- 1698 Okunma
- 19 Yorum
- 0 Beğeni
KANUN UYGULAMA GECESİ
Oudine, Avignon yolunda kahya Gregoire’un atının terkisinde ilerlerken, hemen önlerindeki dük Garonne’nin, ışıl ışıl parlayan zırhından bir an olsun gözlerini ayırmadı. Her an dükün atından inip, sarayına varmayı beklemeden kanunun gereğini yerine getirmesinden korkuyordu.
Düğün alanından uzaklaşmadan önce, geriye dönüp Bastien’ın halini görmek istemişti. Fakat göreceği şeyin ömür boyu hayatına yapışıp kalacağını çok iyi bildiği için bundan vazgeçti. En yakın arkadaşı Ysabel’in çığlıklarını, annesinin yakarışlarını, Bastien’ın iniltilerini, onu sakinleştirmeye çalışan Perrenet ve Guerin’in yarı ağlamaklı telkinlerini duymak ona yeterince acı vermişti zaten. Kahyanın belindeki kemere tutunup sessizce ağladı. Gregoire bunu fark edince atını yavaşlattı ve dükle arasına sesinin duyulamayacağı kadar mesafe koydu. Muhafızların arkasında kalması mümkün değildi. İki tarafını kolladıktan sonra temkinli bir sesle “Kaderine razı ol. Ağlamamanı tavsiye ederim” dedi. Sonra kaderine itiraz eden gelinlerin başına gelenleri kısaca anlattı.
Oudine, yaşlı adamın sesindeki merhametten güç alarak ağlamayı kesti. Sarayda kendisini daha acıklı bir durumun beklediğini düşünüp, kalan gücünü o ana saklamaya karar verdi. Bir yandan da Bastien’ı uğrunda ölebilecek kadar sevip sevmediğini düşünüyordu. Evlenebilmek için yıllarca babasının rızasını beklemişlerdi. Bastien ümitsizliğe kapılıp yarı ayyaş bir şekilde dolaşmaya başlayınca, kasabalı araya girmiş, gençlerin evlenmesine müsaade etmesi için Oudine’nin babasına ricada bulunmuştu.
Kasabada yaşayan herkes gibi Bastien ve Oudine de dük’ün “İlk gece yasasını” biliyordu. Mutluluk içinde düğün hazırlıkları yaparken bile biran olsun bu korkunç gerçeği unutmadılar.
Sarayına doğru yol alan dük II. Philippe de Garonne’nin bilmediği bir gerçek vardı. Oudine ve Bastien düğünden iki gün önce gizlice nikahlanmış ve karıkoca olmuşlardı. Böylelikle “ilk gece yasası” kısmen ihlal edilmişti. Bu suçun cezasını yalnızca dük tayin edebilirdi. Genç çiftin sabahı görmesi mümkün görünmüyordu.
Dük’ü, sarayın doğudan getirilmiş eşsiz mermerlerle süslü terasında bekleyen düşes Elizabet, heyecandan nerede duracağını bilemiyor, sürekli hizmetkarlarını azarlıyor bir yandan da dükün hazır edilmesini emrettiği gelin odası için talimatlar yağdırıyordu. Bu durum onun için ilk değildi. Toy bir düşes gibi dövünüp ağlamasa da, neredeyse yarım asırdır kocası olan adama olan kırgınlığı içini yakıyordu. En sonki kanun uygulama gecesinde fenalaşmış, iki gün kendine gelememişti.
Elindeki kadehi dudaklarına götürürken artık bütün bu üzüntü ve heyecan için çok yaşlı olduğunu düşündü. Derebeyliğin sınırları içerisinde yaşanan bütün aşkların derdi Elizabet’i sarıyor, yaşlı düşes kahyanın getirdiği her düğün haberinde bir kat daha çöküyordu. On dört yaşında bu saraya gelin geldiğinden beri bitmek bilmeyen bir azaptı yaşadığı. Üstelik kocasının derebeyliğin her yanında adı sanı meçhul onlarca çocuğu olmasına rağmen kendisinin bir evladı bile yoktu.
Atlılar saraya çıkan yolun ucunda görününce elindeki kadehi hizmetkarına verip kederli bir yüzle avluya indi. Onunla beraber gelin karşılama seremonisinde bulunacak hizmetkarlar da avludaki yerlerini aldılar. Erkekler baştan ağaya kırmızılarla donatılmışken, kadınlar sade kesimli elbiselerinin üzerine gösterişli iş önlükleri geçirmişti. Sarayın her köşesi Hindistan’dan getirilen dev büyüklükte kokulu mumlarla aydınlatılmış, gelin odasına giden hol, değerli tablolar ve rengarenk ipeklerle süslenmişti. Garonne’nin genç gelini için hiçbir fedakarlıktan kaçınılmamıştı.
Olan biteni kaldığı misafir odasının küçük terasından izlemeyi tercih eden Lukas, ihtiyar amcasının bir an evvel ölmesi için kadeh kaldırdı. Dük’ün resmi bir çocuğu olmadığı için bütün bu ihtişamın ve saltanatın tek varisi oydu. Vakti gelince amcasının yerini alacak ve kanlı iktidar savaşında hayatını kaybeden babasının son arzusunu yerine getirecekti. Bu yaşına kadar düke karşı durmamasının tek sebebi işte bu biricik hayaldi. Annesinin şiddetli telkinlerine rağmen amcasıyla savaşa tutuşmak yerine sabırla beklemeyi, bu arada askerlik ve yönetim alanlarında kendini geliştirmeyi tercih etti. Gizli gizli yürüttüğü politikalar sayesinde civar derebeylerin saygısını ve Avignon halkının güvenini kazandı.
Hiç aksatmadan kanun uygulama gecelerine katılır, sabaha karşı sarayın koridorlarından yükselecek “Ekselansları dük Garonne öldü!” müjdesini beklerdi. Bu gecede aynı ümit içindeydi. Kahyanın attan indirdiği gelini düke sunma merasimini izlerken içinden “Bu seferki zavallı hepsinden de güzel” diye geçirdi.
