Her ayrılış, ölümün önceden alınan bir tadı gibidir, tekrar bir araya geliş de yeniden dünyaya gelişin önceden alınan bir tadı gibidir.-- schopenhauer
DİLEK YILDIZI
DİLEK YILDIZI
@dilekyildizi

ALEX'İN GÜNLÜĞÜ-5

10 Mayıs 2012 Perşembe
Yorum

ALEX'İN GÜNLÜĞÜ-5

2

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

986

Okunma

ALEX'İN GÜNLÜĞÜ-5

ALEX'İN GÜNLÜĞÜ-5

Kapı ikinci kez iki defa çalınınca kapıya doğru yürüyüp o kadınla yüz yüze geldiğinde kadınında pardesösünü giyinmiş olduğunu gördüm.

O an aynı soğuk gözlerle biribirimize donuk bakışlarla baktık. Kadın ince bileğindeki, kahverengi deri kemerli küçük yuvarlağı göstererek, sağ elinin işaret pamağıyla saatinin camının üzerine üst üste vurarak beni uyarmıştı.

O yetmezmiş gibi bir çocuğa sayıları öğretir gibi sağ elindeki beş parmağının hepsini, sol elininde işaret ve baş parmağın alabildiğine açıp gererek.Saatin kaç olduğunu söylemişti.

İçimin sessizliğinde benimde içime atmış olduğum en az yedi milyon soru vardı karşımda duran kadına sorulması için hazır duran, şu an için soramadığım. Yazılanları yamam gerektiğinden başka hiç birşey bilmiyordum.Ve bildiğim ikinci şeyse bu kadar soru işaretleri ile beynim dünyanın tüm yükünü fazlasıyla taşıdığını biliyordum.

Ve o an Mary, Sam ve Lisa yı düşünmüyor olsaydım; bu yükten kendimi kurtarmak içok kolay yolunun olduğunuda biliyordum ve bu beni fazlasıyla rahatlatacaktı.

Az önce sol cebime koyduğum tornavidayı cebimden çıkarıp kafama saplayıp beyaz yumuşaklığına ulaştığında, metalin soğukluğunu hissedecek olan yumuşak beyazlık, benim kafamdaki tüm ağır yükü kafa tasımdan boşaltacak ve ben rahatlayacaktım.Çok kolaydı. Ama ben zoru seçmiştim.

Kadınla birlikte ağır adımlarla merdivenlerden inerken duvarlara sıçarayan beynimdeki düşüncelerimi üst katta bıraktım.İnerken ışığı söndürmeyi ilk kez unutmamıştım. Aşağı indiğimizde kadın daha bu sabah beyaz fayansına kahve döktüğüm beyaz fayans yüzeyi olan mutfağa doğru ilerlerkne ben sol yandan kapı girişine doğru yürümüştüm.

Daha bir kaç saat önce astığım parkamı üstüme geçirirken kadının boynunun arasına sıkıştırdığı telefonla fısıltılarla konuşurken bir eliyle ocağın altını kapatıp konuşmasını sürdürürürken ilerleyip salonda duvara sabitlenmiş geniş ekran televizyonu açıp sesini vermişti.

Üstüne üstlük yirmi seviyesinin üstüne getirilen televizyon sessinden sonra onun söylediği fısıltıları dahi duymama imkansızlaşmıştı. O an kulaklarımı onun ağzına ve kulaklarına kadar sokmak istemiştim.

Bu da imkansızdı ama dilemiştim işte.
Duyduğum fısıltılara gelince önemsiz sıradan sözler gibi gelsede,önemli birşey olduğunda kesinlikle emindim.Kadının boşu boşuna öyle bir durumda konuşacağını sanmadığını aklım fazlasıyla söylüyordu.

Ve o an aptal olabilmek için elimde ne varsa verebilirdim, çırılçıplak kalana dek. Zihnimin varlıklığı yük getiriyordu hep bana.Bin kere pişmandım merakıma yenilmişliğime.Dosyaları fazlasıyla ayrıntılarla okumak o an elimde değildi ama yapmıştım bir kere.

Ama orada okuduklarım bu okuduğum küçük mesajların yanında fıkara gibiydi sanki. Kadın yanıma geldiğinde çıkmamız gerektiğini başını hafifce eğerek söylemişti.Bende aynı sallanışlı başla onunla konuştum.

