı. Orada bir sırrı keşfetti: Mars’taki tüm uzaylılar, iletişim için ses kullanmıyordu, sadece hareketlerle konuşuyorlardı! Bu, çok garip bir durumdu. Ama Hüseyin, zekasını kullanarak, durumu lehine çevirmeyi başardı.
Sonunda, Hüseyin ve diğer astronotlar, Mars’ı fethetmeye karar verdiler. Kralın kızıyla birlikte, tüm Mars’ı ele geçirecek bir plan yaptılar. Onları yakalayıp, şehrin en gizli yerlerine götürdüler. Ancak çok dikkatli olmaları gerekiyordu. Uzaylılar onlardan korkuyordu çünkü bu Dünya’dan gelen tuhaf misafirler çok güçlüydü. Kız dışında hiç kimseyi öldürmediler. Sonunda tüm Mars’ı kontrol altına aldılar ve Dünya’ya geri dönmeye karar verdiler.
Dünya’ya dönerken, Türk astronotlar büyük bir kahramanlık yaptı. Mars’tan aldıkları zaferle, tüm Dünya’ya yeni bir mesaj göndermiş oldular. “Bizim cesaretimiz ve aklımız her yerde, uzaya kadar gider!” dediler.
Ve böylece, Türk astronotları, tarihe geçerek Mars’ı keşfettiler ve Uzaylıların elinden uzayı kurtardılar!
Turgay Kurtuluş