Üzerinde sırça kadehler bulunan tepsisiyle düşesin hemen yanında duran genç hizmetçi Alya, Oudine’in kederli yüzüne bakıyordu. Kendisi de onun gibi düğün gecesinde bu saraya getirilmiş, dükün bir gecelik karısı olmayı reddedince köle olarak sarayda tutulmuştu. Üstelik karşı koymaya çalışmanın tek bedeli bu da değildi. O gecenin üzerinden birkaç ay geçmemişti ki hamile olduğu anlaşıldı. Düşes bu durumu öğrenince Alya’yı doğuma kadar sarayın mahzenine kapattı. Alya yalnız başına doğurduğu bebeğini yalnızca birkaç saat kucağında tutabilmişti. Hava aydınlanınca yemek vermek için gelen muhafız bebeğin sesini duymuş, düşesin daha önce verdiği talimat üzere çocuğu annesinin kucağından alıp bilinmez bir yere götürmüştü. Alya, düşesin bütün gaddarlığına rağmen katil olamayacak kadar insaniyeti olduğunu biliyordu. O yüzden tam yedi yıldır bebeğinin kendisine geri verileceği günün hayaliyle yaşıyordu.
Garonne, Oudine’in çenesinden tutup başını yukarı kaldırdı. Genç kızın gözlerini kaçırmasına sinirlendi. Ona göre köylü kısmı nankör mahlûkattan başka hiçbir şey değildi. Onun gelini olmak, bir köylünün hayatı boyunca sahip olabileceği yegane şanstı. Bu şansın kıymetini bilecekleri yerde düşmanca tavırlar içine girmelerini bir türlü aklı almıyordu.
Alya, düşesin işaretiyle saygıyla eğilip tepsiyi Garonne’ye uzattı. İkisi birkaç saniye göz göze geldiler. Dük aradan onca yıl geçmesine rağmen bu asi yüzü unutmamıştı. Garonne önce Oudine’in kadehini aldı ve bir yudum içtikten sonra kadehi geline uzattı. Oudine’in elleri titriyordu.
İhtiyar kahya muhafızların olduğu bölümden merasimi izliyordu. İki yıl önce kızını kendi elleriyle düke taktim ettiğinden beri bu acı merasimler hayatının işkencesi haline gelmişti. Halbuki kızından önce ne kadar acımasızdı. Düğün meydanından zorbaca alıp atının terkisine attığı gelinlerin feryatları, geride kalanların acıları, gayrimeşru çocukların akıbetleri umurunda bile değildi. O sadece yıllardır hizmetinde olduğu Garonne’den alacağı bir kese altını düşünürdü. Günün birinde kanunun kendi kızı için de uygulanacağını hayal bile edemezdi. Zavallı kızı, dük’ün zulmüne uğramış, bu durumu kabullenemeyen eşinin kendisini reddetmesiyle aklını kaçırmıştı. Şimdi şehrin diğer ucundaki ıssız bir senatoryumda ölmeyi bekliyordu.
Garonne kendisi için hazırlanmış yakutlarla süslü kadehi dudaklarına götürürken Lukas ve Elizabet göz göze geldiler. Genç adam düşesi tebessümle selamladıktan sonra elindeki kadehi havaya kaldırdı. Alya sezdirmemeye çalıştığı bir kinle dükü süzdü.
İçkiler içilmiş, gelinin odasına geçme vakti gelmişti. Önde dük ve Oudine arkada düşes ve hizmetkarlar saraya girdiler. Kahya barakasına doğru yürürken o ana kadar tuttuğu gözyaşlarını serbest bıraktı.
Garonne, adet olduğu üzere karısıyla akşam yemeğini yiyecek ondan sonra gelinin yanına çıkacaktı. Gelinle yemek salonunun girişinde ayrıldılar. Bir grup muhafız Oudine ve Alya’yı gelin odasına götürürken, Garonne düşesle birlikte masaya oturdu ve hiç konuşmadan yemeğini yedi. Alya, Oudine’in üzerindekileri çıkartıp dükün seçtiği giysileri giymesine yardım ederken kulağına eğilip sakin olmasını ve asla karşı koymamasını tembihledi. Aralık duran oda kapısından koridorda şakalaşan muhafızların sesini dinledikten sonra, Oudine’in avucuna küçük bir şişe sıkıştırdı ve “Bunu yatmadan önce dükün kadehine boşalt” dedi. Sonra odadan çıktı, muhafızlarla ayaküstü sohbettin ardından sarayın uzun koridorunda gözden kayboldu.
Lukas, yaldızlı merdivenlerden ağır ağır inerek damadı tebrik için yemek salonuna geçti. Dükü selamladıktan sonra ona olan minnettarlığını belirten küçük bir konuşma yaptı ve “Ekselansları siz her şeyin en güzeline layıksınız” dedi. Dükün göğsü gururla kabardı. Kendini daha önce hiç olmadığı kadar mutlu ve güçlü hissediyordu. Son kez masada oturan karısına baktıktan sonra muhafızıyla birlikte gelin odasına doğru yollandı. Süslü holden geçerek Oudine’in bulunduğu odaya girdi. Yatağın kenarında oturan gelini heyecanla süzdü. Kapıda kalan muhafızını el işaretiyle içeri çağırdı ve birlikte odanın giyinmek için ayrılan bölümüne geçtiler.