Vestiyerin yanındaki anahtarlığımı alarak çıktım.
Dışarda şubatın soğukluğu yüzümü okşayıp nefesimi buhar yaparken, o kadınla ilk ortak noktamızın havaya yayılan nefeslerimiz olduğunun farkına varmıştım.

O kadın benzerliğin fazlasını içeriyordu soğuğun kız kardeşi bu kadın olmalı diye düşünmüştüm o an.

Karşımda üçyüz yirmibeş metre uzaklıktaki komşum Albert’in kapalı perdelerinden yansıyan IŞIK pencerelerinin önündeki bir metrelik alanı aydınlatırken ona seslenmek bile istemiştim ama yapamazdım.

Şubatta nice yağan kar yağışı Albertin nice kez ışığının kaçta söndüğünü bilirdim ama şu an iki farklılık oluşturan şey vardı ki o da yanımda duran bu kadın ve karşı caddeye park edilmiş siyah .... marka minibüs ve kızaklı kapısını açan akşam olmasına siyah gözlüğü gözüne takmış yaşlı adam. Yanımda duran kadına; banyo çıkışında kadının bana yapışı gibi parmaklarıyla yedi saydırdı ve saatini gösterdi.

İlk kez sağıma soluma bakma telaşı olmadan karşıya geçerken en büyük tırın o an bu caddeden geçerken üstümden geçmesini diledim geçmeyeceğini bilsemde.Arkamızda bıraktığımız ayak izleri geride kalırken.

Yaşlı adamla yanımdaki kadın başıyla bir birine selam verdiler.Yaşlı adam genzini temizleyip yutkunurken tükürüğünün kırışmış boğazından aşağı inişini izledim yüzünü çözmeye çalışaraktan.

Ağzı bozuk bir ingiliz aksanıyla ona sıradan şeyle söylerken tokalaştığı eli dağınık olan dikkatiimi fazlasıyla kendine getirmişti. Sağ elinin üzerinde eskiden kalma renkli bir döğme işliydi.

O an dikkatimi topladığımda ağzındaki garip ingiliz aksamının nedenini fark etmiştim.Bu ana dili Fransızca olan biriydi.Bu ince saç traşına bile yansımıştı.Şapkasının altında kalan fayülleri ve sakalındaki makas izleri bunların deliliydi sadece..

Bana uzatılan siyah maskeyi kendi ellerimle gönüllü olarak kafama taktım.Zaten ikisinin yüzünden çok ben ailemi görmek istiyordum. Araç verilen talimatla hareket etmişti ben gibi...

Muhtemelen kırk dakikaya yakın bir süre geçmişti. Bunu mesafe ölçmek için hep yapardım içimden ağır ağır sayardım.Şu an kaç bini saydığımı hatırlamasamda tek hatırladığım siyah o minibüsün toprak yola girişinden dolayı sarsıntılı gidişiydi.

Ve burayı ben kokusundan tanıyordum.Her ne kadar burnumu ve gözlerimi kapasamda siyah maske eski fabrikaların kurulup terk edildiği, hala fabrika atıkları ve kirletilmiş gölün kokusuydu...
Araba durduğunda bu sefer yaşlı adam hafifce göz görevi yapmak adına sol kolumdan tutup beni minibüsten indirdi.Bende o anki gözlerimi izledim sadece. Kadının fısıldamalarını onun ayak sesleri bastırıyordu.

Buna en çok sebep yerdeki karın kalınlığıydı.
Yaşlı eli döğmeli adamı sesinde "Lisa" ismi duyduğum anda yerimde durdum onlarda benimle birilikte durdu.. Sağ yanımdaki kadın sol omzuma hafifce dokunarak yürümemi ve sakin olmamı elleriyle söylemişti ve ben yürümeye başlamıştı....




"daksilli klavye yorgunluğu...Alex’i tanımam....ama bunları anlatmam için söz verdim ona...


Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Alex'in günlüğü-5 Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Alex'in günlüğü-5 yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ALEX'İN GÜNLÜĞÜ-5 yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
GÜL BEŞİNCİMEVSİM
GÜL BEŞİNCİMEVSİM, @gulbesincimevsim
11.5.2012 15:55:33
güzelmiş,çok begendım...
Daim olsun inşallah.Saygımlasın Dilek Yıldızı...
ilkbaharım
ilkbaharım, @ilkbaharim
10.5.2012 23:50:09
GENE GUZELBIR YAZI OKUDUM . DEVAM.....SAYGILARIMLA.......
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.