- 1234 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Ümmühan III
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Öğleden sonra yerimden neredeyse hiç kalkmadan çalıştım. Eray şimdi de Iron Maiden dinliyordu. “ Abi bu Doug Sampson nasıl bir adam ya! Bageti nöronlarıma vuruyor yemin ederim. Zihnim açıldı” diyordu. İnat olsun diye ben de netten radyo açmıştım. Kıraç çalıyordu, “Çayır çimen geze geze, oldum ben bir geveze of nenem of.” Eve varınca ilk iş nenemi arayacaktım. Günlerdir konuşmamıştık, gönül koyuyordu, felç geçirdikten sonra daha da hassaslaşmıştı. Evet bu akşam arayacaktım. Şu gün bir bitseydi.
***
Eve geldiğimde saat akşamın dokuzuydu. Eşofmanları çektim. Yemek yoktu. Dolaptaki cips paketinin dibinde kalanları yuttum. Lavaboda biriken bulaşıklara baktım. Bugün de beklemeleri gerekecekti. Projenin yetişmesi için masa başında sabahlamam lazımdı. Barbaros Bey’in öfkeli bakışlarına maruz kalmamam için, Mehmet’in akıbetine uğramamam için, özgeçmişimde “dördüncü ayında filanca şirketten kapı dışarı edildi” diye yazmaması için bu proje artık hatasız olmak zorundaydı. Yarın saat on bir sıfır sıfırdaki toplantıya yetiştirmeliydim. Baş ağrım tutmuştu. Bir aspirin aldım. Cep telefonumu 12:00’ye kurup kanepeye uzandım.
***
Sabaha kadar çalıştım. Bir demlik çay, iki kutu kola içmiş, yarım paket de kaymaklı bisküvi bitirmiştim. Bir ara dalmışım. Gözümü açtığımda ezan okunuyordu. Kalkıp banyoya gittim. Aynaya baktım. Saçlarım tepemde tüllenip kabarmış, gözlerim şişmişti. Teleskop balığına benziyordum. Uyku kulaklarımdan burnumdan her yerimden deniz suyu gibi dolmuş nefes alacak hal bırakmamıştı. Bayılmak üzereydim. “Dayan Ümmühan” dedim “Az daha dayan”.
***
Yazıcıdan çıktıları aldım. Dosyaya koydum. Ağzıma son bir lokma ekmek atıp, kahvaltı tabağını mutfağa bıraktım. Saat dokuz buçuktu. Şansım varsa otobüsü yakalardım. Çantamı sırtıma taktım. Ayakkabıları ayağıma geçirip evden çıktım. Sokağın sonuna kadar koştum. Durakta kuyruk vardı ama otobüs gelince sıra bozuldu, kapıda bir yığılma oldu. İtiş kakış derken ben yine kenarda kalmış otobüse binememiştim. Yenisini beklemeye de zamanım olmadığından bir taksi çevirdim. Pıhtılaşmış İstanbul trafiğinin içinde ağır ağır ilerlemeye başladık.
***
Ofisin kapısından girdiğimde saat tam 10:45’ti. Kırkbeş dakika önce dosyayı teslim etmiş olmam lazımdı. Ama toplantıya daha vardı. En azından on bir sıfır sıfıra yetişmiştim. Barbaros Bey hızlıca bir göz atsa yeterdi. Bu sefer hata olmadığından zaten emindim. Çok uğraşmış, çok özenmiştim. Masama uğramadan doğru Barbaros Bey’in odasına ilerledim. Kapı açıktı. Etrafa bakınırken Barbaros Bey’in tuvaletten çıktığını gördüm. Bana doğru yürüdü, durup yüzüme baktı. Sonra hiçbir şey söylemeden odasına girip kapıyı kapattı. Öylece kaldım.