Oudine yerinden kalktı, sarayın penceresinden uzak tepeleri hüzünle seyretti. Bastien’ı düşündü. Şimdi kim bilir ne yapıyordu. Dahası onları nasıl bir sabah bekliyordu? Avucundaki şişeyi sıktı ve yatağın baş ucundaki içki şişesine baktı. İçinde her ne sebeple olursa olsun adam öldürebilecek kadar güçlü bir duygu yoktu. Belki de en iyisi herkesin geçtiği yoldan sessizce geçmek diye düşündü. Aklına Bastien’la geçirdiği iki gün gelince bu fikrin hiç de işe yarar olmadığını anladı. Onlar için ölüm kaçınılmazdı artık. Tekrar ipekler içindeki yatağa oturduğunda, Bastien’ın köy meydanında asıldığını, çırpınan ayaklarından fırlayan ayakkabıların sağa sola düştüğünü, bir yana devrilen boynunun üzerindeki cansız başını, irice açılmış gözlerini ve sarkmış dilini görür gibi oldu. Bu hayal ona ihtiyacı olan cesareti az da olsa vermişti. Alya’nın tarif ettiği gibi dükün kadehini hazırlarken zehri de ilave edecek sonra kadehi işve ile düke sunacaktı.
İçeriden Garonne’in bağrışları geliyordu. Oudine ürkek bir kuş gibi kapıya sokulup konuşulanları dinledi. Dük muhafızını kol düğmesini etine batırdığı için azarlıyordu. Sonra ses kesildi ve Garonne hışımla dışarı çıktı. Kapı Oudine’in yüzünü rüzgarıyla sıyırıp geçti. Muhafız mahcup bir şekilde odanın ortasında duruyordu. Garonne yaka cebinden çıkarttığı mendille bileğindeki kanı sildi. Muhafıza yıldırım gibi gözlerle baktıysa da, gelini ürkütmek istemediği için daha fazla bir şey söylemeden adamı odadan kovdu.
***
Sarayın süslü koridorunda merakla içeriyi izleyen bir kalabalık vardı. Hizmetkarlardan kimi korku içinde içeride bir şeyi işaret ediyor, kimi yanındakine fısıltıyla bir şeyler anlatıyordu. Elizabet ipek sabahlığının eteklerini savura savura holü geçti ve kalabalığı yararak odanın kapısında durdu. Birkaç dakika öylece kaldıktan sonra sendeleyerek içeri girdi. Alya tedirgin bakışlarla kalabalığın en arka saflarından olan biteni izliyordu. Çok geçmeden Lukas da bağrışlara uyandı ve heyecanla odanın önüne geldi. İçten içe dükün ölmüş olması için dua ediyordu. Kapıdaki muhafız ve hizmetkarları iterek düşesin ardından odaya girdi.
Oudien kanlar içinde yerde yatıyordu. Dük ise elinde hançer olduğu halde yatağın kenarına yaslanmış, gözlerini hiç kırpmadan geline bakıyordu. Düşes şaşkındı. Olduğu yerde nefes almadan manzarayı izledi. Lukas eğilip kızı yerden kaldırdı yavaşça yatağın üzerine bıraktı. Garonne hiç kıpırdamıyordu. Lukas bu kez dük için eğildi ve eliyle nefesini kontrol etti. Dudaklarından dökülen tek kelime sarayın yaşlı duvarlarında yankılandı: Ölmüş!
Kısa bir süre sonra Oudien kendine gelince düşes kapıyı kapattı. Kız olan biteni anlatırken ağlıyordu. Garonne içki içmeyi reddetmiş böylece zehirleme planı suya düşmüştü. Oudine için geriye tek bir seçenek kalmıştı. İtaat edip, olacak olanları beklemek. Beklenen olmuştu ve dük gelinin bakire olmadığını anlayınca kızın yüzünü parçalamıştı. Elbette Oudine zehirden kimseye söz etmedi. Yüzünün acısıyla bayıldıktan sonra neler olduğunu o da bilmiyordu. Düşes ve Lukas kuşkuyla birbirlerini süzdüler. Fakat kimse kimseyi suçlamadı. Herkes yıllardır bu anı bekliyor gibi sakin ve sessizdi. Düşes Garonne’nin çıplak bedeni üzerine sabahlığını örttü ve odadan çıktı. Oudine yeniden kendinden geçmişti. Birkaç kere Bastien’ı sayıkladıktan sonra derin bir uykuya daldı. Lukas cesede bakarken katilin kim olabileceğini düşündü. Yengesinin böyle bir şeye cesaret edemeyeceğini biliyordu. Oudien’in dükü öldürebilecek imkanı olduğuna da ihtimal vermiyordu. Kendisi de suçsuz olduğuna göre geriye bir tek seçenek kalıyordu: ilahi adalet tecelli etmiş, dük kendiliğinden ölmüştü. Lukas, tiksintiyle baktığı amcasının kulağına eğilip “İyi uykular sevgili ekselansları” diye fısıldadı ve muhafızları içeri çağırdı.
Cenaze odadan çıkartılırken Garonne’nin baş muhafızı genç Solomo, komidinin üzerinde parıldayan kol düğmelerine tebessümle baktı. Hamile eşinin bu işe ne çok sevineceğini düşünerek, cesedin bir ucundan tuttu. Kalabalık koridorda uzaklaşırken, Lukas yanındaki adamlara tören için talimatlar veriyordu.
...ENGİNDENİZ...
Değerli yazarımız İlhan Kemal’in güzel öyküsü Ağustos Düğünü’nden ilhamla...
www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=96292
YORUMLAR
Ne acı değil mi ,kişi bedeni üzerinde başka bir erk sahibinin söz hakkı olması .tanrısal yasalar ve ben bunu hep yazıyorum da yanlış anlaşılıyorum .Tanrısal yasalar kendilerini tanrı olarak sunanlara karşı bir avaz çığlık atıyorum şiirlerimde tıpkı bu yazıdaki gibi..
zaman beni güzel öykülerden uzaklaştırıyor ama kafamın bir köşesinde hep varlar.
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim okuduğun için.
lacivertiğnedenlik
Güzel bir öykü okudum.Cümleler birbirlerini tamamlamış,yazılış ve imla kuralları olduğu gibi yeri yerine oturtulmuştur.
