- 1348 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Helalliğini İstiyorum Tuza Bandırılmış Acılarının
Yokluğuna diz çöküp yalnızlığı karşılıyorum sensiz biten günün geceye esir düştüğü zaman dilinde.. Yokluğunla varlığın arasında kalmış yüreğimin üzerine karanlığın katransı çarşafını örtüyorum. Yine. Gözbebeklerinin ıslaklığında kurulmuş yokluk zindanın pas tutmuş demirlerini avuçlarımda kanattıkça canımdan bir can koparıyorum yokluğuna . Sonunda bedenimin ölümle müjdelenme pahasına “ susmalara hüküm giymiş yüreğimle “ çığlık çığlığa adını haykırıyorum varlığını sırtlanmış cümlelerin sen kokan harflerinde. Parmak uçlarımda birikmiş hasret cümleleri mürekkebimin ucunda son nefesini verirken; ben her gece payıma düşen yalnızlığını dudaklarımda dua dua kanatıyorum. Kanattıkça dudaklarımı, hasret yüklü mektupların gözyaşında yıkanmış virgüllerine yaslanıp harf harf varlığına düşüyorum. Toprağı alnından öpen yüreğimi gözlerine kapadıkça, özlemim oluyorsun yüreğimin sensiz satırlarında..Benden uzaklarda bedenine üşüşen acılarını düşünüp kirpiklerimi yağmurların avuçlarına dayadıkça, kefenim oluyorsun hasretin dipsiz uçurumlarında. Unutma sevgili; ben senin en çok intihara kalkışan acılarında yanıp kül olmayı sevdim. Çünkü sen; kısacık ömrüne inat gökkuşağın tüm renklerini çiçeklere nakış misali dokuyan narin bir kelebeğin hayata gülüşüydün…
Sensiz geçen sonbaharın gündüzünde kör topal ayaklarımı hasretinin bıçaksı yüzüne vura vura yalnızlığını eskitirken, gecelerinde uyku hasret gözlerimi karanlığın tahta beşiklerinde bir gün geleceksin diye avutuyorum. Bazen üç-beş çapulcu rüzgârın kurduğu pusulara yenik düştüm bazen de hasretin dipsiz kuyularına sürüldüm. Sensizlikte kah geceler üzerime yürüdü, kah dudaklarıma ecelin şerbeti sürüldü.. Ama her zorlukta o sıcak gözlerine sığındım. Her solukta ismini haykırdım. Her acımı dua bilip kanayan yaralarımı gülüşlerinle sardım..Sensiz geçen her an yalnızlığınla savaştım durdum. Belki de en gururlu savaştı benimkisi. Silahım yoktu; aşktan öte. Sadece seni seven yüreğimdi savaşan. Kazanan hep hasretin olsa da “ ben seni " sensizlikte " bile yaşatandım..Varlığında değil; her gece işgaline uğradığım yalnızlıklarda sevdim o aydınlık gözlerini. Boğazıma geçirilmiş soğuk iplere aldırış etmeden ölümüne sevdim o sıcak gülüşlerini..Çünkü sen;
yalnızlığına inat bir ömür boyu beklenilecek sevdanın gözyaşıyla yıkanmış kelimeleriydin…
Beni bıraktığın sokaklara “ sensizlik “ yağmurları düşmekte ve sen hala gelmemekte ısrarlısın. Ben gelmediğin her gün gözyaşıyla geçiştirdiğin acılarına sadık eş, taze günahlarına vefalı bir dost oldum.. Sen gelmeyecek olsan da adın bende baharlarla anılacak. Sen benim adımı unutsan da, bu can senin nefesinde can verecek.. Utangaçlığın bir yüze bu kadar güzel yakıştığı, sıcak gülüşlerini anlatmakta lügatimdeki kelimelerin yetersiz kaldığı bir kız çocuğu olarak kalacaksın bende. Gözlerin, kurgulanmamış bir masalın içinde bulutlarla dans eden kelebeklerin son umuduydu. Yüreğin, cennet bahçelerinde solmaya yüz tutmuş çiceklerin ölümle müjdeledikleri anda gözyaşına karışmış son mutluluğuydu…Çünkü sen; ölüme inat küçücük yüreğinde
ölümsüz bir sevdayı yaşayan yamalı adamın ilk ve son yaşama sevinciydin..
