- 937 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUR EVİ 23
İki aşık gölde motor gezisi eşliğinde, afiyetle yemeklerini yiyorlardı. Gölün iç kısımları çok güzeldi, kıyılara yakın yerlerde yer yer sazlıklar vardı. Bu sazlıklardan yaban ördekleri, yaban kazları havalanıyordu. Sanki onlar için bir belgeseldi bu gördükleri ve onu izliyorlardı.
Hava iyice kararmış, kasvetli bir hal almıştı. Yağmur bulutları yeryüzüne iyice inmişti ve iyice ağırlaşmıştı. Tıpkı doğumu başlamış bir kadın gibi sancıları başlamıştı. Sanki bulutlar yağmurları doğuracak ve her damla yavrusunu yeryüzüne gönderecek gibiydi. Birden doğum başladı ve bulutlar doğum çığlıkları atıyordu. Gök olabildiğince gürlüyor, doğum öncesi çığlıklar sıklaşmaya başlamıştı. Sonunda doğum gerçekleşti. Yağmur damlaları bebekler hızla yeryüzüne inmeye başladı. Hepsi mutluluk çığlıkları atıyordu. Sonunda kara bulutların şiş karnını yırtıp özgürlüğe doğru düşüyorlardı.
İlk damlalar dağların doruklarına düştü sonra yavaş yavaş aşağılara indi. Sonrada uçan kuşların kanatlarına, ağaçların yaprakarına, çiçeklerin üstüne ve toprağa düştü. Toprak sanki bütün gün oruç tutmuş insanın susuzluğu gibi suya hasretti. Sonra birden bire iftar olmuş ve susuzluğunu dindirmeye çalışan biri gibi toprak yağmuru içti, çatlayan dudakları yağmur damlalarıyla ıslandı.
En sonunda yağmur göle düştü. Suyun üzerine yağmur yağdıkça, iki kardeşin buluşması gibi, anne ve evladın kavuşması gibi bir birine kaynaştı ve bir bütün oldular. Bunda sonra ne göl suyu aynıydı ne yağmur de, bir bütün olmaktı bunun adı. Ta ki güneş çıkıp buhar olana kadar birlikteydiler. Sonra tekrar döngü devam edecekti. Yine gökyüzünde bir bulutun karnında peydahlanacak ve doğum zamanına kadar bulut onu büyütecekti. Doğum zamanı ise aynı doğum sancıları ve yine doğum başlayacaktı.
Yağmur, göle düştükçe tencerede kaynayan makarna suyu gibi sanki göl kaynıyordu. Yaren bu manzarayı çok seviyordu. Rıdvan, ‘’İstersen içeri girelim, ıslanacağız’’, dedi. Yaren, bir Rıdvan’a baktı, bir yağmurun göle düşerken ki güzelliğine gölü göstererek, ’’Biraz oturalım lütfen bu manzarayı çok seviyorum, yani yağmurun göl ve ya denizle buluşmasını. Biliyor musun yağmur yağarken denize girmeyi çok severim. Denizdeyken yağmurun ılık damlalarının üzerime yağması çok güzel ve beni çok mutlu eder. Keşke şimdi de göle girebilsem’’, dedi ve gülümsedi.
Yağmur hızlanmıştı. Yemekleri de bitmişti, motorum kapalı bölümüne geçtiler. Motorda göl turunu bitirmiş iskeleye yanaşıyordu. Rıdvan ile Yaren, motorcuya teşekkür edip motordan ayrıldılar. Yağmur sağanak etkisini kaybetse de yağmaya devam ediyordu. İki aşık hızla yürümeye başladı, Allahtan otel çok uzak değildi. Otele geldiklerinde iyice ıslanmışlardı ama çok mutlulardı. Hemen odalarına çıktılar, üzerilerindeki ıslanan giysileri çıkardılar. Ne de olsa genç değillerdi, üzerilerinde kalırsa hasta olabilirlerdi.
