- 2822 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
KİRAZLI ŞEMSİYE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ödevlerimi bitirip şöyle arkama yaslanmıştım ki annemin sesi duyuldu:
- Ceren, ödevin bitmedi mi kızım?
Bu vakitler söylenen bu cümle “Taze ekmek gelmiştir. Bakkala gider misin?” anlamına geliyordu. Kitaplarımı ve defterlerimi toplarken:
- Geliyorum anneciğim, diye cevap verdim.
Pencereden gökyüzüne baktığımda kara kara bulutların ağır ağır geçtiğini gördüm. Hazırlanıp dışarı çıkıyordum ki annemin uyaran sesi yeniden yankılandı:
- Yağmur yağabilir. Şemsiyeni unutma güzelim.
Ah anne ah! Ne kadar tedbirlisin! Beş dakikada gider gelirim ben. Yağmur yağsa ne olacak yağmasa ne olacak! Ben bunları düşünürken şemsiye gelmişti bile.
Çabucak bakkala gittim. Hava birden soğumuş, şimşekler çakmaya başlamıştı. Bakkaldan çıkarken kapının önündeki bir kedicik miyavlayarak selamladı beni. Eğilip biraz sevdim onu. Baktım kedinin gözü poşetteki ekmekte. Ekmek de ekmek hani! Mis gibi kokuyor mübarek. Hemen ucundan koparıp bir parça verdim kediye. Tatlı bir miyavlamayla teşekkür etti bana.
Evet, ekmeği almış, kediciği de memnun etmiştim. Bu arada yağmur da başlamıştı. Hemen şemsiyeyi açtım ve hızla yürümeye başladım. Ben yürürken yağmur iyice şiddetlendi.
Evin kapısına gelince, balkonun altına sığınan seyyar satıcı dikkatimi çekti. Bir yandan bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor, bir yandan soğuk… Yaşlı adam ceketine sarılmış çaresizce… Vakit ikindiye yakındı. Satıcıya yaklaşıp:
- Hayırlı işler amca, dedim.
Başını göğe doğru kaldırıp ümitsizce:
- Şu mübarek yağmur fırsat verse işler iyi olacak ama böyle devam ederse Allah yardımcımız olsun, deyip boynunu büktü.
Çok üzülmüştüm satıcının hâline. Saçı başı dağılmış, yanakları kızarmıştı soğuktan. Bir de ümitsizlik yerleşmişti gözlerine. Yanından sessizce ayrılıp merdivenlere yöneldim. Bir şeyler yapmalıydım yaşlı satıcı için… Evet, sadece üzülmekle yetinemezdim. Bir şeyler yapmalıydım ama ne?
Annem kapıyı açar açmaz yalvarmaya başladım:
- Anneciğim, aşağıda bir seyyar satıcı var. Yağmur sebebiyle balkonun altına sığınmış. Haftalık meyve ve sebze ihtiyaçlarımızı ondan alabilir miyiz?
Annem beni sevgiyle kucaklayıp saçlarımı okşamaya başladı.
- İçi de dışı gibi güzel kızım benim. Alışverişimizi cumartesi günleri yapıyoruz ama bugün yapınca da bir sakıncası olmaz, dedi.
Mutfağa gidip alınacakların listesini hazırladı. Listeyi alıp hızla çıkıyordum ki annemin yumuşacık sesi beni durdurdu.
- Güzel Cerenim, şemsiyeyi de alsan iyi olur.
Ah anne, ah! İyisin hoşsun ama bazen seni anlamakta gerçekten zorlanıyorum.
- Canım anneciğim! Biliyorsun balkon merdivenin yanı başında. Islanmadan gider, sebzeleri ve meyveleri alırım. Ne gerek var şemsiyeye?
Annem tatlı tatlı gülümseyerek şemsiyeyi uzattı bana.
- Canım kızım! Sana gerek olmayabilir ama başkalarına faydası olmaz mı dersin?
Nasıl, der gibi annemin gözlerine baktım. Şimdi bilmece sorulacak zaman mıydı? Annem gözlerimdeki soruyu anlamış olacak ki:
- Cerenciğim! Bu şemsiyeyi satıcı amcana versen, o da satışına devam etse iyi olmaz mI?
Şemsiyeyi bırakıp bu sefer ben sarıldım anneme.
- Benim akıllı annem!
Aşağıya inip alış verişimi yaptım. Gerekli ödemeyi yaptıktan sonra:
- Şey, efendim! Şemsiyeyi size versem, siz de satışa devam etseniz, dedim.
Yaşlı satıcının gözlerindeki hüzün bulutları birden dağıldı, yanaklarına tatlı bir gülümseme yayıldı.
- Teşekkür ederim küçük hanım. Allah da seni darda bırakmasın, dedi.
Seyyar satıcının:
- Domates, patlıcan, patates, soğan sesleri yankılanırken ben de elimde poşetler merdivene tırmanmaya başladım.
Annem yardıma gelince işim iyice kolaylaştı. Sebzeleri, meyveleri annemle dolaba yerleştirdik. Oturma odasına gidince annem yanıma geldi.
- Sevgili yavrum! Bugünkü davranışın için sana teşekkür ediyorum. Sen benim biriciğimsin. Şimdiye kadar seni çok seviyordum ama bu davranışından sonra daha çok sevmeye başladım. Allah da seni sevsin ve sevindirsin, dedi ve iki yanağımdan öpücük aldı.
Akşam olmuş, babam eve gelmişti. İşyerinden bir arkadaşının misafirliğe geleceğini söyleyince annem bana göz kırparak:
- Meyvelerimiz hazır bey, misafir buyursun gelsin, dedi ve babama biraz önce yaşadıklarımızı anlattı.
Babam da sevgiyle sarılıp teşekkür etti bana.
Biraz sonra kapı zili çaldı; ben de aşağıya indim heyecanla. Kapıyı açtığımda kimsecikler yoktu. Tam içeri giriyordum ki kapı koluna takılmış şemsiyeyi gördüm. Bu biraz önce verdiğim şemsiyeydi. Birkaç adım atıp sokağa baktığımda seyyar satıcıyı gördüm.
- Amca, amca, diye seslendim.
Geriye dönüp baktı. Elini birkaç defa salladıktan sonra göğsüne götürüp beni selamladı. Sonra yine bağırmaya başladı:
- Elma, armut, kiraz! İyilik unutulmaz!
Yaşlı amcaya bir daha el salladım ve şemsiyeyi alıp merdivene yöneldim. Şemsiyeyi elime alınca biraz ağırlık hissettim ama bunun sebebini yağmurda ıslanmasına bağladım. Yukarıya çıkınca annem şemsiyeyi elimden aldı ve uçlarından aralayarak içine bakmaya başladı.
- Aaa, bu da ne, diyerek bir poşet çıkardı.
Poşeti açtığımızda içinde bir miktar kiraz olduğunu gördük. Seyyar satıcı, bize ikramda bulunmuştu. O günden sonra yağmurlu havalarda ne zaman dışarı çıkacak olsam annem arkamdan seslenir:
- Cerenciğim! Kirazlı şemsiyeni unutma!
Annemin bu uyarısından sonra da satıcı amcanın sesi yankılanır içimde:
- Elma, armut, kiraz! İyilik unutulmaz!
Bestami YAZGAN