Masama döndüm. Dosyayı kenara koydum. Artık herkesle beraber netten gelecek mesajı beklemekten başka çarem yoktu. “Arkadaşımız Ümmühan’ın bugün itibariyle şirketimizle ilgisi kalmamıştır.” Dünyanın sonu değildi. Memuriyet sınavına girebilirdim. Neneme ne diyecektim. O bir şey demezdi ki. “Üzülme kuzum benim. Kurban olduğum Allah her şerde bir hayır gizlemiş. Sana daha ne işler bulunur, canın sağolsun kınalı kuzum” derdi. Belki de hayat bu kadar ısrara değmiyordu.
“Ümmiş sana bir haberim var.” dedi Damla. Önemli bir şey söyleyecekmiş gibi kulağıma eğilmişti, sesi hiç hoş gelmiyordu.
“Ben” dedim. “Ben geç kaldım.” Çocuk gibi çaresizdim. “Projeyi yetiştiremedim. Yani aslında yetiştirdim ama… Toplantı da şimdi başlayacak. Barbaros Bey’e gittim kapıyı yüzüme kapattı. Hiç değilse dosyayı sana versem sen götürsen?”
“Ümmiş boşver dosyayı. Toplantı iptal oldu zaten.”
“Neden?”
“Başak…Başak’ın babası dün gece vefat etmiş.”
Cenaze töreni yarındı. Ama Damla yakın arkadaşı olduğu için Başak’ı bugünden görmek istiyordu. Eray başsağlığı dileklerini iletti. Antrenmanı vardı. Diğer departmanlarda da Başak’ın samimi olduğu pek kimse olmadığından koca şirkette taziyeye gidecek ikimiz kalmıştık. Ofisten bir saat erken ayrıldık. Damla adresi yazdığı kağıda baktı, navigasyona kayıtları girdi, yola çıktık. Zeytinburnu taraflarına doğru ilerledik. İstanbul’un pek bilmediğim bir yüzünü görüyordum. Gecekondularla yeni yapılmış fazlaca süslü apartmanların yan yana olduğu bir sokakta, eski bir binanın önünde durduk. “Burasıymış.” dedi Damla.
Merdivenin başında yumurta topuklu, burunları eskimiş bir çift siyah pabuç duruyordu. İkinci kata çıktık. Kapının önünde bir ayakkabı yığını vardı. İçeriden dua sesleri geliyordu. Başak’ı gördük. Solgundu, gözlerine kan oturmuştu.“Hoş geldiniz” dedi, bizi salona alıp, kendisi de mutfağa gitti.
Kalabalıktı, koltuklar sandalyeler doluydu. İki genç kız kalkıp bize yer açtılar, kanepeye oturduk. Yanımızda yazmasını başına çelmelemiş şişmanca bir kadın vardı.
“Başınız sağolsun biz Başak’ın iş arkadaşlarıyız.”
“Dostlar sağolsun. Ne edelim bacım O’ndan geldik O’na döneceğiz. Dünya yalan dünya.”
Kadın Başak’ın yengesiymiş. Yüreğir’den gelmiş. Konuşmayı seviyordu. Amcanın Yüreğir Adana arasında dolmuş kullanan bir şoför olduğunu, ilk krizi geçirdikten sonra işi bırakıp İstanbul’a geldiğini, bypass olduğunu, sonra boşluktan sıkılıp bu mahallede bir bezik briç salonu devraldığını uzun uzun anlattı. Başak’ın beş çocuğun ortancası olduğunu, ötekilerin okumadığını, oğlan kardeşlerinin hayta çıktığını, ablalarının da erkenden kocaya kaçtığını söyledi. Sonra Başak geldi. Helva getirmişti. Teşekkür ettim. Yüzünden buruk bir gülümseme gelip geçti. Direnecek gücü kalmamış gibiydi.
***
“Sen niye yalnızsın ?” demişti Yılmaz
“Yalnız değilim ki!” demiştim. Mukavemet dersinden çıkmıştık, yurda doğru yürüyorduk.