Yaren duşa girmek üzereydi ki, Rıdvan kolundan tuttu ve çekti. Yaren işveli şekilde, ‘’Duş almam lazım ıslandık’’, dedi. Rıdvan ona doğru sokulup,’’Tamam güzelim bende bir şey demedim. Duş almamız lazım’’ deyip sevdiği kadını banyoya doğru çekiyor, bir yandan da’’Yürü de boyunu posunu göreyim’’diye latife ediyordu.
Yaren oda servisini arayıp ıslanan giysilerinin temizlenmesini istedi. Başka giysileri olmadığı için kaçarlarken üzerlerinde olan giysileri giymişlerdi. Rıdvan kıyafet alalım dese de Yaren gereğinin olmadığını zaten yarın gideceklerini söyledi. Sonra aklına göl kenarına yerleşmek geldi. Rıdvan’a emlakçılara bakıp bakmayacağını sordu. Rıdvan, ’’ Yarın bakarız olmazsa haftaya yine bir kaçamak yaparız o zaman sorarız’’, dedi. Bu fikir Yaren’in hoşuna gitti.
Akşam yemeği için aşağıya indiler. Otel pek kalabalık değildi. Restoranda ki birçok masa boştu. Garson masalarına geldi menüyü verdi ve ne yemek istediklerini sordu. Rıdvan, ‘’öğlen balık yedik şimdi ne yesek ki acaba?’’ dedi. Yaren, ‘’Hafif bir şeyler yiyelim biz ne de olsa yaşlıyız’’,dedi. Rıdvan ise,’’Valla ben yaşlı değilim, bence sende hiç yaşlı değilsin. Yaşlılar, haşlama, sebze, beyaz et yesin. Ben acılı adana yiyeceğim, sende ye’’, dedi. Yaren de tamam anlamında başını salladı. Yemeklerini yediler, canlı müzik vardı. Rıdvan, Yaren’i dansa kaldırdı, birlikte ahenkle dans ettiler. Öteki masada oturanlar hayranlıkla ikisini izliyorlardı. Yemekten sonra üzerine keyif kahvelerini içtiler. Saat epey geç olmuştu ve iki aşık odaya çıktı.
İkisi birbirine sarıldı, içlerinden iyi ki de birbirimizi bulduk diye düşündüler. Balkona çıktılar ve muhteşem göl manzarasını izlediler. Sonra da uslu uslu uyuyacağız deseler de her ikisi de uslu durmayacağı belidi. Aşk kokuyordu tenleri, sanki baştan çıkaran iç gıcıklayan bir kokuydu bu. Aşk böyle kokuyordu ve kendilerini bu mistik ve tutkulu kokuya bıraktılar.
Sabah olmuştu ve ikisinde birbirinin kollarında uyandılar çok mutluydular. Bu gün döneceklerdi, rüya bitiyordu. Yaren, bundan sonra ne olacak diye düşündü. Huzur evindekiler ikisinin aralarında ki aşkı bilmiyorlardı. Bu aşkın nereye doğru gittiğine emin olmadan kimseye bir şey söylemek istemiyordu. Kahvaltıdan sonra otelden ayrılacaklardı ve ne Yaren ne de Rıdvan buradan ayrılmak istemiyordu.
Oda servisi dün yağmurda ıslanan giysilerini temizleyip getirdi ve üzerlerini giyinip aşağıya indiler. Açık büfe kahvaltıda çeşit zenginliği vardı. Kaç çeşit var saymadılar ama ne ararsanız vardı. Kahvaltı salonu bayağı bir kalabalıktı. Bazıları açık büfe sırasına girmiş, bazıları da kahvaltılarını almış masalarında kahvaltılarını ediyorlardı. Rıdvan ve
Yaren de kahvaltı tabaklarını ve çaylarını alıp masa aramaya başladılar.
O anda Rıdvan dışarıda ki güzelliği ve yeşilliği gördü, birden kahvaltısını dışarıda yapmak istedi. Yaren’e de seslenip dışarıya çıktılar. Her taraf yemyeşil çimlerler, rengarenk çiçekler, ve dallarında kuşların cıvıldadığı ağaçlar vardı. Tam bir cennetti sanki ve insana huzur veriyordu. Bahçede birkaç kamelya ve masalar vardı.
