- 1493 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK KAPIYI ÇALINCA
Aşk değil de telefonum çaldı bir sabah üstü. Arayan kişi kendisini tanıttı olması gerektiği gibi. Tanıtmasa da olurdu. Yüreğinin güzelliği bakışlarının her zamanki ışıltılı sıcaklığı sesine de sinmişti çünkü. Onu tanıyanların sesini tanımamaları olası değildi bana kalırsa. Özel bir sesti tıpkı kendisi gibi.
“Sana bir sürprizim var. Saat dört-beş gibi bana gelebilir misin?” dedi.
“Ay! Sürprizlere bayılırım Güzel bir sürpriz olmalı” dedim heyecanla.
“Güzel çok güzel hem de…Ben evleniyorum!” demez mi?
Sesindeki coşkuda kalp atışlarını duyar gibiydim.
“Tabii gelirim. Saat üç buçuk da bir randevum var. Beşte kapındayım!” dedim sevinçle.
“İnan bu müjdeyi ilk kez sana veriyorum arkadaşım.” Dediği sözleri beni çok mutlu etmişti. Çok…
Oldukça yeni sayılırdı tanışıklığımız. Bir sosyal etkinlik sırasında görmüş ve görür görmez ben de kendisinden çok etkilenmiştim. Temiz kalbi. İçtenliği. İyi niyeti. Düşünceli ve özverili tavrıyla herkesin takdirini kazanmış olduğunu fark ettim.
Ne olursa olsun daima gülen yüzü, cana yakın sözleri, ışıl ışıl bakan gözleri bir gözün diğerine güvenmediği günümüzde belli ki güven duygusunun unutulmuş hazzını yaşatıyordu insanlara…
Zamanın geçmesini iple çektim. Randevuma saatinden önce gittim. Şaşırtıcı şekilde hiç beklemeden ve kısa sürede işimi tamamladım. Saat dört buçukta kapısındaydım.
Aynı semtte oturuyorduk fakat ilk kez gidiyordum evlerine.
Apartmanın bahçe kapısında karşıladı beni sevgiyle.
Kısa bir hal-hatır sorma faslının ardından “Çay suyu kaynamıştır. Demleyip geliyorum. Uzun uzun anlatacağım her şeyi” diyerek yanımdan ayrıldı.
“Kızım gel bak kim geldi. Resimleri de getir olur mu evladım?” diyen sesini duydum bir ara. Kime seslendiğini anlayamadım. Kimseler yoktu görünürde çünkü.
Derken, elinde bir deste fotoğrafla on yaşlarındaki kız torunu karşımda belirdi.
“Yukarı kattaydım. Geldiğinizi duymadım.” dedi babaannesinden kopya çektiği güler yüzü ışıl ışıl bakan gözleriyle.
Bana göre zamanın çöz çözebilirsen cinsinden çözülebilinmesi zor bir denklemdi o da diğer çocuk/yetişkinler gibi. Gizemli tuhaf bir bilge…
Ne zaman onlardan biriyle göz göze gelsem...
Kendimi öylesine şaşkın korumasız ve çaresiz hissederim ki içimden halime ağlamak gelir…
Bu küçük hanımla ilk karşılaşmamız değildi. Bir Huzurevi’nde yaptığım etkinliğe babaannesiyle birlikte gelmişti. Gelmekle kalmamış yaptığı profesyonel dansla izleyenleri kendisine hayran bırakmıştı.
Kanepede yanıma oturdu. Hatırımı sordu ve elindeki fotoğraflara açıklama yaparak uzattı bana onları tek tek.
Babaannesi müstakbel eşi ile ailece yemek masasında..
Birbirleriyle baş başa..
El ele..
Diz dize..
Göz göze..
Konuşurlarken..
Bakışırlarken..
Gülüşürlerken..
Her fotoğraf karesinde mutlulukları sel gibi akıyor ikisinin de gözlerinden…
Yıllar önce bembeyaz gelinliği içinde iki vesikalık fotoğrafın yapıştırıldığı kalın deftere imzasını attığında on yedi yaşlarındaymış.
O andan itibaren sevgili kocasından bir prenses bir kraliçe kabulü görmüş. Başının tacı gönlünün sultanı olmuş her daim. Gözünden dilinden sakınıp saklamış ölene dek…
Kapıdan her çıkışında “En mutsuz anlarım seni bırakıp işime gittiğim zamanlar oluyor. En mutlu anlarım ise sana kavuşmanın heyecanıyla ayaklarımın birbirine dolandığı eve dönüş saatlerim…” diyen bu imrenilesi aşkın kahramanı adamla olan evliliğinden iki çocuk sahibi oluyor. Biri erkek biri kız.
AŞK…
Her zaman her kapıyı çalmaz. Çalsa da her kapı açılmaz. Ve her gönülde aynı kabulü aynı karşılığı görmez aşk…
ÖLÜM…
Her zaman her kapıyı mutlaka çalar. Ve çalınan kapıların açılmaması asla mümkün olmaz.
Bu ilahi yasa her gönülde aynı kabulü görür. Ve her insan tevekkülle boyun eğer her koşulda hiç itirazsız ona.
Alınan her soluk bir gün mutlaka tükenecektir. Ve o beden nasıl ki yaşama tek başına gelmişse. Tek başına çıkıp gidecektir bu yaşamdan yine.
Bir akşam vakti çalan kapıdan bu güzel insan da çıkıp gider aniden.
Yarım kalan daha pek çok mutlulukların geride bıraktığı ailesinin yaşaması dileğiyle.
