- 758 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
YOK YOK OLDU PAZARI
Yok, Yok Oldu Pazarı’nda
Yok, yok oldu Türkiye’min
Şimdi millet nazarında
Yeri yoktur “yok” diyenin.
Şiirini okuyordu babası evdekilere. Kadın gerisini duyamadı bile. “Yok yok oldu pazarı”, ne kadar da doğruydu, ortalıkta her şey vardı, parası olanlara yok, yoktu. Ya kendisi, alabiliyor muydu olanları, ya da istediklerini, hatta ihtiyacı olduğu şeyleri?
Yeni evlendiği zamanlarda Bülent Ecevit geçmişti iktidara, nedense o zamana kadar pahalı da olsa ortalıkta olan mallar kaybolmuştu birden. Büyük işletmeler stokluyorlardı halkın ihtiyacı neye varsa. Siyasi bir oyundu ama tüketicinin ne suçu vardı ki? Çay, yağ, şeker, un, gaz ne varsa karaborsada satılıyordu. Ve birçok kişi kıt kanaat geçiniyordu. Hatta ekmek almak için sabah ezanında fırının önünde sırada bekliyorlar belirli sayıdan fazla ekmek alamıyorlardı.
İktidar değişmiş, saklanan mallar ortalığa çıkmış, yok diye bir şey kalmamıştı. Üç küçük çocuğuyla babasının desteği olmadan yaşaması imkânsızdı kadının. Eşi çalışıyordu. Annesi sendika başkanına yalvarıp yakararak Orman Dairesine işçi olarak aldırmıştı oğlunu. Artık devlet kulpunda kimseye muhtaç olmadan evini geçindirecek diye beklenen adam değişmişti birden. Utanma belası bakkala olan veresiye borçlarını ödüyor, ev kirasını veriyor gerisini kumarda harcıyordu. Kadın çaresizdi, rakibi bir kadın olsa anlardı, ama kumarla baş etmesi mümkün değildi. Üç çocukla babasının yanına da dönemezdi. Sığmazdı, sığamazdı. Yine de sürekli eli üstlerindeydi babasının.
Bir iş bulup çalışmak için çok çabaladı ama sürekli engellendi. Eşi tarafı işe girerse oğlumuzu bırakır dediler, babası kadınların çalışmasının doğru olmadığına inanıyordu.
Her ayın ilk yarısından sonra bir sefalettir başlıyordu evde. O ay yine son günleri yaşıyorlardı. Kocası zaten araziye çıkar 3 haftada bir eve gelirdi. Birkaç gün sonra gelecekti, maaşını da alacaktı, evin eksiklerini bir miktar da olsa karşılayacaktı. Evde tüp yoktu, ekmek yoktu, yemeklik olacak hiçbir şey yoktu. O sabah kalktı çocuklar, “açız” dediler annelerine. Anne ne yapabilirdi ki, çevresinde ne kadar komşu varsa sırayla ödünç ekmek almıştı, eşim gelince veririm diye, daha önce aldıkları gibi veremeyeceğini onlar da biliyordu kendisi de. Kızlarını amcasının evine gönderdi, “gidip ekmek isteyin” dedi. On dakika sonra kızlar ağlayarak eve girdiler, “bizi bir daha gönderme oraya, size ekmek yok gidip babanıza yalvarın diye kızıp kovdu evden.”
Bahçeli eski kerpiç bir evde oturuyorlardı, hemen önlerinde iki katlı eski bir ev daha vardı. Alt katta bir kiracı oturuyordu. Kapısının önünde tavuk besliyordu. Tavuklardan bir tanesi de üst kata çıkıp bir köşeye yumurtluyordu. Kadın bahçede gezerken bir ses duymuş başını metruk evin kırık camından uzatarak bakmıştı. Odanın köşesinde 8-10 tane yumurta vardı. Çok da ilgilenmemişti, mutlaka alt kattaki kadın gelip alır diye bir şey de söylememişti. Çocukların açız diye sızlanmaları canını yakıyordu.
Utanıyordu, korkuyordu ama çaresizdi. Küçük oğlanı camdan içeriye soktu, yumurtaları yerinden aldırdı. Pişirebilse ikişer tane yumurta yemiş olacaklardı, bir süre idare ederdi. Sonra da bir komşuya oturmaya giderler akşam yemeği derdinden kurtulurlardı. İki gün kalmıştı bir şekilde idare etmek zorundaydılar.
Pişirebilse ama neyle? Evde tüp yok, yağ yok. Dışarıda ocak yaksa yakacak odun da yok. Ağaç dallarını kopartsa yaş dalları yakmak imkânsız. Eline bir torba alıp bahçedeki kuru otları, dökülen yaprakları topladı. Düğününde gelen düdüklü tencereye bir miktar suyla yumurtaları koydu. Kuru otlarla bir ateş yakıp düdüklüyü üstüne oturttu. Yakıp üflemeye başladı. Tencere isten simsiyah olmuştu. Ciğerleri patlamak üzereydi dumandan. Bir çuval ot tencereyi zor ısıtmıştı, altına birkaç da eski çaputlardan atarak az da olsa yumurtaları pişirmeyi becerdi.
Kapının önüne bir örtü serip yumurtaları kırıp yemeye başladılar. Beyazları ancak sertleşmişti. Pişirene kadar çok emek vermişti, belki de ondan çok tatlı gelmişti yumurtalar. Çocuklar düşünmeseler de her yuttuğu lokma boğazına diziliyordu sanki. Haramdı yedikleri ama mecburdu.
Daha sonra hiç söylemedi kiracı komşusuna yumurtalarını çaldığını. Zaten o da tavuğu kesmişti yumurtlamıyor diye.
Aradan yıllar geçti hala her yumurta gördüğünde aklına o yediği haram yumurtalar gelir gözünün önüne ve yüzü kızarır.
Afet Kırat
YORUMLAR
Hocam, okurken içim sızladı. İnsanın büyüdüğü şartlar aklına geliyor. Büyüklerimiz ne çaba sarf ettiler, bir bilinse. Böyle de çok insan var, malesef. Gücü yetenler zaten az da olsa yardım etseler, ne insan, ne de hayvan kimseler aç kalmaz bu topraklarda. Emeğinize sağlık. Saygılarımla