koş
Koş,
Her şey boş!
Koş
Her yer loş!
Anlık sevdalarda kaldı gözümüz.
Jet hızıyla geçen yaşamda kaldı aklımız.
Gözü açık gidecek bir nesiliz artık. Ağzı açık kaçan balığı seyreden bir nesil! Bir sihirbaz gibi yok olup gidiyoruz hemen, bir sabun gibi ıslandıkça tükeniyoruz, bir mum gibi yandıkça eriyoruz.
Dünyanın bir ucundan diğer ucuna sesimiz yetişiyor, gözlerimiz görüyor, aklımız alıyor, kalbimiz hissediyor. Ama yanı başımızdaki bir gözyaşını göremiyoruz, bir içten hıçkırığı duyamıyoruz, bir yaraya merhem olamıyoruz, bir yavruya şefkat gösteremiyoruz.
Bir cinayet oluyor kör oluyoruz toplum olarak. Oysa gördüğümüz o kadar şey var ki, öngördüğümüz hem de, yaftaladığımız, hükmettiğimiz, yargıladığımız!
Bir kadın katlediliyor sağır kesiliyoruz millet olarak. Oysa duyduğumuz o denli şey var ki ülke baştanbaşa tele kulak kesilmiş sanırsınız! Bir tek açın karın gurultusunu duyamıyoruz.
Bir çocuk ağlıyor ta derinlerde geliyor sesi, el uzatamıyoruz. Oysa jetlerimiz var ses kadar hızlı, silahlarımız var milyonlarca insanı öldürebilecek denli güçlü! Oysa aç bir çocuk var Afrika’da bir deri diyemiyorum sadece bir kemik! Hızla yabanileşiyoruz, canavarlaşıyoruz.
Hissiyat can çekişiyor.
Fikriyat zaten mevta!
Hayat bir koşturmacadan ibaret değil de nedir günümüzde? Evden işe işten eve; hep bir yarış hali…
Bir Afrika Atasözü
Sabah bir ceylan uyanır Afrika’da.
Kafasında tek bir düşünce vardır.
En hızlı koşan aslandan daha hızlı koşabilmek,
Yoksa aslana yem olacaktır.
Her sabah bir aslan uyanır Afrika’da.
Kafasında tek bir düşünce vardır.
En yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşabilmek,
Yoksa açlıktan ölecektir.
İster aslan olun,
İster ceylan olun hiç önemi yok.
Yeter ki güneş doğduğunda koşuyor olmanız gerektiğini,
Hem de bir
önceki günden daha hızlı koşuyor olmanız gerektiğini bilin.
Kondisyonumuz yetmese mesela, nefesimiz kesilirse aniden! Aslan bunu bilir mi? Havlu atarsak aslana havluyu kabul eder mi? Ceylan kafayı yemiştir. Her sabah aynı terane ile uyanmak akla ziyan. Psikologa gitmesinde fayda var. Aslan psikolog demeyin!
Bize sunulan bu işte! Koşun! Ne olursa olsun koşun. Eeee bizlerde koşuyoruz. Hem de nasıl koşuyoruz. Boyun damarlarımızı patlatırcasına koşuyoruz. Aslan kim ceylan kim? Av kim avcı kim?
Cep telefonuyla koşuyoruz.
Kredi kartıyla koşuyoruz.
İşimizle koşuyoruz.
Yemeğimizle koşuyoruz.
Beyin kanaması ile koşuyoruz. Yoksa sermayenin aslanları peşimizde! Ceylanlar ceylan oldukları müddetçe güzeldirler ve hep avdırlar aslanlara… Güzellik geçicidir oysa!
Kalp krizi ile koşuyoruz. Oysa koşamayanlar var; ayakları olmayanlar! Onlar nasıl koşacaklar! Ayaksızlar maratonunda ayakkabı hediye, kolsuzlar yarışında kol saati…Körler yarışında güneş gözlüğü...
Uçakla koşuyoruz.
Hızlı trenle koşuyoruz.
Ambulans hızıyla okuyoruz okulumuzu. Tık nefes, soluk benizle…
İtfaiye hızıyla evleniyoruz. Sonrası yangın zaten, öncesi gibi.
Okuldan dershanelere kadar her şey.
Aşklar hızlı yaşanıyor artık.
Araçlar hızlı kullanılıyor.
Artık hızlı yaşayıp genç de ölüyoruz. Cesetlerimizde yakışıklı doğrusu…
Yemek yiyişimizden su içişimize kadar her şey yarış halinde oluyor. Zaman çılgın seller gibi akıp gidiyor oysa biz zamanı kaplumbağa hızında bilirdik. Aynalara baktığımızda saçlarımıza düşen karlar zamanın acımasız yüzünü resmeder.
Aşklarımız, sevdalarımız, acılarımız, sevinçlerimiz, her şeyimiz, herkesimiz akan bir yıldız hızında yok olup gidiyor. Ruhlarımız alıp gidiyor ferimizi gözlerimizden. Aklımızı alıp gidiyor başımızdan ol afet! Kuru bir odun nasılsa öyle kalıyoruz bu âlemde! Bir kibritlik saltanatımız var, onu da yakma kader!
Maratonu izleyen adam sormuş :
“Bu adamlar deli gibi niye koşuyorlar ki?”
“Birinci olmak için koşuyorlar işte.”
“Peki diğerleri neden koşuyor o zaman!”
Bu koşturmanın bir sonu yok mu?
—Mezara kadar! demeyin sakın!
Bu koşturmanın bir nihayeti yok mu?
—Pazara kadar! demeyin sakın!