"Adalet er geç yerini bulacaktır"Aristotalesin yargılandığı ve yargılanması sırasında öğrencileri onu kaçırmaya hazır olduğu halde o kaçmadı.Kıral bu filozzofu haksız olarak idam etti.Yazının içeriği hüzün olması doğaldır.Çünkü olıgarşinin düzenin gidişatı öyle olduğu için her kesin yaşama şansı aynı değildir. O düzende yetisini kullanmak için o yetiye engel teşkil eden her ne olursa olsun öncelikle onu ortadan kaldırmak onun ereğidir.
Kutlarım sevgi ve saygılarımla...
24 saate geçti dayanamadım.Sabahtan erken saatlerde tüm öykünü bir seferde okdudum bitirdim.
Bekledim yorum yazmak yada yazmamak yanlış anlışmak yada anlaşılmamak arasında gidip geldim.
Siz benim her zaman için idolum olan kalemlerdensiniz. Yağcılık yaptığımı sanmayın sakın. öyle anlamadığınızı bildiğim halde bilerek dile getiririm yiinede.
Doyurucu bir yazıydı.Ve ben dört gözle sizin yazınızı okumayı bekleyenlerdenim.Özgün yazdığınız zaman daha güzel oluyor sanki.
Sizin bu resmi bilerek seçtiğinizden kesnlikle eminim. kopmak adına bilerek yapmışsınız...Siz zekasıyla ve duygusuyla yazansınız onun içinde idolumsunuz...
Ama ne olursa olsun kalem olarak yürekten peşinizdeyim bilesiniz okurunuz olarak tabiki...
Özgün yazılarınıza kavuşup okuyacağım siz yazdığınızda....
YÜREKTEN SAYGILARMLA....
DİLEK YILDIZI tarafından 5/10/2012 6:06:02 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Ben elimden geldiğince gözüme takılan olumsuzlukları okuduğum yazının sahibine iletirim. Memnun olan var olmayan var.
Kısaca sayın yazar, alkışa da yergiye de ihtiyacımız var. Bu yüzden bütün okurlarıma yorum düşenlere düşmeyenlere çok çok sevgiler.
Kendinizi nasıl rahat hissediyorsanız öyle yaklaşın öykülerime.Ben sizi biliyorum.
Çok teşekkürler. Saygılar.
DİLEK YILDIZI
Beni yanlış anlamadığınıza sevindim ve çok mutlu oldum.
Şimdi daha rahatım.
Dediğim gibi harika bir yazı okuttuüğunuz öncelikle kendi adıma teşekkürler.
Resim o dönemin ingiliz kraliyet resimlerini içerseydi.Şovalyesiyle yada zırlı savaşcılarıyla daha iyi olurdu.
İkincisi bunu özgün yazmadığınızı düşünüyorum.Bana Mel Gibson' ın en sevdiğim filmini hatırlattı.(ilk gece kanunu gizli nikah gaydaların yasaklandığı iskoçların ingilizlere karşı verdiği bağımsızlık baş kaldırışlar vs.)
Bu yüzden finale gelindiğinde ilk kez şoka uğramadım.
O yüzden daha özgün yazdığınızda ben daha çok sevmişimdir.Çünkü onların içine duyguda harmalıyorsunuz siz o zaman daha bir güzel oluyor.
Bunları affınıza sığınarak söylüyorum.Bu eleştiriden ziyade bir okurun olarak bir önerim. Biliyorumsizi yüzlerce kişi okuyor herkesin doğal olarak bir isteği oluyordur.Bende öyle yorum hakkımı kullanmak adına kendi içimdekileri söyledim sadece.
Yoksa eleştiri yapmak haddim olamaz bilesiniz...
Bundan önceki yazınızıda okudum.Yorum yapamadım ama harikaydı.
TEKRARDAN OKUTTUĞUNUZ GÜZEL YAZI İÇİN ELLERİNİZE SAĞLIK...
YAZILARINIZI OKUMAK İÇİN SABIRSIZLIKLA BEKLEYEN OKURLARINIZIN ARASINDA OLDUĞUMU HER ZAMAN BİLİN.....
EN DERİN SAYGILARIMLA....
Aynur Engindeniz
Burada yazdıklarımız birer alıştırma sayın yazar.Maksat öğrenmek, gelişmek..
Saygılar tekrar. Eleştiri için de çok teşekkürler. Göz önünde bulunduracağım.
Amerikalılar eleştiri yapacakları zaman sandviç kuralını uygularlar. Buna göre olumsuz bir şey söylenecekse, onun başına ve sonuna birer tane olumlu yorum getirilir: ''Çok güzel gözüküyorsun. Belki vücuda tam oturan elbise senin tarzın olmayabilir. Yine de yüzünün duruluğunu ön plana çıkarmış, iyi de olmuş'' gibi. Ben öyle yapmayacağım. Önce o kadar da olumlu olmayan eleştiriler:
Başlık bence bu öyküye oturmamış. Belki ''Kanun Uygulama'' tamlaması yüzündendir. Öykünün daha iyisini hakettiğini düşünüyorum.
İkincisi ise seçilen resimle ilgili. Resim okuyucuya ister istemez 19. yüzyıl hissi veriyor. Daha sonraki detaylar da bunu destekliyor (saray, mermer kullanımı, Hindistan, senatoryum). Olabilir, yazar öyküyü istediği döneme taşıyabilir. Örneğin Kenneth Branagh'ın Hamlet yorumunda Danimarka sarayında zenciler vardı, olay 19. yüzyılda geçiyordu ama Branagh'ın göstermek istediği Shakespeare metninin zamandan ve mekandan bağımsızlığını, evrenselliğini gösterebilmekti. Bizim ise bu konuda bir sorunumuz var: Olayın merkezinde yatan derebeyi hakkı (ilk gece kanunu). Bu Ortaçağ'a ait bir varsayım. 19. yüzyıla isteseniz de taşıyamıyorsunuz. İsimler, yerler konusunu ise dert etmeyin. Çok da önemli değiller. Shakespeare'in Kelt kökenli bir ismi (Hamlet - Amlaidhe) Nordik Danimarka sarayında kullanması sorun yaratmıyor. Ama İlk Gece Hakkını (O da kurgusal yapının temelini oluşturduğu için) ileriye taşımamalı diye düşünüyorum.