Rıdvan ve Yaren hemen bir masaya oturdular. Onları gören birkaç ailede onlara özenip dışarıya çıktı. Masalar, kamelyalar dolmuştu ve etraf mutlu insan sesleri sarmıştı. Yan masada ki genç çift, yan gözle Rıdvan ve Yaren’e bakıyorlardı. Kendi aralarında alçak sesle konuşuyorlardı.
Sonunda genç kadın dayanamadı konuşmaya başladı. ‘’Afedersiniz deminden beri size bakıyorum. Eşime de dedim ne kadar güzel bir çift, kimbilir kaç senelik evliler ama aşkları bitmemiş. İnşallah bizde sizin yaşınıza geldiğimizde sizin gibi birbirimize aşkla bakalım. Sizin kadar mutlu ve birbirini seven çift olalım. Ne mutlu size’’, dedi. Rıdvan gülümsedi,
Yarenin elini tutup öptü. Sonra genç bayana dönüp, ‘’ Evet biz birbirimize aşığız bu yaşta üstelik ve çok mutluyuz sizinde dikkatinizi çekmiş. Size bir sır vereyim mi hanımefendi biz evli değiliz’’, dedi. Kadın çok şaşırmıştı ve bu yaşta kendince pek yakıştıramamıştı. Rıdvan devam etti, ‘’Evet, biz evli değiliz ama birbirimize aşığız, aşkın ne olduğunu biliyorsunuz. Az önce delikanlıya bakarken gözlerinizde gördüm. Bizim yaşımızda da aşk oluyormuş, bizde yeni öğrendik. İnanın bu yaşta aşk daha güzel oluyor. Biz kaçamak yapıyoruz yada sizin dediğiniz gibi flört ediyoruz. Aslında iki gecedir bizim ki flörtü geçti ya, neyse o konuya hiç girmeyelim’’, diyerek yan masadaki genç adama göz kırptı. Yaren utanmıştı yine yanakları kızarmış bir yandan da Rıdvan’a sus diye işaret ediyordu. Genç çift gülümsediler ve tanıştıklarına çok mutlu olduklarını söylediler.
Başka bir masada bir aile çocuklarıyla birlikte kahvaltılarını ediyorlardı. Küçük kız bahçedeki çiçeklerden bir tane koparıp annesine götürdü. Küçük kız heyecan ve sevgiyle,’’Anneciğim anneler günün kutlu olsun. Seni çok seviyorum anneciğim, sen hep sadece benim annem ol olrmu’’, deyip annesine sarıldı. Annesi de küçük kızına sarıldı, kucakladı ve yanaklarından öptü. Sonra da, ‘’Canım yavrum bende seni çokkk seviyorum söz senden başka kimsenin annesi olmayacağım’’, dedi. Çok mutlu bir aileye benziyorlardı.
Yaren yan masada konuşulanları duyuna içine bir hüzün kapladı. Anne olmak ne güzeldi ama kendisi anne olamamıştı. Hayatı boyunca pişmanlık duyacağı tek şey evlat sahibi olmayışıydı. Murat dan bir çocuğu olabilirdi. İkisi de çocukları olmasını istiyorlardı ve evlenince olacaktı. O kaza olmasaydı şimdi Murat la birlikte torunlarını seviyor olabilirlerdi. Gözlerine hüzün bulutları çöktü, bulutlar her an sağanak yağabilirdi gözlerinden. Gözlerini kırpıştırdı gözyaşlarını geri göndermeğe çalıştı ama başaramadı. Bir iki damla yanaklarına döküldü.
