- 1204 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
EHL-İ DİL (1)
Dil… Belagatın hem en güzel gülü hem de dikeni! Kimleri vezir, kimleri rezil etmedi ki! Dahası nice canlar feda olmadı ki uğrunda. Kimi hakkı söylediği için, kimi de şerre köle olduğu için…
Bülbülün çektiği, dilindendir. Her şeyi zıttıyla yaratan Yüce Mevla, yarattığı güzellikleri imtihan vesiylesi kılmıştır yarattığı için! Güzel, kendine bahşedilenin sarhoşluğuyla musallat olduklarını çözmeye uğraşırken, alemleri kuşatan fıtrî tecellinin ummanında yaratılışın gayesini bilen ve onun farkında olanlar ise, pervane olup “SONSUZ NUR”a kanat çırpıyorlar!
Edip ruhların gönül semasına kurduğu merdivenleri; duyguları, dilin süsü güzel sözlerle gönül dergahında nakış nakış dokuyanların terbiyesiyle çıkmak, kamil insanların harcıdır! Asırlarca diz çöktükleri mürşitlerin huzurunda post eskiten dervişlerin; bir gün “el” alarak mürşit olmalarındaki manayı anlayabilmek, ehl-i dil olmayı gerektirir! Aracın, amaçla olan münasebetini anlayabilmek sanatıdır bu! Bu sanat ehli, insan yetiştirme sanatını, toplumsal huzurun ve barışın teminatı olarak gördükleri için dünyanın faniliğini söz değirmeninde eritip iman lezzetinde ruhlara akıttılar! Kemalata erişen bu insanlar, önce kendisiyle barışık olabilmeyi öğrendikleri için çevresiyle de barışık olarak yaşadılar! Bugün yaşadığımız toplumsal travmaların özünde, insan ve toplum olarak kaybettiğimiz bu gerçek değerler yatıyor!
Her devir, kendi döneminde zıt şahsiyetleri ve fikirleri barındırmıştır! Nef’i!..Bir hiciv ve kaside ustası! Devrinde, sertliğiyle Osmanlı Tarihinde nam salmış Padişah IV.Murat’ı bile, affa uğramasına rağmen, hicvetmiş; sonunda hakkında çıkarılan fetva ile boğdurulmuş ve cesedi denize atılmıştır! IV.Murat, Nef’iyi çok seviyordu; ama buna rağmen küfürlü hicivlerinden dolayı, Vezir Bayram Paşa’nın gayretleriyle çıkarılan fetvayla boğdurulması emrini verdi! Nef’i ölmeden evvel şu kasidesini okur:
“En derinden uykulardan kaldırandır sözüm,
Güne el koyanları yıldırandır sözüm,
Zamanı zemini daralmış olanlara,
Gönüllerince zemindir, zamandır sözüm,
Zalim beni bir işaretle kahretse de,
Onun ordusuna karşı koyandır sözüm,
Cihan saltanatı zamanla sönerken,
Yandıkça daha da parıldayandır sözüm,
Güç verir, bilinç üretir, sevinç bağışlar,
Yüzü gülmemişlere armağandır sözüm,
Ey mutsuzluk gecesinde bunalanlar,
Size müjde yıldızları saçandır sözüm,
Dünya bir benim diyenlere derim ki,
Bu sofrayı herkeslere açandır sözüm,
Varsın günün sultanları değer vermesin,
Onlar göçüp gidince sultandır sözüm. ”
Diğer yandan Tahir Efendi’yi hicvettiği dörtlüğü, söz sanatında Nef’i’nin ulaştığı zirveyi göstermesi bakımından edebiyatımızda oldukça önem arz eder:
“Tahir Efendi kelb demiş bana
İltifatı bu sözde zahirdir.
Maliki mezhebim benim, zira;
İtikatımca kelb Tahir’dir.”
(Tahir Efendi bana köpek demiş. Bu benim için görünen bir iltifattır!Zira köpek, benim itikadım olan Maliki mezhabine göre tahir, yani temizdir! Ancak inancıma göre benim itikadımdan olmayan Tahir Efendi, köpeğin ta kendisidir!) Yine kendisine kafir diyen müftüye:
“Müftü efendi bize kâfir demiş.
Tutalım ben O’na diyem müselman.
Lâkin varıldıkta ruz-ı mahşere,
İkimiz de çıkarız orda yalan.”
dahiyane bir üslupla cevap vermesi, bugün bile gücünü ve geçerliliğini korumaktadır!
Bütün hicivlerini “Siham-ı Kaza” (Kaza Okları) adlı eserinde toplayan Nef’i’nin ölümüne sevinen haset ruhlu meslektaşları şöyle demişlerdir:
“Gökten nazire indi siham-ı kazasına
Nef’i diliyle uğradı hakkın belasına”
17. yüzyıla damgasını vuran Nef’i, aynı zamanda bir kaside ustasıydı.
…………….
YORUMLAR
O kadar naif ve akıcı anlatmışsın ki meramını...Nasip olursa takip edeceğim bu güzel kalemiii..selam ve hürmetlerimle
albayrakbilgece
Hürmet bizden.Şu aciz kulun tebliğden öte amacı yoktur.Ben de Elazığlıyım.Erzurumlu bir hemşehrimle böyle bir köşede tanışmaktan da bahtiyar oldum.
Cenab-ı Hak her şeyin hakkımızda hayırlısını versin...
Allah'a emanet ol...
Söz'ü anlatan güzel bir yazıydı tebrikler
Söz ola ağulu aşı yağ ile bal ede
söz ola kestire başı bir söz
albayrakbilgece
Yunusça yüreklere selam olsun!..