Son eleştirim öykünün son bölümünde Oudine'in Oudien'e dönüşmesi. Basit bir find-replace ile halledilebilecek bir şey.
Gelelim öykünün kendisine. Bence zor, benim gözümün kesmeyeceği bir bölüm seçmişsiniz (Atın terkisine bindikten sonra ne oldu?) ama altından başarıyla kalkmışsınız. Final çok güzel olmuş, başka bir öyküye kapıyı açmış: Oudine'in yüzü parçalanmış. Bakalım Bastien onu artık ne kadar istiyor? (Fikir vermesi açısından ekteki bağlantıya gözatmanızı öneririm: http://yosayword.wordpress.com/2008/08/01/renee-and-tyler-ziegel-divorce). Aslında öyküdeki bir çok karakter ''Benim öykümü de anlatın!'' diye haykırıyor: Gregoire, Lukas, Solomo, Düşes, Alya... Bu da karakterlerin canlılığının bir ispatı.
Güne geleceğini varsaydığım bir öykü olmuş. Daha da önemlisi okuyucuyu yakalamış. Tebrik ederim.
Aynur Engindeniz
Yazarken gereksiz bir sorumluluk duygusuna kapıldım. Sanki bir ülkeyi kulaktan dolma bilgilerle karalıyormuşum gibi geldi.
Verdiğiniz link İngilizce:( Edebiyatla ilgili hayalleri olanların mutlaka çok iyi ingilizce bilmesi gerektiğine inanıyordum zaten, şimdi perçinlenmiş oldu bu fikir.
Konu sahibinin daha doğrusu öykünün asıl üreticisinin çalışmamı beğenmesi benim için çok önemliydi. Vermek istediğiniz bütün mesajları aldım inanın. Size minnettarım.
Saygılarımla.
İlhan Kemal
Verdiğim linkin metninin bir değeri yok. Sadece oradaki bir resmi paylaşmak istemiştim; Oudine'in öykü sonrasındaki kaderini tahmin etmek için.
Hamlet örneğini verirken Türk kültürüne o kadar da yabancı olmayan bir örnek üzerinden gitmiştim. Yakın zamanda (On beş yıl önce; ne kadar yakınsa) sinemalarda hem sinema, hem de tiyatro verisyonuyla oynamış, bize özgü yorumları sinemamızda yer etmiş (Metin Erksan'ın Kadın Hamlet'i) bir eserle anlatmak istediğim yere varacağımı düşündüm.
Bilinmeyen bir dönem, yer ve kültürle ilgili yazmak çok zor, ben de katılıyorum. Hatta bu yüzden çok sevdiğim bilim kurgudan uzak durmaya çalışıyorum (Bütün parametreler farklı çünkü). Ama zorun üzerine üzerine gitmek de zevkli. Bu açıdan sizi çok takdir ettiğimi bilmenizi isterim.
Hikaye ile roman farklı dallar. Bana her ''Aslında roman yazmalısın'' diyene bunu anlatmaya çalışıyorum. ''Artık büyüdüm, romandan hikayeye geçtim'' yaklaşımının yanlışlığından bahsediyorum. Ama sizin anlatımınızın ve kurgularınızın romana uygun düştüğünü düşünüyorum. Yukarıdaki örnekte de eklediğiniz kahramanlar ve onlarla iligili düştüğünüz küçük notlarla bu öykünün bir anda bir romana nasıl dönüştürülebileceğini hissettiriyorsunuz.
Öte yandan bir noktada hatırlatma yapmak isterim. Öykünün olmadığını hissettiğinizde kenara koymak çok kolay. Ama üç yüzüncü sayfada bir romanı gözden çıkarmak aynı kolaylıkta olmayabilir.
Kolay gelsin; yazmanın, uzun uzun, doyasıya yazmanın tadını çıkarın. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Linkteki resme tekrar bakacağım.
Bilinç akışı bu öyküde de var ama, dizginlemek için yazarüstü gayret gösterdim.
Öyküleri hiç bir edebiyat türüne değişmem. Her ne kadar günümüzde "romandan arta kalan zamanlarda" muamelesi görse de, özgün çalışmalarla birgün hakettiği yeri alacağına inanıyorum.
Sizin bilim kurgu çalışmalarınızı da okudum. Neden çekindiğinizi anlamıyorum doğrusu. Bu işin üstesinden pek ala geliyorsunuz. Bunu kaleminize olan hayranlığımı unutarak söylüyorum. Siz gerçekten bilinçli bir yazarsınız. Kim ne derse desin ben profesyonel bir edebiyatçıyla karşı karşıya olduğumuzu biliyorum. Bir tek neye şaşırırım biliyor musunuz; sulu sepken bir aşk öyküsü kaleme alırsanız.
Pek çok kişiye söyledim, size de söyleyeyim arkanızdan konuşmuş gibi olmayayım: İyi ki edebiyat defterinde yazıyorsunuz. Biz sizi okuyoruz ve sizin tecrübenizden yararlanıyoruz.
Saygılarımla.
İlhan Kemal
Öykü aslında zamanımıza çok daha uygun; belirli bir uğraşla fazla zaman geçiremeyen kişiler için daha çekici olmalı. Hatta pazarlama deyimiyle oku ve çık diye de sunulabilinir. Ama nedense hala roman daha fiyakalı duruyor. Sevgili Deniz Aral'ın dediği gibi ''Hiç bir öykücü Nobel almış'' değil.