Rıdvan şaşkın sevdiği kadına bakıyordu, ne olduğunu anlamamıştı. Kalkıp Yaren’in yanına gitti ve ne olduğunu sordu. Yaren gözündeki yaşı silip, ‘’Rıdvan bu gün huzurevine dönmesek olur mu?’’ diye sordu. Rıdvan ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ,’’Olur kalırız buna sevindim bile ama neden?’’ diye sordu. Yaren ‘’Bu gün anneler günü, huzurevinde ziyaret günüdür. Huzurevinde ki anne olanların çocukları gelecek ve herkesin elinde çiçekler hediyeler olacak. Anneler gününü kutlayacaklar, mutlu bir gün geçirecekler. Benim çocuğum yok ve ben onları öyle görünce içim burkuluyor. Hayatım boyunca duyduğum en büyük pişmanlık çocuk yapmamam. Bir çocuğum olsun istedim. Gençken çok acılar çektim, evlat sahibi olmak aklıma gelmedi. Sonra evlat sahibi olmayı çok istedim ama karşıma evlenecek düzgün biri çıkmadı. Bende böyle çocuksuz kaldım. Keşke benimde şu küçük kız gibi torunlarım olsaydı, evlatlarım olsaydı’’, dedi.
Rıdvan ne diyeceğini bilemiyordu. Aslında onun da hayatı boyunca duyduğu en büyük pişmanlığı aynıydı. O da evlat sahibi olmayı çok istemişti ama gençliği anlamadan geçip gitmişti. Sonrada evliliği tamamıyla kafasından çıkarmıştı. Onun da gözleri dolmuştu, ‘’Bende evlat sahibi olmayı çok istedim ama nasip değilmiş Yarenim. Kısmet değilmiş boş ver üzülme‘’, dedi.
Yaren’in aklına bir arkadaşı gelmişti ve Rıdvan’a da anlattı. ‘’Biliyor musun yıllar önce bir arkadaşımın kızı üniversite sınavını kazanamadı diye çok üzülüyordu. Bende ona dedim ki, benim sınavı kazanamadı diye üzüldüğüm bir evladım yok, sen çok şanslısın üzülme ve kızı üzme artık. Sonra arkadaşım ne kadar yanlış yaptığını ve ne kadar şanslı olduğunu anlamıştı’’, diye anlattı ve yine gözleri dumanlandı.
Yaren, doğurupda çocuklarını sokağa bırakan anneleri anlamıyordu. Allah onlara annelik gibi çok güzel bir şey armağan ediyordu ve onlar bunun kıymetini bilmiyorlardı. İnsan nasıl yavrusun terk edebilirdi. Anne nasıl evladına canın dan kopan yavrusuna işkence edebilirdi bu nasıl anne yüreğiydi. Böyleleri evlat sahibi olmayı hak etmiyordu.Anne olmak sevmek demekti. Anne olmak evladına karşı sorumluluklarını yerine getirmekti. Anne olmak ölene kadar onu korumak ve kollamaktı. Anne evladını terk etmemekti. Annelik fedakarlıktı, sevmekti, önce evladını düşünmekti. Annelik olgunlaşmaktı.
Rıdvan da hüzünlendi, onunda gözleri dumanlandı. Rıdvan Yaren’e sarıldı ve yarenin gözyaşları Rıdvan’ın gömleğine aktı. İkisi de çok duygusallaşmışlar geçmişlerindeki en büyük pişmanlıklarla yüzleştiler. Rıdvan, ‘’Tamam birtanem gitmeyiz yarın gideriz. Bu gün emlakçıları dolaşalım mı ne dersin’’,dedi. Yaren, iç çekip ‘’Tamam öyle yapalım, aslında arsa alıp da biz istesiğimiz gibi ev yaptırsak olur mu?’’, diye sordu. Rıdvan bu fikri çok beğendi, ‘’Haklısın valla süper olur. Hadi o zaman kahvaltımızı edip emlakçıları araştıralım’’, dedi.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
13.5.2012
YORUMLAR
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
Evlenip evlat edinebilirler aslında. Ne kadar mutlu olurlar böylesi evlat hasteri çeken çiftin elinde bir çocuk daha sevgiyle büyür. Çok güzeldi arkadaşım. Gözlerim dolu dolu okudum. Yüreğine, emeğine sağlık. Sevgilerimle...
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
okumaya devam edelim.Bari evlendir fakirleri birde evlatlık alsınlar ha ne dersiniz.
yoksa daha çok planlar mı var?
kolay gelsin.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
mehmetmacit
başarılar.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
efendim bu aşk daha süreceğe benziyor yazı sürükleyiciydi kutlarım sizi saygılarımla srelamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
SAYGILAR
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
SEVGİLER