Yokluğundaki her gece yalnızlığını kapalı gişe oynuyorum hayatın perdesiz sahnelerinde..Ayrılık yazılı senaryoların birkaç paragrafı geçmeyen senli replikleri bıkmadan usanmadan defalarca tekrarlıyorum. Üzerime ecelin perdeleri örtülmeden gülüşlerine “ ecelimi “ al da gel. Daha fazla kanatma yalnızlığımı, daha fazla akıtma gözyaşlarımı. Yüreğim ecel ile müjdelenmeden sıcak gülüşlerinle örttüğün kefenimle dudaklarıma “ vuslat şerbetini “ içirmeye gel. Çünkü; türkülerde büyüttüğüm çocuğun, acılara serilmiş dilsiz umudun, mutluluğa adanmış sevgisiydin sen....
Ben ki; kelimelerin katili, ben ki intihar süsü verilmiş cinayetlerin tek faili, gülüşlerinde cekilmek üzere sevdanın mahpusluğunu istiyorum. Yarım yamalak hasretin beyaz kefenlere sarılmış halinde ölmektense, hayatın son durağı, ölümün soğuk beşiği musalla taşında akmasına engellemediğim gözyaşlarınla yıkanmayı istiyorum. Ve gülüşünü örtüyorum gözyaşlarımın üzerine…Olur da ölümün ince dallarının engellediği güneşten mahrum kaldığımda bana tek hatıran gülüşlerinde ısınabileyim diye..
Sen ki; sırtını acılara dayamış kardelenlerin saçlarına örüldüğü kadın. Sen ki, umudun ta kendisi.. Sen ki; kelimelerle anlatılmayacak derinlikteki mutluluğun gizli öznesi…Uçamayacak kadar yaralı bir kuşun kanatlarında Cennete taşınan bir yudum gülüşün ta kendisi. Hayatla savaşamayacak kadar yamalı bir çocuğun avuçlarına sunulan bir fincan huzur…Sen ki; dipsiz bir uçurum kenarında annesi ve kız kardeşi için kır çicekleri toplayan bir adamın ıslak yanaklarına düşen, ölünceye kadar nefesinde saklanacak kar tanesi..Sen ki, yokluk zindanında yaşanan bir karanlık gecenin karanlık gecenin vuslata gebe kalmış güneşin en sıcak hali…. Bir ömür boyu hasretle beklenilecek bir yudum mutluluk, semaya el açıp dua dua dilenilen bir avuç umutsun sen. Gözlerimden akıtmaya kıyamadığım gözyaşı ve acılarla kavgamdın. Ecel ile ömrüm arasına giren ve öpmeye yıkamadığım bir tutam gülüştün sen…
Sen bu satırları gözyaşınla tasdiklerken , bensiz uzaklarda mutlu olman için semaya kanatlanmış bir dua cümlesi olacağım adınla başlayıp soyadınla noktalanan..Sen, karanlığın içinde sana gülümseyen yıldızları eleyip uykuya dalarken, yağmurlu bir sabaha uyandığında güneşsiz kalma diye gözlerini perdelerine seren bir adam olacağım gülüşlerinle hayat bulup ölümü kollarında onur sayan...Ölüm kapımı çalmadan senden son bir şey isteyeceğim sevgili. Helalliğini; varlığını hayatın hiçbir karesinde yaşayamamış bu adama acılarının helalliğini ver. Prova edilmemiş ecel sahnesini yüreğimde kapalı gişe oynamadan üzeri tuzla ile yamanmış acılarını ser bedenimin kanayan yüzüne..Bir kez bile yüreğini yüreğiyle öpemeyen bu adama son kez bir iyilik yap sevgili; tövbesi hala edilmemiş ve uğruna adaklar adanmamış taze günahlarını avuç avuç doldur ömür defterimin yamalı ceplerine. Çünkü; umut fakiri acıların, yarınlarımın müjde kokan çiçekleriydi…
12 Kasım 2006
İsmail Sarıgene