Benim yazdığım bilim kurgu öyküleri tatlı su sınıfında. Gerçek bilimkurgu çok daha yaratıcılık ve çaba istiyor. O da beni aşıyor. Varsayalım yüzeyi çöl olan bir gezegendeyiz. Varsayalım bir manga asker kamp yapıyor. Varsayalım ... deyince tam anlamıyla bilim kurgu olmuyor. Ben ise bunu yapıyorum.
''sizin tecrübenizden yararlanıyoruz.'': Tüm tecrübem gözlerinizin önünde. Defter'den önce on beş yirmi öykü ya yazdım, ya yazmadım. Bence hepimiz birbirimizden faydalanıyoruz; sonuçta burası bir atölye.
Sulu sepken aşk hikayesi: Aslında yazmayı düşünüyorum. Şu sıralar bulunduğum eyalette oylanan (ve ne yazık ki reddedilen) eşcinsel evliliğini konu alan bir şeyler yazmayı planlıyorum ama sulu sepken olur mu bilemem.
İlhan Kemal
Öykü aslında zamanımıza çok daha uygun; belirli bir uğraşla fazla zaman geçiremeyen kişiler için daha çekici olmalı. Hatta pazarlama deyimiyle oku ve çık diye de sunulabilinir. Ama nedense hala roman daha fiyakalı duruyor. Sevgili Deniz Aral'ın dediği gibi ''Hiç bir öykücü Nobel almış'' değil.
Benim yazdığım bilim kurgu öyküleri tatlı su sınıfında. Gerçek bilimkurgu çok daha yaratıcılık ve çaba istiyor. O da beni aşıyor. Varsayalım yüzeyi çöl olan bir gezegendeyiz. Varsayalım bir manga asker kamp yapıyor. Varsayalım ... deyince tam anlamıyla bilim kurgu olmuyor. Ben ise bunu yapıyorum.
''sizin tecrübenizden yararlanıyoruz.'': Tüm tecrübem gözlerinizin önünde. Defter'den önce on beş yirmi öykü ya yazdım, ya yazmadım. Bence hepimiz birbirimizden faydalanıyoruz; sonuçta burası bir atölye.
Sulu sepken aşk hikayesi: Aslında yazmayı düşünüyorum. Şu sıralar bulunduğum eyalette oylanan (ve ne yazık ki reddedilen) eşcinsel evliliğini konu alan bir şeyler yazmayı planlıyorum ama sulu sepken olur mu bilemem.
Aynur Engindeniz
Sevgiler güzel yazarım.
KALEMINIZE SAGLIK COK GUZEL BIR OYKU OKUDUM .DEVAMLI OKUYACAGIM... SAYGILAR.....
Aynur Engindeniz
Tekrar hoşgeldiniz.
Sevgiler.
Aynur Engindeniz
İyi ki varsın/ız.
Sevgiler.
Aynur Engindeniz
Sevgiler canım.
Ne desem belki gölgelenmek istenir sözlerim. Ama ne olursa olsun hayranım hem birikimine hem zekana hem de yeteneğine. Ki bunların hepsinin bir adı var zaten: yazar...
Ve zaman bazen sapıyor ama ille de dönüp dolaşıp vuruyor. Böyle bir şeydir belki de his.
Her daim sevgimle.
Aynur Engindeniz
İyi ki yolumuz kesişmiş. İyi ki uzaktan da olsa tanıma şansım oldu.
Bu öyküdeki birikim sayın İlhan Kemal'in aslında. Ben sadece onun öyküsünde verdiklerini işledim. O gerçekten çok kıymetli bir yazar. Birikim ise, beni hep şaşırtacak kadar çok çeşitli.
Minik oğlunu bizim için de öp.
Sevgilerimle güzel öğretmen...
Zaten yorgun bir bünye yorgun bir beden ile geldim sayfana
Okuduğumdan ne ben anladım ne beynim
Sonra kapattım sayfanı
bir zaman sonra yine geldim
Bana bizim köylük yerlerde olan kumalık halini anımsattı.
Sonunda kötü adam ölür ve her şey yoluna girer
Gerçekte böyledir de " kötü olun acaba tüm kötülükleri yapmış mıdır) aklında başka yapmayı düşündüğü kötülükler var mıydı?" diye düşündürttü bana.Bu dük yaşasaydı kim bilir daha neler olurdu
Film şeridi gibi uzadı gitti
Güzeldi her vakit olduğu gibi
Ahaa aklıma bişey geldi:)
Ama ısrar yok demem
Yorgun benliğimden sevgiyle hep
Aynur Engindeniz
Seni seviyorum güzel dostum. İyi ki benim canımsın.
yaklaşık yirmi beş dakikadır bu sayfadayım sanırım.
bu üçüncü bardağım oldu bu arada. çay değil kant içiyorum ama.(:
son günlerde zihnimde sürekli dönen bir Teksas hayali var.
sebebini tam bilmiyorum ama
sanırım o eski avrupa merakı olsa gerek bu.
okuyorum düşünüyorum ve sürekli alıp veriyorum hiç durmadan. yine fikir telaşalarım bunlar tabi.
ölüm kan ihanet gaddarlık çift yüzlülük ve tek dünyalık olma kavgası. bu gün malum olan bu dış model aslında bütün dünyayı çepeçevre sarmış gibi sanki.
işte bu çerçeveden bakınca ve analizlerimi önüme koyunca
benim mazarımda o eski avrupa böyle yüzeysel olarak daha derli toplu bir görüntüsü varmış gibime geliyor.
veya belki bu gün görünür olan yüzü var
geçmişin ise görünmeyen bir saklılığı bunuda bilemiyorum aynı zamanda..
bu teknoloji geçmişte yoktu çünkü. ve çamur at izi kalmıyor dönemiydi belki...