Bu ayrılığın yangınları için için sürüp gitse de sevgili karısının yüreğinde…
O iki çocuk annesi olduğunu ve bu ciddi sorumluluğunu artık tek başına üstlenmesi gerektiğini çok iyi bilmektedir.
Geçen süreçte çocuklar tahsillerini tamamlar ve çalışma hayatına atarlar adımlarını.
Kızı evlenir yuvadan uçar kendi kanatlarıyla kendi yuvası yönüne doğru.
Oğlu evlenir ancak yuvada kalır.
Annesiyle birlikte yaşamaya devam eder güzel eşiyle birlikte.
Güzel torunu dünyaya geldiğinde onun dünyası da bir başka güzelleşir.
İstanbul dışında yaşayan kızından olan torunu da anneanne olmanın şevkini yaşatır ona.
Önüme çektiği orta masayı maharetli elleriyle yaptığı yöresel yiyecekler ve şıkır şıkır bardaklarda dumanı tüten çaylarla donattı.
“İzninizle dersimin başına dönmek zorundayım. Yarın önemli bir sınavım var.”
Diyerek yanımdan kalkan torununun yerine babaannesi oturdu.
Nefesimi tutmuş anlatacaklarını dinlemeye hazırlanırken sabırsızlıkla. Evden çıkarken çantama attığım üzeri minik nazar boncuklu kırmızı küçük keseyi çantamdan çıkarıp uzattım kendisine. Sarı bağcıklarını çözdü. İçinden bir tutam gelin kınası ve benim ilave ettiğim sarı altın lira görünümünde çikolata çıkınca önce şaşkınlıkla baktı yüzüme. Ardından “Ne kadar zarif ve ince düşüncelisin” diyerek sarıldı boynuma gözleri dolu dolu.
“Anlatacaklarına iyice motive olman içindi bu” dedim muzipçe.
Gözleri güldü ışıl ışıl. “Aynen söylediğin gibi olacak” dedi ve başladı anlatmaya içtenlikle.
“Aslında yeni tanıdığım biri değil. Gelinimin çok yakın bir akrabası. Ailece görüşüyorduk. Yıllarca hasta yatan eşine büyük özveriyle ve şefkatle baktı. Eşinin vefatının ardından onu evlendirmek isteyenlerden bir de gelinimmiş meğer…
Her ikimizin aile bireyleriyle birlikte aynı masanın çevresinde toplandığımız akşam yemeğinde çok etkileyici sözlerle evlenme teklifinde bulundu bana. Başta torunlarımız olmak üzere sevinç nidaları ortalığı çınlattı. Oğlumun ve kızımın gözleri yaşlarla doldu.
Benim duygularımı soracak olursan…
Sesini her duyduğumda, yüzüme her baktığında, elime her dokunduğunda kalbim o an duracak gibi oluyor. Yanı başımdayken bile özlüyorum. Bulutlarda uçuyorum anlayacağın…
İnanıyor musun buna?..Bu yaştan sonra..."
“Canım benim. Sen bu mutluluğu gerçekten hak ediyorsun.
Ayrıca yaş dedin de…Duymuş muydun bilmem.
Yapılan istatistiklere göre gerçek aşkın bilincine erkekler kırk yaş, kadınlar ise altmış yaş sonrası varıyorlarmış. E boşuna dememişler kadının saçı uzun aklı kısa! Diye.
Bu yaştan sonra aklımız başımıza geliyor demek ki!..
Ve bu bilimsel araştırma sonucuna dayanarak mutluluğunun bir ömür boyu süreceğine inanıyorum ben” dedim…
"Bence en güzelini bu şarkının şu sözleri söylemiyor mu?" dedi şarkıyı usul usul mırıldanarak.
İikinci bahar yaşıyor ömrüm/ gel benim yarim oluver şimdi/ Seni bir gül gibi öpe koklaya/ gözümden dilimden sakınır saklar/ bu günkü aklımla severim şimdi...
( İkinci Baharlarını yaşayanlara armağan olsun...)
YORUMLAR
Yüreğe cemre düşmeye görsün. her mevsim bahar olur.
Yüreğinizdeki cemre size hep bahar tadında ikincil değil ilkbahar letafetini yaşatsın.
Eskiden Toroslarda başı ağrıyan, dişi ağrıyan, yüreği ağrıyan Karacaoğlan türküsü dinlermiş ve her türlü ağrısı kesilirmiş.
Ben de öyle yapacağım artık.
Cemre mayalı enfes yazılarınızı okuyunca tüm benliğimin dinlendiğini hissediyorum.
Yazdıklarınızı okutmakla kalmıyor enfes betimlemelerinizin içine tüm benliğimizi de çekiyorsunuz.
Okuyan gözlere ve hisseden yüreklere SOMBAHAR yaşatıyorsunuz.
Bir başka SOMBAHAR cemresinde buluşmak dileğiyle,
DELİBAL
TÜLİN ÖZTUNÇ
Ne mutlu dengi dengini bulup geç kalmadan mutluluğu tadabilenlere...
Esenlikler dilerim.
Ne diyelim nazar değmesin. Naif bir hayat hikayesi. Ya da sizin naif üslunubuz ve müsbet bakışınız sayesinde böyle. Elinize sağlık.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Gökten üç elma düştü...
Selamlar.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Sağ ol var ol canım benim.
AYSE 09
Kahve tadında harika bir paylaşımdı...
Selam ve saygılarımla Tülin Hanım...
TÜLİN ÖZTUNÇ
Arkadaşıma imrenmedim desem yalan olur:)
Selamlar.