“Çok mu safsın, çok mu akıllısın anlamadım gitti kızım. Biliyorsun ne demek istediğimi. Yalnızsın. Şu Barbie bebeklerle takılmıyorsun hiç. Aralarına almıyorlar seni.”
“Ben istemiyorum, iyi kızlar aslında ama sohbetleri beni açmıyor pek.”
“Bu toplumun modernleşme sürecinin bir sonucu. Geçmişini yok saymak, modern görünümüne gölge düşüren unsurları yok saymak. Birileri bir resim çizmiş bu topluma ve o resimde sakil duran ne varsa onların hepsini yok sayıyorlar. Beni de, seni de ve bazen kendilerini bile.”
“Akşam akşam başladın yine.” demiştim sitemle. Susmuştu.
Yurdun kapısına gelmiştik. Kafam kazan gibiydi. “Yılmaz kusura bakma, çok yorgundum, dinleyemedim. Şimdi özetle söyle bakalım, niye yalnızım ben?”
“Herkes aslında içindeki Ümmühan’dan kurtulmaya çalışıyor da ondan”
***
Damla beni eve bıraktı. Eşofmanları çektim. Mutfağa girip bulaşıkları yıkadım, kendime güzel bir çorba yaptım. Sonra pencerenin önündeki koltuğa oturdum. Akşam olmuştu. Son iki günde yaşadıklarımı düşündüm. Nenemi düşündüm. Vay be dedim. Ne derin kadınmış ! Bilgisi olmayan ama içgörüsü olan, mektebi bilmeyen ama irfanı bilen nenem. Bir arayayım diye aklımdan geçirirken telefon çaldı. Kalp gözü açık mübareğin, benden önce davranmıştı.
“Alo nene?”
“Oy kınalı kuzum. Nassın? Eyi misin? Kurban olduğum Allah sesini duymayı nasip etti, üryamda gördüm de darda gibiydin. Merak ettim.”
“İyiyim nene çok iyiyim, hiç merak etme. Sen başımda oldukça ben hep iyiyim.”
…son…
YORUMLAR
Renkler bahçesine yapılan anlamlı bir gezinti...
Duygularınıza ve ellerinize sağlık.
cizgilikagit
Selamlar.
cizgilikagit
Ziyaretiniz için, yorumlarınız için teşekkürler.
Selamlar
cizgilikagit
Beğendiğinize sevindim. Çok teşekkür ederim.
Geldiğimiz şu noktada, öyle ninelere ne çok ihtiyacımız var! Tabii ki olduğumuz yerde kalmayalım, bizden evvelkilerin çektiklerini çekmeyelim ve çocuklarımız da bizden güzel yaşasınlar... Yaşasınlar, ama göz boyayıcı, yoldan çıkartıcı parıltılara kanmadan, yaldızlara kapılıp yıldızlara kör olmadan...
Daha uzun olacağını ummuştum, ama çabuk bitti. Tadı damakta kalan bir hikâyeydi, Ümmühan. Elinize sağlık. Tebrik ve teşekkür ediyorum.
Selâm ve sevgi ile...
cizgilikagit
Onlardan yoksa da bıraktıkları bir irfan var, o irfanın ucundan tutsak bizi belki de daha rahat yaşanılacak bir dünyaya götürecek.
Bu kısa seri boyunca destek olduğunuz, okuduğunuz yorumladığınız için çok teşekkür ederim.
Çıktığı kabuğu beğenmeyip, olduğundan farklı görünmek isteyenler,geçmişinden utanmayıp, özüne sahip olanlar, çalışmasının karşılığını alanlar, hayat işte...Farklı karakter tahlillerinin yapıldığı güzel bir paylaşım...Tebrikler yeni yazılarınızda görüşmek dileğiyle, selam ve saygılar.
cizgilikagit
Hepimiz olduğumuzla olmamız beklenen kişi arasında gerilip kalmışız. Kişi olarak da toplum olarak da böyle.
Okumanız yorumlamanız beni çok mutlu etti.Tekrar teşekkür ederim.