Tolstoy"un Anna karanina adlı eserini yeniden okuyorum şu sıralar.
ve şu an Kiti"nin düğününün geçtiği yerdeyim.(: bu bahar bahar hemde...(:
zihnimde o kadar çok şey canlanıp çarpışıyor ki
sallanmaktan artık resmedeceğim kareleri yitiriyorum kimi zaman oluyor....
bunları neden yazdım peki?
senin öykülerine pelesenk olan yoprumlarımdan farklı olsun istedim.
çok güzel olmuş
harika olmuş
sen bitanesin demekle değil farklı bir bakış açısı ile ele almak istedim. tabi birazda vaktim müsait olduğu için.
yoksa yarım saat sayfanda kalmam mümkün değildi(.
şu an kendi dünyamdaki çalkantıyı senin dünyandaki enginlikte dindirmek istedim belki.
sen bunları yazıyormuşsun bende o çılgın ensturman eşliğinde parmak şıklatıyormuşum gibi başında...
püsküllü tatlı ()ela... b"sini koymuyorum tabi buraya...biz hayır konuşup veya susmayı öğrenmişiz çünkü..
uzun sözün sürgünü
Nesirdeki kabiliyetin hiç tartışılmaz bir başarı bu malum. kalemin hem Ülke ve hem dünya inanç ve kültürüne arzu ettiğin yerden banıyor ve yazıyorsun sevgili Aynur.
ben bunun mutluluğu içindeyim inan bana. çünkü yazmak bir sanattır.Allahımızın kuluna bahşettiği en ulvi olan bir sanat hemde.
sen yazdıkça daha çok büyüyeceksin buna inanıyorum ben.
gerçek ses bizlere
"denizler mürekkeb olsa tüm ağaçlar Kalem yinede onun var ettiğini yazmakla bitiremezsiniz" der.
senin neyi veya ne için yazdığın elbet önemli fakat evrensel bakış açın çizgini ve karakterindeki o dik duruşu her daim görsel hafızamızda bir müze gibi sergiliyor.
ve sana insan olarak insani bir yönde saygı beslememe teşvik ediyor düşüncelerimi..
senin yakın dostum
arkadaşım
kardeşim
sevdiğim bir insan olmandan öte yazıyorum şu an bu düşüncelerimi.
ki zaten bizim sevgimiz gerçek dünyadan ukbaya ulaşmasını arzu ettiğim dünyasız bir bağ benim nazrımda.
sende bunu biliyorsun...
günümün seçkisi benim için...
emeğine ve kanında dolaşan bu helal uğraşa
bir damla dua bıraktım güzel kardeşim benim...
saygı ve sevgimle
Lavi_(n)_Su tarafından 5/9/2012 8:03:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Ne güzel şeyler söylemişsin. Ama bu öykü hakkında söylenecek bütün güzel şeyler İlhan Beyin mahareti sayarım. Çünkü fikir onun, bu sadece onun öyküsünün uzantısı:) Alıştırma oldu benim için.
Hımm, bir de seni çoklar çoku özledim:)
Sevgiler ve çok teşekkürler canım.
Mehtap Yıldız
özlem müşterek
ve öpüldünüz elbet
çok kocaman ve kocamanından hemde kuşumcum
kaklbimce
iyi geceler..
Başlığı görünce hemen "işte beklenen öykü yazılmış" dedim:)
Çok çok güzel olmuş, okurken kesinlikle bir an bile duraksamadan su gibi okundu.
Duygu tahlilleri, olay örgüsü hepsini, hepsini çok beğendim canımi yazarım.
Dük için kim yas tuttu acaba:)
Ne kötü birilerinin sizden ölmenizi dileyecek kadar nefret etmesi ve sizin o kadar kötü biri olmanız.
Gönülden tebrik ediyorum.
Sevgilerimle
Aynur Engindeniz
Genç yazarım benim, teşekkür ediyorum varlığın için.
Sevgiler sana.
İki öyküyü de okudum.
Böyle yasa mı olurmuş, ne saçma, ne iğrenç, bu kadarı da fazla, buna nasıl izin verilebilinir, bu köylüler niye başkaldırmıyorlar gibi isyan hisleri birbirini kovaladı o gelinin yerinde olsam yalnız kaldığımız an dük lord kral vs dinlemeden gırtlağa hançeri geçirmiştim gibi zeynavari duygularımda oldu.Sonra
düşüdüm ki kendinden onlarca yaş babası değil dedesi yaşında adamlara satılan kızlarımızdan (yasalarla dahi bu durum normal ) çokca farklı bir durum söz konusu değil.
İlhan Kemal beyin öyküsünün devamı gibi farklı kalemlerden çıktığını söylenmese anlayamayız..
Devamı siz yazdığınıza göre kendi öykülerinizden çok daha ince bir emek söz konusu olmuş desem de kaleminiz etkinliği ile zorlanmamışsınızdır..
Öykü çalışmalarım devam ediyor kendimden emin olduğum an ilk sizinle paylaşmayı düşündüğümü söylemiştim.Ama anlayamadığım şu ki öykü kafamda kurgulanıyor gecenin bir yarısı yazmaya başlıyorum veya gecenin bir yarısı uyku öncesi bir şey aklıma geliyor aman diyorum sabaha bu kalmaz yazayım unutmayayım.Düşünürken beni heyecanlandıran pasajı yazıyorum
püffffff..Uzatmayayım öykü de bu sitede en iyilerden ilk sırayı alanlardansınız..
Tebrik ederim Aynur Hanım
Çokca sevgim saygım ve hayranlığımla
.
Nilgün ARIKAN tarafından 5/9/2012 9:57:38 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Evet, sinir bozucu bir kanun. En çok da kadın açısından.
Çokça sevgi saygı benden sevgili şairim.
Çok teşekkürler.
İlk satırlarda bunun Ağustos Düğününün bir devamı olduğunu hissetmiştim. O öyküyü okuduktan sonra gelinin başına ne geldi diye düşünmemiştim. O koridor benim için çok karanlıktı çünkü. Sanırım sizin başarınızda karanlık koridorlara cesaretle girebilmenizin ve oralardan hem kendinizi hem de okurunuzu hiç yara almadan geçirebilmenizin katkısı var. Gerçekler ağır bile olsa sizin kaleminizde kaldırılabilir hale geliyorlar.Sizin hayal gücünüz temiz.
Hikaye içinde hikayecikler...Bir töre bir kişiden başka herkesi mutsuz ediyorsa er geç yıkılır. Ve dünyanın töresi gereği hayatından çok memnun olsa da kimse sonsuza dek ayakta duramaz, er geç yıkılır.
Ellerinize sağlık.
Selamlar.
Aynur Engindeniz
Tehlikeli bir koridora girdim evet, ama taviz vermedim. Vermeyince öykü yavan kaldı sanki ama, olsun. Prensip prensiptir:))
Bu arada siz ne zaman yeni bir öykü yazmayı düşünüyorsunuz? Çok ara vermediniz mi? Uzun aralar, yazma isteğinizi köreltir. Hiç tavsiye etmem. Üstelik kişisel bir istek bu: Ben öykülerinizi seviyorum.
Yanımda olduğunuz için bir kere daha teşekkürler sevgili yazarım.
cizgilikagit
Selamlar.
cesur yürek......eşsiz kalem....bu sayfaya gir oku.....her öykü birbirinden güzel..... birbirinden özel...fazla söz öyküyü incitir...kalemi bırak ayağa kalk ve sadece alkışla...saygılar ustam
Aynur Engindeniz
Öyküde İlhan Hocanın katkısı çok büyük. Öykü onundu, ben sadece başka bir açıdan bakıp kaleme aldım. Taktiri hakeden odur abi.
Var olasın.
Saygılar, selamlar.
Öykülerin için söyleyecek çok sözüm yok aslında...
Zira sen öykülerinin okyanusunda hem kendine hem de başkalarına emek ile hazırlanmış kocaman ve zengin bir dünya yaratmışsın zaten...
Benim vurgulamak istediğim şey ortak paylaşımların bizlere kattığı insani değer...
Bu sitede hem edebiyat kalitesi hem de şartsız ortak paylaşımların bereketi çok...
O vakit aldığın ilhama da sana da ayrıca tebrikler Aynur...
Aynur Engindeniz
Benim için söylediğin güzel sözler için teşekkür ederim. Sen de iyi ki aynı yerde yazıyorum dediğim değerli kalemlerden birisin.
Teşekkürler, ilhamı alkışlayan sözlerine.
Ne güzel bir tören yapılır şimdi düke.."mezarımı kızlar kazsın altın saplı kazma ile" diye bir türkü vardı aklıma geldi uykusunu yitirmiş gecem de sen var ol Aynur su gibi gitti öykü çok güzel olmuş ellerine sağlık..Sapkınlıklar maalesef dünya tarihinde hep var olmuş yazık ki...ama alıp bunu bir öyküye uyarlamak komiser kolomboluk bir cinayetle en iğrenç kahramanı gömmek olağanüstü...Allah zihnini hep açık etsin sevgiler ve iyi geceler
Aynur Engindeniz
Canım hocam, güzel gülüşünü görmek çook güzel.
Teşekkür ederim uykusunu yitirmiş gecene, seni bana hapsettiği için:)
Sevgilerimle.
Esmize - Perihan Kılıç
Vayyyy 10+10 hatta 100 canımın içi :)
Bambaşka bir öykü olmuş Aynur' um bu. Kurgusu, diyaliktiği ile gayet başarılı bir öykü olmuş. Canı gönülden kutluyorum.
Kendimi bir an Alexandre Dumas' ın " Monte Kristo Kontu" kitabından bir pasaj okumuş gibi hissettim. Ve finaldeki o zehirli kol düğmeleri olağanüstü bir zeka ürünüydü tebrik ediyorum.
Kalben ve daim sevgimle...
Hamuş-71
Ve değerli kalem İlhan Kemal Bey' in sana ilham olan " Ağustos Düğünü" isimli öyküsünü de okudum az evvel. Bir kez daha tebrik etmek istedim birici dostumu.
Sanki birbirinden bağımsız yazılmış iki öyküyü değil de ilkinin devamı olan, bütünlüğü ve ana fikri bozulmamış tek bir öykü okumuş gibi hissettim.
Hazır sayfasını ziyaret etmişken değerli ustanın bir kaç yazısını da okuma fırsatı buldum sayende ve favori listeme aldım kendisini. Bu gecikmişliğim ve farkına varamamışlığım yüzünden gıyabında bağışlasın beni lütfen.
Öpüyorum güzel yüreğinden...
Aynur Engindeniz
Annesine öykülerini ciltleyip hediye edecekmiş. İnşallah bir fotokopi de bendeniz için çeker diye duacıyım:)) Şaka bir yana dilerim bir kitabını okumak nasip olur.
Sen üst düzey bir okursun biliyorsun değil mi? Öylesine şeyler okumuyorsun. Tıpkı sıradan şeyler yazmadığın gibi. Böyle yetenekli ve insanlığı güzel birinden övgü almak da eleştirilmek de gurur.
Seni seviyorum canım arkadaşım.
Hamuş-71
Günışığım yine en güzel rengiyle ısıtmış yüreğimi.
Senden bir şeyler okumayı öylesine özlüyor ve öylesine çok seviyorum ki gün içinde bir kaç kez geldim öykünü okumaya.
Bugün benim açımdan çok sevindirici bir gündü. Daha önce hiç okumadığım yazar-şairleri okudum ve onları favori listeme aldım. Bu da İlhan Kemal Beyfendinin bereketi olsa gerek. Belirttiğim gibi kendisini favori listeme aldım nasipse okumak istiyorum değerli paylaşımlarını.
Bende seni seviyorum gözümün(Ay)nuru :)
Çok pek çok hemde...